23 Ocak 2008 Çarşamba


YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ

Galip BARAN -Bilinçolog
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
Sayın Nilgün Nart,
“İNSANLIĞA ÇAĞRI” başlıklı yazınızı okudum. “Kyoto Protokolü -vakit geç olmadan- imzalanmalı” diyorsunuz . “Dır/dur/muştur, melidir/malıdır, gerekir/mektedir, cektir/caktır” gibi eklerle son bulan cümlelerle dolu bu yazınızda sözünü ettiğiniz sorunun odağında insan var. Şu var ki, “insan bencil bir varlık”tır.
Bizler; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı” gibi alanlarda yaptığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarıyla geldiğimiz noktada, başta “iklim değişikliği” olmak üzere, bu Gezegen’de yaşanmakta olan sorunların tümünün insanın “bencil bir varlık” oluşundan kaynaklandığının farkına varmış bulunuyoruz..
Yukarıda sözü edilen alanlarda yıllardır devam eden, “yeni bir bilinç” anlayışı geliştirmemize yol açan çalışmalarda, “sencil birer varlık” olma konusunda bir hayli yol aldık. “Sorun bencillik, çözüm sencilik” şeklinde bir slogan ürettik.
Yazınızda “BİZLER DEĞİŞİRSEK HERŞEY DEĞİŞMEK ZORUNDADIR” diyorsunuz.
Sayın Nart,
Bencil varlıkların, “İnsanlığa Çağrı” yazınızı, ya da benzer yazıları okuyarak DEĞİŞEBİLECEKLERİNİ, “sencil bir varlık”a dönüşebileceklerini kabul etmek, bize, imkansız olmasa bile çok zor görünüyor. Bunu bize yaşadıklarımız söyletiyor
“Bu gezegenin geleceği bizim” diyorsunuz. Bunu anlamış olmanız ya da anlatmağa çalışmanız neyi değiştirecek; “bencil varlık” değişmedikçe, “sencil bir varlık” olmak için çaba göstermedikçe…
Kyoto’yu çok önemsemişsiniz. Ne ki, o Protokolü hazırlayanlar da insan. Onlardan farkımız, farklı bedenlerde yaşıyor oluşumuz. HEPİMİZ BENCİLİZ…
Protokol’de yer alan, insan onuruna yakışmadığını söylediğiniz “Salınım Ticareti”ni bugün yapmayan da bir gün, ÇIKARI gereği yapacaklar aynı işi. Çıkarı “onur” unun önündedir, parolası “önce çıkar sonra onur” dur, “erdem” kitabında yoktur bencil varlığın…
[ Erdem: Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçak gönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. FAZİLET]
Aynı nedenle, ülkelerin, bilim adamlarının üretecekleri teknolojiler de, yazınızda öngördüğünüz şekilde, “iyiye, güzele ve barışa” dönük değil, “çıkar”a dönük olacaktır.
Bencillik, oluşturulmasını önerdiğiniz “Birleşmiş İnsanlar” adlı yapının önündeki en büyük, belki de tek engeldir. Bencil varlıklar yazınızda sözünü ettiğiniz ”insanlık kimliği”nde değil, “çıkarın öngördüğü kimlik”te toplanırlar, birleşirler.
Bizler, yaşadığımız gezegeni “Benciller Dünyası” olarak tanımlıyoruz. Benciller Dünyası sakinleri, “çıkar-zede”dirler. “Çıkar mağduru varlıklar”dır, onlar. Bugün benimle yarın seninle birleşirler. Sadakat nedir bilmezler...
Bu ülkenin sakinleri, yıllardır: “ilkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu milletimi özümden çok sevmek”tir dediler. Dediler ama sevemediler, hayata geçiremediler o ilkeyi. “Yurtta Barış”ı gerçekleştiremediler.
“Bu Alemde Barışın Yolu”, bize göre “sencil bir varlık” olmaktan, “Senciller Dünyası” için çalışmaktan geçer. Bizim “Yurtta Barış Dünyada Barış çağrımız” eklidir…
Yüce Atatürk, “Barış Yolu”nu, “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” diyerek tanımlamış ve bu konuda yapılması gerekenleri aşağıda görüldüğü şekilde ifade etmiştir.
* * *
Atatürk’ün “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” öneri ve öğütleri
* Kendiniz, şahsınız için değil, mensup olduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmanın en yükseği budur.
* Bir adam ki memleketin ve milletin saadetini düşünmekten ziyade kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.
* Dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi dirliği ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir.
* Bütün insanlığı bir tek vücut ve her milleti de o vücudun bir parçası gibi düşünmemiz icabeder.Dünyanın bir yerinde bir hastalık çıkmışsa, bundan bana ne diyemeyiz.. Böyle bir hastalık varsa. Bu içimizde çıkmışçasına, bizi de ilgilendirmelidir.
* Şuna inanıyorum ki, eğer sulh isteniyorsa, toplumların durumlarını iyileştirecek milletlerarası tedbirle alınmalıdır. İnsanlığın tamamının refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir. (Yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim”i Atatürk’ün işaret ettiği türden bir eğitim olduğunu düşünüyoruz)
* Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedhahtırlar. Besbelli ki o adam fert sıfatıyla mahvolacaktır. Her hangi bir şahsın, memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.
* * *
Yazınızda, “Birleşmiş İnsanlar” adı altında bir yapıdan ve bu amaçla bilim adamlarından, etkin sivil toplum örgütleri ile bazı bakanlıkların temsilcileri arasından seçilecek bilgelerden de söz etmişsiniz. O kadar çok bilgeyi nerede bulacağınızı, dahası, onları kimin, nasıl tefrik edeceğini merak ediyoruz
[Bilge:
Her şeyi bildiği gibi, bildiği şeyleri de iyi ve sağlam bilen, bilgisini kendisi ve başkaları için en yararlı biçimde kullanabilen, iyi ahlaklı, olgun kimse.
Bilgelik:
(1) Bilge kimsenin taşıdığı nitelik, (2) fels Herkesin ulaşamadığı, derin, kapsamlı, bütünsel bilgi. HİKMET. (3) Kendini tanımanın bilgisi VUKUF]
Ayrıca, her ülkede, bağımsız “Bilimsel Araştırma ve Çalışma Gurupları” kurulmasından ve Birleşmiş Milletlere bağlı “Su Kaynaklarını Araştırma ve Yaratma Gurubu” gibi oluşumlardan da söz etmişsiniz. Zor ki zor... “Bencillik Virüsü” adam ayırmıyor.
Dünya silah sanayi ve teknolojisinin kontrol altına alınmasını da önermişsiniz. Bu sektörün ürettiği silahların akıl almaz özellikleri dikkate alındığında, “pes” dememek, umutsuzluğa kapılmamak için “sencil varlık” olması gerekiyor insanın.
Küresel felaket, kıtlık ve açlığı önlemekle ilgili önerileriniz de, “keşke” ya da “nerde o günler” dedirten “iyi düşünceler” olmaktan öte bir anlam taşımıyorlar, bizce,..
”Tüketim bağımlısı” olan “bencil varlıklar”ın “enerji talebi” hiçbir şekilde karşılanamayacağından “alternatif enerji” arayışlarının da, ne yazık ki, “abesle iştigal” olacağını düşünüyoruz.
“Dünya Barışı Grubu” kurma önerinizi de, hoş görünüze sığınarak, kâğıt üzerinde kalmağa mahkûm bir düşünce olarak nitelemek durumundayız…
Yazınızda “Evrensel İnsan”dan söz etmişsiniz. Ruhbilim Uzmanı Sayın Ergün Arıkdal’ın “Evrensel İnsan” adlı kitabında, “bencil varlığı”, (Ruh ve Made yayınları) özetle: “İnsanoğlu nefsaniyet mağdurudur. Nefsinin kölesidir” şeklinde tanımladığı görülüyor.
Yine yazınızda sözünü ettiğiniz Jim Rohn’un dediği gibi, “Yeteri Kadar Nedenimiz” var ama, başka bir özelliğimiz de var: “Nefs”imizle, kendimizle baş edemiyoruz, henüz; BENCİL VARLIKLARIZ HEPİMİZ...
Sayın Nart,
Açıklanan nedenlerle, başta sözü edilen, örneği ekte görülen, “Yurtta Barış Dünyada Barış Çağrımız”ı değerlendirmenizi, uygun görürseniz, geliştirilmesi için katkıda bulunmanızı istiyoruz.
Saygılarımla.
Galip BARAN
Bilinçolog
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
(0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com
EKİ: Yurtta Barış Dünyada Barış Çağrısı.
15.1.2008
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ ÇAĞRISI
Bizler; birkaç yıl önce, iklim değişikliğinin, açlığın, susuzluğun, yolsuzlukların, dünyanın yaşanılamaz hale gelişinin, “eşref-i (!) mahlûkat” olduğu söylenen ya da olacağı beklenen iki ayaklının “bencil bir varlık” oluşundan kaynaklandığının farkına vardık.
UYANDIK…
Ben, uyanışımı, İstanbul ve Bodrumda gerçekleştirilen, hedefleri: ”yaşanabilirlik”, “sürdürülebilirlik” ve hakçalık” ve ilkeleri: “yönetişim”, “yapabilir kılma”, “katılımcılık” ve “çözümde ortaklık” olarak belirlenen HABİTAT Konferanslarını izleyen yıllarda yaptığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarımıza borçluyum. Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı” gibi alanlarda yaptığımız, gördüğü işlev nedeniyle “Sencilleştirici eğitim” olarak tanımladığımız o çalışmalar, diğer taraftan, kendimizi tanımamızı da sağladı.
İnsanın, “sencil bir varlık” olmak için çalışmadıkça, “nefs”in kölesi olmaktan kurtulamadıkça özgürleşemeyeceğini, demokratikleşemeyeceğini, insanlaşamayacağını; “yaşanabilir bir dünya”nın, ”sürdürülebilir bir yaşam”ın, “hakça bir düzen”in, ve de, ne “yurtta” ne de “dünyada barış”ın gerçekleşemeyeceğini aynı çalışmalarda öğrendik. O çalışmalarda yer almasaydım, çokları gibi, ben de, “barışı isteyen ama bu bağlamda -üste düşen-den bihaber birisi” olmayı sürdürecektim….
Bizler; o çalışmalar sayesinde “sencil bir varlık” olma yolunda küçümsenemeyecek bir yol aldığımıza; böylece havasını solumamıza, suyunu içmemize, toprağından beslenmemize karşın nankörce sömürdüğümüz, yaşanabilirliğini yitirmesine omuz verdiğimiz dünyaya borcumuzu ödemeğe başladığımıza inanıyoruz…
Ben bir memur emeklisiyim.
Yaklaşık bin YTL emekli maaşı alıyorum.
Benden daha az alanlar aklıma geldikçe kendimden UTANIYORUM.
Bunu “hakça bir düzen” ilkesiyle bağdaştıramıyorum. Bu ilke yaşama geçmedikçe “ne yurtta ne de dünyada barış”ın gerçekleşemeyeceğine inanıyorum.
Utanma duygumun gelişmesini yukarıda sözü edilen çalışmalara borçluyum.
NE MUTLU UTANABİLENE…
Amerika’da yayınlanan bir psikoloji dergisinde “utanma duygusu”nun insanı insan yapan değerlerin başında geldiğini; ünlü bir hukuk adamının, aynı konuda, Cumhuriyet Gazetesinde yer alan bir yazısında “utanma duygusu olmayana insan bile denemez” dediğini okumuştum..
“Yasalara saygı alışkanlığı” oluşturmak için başlattığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarında kullandığımız, “sosyal yaptırım” olarak tanımladığımız yöntemde, bizler de aynı duygudan yararlanıyoruz. Bu duyguyu -sosyal yaptırımı - kırmızıda geçenleri - yasalara uymayanları - anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki göstermeyecek şekilde uyarmak” şeklinde tanımlıyoruz…
“Sencil bir varlık” olmak, “yurtta ve dünyada barış” için çalışmak, yaşam biçimimizde kökten değişikliklere yol açtı. Yeni bir “bilinç” anlayışı geliştirdik. Yıllardır devam eden bu çalışmanın geldiğimiz aşamasında “kansız bir devrim”i geçekleştirdiğimizi, “barış güvercinleri” olduğumuzu düşünüyoruz…
“Kansız devrim”i merak edenleri, özellikle de “izindeyiz” diyenleri, aşağıdaki yazıyı okumaya ve “barış için çalışma”ya çağırıyoruz.
Atatürk’ün “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” öneri ve öğütleri
* Kendiniz, şahsınız için değil, mensup olduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmanın en yükseği budur.
* Bir adam ki memleketin ve milletin saadetini düşünmekten ziyade kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.
* Dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi dirliği ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir.
* Bütün insanlığı bir tek vücut ve her milleti de o vücudun bir parçası gibi düşünmemiz icabeder.Dünyanın bir yerinde bir hastalık çıkmışsa, bundan bana ne diyemeyiz.. Böyle bir hastalık varsa. Bu içimizde çıkmışçasına, bizi de ilgilendirmelidir.
* Şuna inanıyorum ki, eğer sulh isteniyorsa, toplumların durumlarını iyileştirecek milletlerarası tedbirle alınmalıdır. İnsanlığın tamamının refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir. (Yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim”i Atatürk’ün işaret ettiği türden bir eğitim olduğunu düşünüyoruz)
* Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedhahtırlar. Besbelli ki o adam fert sıfatıyla mahvolacaktır. Her hangi bir şahsın, memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.
Galip BARAN
Bilinçolog
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı

Hiç yorum yok: