25 Nisan 2012 Çarşamba

yeniden HABİTAT!....

Belediye Başkanlığına
TURGUTREİS

KONU: Turgutreis Yerel HABİTAT Konferansını canlandırma önerimiz.

Sayın Başkan
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren; beni bencillikten kurtaran ve bilinçlendiren çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:

*      “Yasa bağımlısı” oldum.
*     “Diğerkâm bir kişilik” edinmem     
*     Çocuk yaşta içtiğimiz ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*     Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun; ayrıca, önceleri bi-haber olduğum bir özellik kazandığımın, kamusal alana sahip çıktığımın, “kamusal alan bilinci” edindiğimin de farkına vardım.

Yasa bağımlısı” olarak yaptığım işlerden bazıları:
(a)    Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, açılışını Başbakan Erdoğan’ın yaptığı Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek  inşa eden,
    Yaya yolunu işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten Doğuş Grubu’nun  yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da aynı şekilde önledim…

Bana yukarıda sayılan özellikleri kazandıran çalışmaları yaparken, (1996 yılında):
(a)   14- 29 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da yapılan  Asrın Zirvesi olarak tanımlanan Uluslar arası HABİTAT Konferansına katıldım. Bu konferansda1993 yılında Turgutreis’te başlattığım atık kağıt toplama kampanyasını uygularken geliştirdiğim projeyi sundum, sergi açtım ve sunumlar yaptım. (“Tek kişilik ordu”/ Milliyet / 13. 06. 1996) (Bu kampanyaya, “Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı”nda yer verildi.  “Başarılı sivil toplum pratikleri” arasında gösterildi.
(b)  Turgutreis’te bir Yerel HABİTAT Konferansı başlattım. ( Cumhuriyet/ 15. 07. 1996)
(c) 17-21 Ekim tarihleri arasında Bodrum’da yapılan Yerel HABİTAT Konferansına katıldım. Emekliler ve Trafik Kozalarını kurdum…

Sayın Başkan

Birleşmiş Milletler’in bir girişimi olan , “yaşanabilirlik”, “sürdürülebilirlik”, “hakçalık” gibi hedefleri ve “yönetişim”, “yapabilir kılma”, “katılımcılık” ve “çözümde ortaklık” gibi ilkeleri (araçları) olan HABİTAT Konferanslarının en  önemli özellikleri:

Devletin;
(a)     Koza adı altında faaliyet gösterecek tek kişilik girişimleri  dahi  muhatap alması,
(b)    Bir başka deyişle, dernek, vakıf benzeri örgütler kurmayı (örgütlenmeyi) öngörmemesi,
(c)    Daha açık deyişle, bireysel de olabilecek bu tür girişimleri devlet vatandaş işbirliğinin etkili bir  aracı olarak kabul etmesidir.

Diğer taraftan, bireye yaşadığı yeri (kenti, ülkeyi, dünyayı) yaşanabilir kılma sorumluluğu yükleyen  HABİTAT  olgusuyla öylesine hem-hal oldum ki, “yasa bağımlısı” olduğum gibi “HABİTAT bağımlısı” da oldum.  

Ne var ki; 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in :“İstanbul HABİTAT  Konferansı bizim için bir gurur vesilesidir”,   “Bodrum HABİTAT Konferansını, örnek bir etkinlik olarak değerlendiriyorum” diyerek övdüğü bu girişimlerin arkası getirilemedi. Verilen  sözler tutulmadı. İstanbul HABİTAT Bölge Ofisi açılmadı. Bodrum HABİTAT İzleme ve Uygulama Bürosu ilgisizlik yüzünden kapandı.

Bir başka deyişle, İstanbul ve Bodrum HABİTAT Konferansları “fare doğurdular”. Bunun; insanların, o konferanslara, HABİTAT hedef ve ilkelerini hayata geçirmek, böylece İstanbul’u, Bodrum’u daha yaşanabilir kılmak için değil,   kişisel ya da siyasal çıkar sağlamak amacıyla katılmış olmalarından kaynaklandığını zamanla anladım.

Oysa, Turgutreis’te, Divan Pastahanesi’nde,  07. 07. 1996 tarihinde başlattığım Yerel HABİTAT  Konferansı “fare doğurmadı”. İstanbul ve  Bodrum HABİTAT Konferanslarında üstlendiğim sorumlulukları yıllardır aralıksız sürdürüyorum.

Muğla Valisi sayın Lale Aytaman’ın emri üzerine 1993 yılında tahsis ettiğiniz çalışma yeri, Turgutreis halkının ilgilenmemesine karşın, HABİTAT  ve Bilinç Üniversitesi Bürosu olarak hizmet vermektedir.

Turgutreis HABİTAT  Konferansı’nı “fare doğuran” İstanbul ve Bodrum HABİTAT Konferanslarından  alınan dersleri de dikkate alarak, “daha Yaşanabilir bir Turgutreis için” sloganıyla tekrar başlatmak istiyoruz. Bunun, Türkiye’nin  diğer yerleşim yerlerinde başlatılacak HABİTAT Konferansları için örnek teşkil edeceğine inanıyorum.

Bu konferansın, Belediye Meclis Salonunda ya da uygun görülecek başka  bir yerde başlatılabileceğini düşünüyoruz. 

Gereğini takdirlerinize arz ederim.

Saygılarımla

Bilinçolog Galip Baran

Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

(1)     Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.

23 Nisan 2012 Pazartesi

20 Nisan 2012 Cuma Fatih Altaylı'ya açık mektup

Fatih Altaylı

Habertürk Gazetesi
Sayın Fatih Altaylı,
“O şerefsizin adını yazın başlıklı” makalenizde Gaziantep’te 85 yaşındaki dedesi kalp ameliyatı sonrası öldü diye, ameliyatı yapan doktoru bıçaklayarak öldürenin adının yasa gereği  M.G. şeklinde yazıldığını; oysa, katilin adının sanının açıkça yazılması gerektiğini, böylece doktorların bir gün hasta olarak karşılarına geldiğinde hak ettiği tepkiyi gösterebilecekleri şeklinde bir görüş açıkladınız.
Görüşünüz, bana göre, kesin bir çözüm ya da çare değil… Yasa engeli var… Yasa değişse ya da yeni bir yasa  yapılsa bile, bu ülkede sorunların yasa ile çözülemediği o kadar açık ki…
Çevre, trafik, vergi konusunda yasalar var… Bu konularda işlenen suçlar,  yolsuzluklar önlenebiliyor mu? Peki, bu suçları işleyen kim? İnsan…
VE, insan bencil (hodkâm) bir varlık… Ancak bencillik (hodkâmlık) kader değil: Bencil (hodkâm) bie insan sencil (diğerkâm) bir varlığa dönüşebilir…
 Aşağıda, bunun mümkün olduğu, hodkâm bir insanın  diğerkâm bir varlığa dönüşebileceği gösterildi, kanıtlandı…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlâkı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız;, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren; beni bencillikten kurtaran, bilinçlendiren, “yasa bağımlısı” olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
* “Diğerkâm bir kişi” oldum.
* Çocuk yaşta içtiğimiz ancak sonra yok saydığımız ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
* Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri uyarmaya başladım. Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı umursamayanların “demokratik kişilikten bi-haber, bencil ve bilinçsiz” insanlar olduklarının farkına vardım. Projeyi uyguladığım kavşakları bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
Bir “yasa bağımlısı” olarak yaptıklarım:
(a)    Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, açılışını Başbakan Erdoğan’ın yaptığı, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
* ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
* Yaya yolunu, defalarca işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten Doğuş Grubu’nun  yaptığı bu yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da aynı şekilde önledim.
Şu da var ki; “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek başlattığımı yukarıda ifade ettiğim, “yasa bağımlısı” olmamda çok etkili bir araç olan çalışmayı yaparken geliştirdiğim, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle M. E. Bakanlığı’na gönderdiğim, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” dikkate alınmadı… Uygulamaya konmadı…
Sayın Fatih Altaylı,
Bu proje  hayata geçtiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkacağını; bu kadar çok polis, savcı ve hakime ihtiyaç kalmayacağını; şiddetin her türlüsünün sona ereceğini (diğerkâmlık şiddetin panzehiridir); “Muasır Medeniyet”in aşılacağını, Türk Milleti’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlayacağını savunuyor ve İDDİA ediyorum…
Yukarıda açıklananlar yaşanmış gerçeklerdir. Değerlendirdiğiniz takdirde, bizi ne kadar sevindireceğinizi tahmin edemezsiniz.
Sözü edilen çalışmalarımızla ilgili olarak Başbakanlığa ve M. E. Bakanlığı’na gönderdiğim “AÇIK DİLEKÇELER” eklidir.
Saygılarımla.
Bilinçolog Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
***
(BAŞBAKAN’A AÇIK DİLEKÇE)
Kaymakamlık Makamına
BODRUM
(Başbakanlık Makamına iletilmek üzere)        
KONU: Yurduna, milletine ve devletine herşeye rağmen sahip çıkan benim gibi vatandaşlara sahip çıkan bir Başbakan olmanız.
ÖN AÇIKLAMA
Yazılı basında yer alan 6. 02. 2006 tarihli bir haberde, belediye başkanı olduğunuz 1994’te 5 milyar liralık servet beyan ettiğiniz ve ticari faaliyetlerle kazandığınız bu servetin 2005’te 1 trilyon 780 milyara çıktığı açıklanıyor.
Sizin servetinizle ilgili bir fikir beyan etmek bana düşmez elbette. Ancak bu vesileyle ben de kendi servetimi beyan etmek istiyorum:
Benim, 1990 yılında sokakta (kamusal, yani, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alanda) iki emekli arkadaşımla (Em. Alb. Cevdet Ayken ve Haydar Güllüce ile) önce çöp ardından izmarit toplayarak başlattığım çalışmaları yaparken edindiğim (dünyevi) servet: Bodrum’un Turgutreis Beldesinde sahip olduğum (Yalı Mahallesi, 4076 Sokak, 5/2 ) bir evden ibarettir.
Diğer taraftan, kamusal, yani bir ferdi olduğunuz 74 milyona ait alana çöp ve izmarit toplayarak sahip çıkmak yerine sizin gibi çalışsaydım, ticaret yapmış olsaydım, günümüzde sahip olacağım  dünyevi servetin ne olabileceğini hesaplayamam. Bu benim uzmanlık alanım değil. Benim servetim, diğer deyişle, görevim, kamusal, yani bir ferdi olduğunuz 74 milyona ait alana çöp ve izmarit toplayarak sahip çıkmaktır...  
Uzmanlığımla ilgili başka bir örnek: Bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alanda çöp ve izmarit toplarken İstanbul Ataköy, 4. Kısım, O-Blok, No: 141/6  adresteki evimi (2002 yılında o günün parasıyla) 90 milyon liraya sattım. Bu parayı, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alana sahip çıkarken harcadım… Yetmedi… Ziraat Bankası’ndan 15 bin lira kredi aldım.  Aynı şekilde harcadım. Emekli maaşım bu  nedenle azaldı, yarı yarıya düştü.
Pişman mıyım, “keşke ticaret yapsaydım”, “ben de dünyevi değerlerle donansaydım” diyen birisi miyim? Hayır... Kesinlikle hayır…
Bu arada, Hz. Peygamber’in, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” şeklindeki sözünü özümsediğimi ve bu sözü ilke edindiğimi de bilmenizi isterim …
Diğer Taraftan, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait  alana sahip çıkarken kazandığım asıl “servet”e (ÖDÜLE) gelince:  “Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen” varlık, yani, “diğerkâmlık”…
Darısı, özümden çok sevdiğim Türk Milleti’nin (Çılgın Türkler’in torunlarının) ve dünyalıların başına…
Sayın Başbakan,
Aşağıda sayılan alanlardaki çalışmaları yaparken; “iklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiğinin, (aynı çağda ozon tabakasının delindiğinin, buzulların eridiğinin yağmur ormanlarının azaldığının, bazı türlerin yok olduğunun) ve felaket olarak tanımlanan bu değişiklikten“Bilgi Çağı” insanının sorumlu olduğunun ve “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladığımın ve bir  Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, beni bencillikten (nefsimin kölesi olmaktan) kurtaran, özgürleştiren, bilinçlendiren, demokrasiyi öğrenmemi sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
*     “Yasa bağımlısı” oldum.
*      Kendimi tanımağa başladım.
*     “Diğerkâm bir kişilik” edindim.
*     Çocuk yaşta içtiğimiz ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
İKİ GERÇEK
(a)   Bende meydana gelen bu değişiklikte “dindar nesiller yetiştirme savınız”ın bir ilgisi yoktur. Daha açık söylemek gerekirse; namaz kılmamasına oruç tutmamasına, hacca gitmemesine rağmen, kainatı ibadethane sayan, yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, Türkiye Cumhuriyeti devletini  dış borç yükünden  kurtarmak için bir kampanya başlatma girişiminde bulunan, ancak Hazine müsteşarlığı’nın bu konuda önerdiği “yasal düzenleme” yapılmadığı nedenle bu girişimi amacına ulaşamayan bir “Bilinç Çağı” insanıyım, ben.
(b)   Geleceğin; “Çevrenin kirletilmediği, tüketim çılgınlığının sona erdiği, trafik kurallarının  ihlâl edilmediği, (benim kamusal alanda –sokaklarda- izmarit toplayarak ve sizin, tiryakilerin ceplerindeki sigara paketlerini çekip alarak dikkat çektiğiniz ) sağlığa aykırı alışkanlıkların edinilmediği/ varsa terk edildiği,  milli servetin korunduğu, verginin kaçırılmadığı, rüşvetin alınmadığı/verilmediği, iş ahlakına saygı gösterildiği, (Ahilik Ruhu’nun ihya edildiği)  imar yasasına aykırı işlerin yapılmadığı, her şeyin devletten beklenmediği Türkiye”sini inşa emek için çalışan  bir faniyim...
DEMOKRASİ ÖĞRETMENİ  
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri uyarmaya başladım.
Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı ihlâl eden yayaların, diğer deyişle, özümden çok sevdiğim Türk Milleti’nin (Çılgın Türkler’in torunlarının) demokrasiyi bilmediğinin farkına vardım. Projeyi uyguladığım, demokrasiyi öğrenmemi sağlayan kavşakları, bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
SONUÇ OLARAK; benim gibilerin “demokrasi öğretmeni” olarak tanımlanabileceğini savunuyorum.
BİLİNÇ KAVRAMI
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, “yeti” sözcüğüyle sınırlandırılmış (soyut) bir kavram olduğunu gördüğüm bilinç kavramını SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm…
Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal, “Pozitif Yaşam” adlı kitabında:
“İnsana SORUMLULUK yükleyen bilgi, ‘kitabi bilgi’ değil, bizzat uygulanarak  idrak edilmiş ve hazmedilmiş olan bilgidir. Böyle bir bilgi, artık o insanın öz malı haline gelmiş ve bir yaşam düsturu olmuştur. Yeri ve zamanı geldiğinde insanın o bilgiyi kullanması gerekir; kullanmadığı takdirde hesap sorulmayı hak eder.” diyor…
Çevrenin kirletilmemesi, tasarruf önlemlerine riayet edilmesi, trafik kurallarının ihlâl edilmemesi, verginin kaçırılmaması gerektiğini özümden çok sevdiğim Türk Milleti (Çılgın Türkler’in torunları) bilmektedir. Buna rağmen  tüketim çılgınlığı devam etmekte, çevre kirletilmekte, trafik kuralları ihlâl edilmekte, vergi kaçırılmaktadır.
SONUÇ OLARAK; ancak, ne yazık ki, özümden çok sevdiğim Türk Milleti (Çılgın Türkler’in torunları) çevre, tasarruf, trafik ve vergi gibi konularda bilinçsizdir.
Bu bilinçsizlik, verilmekte olan eğitimin Arıkdal’ın yukarıda ifade ettiği, insana SORUMLULUKyüklemeyen “kitabi bilgi” ile sınırlı oluşundan, “tecrübi bilgi” ile desteklenmeyişinden kaynaklanmaktadır.
Örneğin, özel sürücü kurslarında verilmekte olan eğitimin “kitabi bilgi” ile sınırlı kalışı, “tecrübi bilgi” ile desteklenmeyişi yüzünden ülkemizde her yıl orta ölçekli bir ilçe nüfusu (8-10 bin) kadar insan hayatını kaybetmekte, orta büyüklükte bir il nüfusu ( 160-190 bin) kadar insan sakat kalmakta ve ülkenin milli servetinin % 2,5’a yakın bir bölümü yok olmaktadır…
Yukarıda dile getirilen çalışmaları yaparken, sürücü adaylarına “tecrübi bilgi” kazandıracak bir proje geliştirdim.  M. E. Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü’ne gönderdim. Bu projenin Özel Sürücü Kursları Eğitim Programına “uygulama dersi” olarak konulmasını önerdim. Genel Müdürlük, önerimin ileride yapılacak mevzuat düzenlemelerinde dikkate alınacağı şeklinde bir yanıt verdi. Ancak  söz verilen düzenleme yapılmadı…
Bu vesileyle, aşağıda GELECEĞİN TÜRKİYESİ bölümünde sözü edilen, M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na gönderdiğim, “Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”nin, özel sürücü kursları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulmasını tekrar öneriyorum…
YASA BAĞIMLISI
(a)     Açılışı tarafınızdan yapılan, Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*     Yaya yolunu, defalarca işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten, Doğuş Grubu’nun  yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da önledim.
SONUÇ OLARAK; Türkiye’de yolsuzluklara son vermek istiyorsanız, Doğuş Grubu’nun Başkanı Ferit Şahenk gibileri ödüllendirmekten vaz geçmeniz, ödüle ihtiyaç duymayan Galip Baran gibi yasa bağımlılarına nasıl teşekkür edeceğinizi düşünmeniz gerekir…
GELECEĞİN TÜRKİYESİ
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken geliştirdiğim,“Geleceğin Türkiyesi Projesi” olarak da tanımladığım, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kuruluna gönderdiğim,“Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” ciddiye alınmadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Başkanı Raşit Küçük’ün,  “ kırmızı ışıkta geçmek asla caiz değildir” diyerek önemine dikkat çektiği bu projeyi uygularken (halen İzmir Emniyet Müdürü olarak görev yapmakta olan Ercüment Yılmaz’ın direktifiyle İstanbul’da engellenmeme (Milliyet/ kırmızı ışık eylemcisi gözaltında/ 22. 04. 1998) karşın  çalışmalarımı hala sürdürüyorum. Türkiye’yi,  parayı verenlerin (Ferit Şahenk gibilerin) düdüğü çaldığı bir ülke olma ayıbından kurtarmak için çalışıyorum.
Diğer taraftan, yukarıda sözü edilen, özenle uygulanması durumunda ülkenin geleceği çocuklarımızın da “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemelerini, “diğerkâm  kişilik” edinmelerini sağlayacağından adım kadar emin olduğum bu proje hayata geçirildiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkaracak; bu kadar çok polis, savcı ve hakime ihtiyaç bırakmayacak, şiddeti sona erdirecek; “Yurtta Barış”ı başlatacak; “Muasır Medeniyet”in aşılmasını sağlayacak bir sürecin başlayacağını; böylece, Türk Milleti’nin (Çılgın Türklerin torunlarının) “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlayacağını, Diyanet İşleri Başkanı sayın Mehmet Görmez’in  “bütün cezaevlerinin boş olduğu bir Türkiye” şeklinde ifade ettiği “NİYAZI”nın gerçekleşeceğini İDDİA ediyorum…
SONUÇ OLARAK:  Yurduna, milletine ve devletine herşeye rağmen sahip çıkan benim  gibi vatandaşlara sahip çıkan bir Başbakan olmanızı öneriyorum.
Bu önerimi yüzyüze görüşmeğe hazırım. Davetinizi bekliyorum.  
Saygılarımla.
Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)      Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antrapolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
EKLERİ:
1. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 24. 09. 1998 tarihli yazısı
2. Başbakanlığa 3. 09. 2001 tarihli dilekçem
3. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 22. 11. 2001 tarihli  yazısı.
4. Devlet Bakanı Ali Babacan’ın 4. 06. 2003 tarihli yazısı
5. Başbakanlığa 2. 06. 2004/ 20.09.2004/17.12. 2004 tarihli dilekçelerim
6. Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı’nın 3. 05. 2005 tarihli yazısı
7. Trafik Terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi.
8. Başbakan  Recep Tayip Erdoğan adına düzenlenmiş “Diğerkâmlık Andı”
9. Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır’ın “Erdem Öğreten Deli” başlıklı makalesi
10 “Galip Baran hakkında söylenenler” yazısı
11. Yurdunu ve milletini özünden çok sevenlerin yaşadığı bir ülkede Dilaralar ölmez
ADRES:    Yalı Mahallesi 4076 Sokak No: 5/2 / Turgutreis-BODRUM
***
(ÖMER DİNÇER’E AÇIK DİLEKÇE)
Ömer Dinçer
Milli Eğitim Bakanı
ANKARA
KONU: M. E. Bakanının sorumluluğu 4+4+4’ün ne kesintilisi ne de kesintisizi için değil, “diğerkâm nesiller yetiştirmek” için çalışmak
Sayın Ömer Dinçer,
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren; beni bencillikten kurtaran, bilinçlendiren, “yasa bağımlısı” olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
*     “Diğerkâm kişi” oldum.
*     Çocuk yaşta içtiğimiz ancak sonra yok saydığımız ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*     Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım.
Bu özellikleri kazanmamda, AKP’nin “dindar nesiller yetiştirme savı”nın her hangi bir katkısı ya da etkisi yoktur. İmam Hatip Lisesi değil, Erkek Sanat Enstitüsü  mezunuyum… Namaz kılmayan, oruç tutmayan, hacca gitmeyen bir insan olduğum halde; kainatı ibadethane sayan, yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, Türkiye Cumhuriyeti devletini  dış borç yükünden kurtarmak için bir“gönüllü vergi” kampanyası başlatma girişiminde bulunan, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı için bu girişimini amacına ulaştıramayan bir “Bilinç Çağı” insanıyım, bir başka deyişle, “Bilgi Çağı”nı sollamış bir faniyim…
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım”sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri (bu yolsuzluğu yapanları) uyarmaya başladım. Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı umursamayanların “demokratik kişilikten bi-haber, bencil ve bilinçsiz” insanlar olduklarının farkına vardım. Projeyi uyguladığım kavşakları bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, tanımı “yeti” sözcüğüyle sınırlı olan bilinç kavramınıSORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm…
Bir “yasa bağımlısı” olarak yaptıklarıma gelince:
(a)    Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülüverdiği, açılışını Başbakan Erdoğan’ın yaptığı, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*     Yaya yolunu, defalarca işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten Doğuş Grubu’nun  yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da aynı şekilde önledim.
Bu vesileyle, “yolsuzluklar ülkesi Türkiye”de “yasa bağımlısı”na olan ihtiyaca dikkatinizi çekmek isterim.
Şu da var ki; “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek başlattığımı yukarıda ifade ettiğim, “yasa bağımlısı” olmamda çok etkili bir araç olan uygulamayı yaparken geliştirdiğim, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle 17. 03. 2011 tarihinde M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kuruluna gönderdiğim, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” dikkate alınmadı. Uygulamaya konmadı…
2006 yılında, bilinç konusunda; ilk ve orta öğretim okulları öğrencilerine konferanslar ve emekli öğretmenlere de seminerler  vermek için Muğla Valiliğine başvurdum. Valiliğin “olur” vermesi üzerine sözü edilen konferansları vermeğe başladım…
Ancak emekli öğretmenlere seminer verme konulu başvuruma, M. E. Müdürlüğünce verilen yanıtta böyle bir seminer verebilmek için bir “usta öğretici” belgesine sahip olmam gerektiği, ancak bu belgeyi vermenin kendilerini aştığı ifade edildi…
Aynı konuda M. E. Bakanlığına yaptığım başvuruya ise : “Bakanlığımız Çıraklık ve Yaygın Eğitimi Genel Müdürlüğünün 07. 09. 2006 tarih ve 5386 sayılı yazılarıyla Yaygın Eğitim Kurumları Yönetmeliği ve buna bağlı olarak çıkarılan 07. 07. tarih ve 4235 sayılı Yönergede -usta öğretici- belgesi verileceğine dair bir kayıt bulunmadığı” şeklinde bir yanıt verildi…Açık söylemek gerekirse ACZ ifade edildi…
Sayın Ömer Dinçer,
Bana bu dünyada bilinç konusunda “usta öğretici” belgesi verebilecek ya da benim Bilinçolog olup olmadığıma karar verebilecek bir kurum ya da kuruluş bulunmadığına göre, Bakanlığınızın yapmak zorunda olduğu iki şey:
(a) bilinç konusunda “usta öğretici” olduğumu kabul etmek.
(b) Bilinçolog olduğumu onaylamak.
Bir başka deyişle; YİĞİDİN HAKKINI YİĞİDE VERMEK.
Diğer taraftan, toplumun bilinçlenmesi,  yolsuzlukların sona ermesi bir anlam ifade ediyorsa, Bakanlığınızın, yukarıda sözü edilen, çocuklarımıza da benzer özellikleri kazandıracağından emin olduğum “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi”nin dikkate alması, uygulamaya koyması gereklilikten öte bir zorunluluktur…    
Bu proje  hayata geçtiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkaracak; bu kadar çok polis, savcı ve hakime ihtiyaç bırakmayacak; şiddetin her türlüsüne son verecek (diğerkâmlık şiddetin panzehiridir); “Muasır Medeniyet”in aşılmasını, Türk Milleti’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlamasını, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in  “bütün cezaevlerinin boş olduğu bir Türkiye” şeklinde dile getirdiği “DUA VE NİYAZI”nı gerçekleştirecek bir sürecin başlayacağını İDDİA ediyorum…
Mevcut yasalar (ki en çok yasa çıkaran anayasa değiştiren ülkelerden birisiyiz) yolsuzlukları önleyemediğine göre, çıkarılacak yasaların da bu gerçeği değiştiremeyeceği bellidir. Bir “yasa bağımlısı” olarak yıllardır gösterdiğim İNSANÜSTÜ denilebilecek çabaya karşın toplumun YETİŞKİNkesiminin Trafik Yasası’nı ihlâl etmesini, bencillik yapmasını önleyemedim...  
Bu sonuç da, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi”nin hayata geçirmenin ÇOK AMA ÇOK ACİL BİR İHTİYAÇ olduğunu göstermektedir.
Sayın Ömer Dinçer,
Bu acil ihtiyacın acilen karşılanması konusunda sizi ikna etme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyorum. Bu nedenle sizinle yüzyüze görüşmek üzere bir randevu talep ediyorum…  
Talebimi uygun görür ve görüşürseniz; “diğerkâm nesiller yetiştirme” konusunda çok faydalı olacağıma inanmanızı gönülden diliyorum…
Görüşmezseniz; yapılmakta olan yolsuzluklardan bundan böyle SİZİ SORUMLU TUTACAĞIMIbilmenizi isterim.  
Saygılarımla.
Bilinçolog Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)     Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.
ADRES:    Yalı Mahallesi
                   4076 Sokak No: 5/2
                   Turgutreis-BODRUM

2 Nisan 2012 Pazartesi

uyarı ve armağan!..

KILIÇDAROĞLU! 
UYAN!..

Kemâl Kılıçdaroğlu
CHP Genel Başkanı
KONU: CHP’nin iktidar olmasını kolaylaştırmak için randevu talebim

(“Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş bir insan olmamın doğal sonucu olarak) Kendimden çok sevdiğim sayın Kemâl Kılıçdaroğlu!
2011 Genel Seçimlerinde partinizden aday olmak için başvurduğumda cevap verme gereğini
duymadığınız “yasa bağımlısı” Galip Baran’ım… Bir Bilinçologum, ben…
Bugün arşivimi karıştırırken elime geçen bir gazete küpüründen özel yetkili savcılarla ilgili bir açıklama yaptığınızı öğrendim (20 Ocak 2012/ Radikal)…
Arşivimi karıştırırken, Kurultay’da çıkarma sözü verdiğiniz  Siyasi Ahlâk Yasası ile ilgili olarak size yazdığım 3. 04. 2011 tarihli bir mektup da elime geçti…
Örneği ekli o mektubumda “-inşallah iktidara gelirsiniz… İnşallah Siyasi Ahlâk Yasası’nı çıkarmayı başarırsınız… İnşallah, ülkeyi ahlâksızlardan kurtarırsınız;  ahlâkın yasayla sağlanamayacağını, ahlâksızlıkların yasayla önlenemeyeceğini bilmediğinizi, kural tanımazlığın yaygın ifadesi ‘Burası Türkiye’ deyişinden bi-haber olabileceğinizi düşünemiyorum- diyen Galip Baran’ı utandırırsınız” demiştim…
Keşke …. Keşke …. Keşke beni utandırsaydınız… Neyse…
Konya Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır’ın benimle ilgili “Erdem Öğreten Deli “!” başlıklı makalesini aynı mektuba eklemiş, erdem sözcüğünün anlamını da:
(1)  Ahlâkın övdüğü ve Ahlâklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. eş. esk. FAZİLET.
(2)  fels.  İnsanın ahlâksal olarak iyiye yönelmesi. Ruhsal yetkinlik.
Şeklinde açıklamıştım… Neyse…
Özel yetkili savcılarla ilgili olarak diyeceklerime gelince: Toplum olarak,“Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemeyi, bencileyin başarabildiğimizde, bu ülkede ne polise, ne savcıya ve ne de hakime, dolayısıyla, ne Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ve ne de hapishanelere gerek kalmayacağını İDDİA ediyorum…
Kendimden çok sevdiğim sayın Kemâl Kılıçdaroğlu!
Eldeki mektubu (adaylık başvuruma cevap bile vermemiş olmanıza rağmen) yazmaktan amacım: Yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda edindiğim, “yasa bağımlılığı”, “diğerkâmlık” ve “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” ve benzeri birikimlerimi CHP’lilerle paylaşmak; böylece, benzer özelliklere sahip insan sayısını çoğaltarak CHP’nin iktidar olmasını kolaylaştırmak için bir randevu talep etmektir.
Randevu verdiğinizde ne kazanacağınızı, vermediğinizde ne kaybedeceğinizi, düşününüz, lütfen…
Özümden çok sevdiğim Başbakan Erdoğan’a ve Özümden çok sevdiğim M. E. Bakanı Ömer Dinçer’e gönderdiğim “Açık Dilekçeler” eklidir…
Saygılarımla…
Bilinçolog Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)     Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)    Amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.
EKLERİ:
1.   CHP Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu’na yazdığım 3. 04. 2011 tarihli mektubum
2.   Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır’ın “Erdem Öğreten Deli “!” başlıklı makalesi
2.   Başbakan Erdoğan’a gönderdiğim 20. 02. 2012 tarihli “Açık Dilekçe”
3.   M. E. Bakanı Ömer Dinçer’e gönderdiğim 13. 03 2012 tarihli “Açık Dilekçe”
***
KILIÇDAROĞLU!
UYAN!...

Kemal Kılıçdaroğlu
CHP Genel Başkanı
Sayın Kemâl Kılıçdaroğlu
18. 01. 2011 tarihli önceki bir mektubumda (ikinci sayfa, paragraf 2)  aynen:
“  Kurultay’da, Siyasi Ahlak Yasası çıkarma sözü verdiniz… Ahlâkın yasayla sağlanamayacağını, ahlâksızlıkların yasayla önlenemeyeceğini bilmediğinizi, kural tanımazlığın yaygın ifadesi “Burası Türkiye” deyişinden bi-haber olabileceğinizi düşünemiyorum…”
DEDİM.
3. 04. 2011 günlü Cumhuriyet’teki habere göre, iktidara geldiğinizde Siyasi Ahlâk Yasası çıkarma sözünüzü yinelediniz…
Ne diyeyim… İnşallah iktidara gelirsiniz… İnşallah bir Siyasi Ahlak Yasası çıkarmayı başarırsınız… İnşallah, ülkeyi ahlaksızlardan kurtarırsınız.  Ve o mektubunda “Ahlâkın yasayla sağlanamayacağını, ahlâksızlıkların yasayla önlenemeyeceğini bilmediğinizi, kural tanımazlığın yaygın ifadesi “Burası Türkiye” deyişinden bi-haber olabileceğinizi düşünemiyorum…” diyen Galip Baran’ı utandırırsınız…
Diğer taraftan, bir gün, ahlakın yasayla önlenemeyeceğini öğrendiğinizde, bu yazımla, “Kılıçraroğlu! Uyan!” diyerek seslendiğimi de hatırlarsınız…
Sayın Kılıçdaroğlu,
Bu arada; ahlâktan söz etmişken, örneği biraz aşağıda görülen benimle ilgili bir makaleyi (Erdem Öğreten bir Deli’nin (!) Hikâyesi’ni) de dikkatinize sunmama izin vermenizi istiyorum…
VE,
ERDEM:
(1)  Ahlâkın övdüğü ve ahlâklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. eş. esk. FAZİLET.
(2)  fels.  İnsanın ahlâksal olarak iyiye yönelmesi. Ruhsal yetkinlik.
Ahlaksızlıkları yasa çıkararak önleyeceğini sanan sayın Kılıçdaroğlu, “UYAN!” derken, size ne kadar büyük bir iyilik yaptığımın ACABA farkında mısınız?
Galip BARAN
Bilinçolog / Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com
(1)    :  Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, salt bilgili değil, aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.

ERDEM ÖĞRETEN BİR
DELİ’NİN (!) HİKÂYESİ

( Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır/Yurttaşsız Demokrasi/ Çizgi Kitabevi)

Bazen normal olan anormalleşir. Her şey anormalleşince, normal diye bir şey kalmaz... İstisnalar kaideyi (kuralı) bozmaz deriz... Bir de bakarız ki, istisnalar yaşam biçimi olmuş, artık kuralı kaideyi kimse hatırlamaz olmuş...
Hukuk güya vardır. Ama hukuk o kadar farklı yollardan ihlal edilir ki kalbura döner... Ama yine de birileri çıkıp der ki, “hak var, hukuk var...” Hukuk, günümüzde en iyi manipüle edilen alanlardan birisi... Baksanıza, herkesin hakimi, savcısı ayrı neredeyse... “Benim hâkimim, benim mahkemem” sözlerini sık sık okuyoruz basından...
Neyse, bugün başka bir hikâye anlatacağım... Başlığa “Bir Deli’nin (!) Hikâyesi” dediysem de, anlatacağım kişi deli falan değil... Fakat biraz öyle tanınıyor...
Birkaç yıl önce, telefonla beni aradı bir kitabımı alıp halka dağıttığını falan söyledi... Yani böyle bir konuşmaya “şok” olmazsınızda ne yaparsınız... Herkesin kitaptan kaçtığı bir çağda, adamın biri yüzlerce kitap alıp dağıtıyor... Başka yazarların kitaplarını da bana hediye etti… E, tabi bu harekete bakıp adama deli dersiniz... Halka niye kitap dağıtasın be adam?
Bahsettiğim kişi, Bodrum Turgutreis’de yaşıyor... Adı, Galip Baran… Yetmişli yaşlarda... Herkese göre O bir deli... Emekli olunca kendini toplumsal işlere adamış (!)... Ama dedim ya çoğuna göre o bir deli...
Yaptığı işlerden bazı örnekler anlatayım... Deli olup olmadığına siz karar verin...
Kendini “bilinçolog” diye tanımlıyor.
Hatta kendini “Bilinç Üniversitesi Rektörü” diye tanımlıyor.
Şu kavramların güzelliğine bakınız…“Bencillik yerine, sencilliği içselleştirmeliyiz!” diyor.
Mesela, bütün yazarlara, sanatçılara, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına... Aklınıza hangi kurum ve yetkili gelirse, o kurum ve kişiye mektuplar yazıyor... Bu mektuplarda, toplumsal sorunlara, haksızlıklara, adalet arayışlarına yer veriyor ve bunları da yayınlıyor...
Mesela, “kırmızı ışıkta dur!” kampanyaları düzenliyor... Birçok şehirde yanına aldığı gençlerle halkın dikkatini çekmeye çalışıyor... Trafik kurallarına uymanın önemli bir uygarlık göstergesi olduğunu anlatmaya çalışıyor...
Mesela, yerlere “izmarit” ve diğer çöplerin atılmaması için kampanyalar düzenliyor... Bunların çoğu yerel ve ulusal basında defalarca yer aldı...
Toplumsal ve siyasal sorunlarımızın temelinde insani zaaflarımızın olduğunu herkese ve her yere duyurmaya çalışıyor... O’na göre bütün sorunların kaynağında “bencillik” var... Herkes, hoyratça kendi rahatı için başkalarını ve toplumu feda edebiliyor... O halde çözüm nedir?
Çözüm, günümüzde artık neredeyse hiç yaşamayan ve çoğuna göre “antikalaşmış” özverili olma... Kendisinin ifadesine göre, “Sorun bencillik, çözüm sencillik”... Eskilerin kullandığı kelimeyle “diğerkâmlık...” Kendinden önce başkasını ve toplumun yararını düşünmek... Artık bu düşünce ve duygular, “antika...” Eskiciler çarşısında ya bulunur ya bulunmaz... O yüzden de, böyle insanlar deli...
Bırakın özverili ve diğerkâm olmayı, insanların en kutsal duygularını kullanarak, insanların varını-yoğunu elinden alan, kanını emen haşaratla dolu etrafımız....Oysa, diğerkâmlıkta, bu toplumun neredeyse “kutsalları” arasında idi...
Bir de, yaşadığı kentte bir TUBİKOM (Turgutreis Belediyesini İzleme Komitesi) kurduğunu söylüyordu... Belediyenin kararlarını, etkinliklerini ve yanlışlarını izleyip halka duyuruyordu... Elbette belediyeler böylelerini sevmez... Ama o kadar harika bir fikir ki, keşke her kentte bir “TUBİKOM” kurulsa... Halkın ve devletin kaynaklarını, holdinglere, şirketlere ve bilumum akrabaya “peşkeş” çekenlere göz açtırılmasa... Nerdeeeee...
Bahsettiğim bu deli (!) diyojen gibi... Delice aydınlatma hummasına tutulmuş ve bir delice şey daha yapmış... Okuyunca belki çok güleceksiniz ama, bana göre olması gerekeni yapmış...Kendince sanal bir “Bilinç Üniversitesi” kurmuş ve kendini onun kurucusu ilan etmiş...
Bana göre toplumdaki anormalliklere, bilinçsizliklere ve aptallıklara verilecek en güzel tepki... Biraz Hoca Nasrettin tepkisi gibi... Adı bile muhteşem, “Bilinç Üniversitesi.” Zaten bazı düşünürler, bu çağı “aptallıklar çağı” olarak tanımlamıyor mu? Adeta uyuşturulmuş bilinçlerle varlığın ve yokluğun farkında olmayan, hayatını sorgulama mecali kalmamış zavallılardan oluşan bir topluma verilecek en iyi uyarı: Bilinç Üniversitesi... En fazla neyin eksiği yaşanıyor, canım memleketimizde? Elbette, “bilinç!”
Bu adam, evet deliliğe çok yakın... Ama, acaba yaptıkları ve söyledikleri kaybettiğimiz, unuttuğumuz, üzerine asit döküp yok ettiğimiz, bizi biz yapan değerlerimiz olmasın...
Çalmak, çırpmak, kayırmak, rantiye ve şantiye kurmak akıllılık da, toplumu bilinçlendirme çabaları delilik mi?
Kim bilir, belki öyledir!
Kim deli, kim akıllı?
***

ERDEM (1) ÖĞRETEN BİR DELİ’NİN (!) HİKÂYESİ

( Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır/”Yurttaşsız Demokrasi”/ Çizgi Kitabevi)

Hukuk güya vardır. Ama hukuk o kadar farklı yollardan ihlal edilir ki kalbura döner... Ama yine de birileri çıkıp der ki, “hak var, hukuk var...” Neyse, bugün başka bir hikâye anlatacağım... Başlığa “Bir Deli’nin (!) Hikâyesi” dediysem de, anlatacağım kişi deli falan değil... Fakat biraz öyle tanınıyor...
Birkaç yıl önce, telefonla beni aradı bir kitabımı alıp halka dağıttığını falan söyledi... E, tabi bu harekete bakıp adama deli dersiniz... Halka niye kitap dağıtasın be adam?
Bahsettiğim kişi, Bodrum Turgutreis’de yaşıyor... Adı, Galip Baran… Yetmişli yaşlarda... Herkese göre o bir deli... Emekli olunca kendini toplumsal işlere adamış (!)... Ama dedim ya çoğuna göre o bir deli...
Yaptığı işlerden bazı örnekler anlatayım... Deli olup olmadığına siz karar verin...
Mesela, bütün yazarlara, sanatçılara, Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, Genelkurmay Başkanına... Aklınıza hangi kurum ve yetkili gelirse, o kurum ve kişiye mektuplar yazıyor... Bu mektuplarda, toplumsal sorunlara, haksızlıklara, adalet arayışlarına yer veriyor ve bunları da yayınlıyor...
Mesela, “kırmızı ışıkta dur!” kampanyaları düzenliyor...Trafik kurallarına uymanın önemli bir uygarlık göstergesi olduğunu anlatmaya çalışıyor...
Mesela, yerlere “izmarit” ve diğer çöplerin atılmaması için kampanyalar düzenliyor... Ona göre toplumsal ve siyasal sorunlarımızın kaynağında “bencillik” var... O halde çözüm nedir?
Çözüm, özverili olma... Kendisinin ifadesine göre, “diğerkâmlık...” Kendinden önce başkasını ve toplumun yararını düşünmek... Artık bu düşünce ve duygular, eskiciler çarşısında ya bulunur ya bulunmaz... O yüzden de, böyle insanlar deli...
Bir de, yaşadığı kentte, (TUBİKOM -Turgutreis Belediyesini İzleme Komitesi-) bir “Belediye Takip Merkezi” kurduğunu söylüyordu... Belediyenin kararlarını, etkinliklerini ve yanlışlarını izleyip halka duyuruyordu... Elbette belediyeler böylelerini sevmez... Ama o kadar harika bir fikir ki, keşke her kentte bir “Belediye Takip Merkezi” kurulsa... Halkın ve devletin kaynaklarını, holdinglere, şirketlere ve bilumum akrabaya “peşkeş” çekenlere göz açtırılmasa... Nerdeeeee....
Bahsettiğim bu deli (!) diyojen gibi... Delice bir şey daha yapmış... Ama, bana göre olması gerekeni yapmış... Bir “Bilinç Üniversitesi” kurmuş...
Bana göre toplumdaki anormalliklere ve bilinçsizliklere verilecek en güzel tepki... Adı bile muhteşem, “Bilinç Üniversitesi.”… Adeta uyuşturulmuş, hayatını sorgulama mecali kalmamış zavallılardan oluşan bir topluma verilecek en iyi uyarı... En fazla neyin eksikliği yaşanıyor memleketimizde? Elbette “bilinç!”…
Bu adam deliliğe çok yakın… Ama, acaba yaptıkları ve söyledikleri kaybettiğimiz, unuttuğumuz, bizi biz yapan değerlerimiz olmasın...
Çalmak, çırpmak, kayırmak, rantiye, şantiye kurmak akıllılık da, toplumu bilinçlenmeye yönlendirme/özendirme çabaları delilik mi?
Kim bilir, belki öyledir!
Kim deli, kim akıllı?
(1)   Erdem:  Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. Fazilet
**                                                                    
(BAŞBAKAN’A AÇIK DİLEKÇE)
Bodrum Kaymakamlığına
BODRUM
(Başbakanlık Makamına iletilmek üzere)        
KONU: Yurduna, milletine ve devletine herşeye rağmen sahip çıkan benim gibi vatandaşlara sahip çıkan bir Başbakan olmanız.

ÖN AÇIKLAMA
Yazılı basında yer alan 6. 02. 2006 tarihli bir haberde, belediye başkanı olduğunuz 1994’te 5 milyar liralık servet beyan ettiğiniz ve ticari faaliyetlerle kazandığınız bu servetin 2005’te 1 trilyon 780 milyara çıktığı açıklanıyor.
Sizin servetinizle ilgili bir fikir beyan etmek bana düşmez elbette. Ancak bu vesileyle ben de kendi servetimi beyan etmek istiyorum:
Benim, 1990 yılında sokakta (kamusal, yani, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alanda) iki emekli arkadaşımla (Em. Alb. Cevdet Ayken ve Haydar Güllüce ile) önce çöp ardından izmarit toplayarak başlattığım çalışmaları yaparken edindiğim (dünyevi) servet: Bodrum’un Turgutreis Beldesinde sahip olduğum (Yalı Mahallesi, 4076 Sokak, 5/2 ) bir evden ibarettir.
Diğer taraftan, kamusal, yani bir ferdi olduğunuz 74 milyona ait alana çöp ve izmarit toplayarak sahip çıkmak yerine sizin gibi çalışsaydım, ticaret yapmış olsaydım, günümüzde sahip olacağım  dünyevi servetin ne olabileceğini hesaplayamam. Bu benim uzmanlık alanım değil. Benim servetim, diğer deyişle, görevim, kamusal, yani bir ferdi olduğunuz 74 milyona ait alana çöp ve izmarit toplayarak sahip çıkmaktır...  
Uzmanlığımla ilgili başka bir örnek: Bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alanda çöp ve izmarit toplarken İstanbul Ataköy, 4. Kısım, O-Blok, No: 141/6  adresteki evimi (2002 yılında o günün parasıyla) 90 milyon liraya sattım. Bu parayı, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait alana sahip çıkarken harcadım… Yetmedi… Ziraat Bankası’ndan 15 bin lira kredi aldım.  Aynı şekilde harcadım. Emekli maaşım bu  nedenle azaldı, yarı yarıya düştü.
Pişman mıyım, “keşke ticaret yapsaydım”, “ben de dünyevi değerlerle donansaydım” diyen birisi miyim? Hayır... Kesinlikle hayır…
Bu arada, Hz. Peygamber’in, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” şeklindeki sözünü özümsediğimi ve bu sözü ilke edindiğimi de bilmenizi isterim …
Diğer Taraftan, bir ferdi olduğunuz 74 milyonluk Türk Milleti’ne ait  alana sahip çıkarken kazandığım asıl “servet”e (ÖDÜLE) gelince:  “Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen” varlık, yani, “diğerkâmlık”…
Darısı, özümden çok sevdiğim Türk Milleti’nin (Çılgın Türkler’in torunlarının) ve dünyalıların başına…
Sayın Başbakan,
Aşağıda sayılan alanlardaki çalışmaları yaparken; “iklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiğinin, (aynı çağda ozon tabakasının delindiğinin, buzulların eridiğinin yağmur ormanlarının azaldığının, bazı türlerin yok olduğunun) ve felaket olarak tanımlanan bu değişiklikten “Bilgi Çağı” insanının sorumlu olduğunun ve “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladığımın ve bir  Bilinçolog olduğumun farkına vardım…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, beni bencillikten (nefsimin kölesi olmaktan) kurtaran, özgürleştiren, bilinçlendiren, demokrasiyi öğrenmemi sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
*     “Yasa bağımlısı” oldum.
*      Kendimi tanımağa başladım.
*     “Diğerkâm bir kişilik” edindim.
*     Çocuk yaşta içtiğimiz ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
İKİ GERÇEK
(a)   Bende meydana gelen bu değişiklikte “dindar nesiller yetiştirme savınız”ın bir ilgisi yoktur. Daha açık söylemek gerekirse; namaz kılmamasına oruç tutmamasına, hacca gitmemesine rağmen, kainatı ibadethane sayan, yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, Türkiye Cumhuriyeti devletini  dış borç yükünden  kurtarmak için bir kampanya başlatma girişiminde bulunan, ancak Hazine müsteşarlığı’nın bu konuda önerdiği “yasal düzenleme” yapılmadığı nedenle bu girişimi amacına ulaşamayan bir “Bilinç Çağı” insanıyım, ben.
(b)   Geleceğin; “Çevrenin kirletilmediği, tüketim çılgınlığının sona erdiği, trafik kurallarının  ihlâl edilmediği, (benim kamusal alanda –sokaklarda- izmarit toplayarak ve sizin, tiryakilerin ceplerindeki sigara paketlerini çekip alarak dikkat çektiğiniz ) sağlığa aykırı alışkanlıkların edinilmediği/ varsa terk edildiği,  milli servetin korunduğu, verginin kaçırılmadığı, rüşvetin alınmadığı/verilmediği, iş ahlakına saygı gösterildiği, (Ahilik Ruhu’nun ihya edildiği)  imar yasasına aykırı işlerin yapılmadığı, her şeyin devletten beklenmediği Türkiye”sini inşa emek için çalışan  bir faniyim...
DEMOKRASİ ÖĞRETMENİ  
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri uyarmaya başladım.
Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı ihlâl eden yayaların, diğer deyişle, özümden çok sevdiğim Türk Milleti’nin (Çılgın Türkler’in torunlarının) demokrasiyi bilmediğinin farkına vardım. Projeyi uyguladığım, demokrasiyi öğrenmemi sağlayan kavşakları, bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
SONUÇ OLARAK; benim gibilerin “demokrasi öğretmeni” olarak tanımlanabileceğini  savunuyorum.
BİLİNÇ KAVRAMI
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, “yeti” sözcüğüyle sınırlandırılmış (soyut) bir kavram olduğunu gördüğüm bilinç kavramını SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm…
Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal, “Pozitif Yaşam” adlı kitabında:
İnsana SORUMLULUK yükleyen bilgi, ‘kitabi bilgi’ değil, bizzat uygulanarak  idrak edilmiş ve hazmedilmiş olan bilgidir. Böyle bir bilgi, artık o insanın öz malı haline gelmiş ve bir yaşam düsturu olmuştur. Yeri ve zamanı geldiğinde insanın o bilgiyi kullanması gerekir; kullanmadığı takdirde hesap sorulmayı hak eder.” diyor…
Çevrenin kirletilmemesi, tasarruf önlemlerine riayet edilmesi, trafik kurallarının ihlâl edilmemesi, verginin kaçırılmaması gerektiğini özümden çok sevdiğim Türk Milleti (Çılgın Türkler’in torunları) bilmektedir. Buna rağmen  tüketim çılgınlığı devam etmekte, çevre kirletilmekte, trafik kuralları ihlâl edilmekte, vergi kaçırılmaktadır.
SONUÇ OLARAK; ancak, ne yazık ki, özümden çok sevdiğim Türk Milleti (Çılgın Türkler’in torunları) çevre, tasarruf, trafik ve vergi gibi konularda bilinçsizdir.
Bu bilinçsizlik, verilmekte olan eğitimin Arıkdal’ın yukarıda ifade ettiği, insana SORUMLULUK yüklemeyen “kitabi bilgi” ile sınırlı oluşundan, “tecrübi bilgi” ile desteklenmeyişinden kaynaklanmaktadır.
Örneğin, özel sürücü kurslarında verilmekte olan eğitimin “kitabi bilgi” ile sınırlı kalışı, “tecrübi bilgi” ile desteklenmeyişi yüzünden ülkemizde her yıl orta ölçekli bir ilçe nüfusu (8-10 bin) kadar insan hayatını kaybetmekte, orta büyüklükte bir il nüfusu ( 160-190 bin) kadar insan sakat kalmakta ve ülkenin milli servetinin % 2,5’a yakın bir bölümü yok olmaktadır…
Yukarıda dile getirilen çalışmaları yaparken, sürücü adaylarına “tecrübi bilgi” kazandıracak bir proje geliştirdim.  M. E. Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü’ne gönderdim. Bu projenin Özel Sürücü Kursları Eğitim Programına “uygulama dersi” olarak konulmasını önerdim. Genel Müdürlük, önerimin ileride yapılacak mevzuat düzenlemelerinde dikkate alınacağı şeklinde bir yanıt verdi. Ancak  söz verilen düzenleme yapılmadı…
Bu vesileyle, aşağıda GELECEĞİN TÜRKİYESİ bölümünde sözü edilen, M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’na gönderdiğim, “Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”nin, özel sürücü kursları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulmasını tekrar öneriyorum…
YASA BAĞIMLISI
(a)     Açılışı tarafınızdan yapılan, Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*     Yaya yolunu, defalarca işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten, Doğuş Grubu’nun  yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da önledim.
SONUÇ OLARAK; Türkiye’de yolsuzluklara son vermek istiyorsanız, Doğuş Grubu’nun Başkanı Ferit Şahenk gibileri ödüllendirmekten vaz geçmeniz, ödüle ihtiyaç duymayan Galip Baran gibi yasa bağımlılarına nasıl teşekkür edeceğinizi düşünmeniz gerekir…
GELECEĞİN TÜRKİYESİ
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken geliştirdiğim,“Geleceğin Türkiyesi Projesi” olarak da tanımladığım, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kuruluna gönderdiğim,“Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” ciddiye alınmadı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Yüksek Kurulu Başkanı Raşit Küçük’ün,  “ kırmızı ışıkta geçmek asla caiz değildir” diyerek önemine dikkat çektiği bu projeyi uygularken (halen İzmir Emniyet Müdürü olarak görev yapmakta olan Ercüment Yılmaz’ın direktifiyle İstanbul’da engellenmeme (Milliyet/ kırmızı ışık eylemcisi gözaltında/ 22. 04. 1998) karşın  çalışmalarımı hala sürdürüyorum. Türkiye’yi,  parayı verenlerin (Ferit Şahenk gibilerin) düdüğü çaldığı bir ülke olma ayıbından kurtarmak için çalışıyorum.
Diğer taraftan, yukarıda sözü edilen, özenle uygulanması durumunda ülkenin geleceği çocuklarımızın da “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemelerini, “diğerkâm  kişilik” edinmelerini sağlayacağından adım kadar emin olduğum bu proje hayata geçirildiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkaracak; bu kadar çok polis, savcı ve hakime ihtiyaç bırakmayacak, şiddeti sona erdirecek; “Yurtta Barış”ı başlatacak; “Muasır Medeniyet”in aşılmasını sağlayacak bir sürecin başlayacağını; böylece, Türk Milleti’nin (Çılgın Türklerin torunlarının) “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlayacağını, Diyanet İşleri Başkanı sayın Mehmet Görmez’in  “bütün cezaevlerinin boş olduğu bir Türkiye” şeklinde ifade ettiği “NİYAZI”nın gerçekleşeceğini İDDİA ediyorum…
SONUÇ OLARAK:  Yurduna, milletine ve devletine herşeye rağmen sahip çıkan benim  gibi vatandaşlara sahip çıkan bir Başbakan olmanızı öneriyorum.
Bu önerimi yüzyüze görüşmeğe hazırım. Davetinizi bekliyorum.  
Saygılarımla.
Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)      Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antrapolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
EKLERİ:
  1. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 24. 09. 1998 tarihli yazısı
  2. Başbakanlığa 3. 09. 2001 tarihli dilekçem
  3. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın 22. 11. 2001 tarihli  yazısı.
  4. Devlet Bakanı Ali Babacan’ın 4. 06. 2003 tarihli yazısı
  5. Başbakanlığa 2. 06. 2004/ 20.09.2004/17.12. 2004 tarihli dilekçelerim
  6. Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı’nın 3. 05. 2005 tarihli yazısı
  7. Trafik Terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma projesi.
  8. Başbakan  Recep Tayip Erdoğan adına düzenlenmiş “Diğerkâmlık Andı”
  9. Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır’ın “Erdem Öğreten Deli” başlıklı makalesi
  10. “Galip Baran hakkında söylenenler” yazısı
  11. Yurdunu ve milletini özünden çok sevenlerin yaşadığı bir ülkede Dilaralar ölmez
ADRES:    Yalı Mahallesi 4076 Sokak No: 5/2 / Turgutreis-BODRUM*
***
(ÖMER DİNÇER’E AÇIK DİLEKÇE)
Ömer Dinçer
Milli Eğitim Bakanı
ANKARA
KONU: M. E. Bakanının sorumluluğu 4+4+4’ün ne kesintilisi ne de kesintisizi için değil, “diğerkâm nesiller yetiştirmek” için çalışmak
Sayın Ömer Dinçer,
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren; beni bencillikten kurtaran, bilinçlendiren, “yasa bağımlısı” olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
*     “Diğerkâm kişi” oldum.
*     Çocuk yaşta içtiğimiz ancak sonra yok saydığımız ANDIMIZ’da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*     Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşadığımın ve Bilinçolog olduğumun farkına vardım.
Bu özellikleri kazanmamda, AKP’nin “dindar nesiller yetiştirme savı”nın her hangi bir katkısı ya da etkisi yoktur. İmam Hatip Lisesi değil, Erkek Sanat Enstitüsü  mezunuyum… Namaz kılmayan, oruç tutmayan, hacca gitmeyen bir insan olduğum halde; kainatı ibadethane sayan, yaratılanları Yaratan’dan ötürü seven, Türkiye Cumhuriyeti devletini  dış borç yükünden kurtarmak için bir “gönüllü vergi” kampanyası başlatma girişiminde bulunan, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı için bu girişimini amacına ulaştıramayan bir “Bilinç Çağı” insanıyım, bir başka deyişle, “Bilgi Çağı”nı sollamış bir faniyim…
1996 yılında Bodrum’da, Garajaltı Kavşağında “Trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek bir proje başlattım.Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri (bu yolsuzluğu yapanları) uyarmaya başladım. Sürücülerin de yaya iken ihlâl ettikleri bu kuralı umursamayanların “demokratik kişilikten bi-haber, bencil ve bilinçsiz” insanlar olduklarının farkına vardım. Projeyi uyguladığım kavşakları bu nedenle “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.
Yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken, tanımı “yeti” sözcüğüyle sınırlı olan bilinç kavramını SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, somutlaştırdım, ete kemiğe büründürdüm…
Bir “yasa bağımlısı” olarak yaptıklarıma gelince:
(a)    Başkanı Ferit Şahenk’e önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, açılışını Başbakan Erdoğan’ın yaptığı, Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*      ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*     Yaya yolunu, defalarca işgal ederek, Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek işleten Doğuş Grubu’nun  yaptığı yolsuzlukları önledim.
(b)    Turgutreis Otobüs Terminali karşısındaki Total benzin istasyonunun reklam panosunu yaya yoluna koyarak, “kamusal alan”a tecavüz ederek yaptığı yolsuzluğu da aynı şekilde önledim.
Bu vesileyle, “yolsuzluklar ülkesi Türkiye”de “yasa bağımlısı”na olan ihtiyaca dikkatinizi çekmek isterim.
Şu da var ki; “trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek başlattığımı yukarıda ifade ettiğim, “yasa bağımlısı” olmamda çok etkili bir araç olan uygulamayı yaparken geliştirdiğim, ilk  ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması önerisiyle 17. 03. 2011 tarihinde M. E. Bakanlığı Talim Terbiye Kuruluna gönderdiğim, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi” dikkate alınmadı. Uygulamaya konmadı…
2006 yılında, bilinç konusunda; ilk ve orta öğretim okulları öğrencilerine konferanslar ve emekli öğretmenlere de seminerler  vermek için Muğla Valiliğine başvurdum. Valiliğin “olur” vermesi üzerine sözü edilen konferansları vermeğe başladım…
Ancak emekli öğretmenlere seminer verme konulu başvuruma, M. E. Müdürlüğünce verilen yanıtta böyle bir seminer verebilmek için bir “usta öğretici” belgesine sahip olmam gerektiği, ancak bu belgeyi vermenin kendilerini aştığı ifade edildi…
Aynı konuda M. E. Bakanlığına yaptığım başvuruya ise : “Bakanlığımız Çıraklık ve Yaygın Eğitimi Genel Müdürlüğünün 07. 09. 2006 tarih ve 5386 sayılı yazılarıyla Yaygın Eğitim Kurumları Yönetmeliği ve buna bağlı olarak çıkarılan 07. 07. tarih ve 4235 sayılı Yönergede -usta öğretici- belgesi verileceğine dair bir kayıt bulunmadığı” şeklinde bir yanıt verildi…Açık söylemek gerekirse ACZ ifade edildi…
Sayın Ömer Dinçer,
Bana bu dünyada bilinç konusunda “usta öğretici” belgesi verebilecek ya da benim Bilinçolog olup olmadığıma karar verebilecek bir kurum ya da kuruluş bulunmadığına göre, Bakanlığınızın yapmak zorunda olduğu iki şey:
(a) bilinç konusunda “usta öğretici” olduğumu kabul etmek.
(b) Bilinçolog olduğumu onaylamak.
Bir başka deyişle; YİĞİDİN HAKKINI YİĞİDE VERMEK.
Diğer taraftan, toplumun bilinçlenmesi,  yolsuzlukların sona ermesi bir anlam ifade ediyorsa, Bakanlığınızın, yukarıda sözü edilen, çocuklarımıza da benzer özellikleri kazandıracağından emin olduğum “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi”nin dikkate alması, uygulamaya koyması gereklilikten öte bir zorunluluktur…    
Bu proje  hayata geçtiğinde; adaleti sorun olmaktan çıkaracak; bu kadar çok polis, savcı ve hakime ihtiyaç bırakmayacak; şiddetin her türlüsüne son verecek (diğerkâmlık şiddetin panzehiridir); “Muasır Medeniyet”in aşılmasını, Türk Milleti’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başlamasını, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in  “bütün cezaevlerinin boş olduğu bir Türkiye” şeklinde dile getirdiği “DUA VE NİYAZI”nı gerçekleştirecek bir sürecin başlayacağını İDDİA ediyorum…
Mevcut yasalar (ki en çok yasa çıkaran anayasa değiştiren ülkelerden birisiyiz) yolsuzlukları önleyemediğine göre, çıkarılacak yasaların da bu gerçeği değiştiremeyeceği bellidir. Bir “yasa bağımlısı” olarak yıllardır gösterdiğim İNSANÜSTÜ denilebilecek çabaya karşın toplumun YETİŞKİN kesiminin Trafik Yasası’nı ihlâl etmesini, bencillik yapmasını önleyemedim...  
Bu sonuç da, “Trafik terörünü halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma  projesi”nin hayata geçirmenin ÇOK AMA ÇOK ACİL BİR İHTİYAÇ olduğunu göstermektedir.
Sayın Ömer Dinçer,
Bu acil ihtiyacın acilen karşılanması konusunda sizi ikna etme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyorum. Bu nedenle sizinle yüzyüze görüşmek üzere bir randevu talep ediyorum…  
Talebimi uygun görür ve görüşürseniz; “diğerkâm nesiller yetiştirme” konusunda çok faydalı olacağıma inanmanızı gönülden diliyorum…
Görüşmezseniz; yapılmakta olan yolsuzluklardan bundan böyle SİZİ SORUMLU TUTACAĞIMI bilmenizi isterim.  
Saygılarımla.
Bilinçolog Galip Baran
Bilinç Üniversitesi (1) Kurucusu
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
(1)     Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.
ADRES:    Yalı Mahallesi
                   4076 Sokak No: 5/2
                   Turgutreis-BODRUM
***///***