20 Ekim 2008 Pazartesi

"YARGITAY BAŞKANI'NA AÇIK MEKTUP VE ÇAĞRI"

Hasan GERÇEKER
Yargıtay Başkanı
KONU: “Bilinç Yoksulu” bir toplumda “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini hayata geçirme sorunumuz.
Sayın Hasan GERÇEKER
Bizler; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı v.b. alanlarda yıllardır yapmakta olduğumuz, yaşam tarzımızda “DEVRİM” niteliğinde değişikliklere yol açan “okul dışı eğitim” çalışmalarında “yeni bir bilinç” anlayışı geliştirdik. Bilinç kavramını sorumluluk kavramıyla bütünleştirdik. Somutlaştırdık. Bu sonucu “Yasa Bilinci” olarak açıklayıp tanımladık.
1996 yılında, Bodrum’da, “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” çağrısından esinlenerek, Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili trafik ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda başlattığımız çalışmada geliştirdiğimiz, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin uygulamasında edindiğimiz birikimden yola çıkarak geliştirdiğimiz; “Trafik Bilinci”ni: “Trafik Yasası’nın kurallarının tümüne, aynı özen ve duyarlıkla uyulmasını ve uymayanların uyarılmasını öngören bir kavram” şeklinde ifade ettik.
Trafik Yasası’nın sürücülerle ilgili kırmızı ışık kuralına uyan sürücülerin, yaya iken (genelde herkesin) aynı yasanın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralına uymadıkları, uysalar bile uymayanları uyarmadıkları gerçeği ve trafik kazalarında “insan kusuru”nun % 95 düzeyinde olduğu dikkate alındığında, “Trafik Bilinci”nden bi-haber bir toplum olduğumuz kolayca görülür.
Böylece bizler, bu durumu ve bilincin bütünsel bir kavram olduğu gerçeğini dikkate alarak yaptığımız değerlendirme sonucunda, “bilinç yoksulu” bir toplum olduğumuza inanmış ve ifade etmiş bulunuyoruz…
Diğer taraftan, ben, birey olarak, bu çalışmalarda yer alanlar arasında, bir emekli (koşulları en uygun kişi) olarak, bütün zamanımı harcayarak sürdürdüğüm bu etkinliklerin bir aşamasında, “Yasa Bağımlısı” olduğumun farkına vardım.
Bodrum’da uygulamaya koyduğumuz projenin Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, Anadolu’nun pek çok kentinde gerçekleştirdiğimiz etkinliklerinde; rütbeli-rütbesiz her kesimden polislerin, askerlerin, hatta deneyimli avukatların bile kural çiğnediklerini, trafik suçu işlediklerini gördük.
Onları; “Yeşili Bekle, lütfen” ve “Sağdan lütfen” yazılı pankartlarla gerçekleştirdiğimiz uygulamalarda, bazen, “Sosyal Yaptırım” olarak tanımladığımız, bireyin “utanma duygusu”nu hedef alan bir yöntemle, sessizce; bazen de, “Komiserim! Yüzbaşım! Memur bey! Trafik suçu işlediniz! “ diyerek, megafonla seslenerek uyardık.
Uyarılanların bazılarının “bizi utandırdınız” diyerek, bazı trafik polislerinin, “bir daha olmaz” diyerek, ancak gülümseyerek gösterdikleri tepkiler karşısında; devlet kuramının “olmazsa olmaz”ı bir kavram olduğuna inandığımız YASA konusunda bir “BOŞLUK” yaşandığını, bu nedenle işlevsel bir görev yapmakta olduğumuzu anladık.
Zaman zaman gözaltına alındığımız bu çalışmalarda yasa ve bilinç konularında edindiğimiz, birikimimizi üst düzey yetkililere anlatamamanın ve yukarıda sözü edilen “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması için Milli Eğitim Bakanlığına yaptığımız başvurulardan sonuç alamamanın üzüntüsünü yaşarken, basında yer alan haberlerden (*), Yargıtay Üyelerinin de trafik suçu işlediklerini öğrendiğimizde, hiç şaşırmadık…
Sözü edilen çalışmaları yaparken, bir başka “BOŞLUK”u doldurmuş olduğumuzun; öğrencilik günlerimizde, her sabah, okulda, bir ağızdan bağıra çağıra dile getirdiğimiz, “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini hayata geçirdiğimizin farkına vardık.
O ilkenin hayata geçemeyişinin “bencil varlıklar” oluşumuzdan kaynaklandığını ve “bencil varlıkları”ın, yurdu ve milleti “özleri kadar” bile sevemeyeceklerini de aynı çalışmalarda öğrendik…
Sayın Başkan,
Bizler; “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesinin hayata geçirilmesi için gereken çaba gösterilmedikçe;
(a) “Yurtta Barış”ın gerçekleşemeyeceği,
(b) “Muasır Medeniyet”i aşamayacağımız,
(c) Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedefe yürüyemeyeceğimiz,
(d) “Birlik beraberlik” ya da “tek yürek” olma söylemlerinin nutuklarda kalacağı,
(e) “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları” olamayacağımız gerçeğini İDRAK ETMİŞ BULUNUYORUZ.
Bize göre; sözü edilen ilkenin hayata geçebilmesi için ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması talebiyle M.E.Bakanlığına başvurusunu yaptığımız ,“trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin uygulamaya konması yeterlidir.
Sözü edilen ilkeyi hayata geçirebilme çabamızda bize destek vermenizi, yardımcı olmanızı, bizlerle işbirliği yapmanızı bekliyoruz.
Saygılarımızla
Galip BARAN
Rektör; Bilinç Üniversitesi - Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 -0535.844 84 76
E-posta:
galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.galipbaran.blogspot.com, www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.turkcelil.com, www.internethaber.eu,
(*) : Yargıtay Üyeleri Trafik cezası ödüyor. Akşam Gazetesi/ 27 Eylül 2008
Yargı soluduğumuz hava kadar önemlidir. Her fırsatta yargı mensuplarının dokunulmazlığı olduğu ileri sürülür. Yargı bağımsızlığı ve hakim teminatını güvenceye alan düzenlemeler dokunulmazlık olarak algılanmamalı. Hakimlerin trafik cezası bile ödemediği yazılıp çiziliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Trafik ihlali yapan Yargıtay üyeleri hakkında kesilen cezalar, 1’ Başkanlık Kurulu’na geliyor. Nerdeyse her hafta 4-5 Yargıtay üyesi arkadaşımıza, trafik cezasından kaynaklanan ödeme emri çıkartıyoruz.

18 Ekim 2008 Cumartesi

FARZ'LAR....
Sayın Prof. Dr. Süleyman Ateş,
Bodrum’un Turgutreis beldesinde yaşayan bir adam tanıyorum.
Bu adam:
* Çevreyi kirletmiyor, aşırı tüketmiyor, trafik kurallarını çiğnemiyor, sağlığa aykırı alışkanlıkları önlemeğe çalışıyor, vergi kaçırmıyor, rüşvet vermiyor-almıyor, iş ahlakının korunması için çaba gösteriyor, milli serveti koruyor, imar yasasına aykırı işler yapmıyor, her şeyi devletten beklemiyor, eşdeyişle, KIRMIZIDA DURUYOR.
* Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, SOSYAL YAPTIRIM olarak nitelediği bir yöntemle UYARIYOR.
* Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını ÖNERİYOR.
* Ülkeyi yönetenlerin canını sıkan bu etkinlikleri “Okul dışı eğitim” olarak TANIMLIYOR.
* Bireyi erdeme yönlendirdiğini savunduğu bu çalışmaları ülkeyi yönetenlerin engellemelerine karşın, yıllardır, inatla SÜRDÜRÜYOR.
* “KIRMIZIDA DURMAK”, “Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan, kaçınmayı, öngören bir ilke”dir DİYOR,
* SOSYAL YAPTIRIM’ı, “Kırmızıda geçmeğe kalkışanı, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak” olarak NİTELİYOR,
Sayın Ateş,

Ülkeyi yönetenlere rağmen, çalışmalarına,
ölmek var dönmek yok
diyerek devam eden bu adamı izleyen vatandaşların bazıları, ona;
herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı”, “senin hakkın ödenmez”, “sen ibadet ediyorsun”, “sen insanlık için çalışıyorsun”, “Allah senden razı olsun”, “babana rahmet
benzeri övgüler yağdırıyorlar.
Bir gün heykelini dikecekler”, “en azından bir sokağa adını verecekler”
diyenler, türlü ikramlarda bulunanlar oluyor.
Diğer taraftan, seyrek de olsa, anasına küfredenler hatta yumruklayanlar olduğunu da biliyorum…
Yeri geldiğinde, “yaşamım dinimdir” diyen bu adamın çabasını değerlendirmeğe çalışırken, aklıma farz-ı ayn ve farz-ı kifaye olarak bilinen dinsel kavramlar geldi…
Gerçekten “insanlık için” çalıştığı dikkate alındığında, bu adamın yaptıklarını farz-ı kifaye şeklinde değerlendirmek mümkün müdür?
Aydınlatırsanız sevinirim.
Galip BARAN
Rektör: Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL
:0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com
www. bilinc-universitesi.blogspot.com, http://www.internethaber.eu/

8 Ekim 2008 Çarşamba

İŞTE DEVLET ADAMI...
ONDAN SONRA BÖYLE BİR DEVLET ADAMI GELMEDİGİ İÇİN
SÜRÜNÜYORUZ.
**Galip BARAN seçimi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Baş Yaveri Salih Bozok anlatıyor:
"Baskumandan, dusmandan kurtardigi Izmir'de gecirecegi ilk geceyi yasiyordu.
Mustafa Kemal Pasa İzmir'de ilk gecesini calisarak gecirdi. Zengin bir sofra hazirlandigi halde ufak tefekle karnini doyurdu ve gec vakitlere kadar calisti.
Ertesi sabah erkenden uyandik.
Hafif bir kahvaltidan sonra vilayet konagina gittik. Vali, Ingiliz konsolosu ile konusuyordu. Biz gelince vali ayaga kalkti ve konsolos ile Mustafa Kemal Pasa'yi tanistirdi. Konsolos iyi Turkce biliyordu. Pasa valiye sordu.
-'Konu nedir ?'
Vali anlatti:
-'Sayin konsolos, ingiliz tebasi vatandaslarla rum ve ermeni azinligin guven altinda olup olmadigindan endiseleniyorlar. Ben kendilerine herkesin guven altinda oldugunu bildirdim'. Mustafa Kemal Pasa konsolosun turkce bildigini biliyordu, buna ragmen kendisine valiyi muhatap aldi:
- 'Ee, peki daha ne istiyormus ?' Bu soruya konsolos turkce cevap verdi:
-'Tebamiz icin hukumetinizden yazili teminat istiyorum !'
Pasa:
-'Ne yani, Yunanlilar zamaninda siz tebanizi daha emniyette mi goruyordunuz> ?'
Konsolos, kasilarak:
-'Evet' dedi, 'Yunanlilar buradayken tebamizi daha emniyette goruyorduk.'
-'Oyleyse buyrun, tebanizla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim !'
Konsolos sinirlenerek sesini yukseltti:
-'Yani majestelerimin hukumetine savas mi aciyorsunuz ?'
Pasa:
-'Siz kiminle neyi konustugunuzu biliyor musunuz ? Ben Millet Meclisinin baskani ve Turk ordulari baskomutaniyim. Savas acmaya da baris yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz ?! Hukumetiniz adina savas ve baris> gorusmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Boyle bir yetkiniz varsa goruselim. Yoksa (eliyle kapiyi gosterdi) buyurunuz disariya, efendim !..'
Konsolos, Mustafa Kemal Pasa'nin son sozleri uzerine sapsari kesildi ve tek bir kelime soylemeden kapidan cikti gitti. Mustafa Kemal Pasa, adamın arkasindan valiye dondu:
-'Bunlara yuz vermeyin vali bey ! Bir donanma onunde pisacak, bir blof karsisinda yelkenleri suya indirecek bir devletcik saniyorlar bizi ! Kustahlik derecesine bakin, bana 'savas mi aciyorsunuz ?' diye soruyor.> Barut kokan bir odada adamin sordugu seye bak !..
Savas halinde degiliz sanki !'
Birkac saat sonra, Ingiliz donanmasi komutani hukumet konaginin kapisindan girerek Mustafa Kemal Pasa'nin odasina yoneldi. Nazik fakat ofkeli bir hali vardi. Rusen Esref kendisine ne istedigini sordu.
-'Baskomutan Mustafa Kemal Pasa ile gorusmek istiyorum !..'
Birlikte odaya girdiler, kapi kapandi.
Amiral:
-'Cok guc kosullar altinda bir savas kazandiniz, sizi asker olarak> ictenlikle kutlarim. Canakkale'deki basarinizi rastlantiya borclu olmadiginiz kanitlandi boylece. Buyuk bir askerle tanistigim icin memnunum.' diyerek ovguler yagdirmaya basladi.
Pasa, bikkin bir ifadeyle:
-'Bunlari gecin amiral. Cok isimiz var. Asil konuya gelin' dedi..
Amiral bu tavir karsisinda bocalayarak konuya girdi:
-'Izmir'de tebamiz ve sizin azinliklariniz ermeniler, rumlar var. Yeni> askeri yonetim altinda bu insanlarin statusu nedir? Guvende midirler ?..'
-'Hic kuskunuz olmasin amiral. Tebaniz ve azinliklar hukumetimizin korumasi altindadir. Suc islemeyenler, kendilerini guvende sayabilirler'
-'Peki suc isleyenler ?
-'Suc isleyenler sayin amiral, muhtemelen sizin ulkenizde de oldugu gibi, adaletin huzuruna cikar. Suclu olanlar, cezalarini cekerler.'
-'Fakat Pasa Hazretleri, fevkalade gunler gecirdik. Yunan ordusundan cesaret alan rumlar simariklik yapmis olabilir. Bugun bu insanlar yerli halkin dusmanligi ile yuz yuzedirler. Ermenilerin biliyorsunuz buyuk bir bolumu> goce zorlandi ve onemli bir bolumu hayatlarini kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile isbirligi yapmis, bazi Turklere zor gunler gecirtmis olabilirler. Bunlar, fevkalade gunlerin olaylaridir, bagislanmasi, hos> gorulmesi gerekir. Eger bu kisiler halkin husumetine birakilacak olursa, butun dunya aleyhinize kiyameti koparir !..'
Son cumleye kadar amirali sakince dinleyen Mustfa Kemal Pasa, 'dunyanin koparacagi gurultu' ile tehdit edilince amiralin sozunu kesti:
-'Ustunluk pozunuzu derhal bir kenara koyunuz amiral ! Milletleri tehdit> etmekten de vazgeciniz. Ingiltere ve muttefiklerinin kiyamet koparip koparmayacagini dusunmem bile ! Bunlar memleketin dahili isleridir ve de sizin bu islere karismaniza musaade etmem. Majestelerinin devleti bizim azinliklarla ugrasmaktan vazgecsin. Kim ki bize saygi beslemez, bizden de saygi beklemeye hakki olmaz. Amiralin yuzu bembeyaz oldu:
-'Ingiliz hukumetinin tebasini her yerde koruma hakki devletler hukuku teminati altindadir. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladigimiz rum ve ermenilerin guven icinde bulundurulmasini sadece rica ettik. Yoksa biz bu> guvenligi saglayacak gucteyiz...
Pasa: -'Arkaladiginiz Yunan ordusunun denizde yuzen cesetlerini herhalde gormus> olmalisiniz. Ordumuz asayisi saglamistir. Izmir limanini donanmaniza kapatiyorum. Isterseniz, tebanizi gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanmanizin en kisa zamanda limani terk etmesini istiyorum !' Sert sozler karsisinda amiral ne yapacagini sasirdi:
-'Ingiltere'ye savas mi aciyorsunuz ?'
Pasa:
-'Savas acmak mi ? Siz yoksa Sevr antlasmasinin halen yururlukte oldugunu mu saniyorsunuz? Biz onu coktan yirtip attik bile. Karsimda serbestce oturusunuzu, sizi konuk saymama borclusunuz ! Fakat nezaketimizi kotuye kullanmaniza musaade edemem. Su anda hukuken 'baris antlasmasi yapmamis' iki devletiz. Savas hukuku halen yururluktedir. Gemilerinizi derhal karasularimizdan cekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum !...'
Bir balmumu heykeline dondu amiral...
Sert adimlarla girdigi Mustafa Kemal Pasa'nin odasinda oturdugu sandalyede kuculdukce kuculdu ve sonunda kekeleyerek:
'- Affedersiniz !' dedi, yerlere> kadar egilerek geri geri kapiya gidip disari cikti.
Olay kisa sure icinde sehirde duyuldu...Ingiliz ve Fransizlar kendi uyruklarini gemilere bindirmeye basladilar. Birkac saat sonra da sessizce cekilip gittiler..."