29 Ocak 2009 Perşembe

(Başbakan’a Özel)
DEME BANA, DERİM SANA
Sayın Erdoğan,
“NE VAR NE YOK” deme bana!
“YASA ÇOK BİLİNÇ YOK” derim sana !
“YASA NEDEN ÇOK” deme bana!
“BİLİNÇ YOK DA ONDAN” derim sana!
“BİLİNÇ NEDEN YOK” deme bana!
“İHTİYAÇ YOK DA ONDAN“ derim sana!
“NE DEMEK İSTİYORSUN” deme bana!
“ÇEVRE, TASARRUF, TRAFİK, VERGİ BİLİNCİMİZ HARİKA” derim sana!
Sayın Başbakan,
Baksana, bu ülkede, hiç kimse çevreyi kirletmiyor, hiç kimse aşırı tüketmiyor, hiç kimse trafik kurallarını çiğnemiyor, hiç kimse vergi kaçırmıyor.Yolsuzluk yapanı kırk yıl arasan bulamazsın, “yan gelip yatsan” olur yani!
* * *
Sayın Erdoğan,
“NASILSIN” deme bana!
“HASTAYIM” derim sana!
“NEYİN VAR” deme bana!
“YASA BAĞIMLISIYIM” derim sana!
Sayın Başbakan,
Bir kez de ben sorayım sana!
“YA BU HASTALIK , ALLAH KORUSUN,
HERKESE BULAŞIRSA NE YAPARSIN”..
derim sana!
Galip BARAN
Turgutreis’in, Turgutreis’i ve Turgutreislileri Turgutreislilerden çok seven, “herkes senin gibi olsa” denilen DELİSİ

28 Ocak 2009 Çarşamba

Dr. Abdüllatif Şener
Eski (AKP) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı; Yenioluşumhareketi Lideri

Sayın Şener,
Sayın Ruhat Mengi’nin 25. 01. 2009 günü Star Televizyonunda sizinle yapığı söyleşiyi dinledim…
Anladığıma göre, AKP’den istifa etmenize farklı siyaset anlayışınız neden oldu.
16 yıllık milletvekilliğiniz süresince meclise hakkınızda hiçbir dokunulmazlık dosyasının gelmediğini söylediniz.
Bu özelliğiniz sözü edilen farkın kanıtı olsa gerek… Arada, Ergenekon nedeniyle ülkenin çok tehlikeli bir ayrışmaya gittiğini de ifade ettiniz…
Sayın Şener,
Bizler, “ayrışma”nın daha kapsamlı bir boyutuna dikkat çekme çabası içindeyiz.
Bu boyut/sorun insanın özünde-yapısında var. “İklim değişikliği” bu sorunun kaçınılamayan sonucudur.
Erich Fromm “Sahip Olmak ve Olmak” adlı eserinde insanın “bencillik” ve “sencillik” olarak tanımladığı iki temel özelliğinden söz ediyor.
Bizler, aşağıda dile getireceğim çalışmalarda edindiğimiz birikimle, insanın, bencilce yaşam biçimiyle, “İklim değişikliği” olarak tanımlanan felakete yol açtığını ve ektiğini biçmekte olduğunu iddia ediyoruz.
“İklim değişikliği”nin durması için insanoğlunun bencilce yaşamaktan vaz geçmesi, sencilce bir yaşam biçimini tercih etmesi gerekmektedir.
Ozon tabakasının delinmesi, buzulların erimesi, yağmur ormanlarının tükenme noktasına gelmesi, v.b sorunlar ve savaşlar, bu bağlamda, bıçağın kemiğe dayandığının işaretleridir.
Ne var ki: İnsanoğlu “bencil bir varlık” olduğunu İDRAK edememektedir.
Aşılması gereken engel, çözülmesi gereken sorun budur.
Bizler, sözü edilen engeli aştık, “bencil varlık” olduğumuzu İDRAK etmeyi başardık.
Şöyle ki:
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda yıllardır devam eden, “Okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, yaşam biçimimizde devrim sayılacak değişikliklere yol açan çalışmalarda “bilinç” kavramı üzerinde yoğunlaştık…
Buna göre:
(a) “Toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız, “kamusal alana özel alanımız gibi sahip çıkma”yı öngören bir kavram geliştirdik.
(b) “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedik.
(c) “Yasa bilinci” kavramını hayata geçirdik.
(d) Bazılarımız “yasa bağımlısı” olduk…
Sayın Şener,
Bizler, “yasa bağımlısı” sayısının yeterince artması (örneğin, 5-6 bin kişi için bir yasa bağımlısı gibi) durumunda, yaşanmakta olan yolsuzlukların radikal şekilde azalacağını ve pek çok sorunun çözüleceğini iddia ediyoruz.
Yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarımızın sonunda, konuyu, ürettiğimiz: “SORUN BENCİLLİK: ÇÖZÜM SENCİLLİK” şeklindeki bir sloganla özetledik…
Ne var ki, aynı çalışmalarda geliştirdiğimiz, insanoğlunu “sencil bir varlık” olmağa yönlendirecek projelerin önemini ne her şeyi devletten bekleyen sıradan insana, ne de her şey kendisinden beklenen siyaset/ hükümet erbabına anlatmayı/kabul ettirmeyi başaramadık.
İşte bu noktada yardıma ihtiyacımız var.
Sözü edilen çalışmalarda edindiğimiz “tecrübi bilgi”den yola çıkarak kurduğumuz “Bilinç Üniversitesi” nin Rektörü yok. Daha açık deyişle, size Rektörlük öneriyoruz.
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı
Bilinç Üniversitesi
Turgutreis-BODRUM
WEB:
www. bilinc-universitesi.blogspot.com,
http://www.galipbaran.blogspot.com,
http://www.turkcelil.com,
http://www.internethaber.eu,
From: iletisim@yeniolusumhareketi.comSubject: RE: CEVAP BEKLİYORUM !..... FW: ABDÜLLATİF ŞENER'E MEKTUPDate: Tue, 27 Jan 2009 12:50:32 +0200
Sayın Baran,
Sayın Abdüllatif Şener bu hafta ofise uğramayacak. O sebeple geldiği zaman ileteceğiz mektubunuzu.
Saygılar, Site Editörü

23 Ocak 2009 Cuma

From: galipbaran@ttmail.comTo: fikiryolu@gmail.comCC: gercek.demokrat@hotmail.com; ismetseyhan@hotmail.com; recepbaran@yahoo.de; birol.aytek@gmail.com; nilgunnart@yahoo.com.tr; ebattal06@hotmail.com; aritan@aritanyayineviSubject: Re: {Demokratız-biz}, Korkuyor musunuz?Date: Thu, 22 Jan 2009 18:57:23 +0200
Sayın Tunga,
"korku"yu konu alan yazınız bana başımdan geçen bir olayı hatırlattı:
İstanbul Taksimde kırmızı ışıkta geçen yayaları uyarıyordum.

Halen Ankara Emniyet Müdürü olan Ercüment Yılmaz beni gözaltına aldırdı. (Kırmızı Işık Eylemcisi Gözaltında" / Milliyet/ 22 Nisan 1998)
Ben, çağrı olarak algıladığım "trafik kurallarına uyalım uymayanları uyaralım" sloganının uygulamasını yaygınlaştırmak için çalışırken, yasayı uygulamaktan sorumlu, o günlerde İstanbul'da Emniyet Müdür yardımcısı olan Ercüment Yılmaz beni gözaltına aldırıyor.

Neyse, işin bu yönü değil, dile getirmek isediğim konu, başta da işaret ettiğim üzere:
KORKU
Bu gözaltı olayı basında şöyle bir yankı buldu:
“Galip Dede”yi görün, utanın!
Ey ahali, duyduk duymadık demeyin, Galip Dede devletin yapamadığını yapmağa soyundu.
Onu kimi deli, kimi de dikkat çekmek isteyen biri zanneti.

Ama o, çok güzel ve faydalı bir amaca hizmet etmek için soyunmuş ve yollara koyulmuştu. O, “KIRMIZIDA DURALIM, KURALLARA UYALIM” ve “KIRMIZIDA DURALIM AMA, DURMAYANI DA DURDURALIM” gibi yazılı pankartlar ve megafonla, kafasında kırmızı şapkasıyla kavşaklarda yayaları ve araçları kırmızı ışıkta durmaya çağırıyor.
O, bir idealist.
O, ölmek var dönmek yok diyenlerden.
O, korkusuz. Çünkü davasında haklı.
O, emeklilerin de yaşlılığında ülkesine faydalı olabileceğinin bir ispatı.
O, Trafik polislerinin yakın dostu.
Keşke, her kavşakta bir “Galip dede”, “Fatma Nine” olsa da, kırmızıda durmayan otomobilleri, ya da kırmızıda geçen yayaları uyarsa.

(Mahmut Hayırlıoğlu/ OTO-MOTO/ Milliyet Dergi Grubu)
Demek istediğim: haklıysanınz kokmuyorsunuz
Saygılarımla.
Galip BARAN

----- Original Message -----
From:
Alper Tunga, Sent: Thursday, January 22, 2009 5:27 PM
Subject: {Demokratız-biz}, Korkuyor musunuz?
Bu yazı yaklaşık 11 ay önce yayımlanmıştı.Günümüzdeki olayları da gözönüne alarak değerlendirir misiniz?
*Korkuyorum,Korkuyorsunuz,Korkuyorlar!
Oruç Yıldırım
Son günlerde Türkiye üzerinde patlatılan "korku bombası"nı biraz irdeleyelim.
Korku toplumu yaratmak isteyenlerin amaçlarını anlamaya çalışalım.
*Önce,isterseniz bazı mihrakların attığı eski korku bombalarından örnekler verelim:
-Komünizm gelir ha…
-Ekonomik kriz çıkar ha…
-Alevi-sünni çatışması olur ve iç savaşla karşı karşıya kalırsın ha…
-PKK'yı başına musallat ederim ha…
-Kıbrıs'ı Rumlar'a veririm ha…
-Yunanistan'ı üzerine salarım ha…
-Sözde soykırım yasasını parlamentomdan geçiririm ha…
-AB'ye almam ha…
-Yedek parçalarını vermem ve sen de askeri silahlarını yerinden bile kıpırdatamazsın ha…
-Fazla konuşma maliyecileri üzerine salarım ha…
-Borsa çöker,dolar fırlar,sıcak para yurt dışına kaçar ha…
-Petrol ve temel gıda maddelerinin fiyatları yükselir ha…
*Korkudan medet umanların amacı ne olabilir?
Toplumsal kargaşadan umutları olanlarınki neyse o.
Yani,gerçekleri örtmek,sömürüyü sürdürmek…
*Korku en basit ifadesiyle her canlının yaşadığı bir heyecan çeşididir.
Gereklidir de;çünkü canlı korku sayesinde kendi varlığı için tehlike yaratan durumlardan sakınır.
Korku yaratan uyarıcıya karşı genellikle canlının tepkisi uzaklaşma,kaçınma şeklindedir.
Şayet korku olmasaydı mesela yangın çıktığında bir insan oradan kaçmayı düşünemeyeceği gibi,bir ceylan da kendisine saldıran arslanın onu afiyetle yemesi için olduğu yerde bekleyecekti.
Cahil cesareti dediğimiz şey de bunun gibi bir şeydir.
Kısacası korku öyle küçümsenecek ya da ayıplanacak bir şey değildir.
Korkmak normaldir,somut bir neden varsa.
Normal olmayan ise "korkudan korkmak"tır.
*Ve ülkemin atmosferinde patlarılan son korku bombası:
Bir gecenin sabahında ansızın gelebilirim ve seni apar topar gözaltına alabilirim..
İşte bu bomba birçok insana şu soruları sordurdu:
Sıra kimde?
Acaba ben de var mıyım?
*İnsanlara sorsanız:"Korkuyor musun?" diye.Bir çoğundan alacağınız cevap:
-Hayır korkmuyorum,
-Asla!
-Neden korkacakmışım ki…
-Korkunun ecele faydası yoktur.
şeklinde olacaktır.İyi güzel ama gerçek olan da şu ki:
Ben korkuyorum;birçok şeyden.
Siz korkuyorsunuz;onlardan.
Onlar korkuyorlar;benden ve sizden.
*İnanın onlar çok daha fazla korkuyorlar.
Mezarlık yanından geçerken o yüzden ıslık çalıyorlar.
Hırçınlıklarının,saldırganlıklarının nedeni işte bu korku.
Ancak boşuna umutlanmayın bir köşeye sinecekler diye;çünkü bu korkuları nedeniyle saldırganlıklarının derecesi giderek artacaktır.
Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Kendinizi buna göre hazırlayın.
Tabii bazı çevrelerin yeni bir korku bombası daha atma ihtimali de çok yakındır…

***
Sent: Thursday, January 22, 2009 10:34 PM
Subject: Re: {Demokratız-biz}, Korkuyor musunuz?
Sayın Galip Baran,
İleti aynen şöyle idi, tekrar saygılar:
Sayın Galip Baran,
Sizin sadık okuyucularınızdan biriyim.
Tiryakiniz de diyebilirim. Elimden geldiğince yazılarınızı www.fikiryolu.com 'a da eklemeye çalışıyorum. Yazdığınız her yazının her kelimesi değerli bir düşünce ürünü.
İyi ki varsınız...
Allah sizin gibilerin eksikliğini bize göstermesin.Çünkü bu ara bu eksikliği hisseder gibi olduk.Günümüzdeki birçok olayın temelinde yatan sorun da bu bence.Yani Galip Baranlar'ın azlığı... Saygılarımla. Oruç Yıldırım

21 Ocak 2009 Çarşamba

DÜRÜST SİYASET
DÜRÜST SEÇİM
SONRA GEÇİM…
Bu ülkede dürüst bir seçim yapılabileceğine hala inanlar var(mış). Ben inanmıyorum. Acaba ben aydan mı geldim.
Seçimler yasa gereğiymiş. Seçim Yasası varmış. Çevre Yasası var, Trafik Yasası var, vergi yasası da var.
Var olmasına var da, kağıt üzerinde. Ya uygulamada?
Yasalar üniversitelerde öğreniliyor. Öğrenenler asistan, Dr, Doç, Prof., bazıları polis, jandarma falan oluyorlar. Bu yasa okumuşların “yasal yaptırım”ı uygulamaları, asayişi ve trafik güvenliğini sağlamaları bekleniyor…
***
Gelin, bilinç kavramı üzerinde düşünmek ve kendimizi sorgulamak amacıyla geliştirdiğimiz aşağıdaki diyaloga kulak verelim:
Ne var ne yok? Yasa çok bilinç yok.
Yasa neden çok? Bilinç Yok da ondan.
Peki, bilinç neden yok?
Yasa çok da ondan.
Türkiye kadar yasası çok; Türkiye kadar çok Anayasa değiştiren bir ülke var mı?
Kendisini, Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan bir başka cumhuriyet var mı? Daha açık deyişle “yasa çokluğu” hayra alamet mi?
Yasa kavramının içinin böylesine boşaltıldığı, rafa kaldırıldığı, verginin kaçırıldığı, yolsuzlukların arkasının alınamadığı bir ülkede var olan güce “devlet” denebilir mi? Sayın Doğan Cüceloğlu’nun deyişiyle, buna “MIŞ GİBİ DEVLET ” desek ayıp olur mu? (Özüne Yabancılaşmış İnsanların Oluşturduğu ‘Mış Gibi’ Yaşamlar/ Remzi Kitabevi)
Şimdi, bu ülkede dürüst seçim yapılacağına inanan saflara soruyorum. Asayiş berkemal mi?; hukuk fakültesi mezunları, avukatlar, her rütbeden polisler, her rütbeden askerler, hakimler, savcılar yasalara uyuyorlar mı?
“Yasaya şerbetli” bir toplum muyuz yoksa?
Bu arada, Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal’ın bencilliğimiz, siyasetçiliğimiz ve ilkesizliğimizle ilgili yazısına bakalım:
Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O vicdan sesi sonunda büyük bir halkın vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, kelebek kanadı şeklinde bile olsa, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen (*) insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar” ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.
(*) : “yurdu ve milletini özünden çok seven” g.b. notu
Atatürk’ün aynı konudaki sözleri (Karınca yayınları-Truva Yayınları):
* Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini
düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.
* Kendimiz için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım,
çalışmanın en yükseği budur.
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının
ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.
* Hususi (özel) menfaat, ekseriya(çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki)
halinde olur.
*Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan
kendilerini korumalarıdır.
***
Yasa kavramına böylesine uzak bir toplumda seçimlerin dürüstçe yapılacağına inanmak saflık değilse nedir?
(1) Ben 1999 da Belediye Meclisi üyeliği için aday oldum. Bodrum Halk Eğitim Merkezi adına gece gündüz demeden, yıllarca, devletin ödediği mütevazi bir ücretle İngilizce öğretmenliği yapmıştım. Bana Hoca diyorlardı, alkışlıyorlardı. 200 oy gerekiyordu . 45 oyda kaldım.
(2) Nedenini, bencillikle savaşmak için başlattığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarımızı Başkan olarak sürdürmek için aday oldum” şeklinde açıklayarak; “ahlaksızca kazanmaktansa dürüstçe kaybetme”yi ilke edinerek katıldığım 2004 seçimlerinde 11 oy aldım.
Bu arada, seçimi % 45-46 çoğunlukla kazanan Belediye Başkanı Ali Server Yazgan’ın itfaiye binasına fotoğraflı posterini astırdığını, bu yolsuzluğu yaptığını, Turgutreis halkının bunu onayladığını ve yıllardır “en başarılı belde Belediye Başkanı seçildiğini de dikkate alalım…
(3) Aynı anlayış ve ilkeyi dikkate alarak katıldığım 22 Temmuz 2007 MV seçimlerinde (Muğla genelinde aldığım oy 75’i aşamadı.

****
Siyasi Partilerin aday transferleri futbolcu transferlerini aratmıyor. Seçmen transferleri hakeza. Seçim yarışmalarında kıyasıya kapışan, “ tencere dibin kara seninki benden kara” türü siyaset anlayışında ustalaşan (!) partilerin ülkeye hizmet yarışındaki tutumlarını anlamak için Angora Sitesi olayında yaşanan yasa dışı uygulamada nasıl uzlaştıklarını hatırlayalım
***
Gelin 29 seçimlerini erteleyelim. Boşuna masraf etmeyelim. Bu arada “yasa” ve “bilinç” kavramları üzerinde yoğunlaşalım. “Yasa bilgi”mizi, “yasa bilinci”mizi pekiştirelim. Devleti “MIŞ GİBİ”likten kurtaralım…
Çevre , trafik , vergi gibi konularda oldukça “bilgi varsılı bir toplum” olmamıza karşın aynı konularda “bilinç yoksulu bir toplum” olduğumuz gerçeği karşısında başka çaremiz var mı? “Bilgimiz”i “bilincimiz”le pekiştirdiğimizde ne kazanıp ne kaybedeceğimizi iyice düşünsek, nasıl olur?
Dürüst bir seçim yapabilmek için her şeyden önce gerçekleri dikkate almak zorunda değil miyiz?
***
Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına .
Yukarıda(aşağıda) dile getirilen sorunlar karşısında, 29 Marta yapılmasına karar alınmış bulunan yerel seçimlerin ertelenmesini öneriyoruz
Bilinç Üniversitesi.

17 Ocak 2009 Cumartesi

TURGUTREİS BELEDİYE BAŞKAN
ADAYLARI VE DAHASI …
Ali Server YAZGAN
Belediye Başkanı,
ANAP Belediye Başkan adayı
Sayın Yazgan,
Görülüyor ki, kazanmağa ve başkanlığa, doymamışsın. Yine aday olmuşsun.
Önce sana, sonra da önceki dönemlerde Başkanın iken bu defa rakibin olan sayın Mehmet Dinçberk’e diyeceklerimiz var:
(1) 2004 seçimlerinde yaptığını bu defa da yapmamalısın. Fotoğraflı posterlerini İtfaiye Binasına astırmamalısın. Belediyenin olanaklarını kişisel çıkarın için kullanmamalısın. Bu yasa-dışı bir davranış olup, yolsuzluktur bilesin. Tekrarlamamalısın...
(2) Doğuş Grubu’nca Yat Limanı giriş kapılarındaki bekçi kulübelerini güneşten korumak amacıyla (yaya yolu işgal edilerek, “kamusal alan”a tecavüz edilerek, “trafik güvenliği” hiçe sayılarak) konulan brandaları zemine tespit eden çelik halatları seçimden önce söktürmeli ve aynı şekilde yaya yoluna konulan reklam panosu için Total Benzin İstasyonuna yaptırdığını Doğuş’a da yaptırmalısın. Doğuş’un çelik halatlarını da kendi alanına çektirmelisin. Turgutreis'in Doğuş tarafından yönetildiğini düşündüren “bu ayıba”da son vermelisin…
Bir uyarı: “o ayıba” son vermezsen, seçim için bilboardlara astırdığın fotoğraflı posterinde yer alan, “HALKA HİZMET HAKKA HİZMET” sloganına, ihanet etmiş, hizmet konusunda “Doğuş”u “HALK”a tercih ettiğini ilan etmiş, “HALKLA ALAY ETMİŞ” olursun, bilesin.
Bu öneri, uyarı ve eleştirileri; seni, sana yalakalık yapanlardan daha çok sevdiğimiz için yaptığımızı da bilmelisin.
* * *
Mehmet Dinçberk,
CHP Belediye Başkan Adayı
Sayın Dinçberk,
Görüyoruz ki, sen de kazanmağa ve Başkanlığa doymamışsın. Ama bu defa parti değiştirmişsin. Halefin Yazgan’a rakip olmuşsun
Senin de günahların var. Bir tanesi: Doğuş’un (Çevre Bakanı Fevzi Aytekin'in ifadesiyle) arkasına Demirel’i alarak, çevreyi kirleterek inşa ettiği, önceleri karşı olan Yazgan’ın daha sonra “övünç madalyam” diye övündüğü, Turgutreis’in bağrına bir hançer gibi saplanan Yat Limanı’nın asıl sorumlusu meğer senmişsin. Limanın inşa kararını, Meclis toplantısında masaya yumruğunu vurarak sen aldırmışsın. Çevre Bakanlığındaki ÇED toplantılarında, Limanın Turgutreis’in en merkezi yerine inşa edilmesini savunan da senmişsin.
Senin yaptıklarından nadim olduğunu belki de bu nedenle Yazgan’a rakip çıktığını düşünerek her ikinize, bazı tatsız konuları geride bırakarak, ne şiş yansın ne kebap örneği, bir önerimiz var.
Turgutreis “HALKI”nın her ikinizi de defalarca seçtiğine bakarak, “HALKA HİZMET HAKKA HİZMET” konusunda elinizden geleni yapmış olduğunuzu düşünerek, her ikinize de yapmış olabileceğimiz haksızlıklar için İKİNİZDEN DE ÖZÜR DİLEYEREK, önerimize geliyorum:
İkiniz de, yıllardır devam eden sağlığınıza zarar veren bu kavgayı bir dönem için erteleyiniz. Sayın Yazgan istirahata çekilsin, uzunca bir tatil yapsın. Sayın Dinçberk siz de centilmenlik yapınız. Bilinç Üniversitesi’nin Türkiye genelinde başlattığı Bağımsız Kadın Başkan kampanyasına, DEVRİM sayılacak bu girişime ikiniz de destek olunuz. Bu konuda göstereceğiniz olgunluğu, yalnız Turgutreis değil, yalnız Türkiye değil, dünya HALKLARI alkışlayacaktır. Bilinç Üniversitesi sizlerle gurur duyacaktır...
Sayın Yazgan ve sayın Dinçberk!
Herkes yanlış yapar. Aslolan yanlıştan dönmektir. Yanlıştan dönmek bildiğiniz gibi bir erdemdir.
Bilinç Üniversitesi’nin Kadın Başkan girişiminin asıl hedefi: Erkek egemen toplumun yıllardır devam eden “her ne pahasına olursa olsun kazanmak” şeklindeki siyaset anlayışının yerine ” ahlaksızca kazanmaktansa dürüstçe kaybetmek ilkesi” ni hayata geçirmek, daha açık deyişle, bu ilkeyi yaşamın her alanına egemen kılmaktır…
Diğer taraftan:
(1) Kadın Başkan önerimizi kabul edip, kadın adayı desteklediğinizde seçim yarışından tümüyle çekilmeniz gerekmeyecek. Meclis Üyelikleri için dilediğinizce yarışabileceksiniz.
(2) DSP Belde Başkanı sayın Mahmut KAYA, “Kadın Başkana oy verme ve meclis üyelikleri için yarışma” önerimizi kabul etmiştir.
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Baş-amelesi.
Turgutreis’in, “herkes senin gibi olsa” denilen DELİSİ

14 Ocak 2009 Çarşamba

Arada sırada internetten “gerçek inciler” de geliyor...
Aziz Nesin'in aşağıdaki metni de bunlardan biri…
Aziz Nesin'in
Atatürk'e Hitabı
Atam, hala yaşıyorsak:
edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
politika dehlizinde!
Hele partin senden sonra,
devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
kalemime ver izin de!
*
Yobazlarla gericiler,
onlar bizden daha zinde!
'Atam, Atam...' derler ama,
bir adınız var sizin de…
Halkçılıkla devletçilik:
anlatamam, çok hazin de...
Çoktan beri sahteciler,
ağır çeker her vezinde!
*
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!
Sorma Ata'm, halimizi,
hal mi kaldı anlatacak...
İşte geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
tatil yaptık, izindeyiz!
*
Sanayide henüz daha,
Cafer için lazım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçeceğiz avrupa'yı
ama şimdi izindeyiz!
*
Hocamız var, hacımız var,
uçan kuşa borcumuz var,
el oğlunun ağzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
bahar, yaz, kış izindeyiz!
*
Evet, doğru söylemişsin:
'Türk milleti çalışkandır! '
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
onun için izindeyiz!
*
Zinde kuvvet diye söz var,
kimse bilmez adresini,
ah izindeyiz, vah izindeyiz!
Bugün değil, bu yıl değil,
çoktan beri izindeyiz!
*
İlerledik Ata'm öyle,
şimdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
otuz yıldır izindeyiz!
*
Hani "Türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya...
Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit kalmadı.
Kimselere de (kendimiz dâhil) güvenmiyoruz. Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz. Balolar, heykeller, haftalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...
Öyle bir kargaşa yarattık ki, senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle açıklıyorlar bunu.... Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...
Herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist, laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.
Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor. "İzinde" olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremediğimizden...
Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurttaşların... İntihar etmek için...
Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var.
Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık Ata'm...! Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık. Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık.
Senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses çıkartmadık. Kurduğun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... Alkışladık... Çünkü biz izindeyiz ata'm...
Her sabah güne "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağıran, geri ve tembel nesiller yetiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.
Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor... Kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde memurun aç… "Beni emanet ediniz" dediğin doktorların biliyorsun seni "geç teşhisten" erken yolcu ettiler. Merak etme "izindeyiz" ata'm...
O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağza alamayacak haldeyiz.
Seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz ata'm... Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki, ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.
Şu "izindekiler" in listesini bir görsen inanamazsın ata'm... Kendini tanıyamazsın.
Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.
Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmışlar. Bağışla bizi... İzindeyiz Ata'm...!
(Aziz Nesin'in Atatürk'e Hitabı)
Kimden: “OZYACHTİNG-BODRUM” <oz@ozyachting.com>
Kime:
galipbaran@ttmail.com, 13 Ocak 2009 Salı 22:54
YAHUDİ BİLİNCİ
Çamlıca Kız Lisesi Müdür Muavini Sebahat Egemen Hanım'ın yine bir lise hocası olan arkadaşının başından geçen su hadise, değişik ülkelerde yıllarca azınlık psikolojisi içinde yaşayan Yahudi cemaatinin millet olma şuurunu nasıl kazandıklarını göstermesi açısından oldukça önemlidir:
"Çocuklardan not tutmaları için bir defter getirmelerini istedim. Sınıfın tek Musevi talebesi hariç iki gün içinde hepsi isteğimi yerine getirdi. Her ders Yahudi kızına defter getirmesi gerektiğini tekrarladımsa da, hali vakti yerinde olduğu halde kız deftersiz gelmekte devam ediyordu.
Nihayet aradan bir hafta geçtikten sonra, dediğimi yapmadığı takdirde kendisini sınıfa almayacağımı söyleyince ağlamaya başladı. Ailesinin çok geniş imkânı olduğunu bildiğim için bu direnmenin sebebini öğrenmem lazımdı. Kızdan aldığım cevap bir Siyonist prensibin genç bir Yahudi kızında ifade bulmasından ibaretti.
Kız ağlamaya devam ederek ''NE YAPAYIM ÖĞRETMENİM, YAKO ON GÜNDÜR DÜKKÂNINI AÇMADI, HERHALDE HASTA OLMALI'' dedi."
Yako'dan başkasından alış veriş etmeyi prensibine ihanet addedecek ırki bir taassupla Yahudiliğine gösterdiği bu sadakatin kaçta kaçı bizlerde bulunmaktadır? Çamlıca sakinlerinin el birliği ile zengin ettikleri parçacı Mişo'nunkumaş tüccarı olduğunu duyduktan sonra, Yahudi kızının Yako'su da herhalde günün birinde kırtasiye toptancısı olmuş veya olacaktır.
* * *
TÜRKLER, GELİN,
“elma dersem çık

armut dersem çıkma”yı
OYNAYALIM!..

Yahudi mallarını almayan, protesto mitingleri düzenleyen, konsolosluk ya da elçilik önüne siyah çelenk bırakan, İsrail Bayrağı yakan Türklerin “Türklük bilinci” var mı?
Varsa, nerede saklanıyor bu bilinç?
Gören, bilen, duyan var mı?
Türklerin “çevre bilinci”, “tasarruf bilinci”, “trafik bilinci” ve “vergi bilinci” var mı?

Varsa nerede saklanıyor. Gören, bilen, duyan var mı?
Türklere soruyorum:

“OZYACHTİNG-BODRUM”a soruyorum.
Çamlıca Kız Lisesi Müdür Muavini Sebahat Egemen Hanım'ın lise hocası olan arkadaşına soruyorum.
Aranızda bu sorulara cevap verebilecek babayiğit var mı?
Bu sorunumuzu, “Yahudi bilinci”ni konuşarak, yazarak, hayıflanarak, hatta kendimizi eleştirerek çözemeyeceğimizi öğrenelim artık!
Şu yerlerde sürünen “Türklük bilinci”ni nasıl ayağa kaldıracağımızı konuşalım artık!
Gelin! En başta ERKANI DEVLET olmak üzere, hepinizle konuşalım.

Bilinç Üniversitesi olarak emrinizdeyiz!
Ya da, boş verin, “elma dersem çık armut dersem çıkma”yı oynayalım!
Hem, Yahudilerin “başkasından alışveriş etmeme prensibi/ilkesi” varsa. Türklerin de, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” var, değil mi? Yoksa, yok mu ?
Varsa, gören, bilen duyan var mı?
Var olmasına var da, Galip Baran gibi şom ağızlılar olmasa!
Galip BARAN
Bilinçolog /yasa bağımlısı/ Turgutreis’in yurdunu ve milletini özünden çok seven delisi.
Bilinç Üniversitesi (*)
Turgutreis-BODRUM
TEL: (0252) 382 34 77 ; (0535) 844 84 76
E-mail:
galipbaran@ttmail.com ; galipbaran@hotmail.com
WEB:
http://www.turkcelil.com/; http://www.internethaber.eu/; http://www.galipbaran.blogspot.com/;
www. bilinc-universitesi.blogspot. com
(*) : Bilinç Üniversitesi;
(a) Bilinç kavramını, özellikle de “toplumsal sorumluluk bilinci”ni hayata geçirmek,
(b “Cumhuriyet’in yüksek seciyeli muhafızları”nın ve “yurdu ve milleti özünden çok seven nesilleri”nin yetiştirilmesinde devlete, yardımcı olmak
için kurulmuştur.

6 Ocak 2009 Salı

SUÇLUSUNUZ !....
From: galipbaran@ttmail.comTo: mayda.mm@gmail.comCC: gercek.demokrat@hotmail.com; turkcelilmeister@gmail.comSubject: Re: {Demokratız-biz}, SUÇLUSUNUZ! / Yusuf Nazım, Evrensel, 6 Ocak 2009Date: Tue, 6 Jan 2009 11:56:05 +0200
***
Ya siz, sayın Mayda ?
Saydıklarınız dışında suçlu yok mu bu dünyada.
Örneğin siz?
Melek değilseniz eğer, siz de onlardan birisiniz.
Öyleyse, "suçlusunuz" değil, "suçluyuz" ya da "hepimiz suçluyuz" demeniz gerekmez miydi?
Bu "Benciller Dünyası" nda yaşayan "en suçsuz varlık" bile, bencil varlıkların yaptıklarını, diğer deyişle, saydığınız kötülükleri yapanları seyrettiği, bu konuda bir sorumluluk duymadığı için suçludur.
İsterseniz bu konuda Sartre'a kulak verelim: Sartre; sorumluluğu özgürlüğün zorunlu sonucu saymıştır. "İnsan özgürlüğe mahkum olduğundan ötürüdür ki sınırsızca sorumludur" ; " hem de öylesine sorumludur ki sadece kendinden değil, tüm dünyadan sorumludur" demiştir. (Felsefe Sözlüğü/Orhan Hançerlioğlu/ Remzi Kitabevi)
Sayın Mayda,
Yazdıklarım, Sartre'den ya da farklı kaynaklardan edindiğim "kitabi bilgi"nin değil,yıllardır devam eden, sonunda "Bilinç Üniversitesi"ni kurmamıza yol açan "okul dışı eğitim çalışmalarımızda edindiğim "tecrübü bilgi"den kaynaklanmaktadır.
Saygılarımla. Baran Galip Baran
// Referans: http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com/
***
----- Original Message -----
From:
Mustafa MAYDA
Sent: Tuesday, January 06, 2009 10:49 AM
Subject: {Demokratız-biz}, SUÇLUSUNUZ! / Yusuf Nazım, Evrensel, 6 Ocak 2009
Yusuf Nazım/Evrensel, 6 Ocak 2009
SUÇLUSUNUZ!
*Yıl 1949, CHP hükümeti (Başbakan İsmet İnönü) :
Türkiye İsrail`i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu. İnönü, İsrail Devleti'nin bölgede huzur ve barışın tesisinde önemli rol oynayacağını söyledi.
*Yıl 1958, DP hükümeti (Başbakan Adnan Menderes) :
Türkiye, İsrail ve İran arasında Trident adı verilen gizli askeri ve istihbarat işbirliği anlaşması imzalandı.
*31 Mart 1994, DYP-SHP hükümeti (Başbakan Tansu Çiller, B.Yard.Erdal İnönü):
Türkiye-İsrail Güvenlik
Gizlilik Anlaşması imzalandı.
*23 Şubat 1996, DYP-CHP hükümeti (Başbakan Tansu Çiller, B.Yrd. Deniz Baykal): Türkiye-İsrail arasında
Askeri Eğitim ve İşbirliği Anlaşması imzalandı.
*28 Ağustos 1996, RP-DYP hükümeti (Başbakan N.Erbakan, B.Yrd.Tansu Çiller) :
Türkiye-İsrail arasında
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması imzalandı.
*Yıl 2000, DSP-ANAP-MHP hükümeti (Başbakan B.Ecevit, B.Yrd.M.Yılmaz, D.Bahçeli) :
MHP'li Milli Savunma Bakanı Sebahattin
Çakmakoğlu, İsrail'le bugüne kadar yapılan 13 anlaşmanın tamamının gizlilik dereceli anlaşmalar olmasından dolayı TBMM`nin onayına sunulmamıştır, içeriklerini açıklayamam dedi.
*1 Mart 2005, AKP hükümeti (Başbakan R.Tayyip Erdoğan) :
Abdullah Gül'ün ardından R.Tayip Erdoğan da İsrail'e giderek, Beyrut Kasabı lakaplı Şaron'la görüştü. Filistin yararına gerçekleştirildiği açıklanan bu görüşmenin ardından Şaron ile Erdoğan arasında kırmızı telefon hattı kuruldu ve 60'a yakın ikili anlaşmaya imza atıldı.
*27 Aralık 2008, Filistin Gazze Şeridi:
İsrail Gazze'yi günlerce sürecek füze yağmuruna tuttu. Saldırıda, yüzlerce çocuk, kadın ve sivil insan öldü. Denizden ve karadan da süren saldırılarda, Filistin halkı tarihinin en büyük trajedilerinden birini daha yaşarken, gidecek yeri olmayan insanlar, evlerinde ölümü bekliyorlar…
*İsrailli Kadın bakan, Gazze'de insani yardıma gerek yok dedi!
SUÇLUSUNUZ!
İktidar olur olmaz koşar adım İsrail Dostluk Grubu'nu kuranlar; İktidar-muhalefet ayırt etmeksizin, İsrail devletiyle dostluğu canla, başla savunan milletvekilleri; ortak çıkarlarının nereden geçtiğini iyi bilenler; İsrail dalkavukluğu yapan bütün vekiller, kan ortakçıları; suçlusunuz!
*AB, İsrail harekatının, saldırı amaçlı değil, savunma amaçlı olduğunu söyledi.
SUÇLUSUNUZ!
*AB'ne girmek için gecelerini gündüzlerine katarak çalışan bütün siyaset bezirganları;
Yıllar yıllar AB demokrasisinin peşinde koşan politikacılar; Avrupa Demokrasisi şakşakçıları, Batı hayranları; hepiniz suçlusunuz!
*ABD, İsrail'in kendini savunduğunu açıkladı!
SUÇLUSUNUZ!
*Dünyanın en vahşi, en ırkçı, an kara rejiminin hayranı olmaya özenen, küçük Amerika olma hayalleriyle yanıp tutuşan bilcümle yöneticiler; bağımsızlık mücadelesinde yüz binlerce insanını kaybeden bir ülkenin topraklarını Amerikan uçakları, topu, tüfeği ve donanması için bir üs olarak kullanılmasına izin vererek egemenlik hakkını beş paraya satan devlet başkanları ve yöneticileri; suçlusunuz! *Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül, İsrail'in orantısız güç kullandığını söylediler!
SUÇLUSUNUZ!
* İşgalci bir devletin saldırılarından birkaç gün önce, kana doymayan bir devletin başbakanının kanlı ellerini sıktığınız; bu hareketinizle hem onların 40 yıllık işgalini meşrulaştırdığınız, hem de yeni saldırılar için onlara güç verdiğiniz için sizler de suçlusunuz! Tıpkı sizin öncelleriniz gibi; gırtlağınıza kadar suçlusunuz!
*Her konuda konuşmayı ihmal etmeyen askeri cenah suskun, hiçbir açıklama yapmıyor!
ÇÜNKÜ SUÇLUSUNUZ!
*Anayasaya aykırı bir biçimde, Meclisin onayını almadan İsrail'le gizli ikili anlaşmalar yapanlar; Türkiye'deki askeri üslerde İsrail jetleri ve pilotlarının eğitimini sağlayarak, Cenin'de, Gazze'de, Batı Şeria'da insanların ilkel sürüler gibi, yığınlar halinde katledilmesini sağlayanlar; ihalelerde rüşvetlerle, komisyonlarla pay alan, emekliliklerinde silah tüccarlarının şirketlerinde, holdinglerde köşe kapan generaller, çok yıldızlı paşalar, darbeciler ve darbe destekçileri; bu katliamlarda sizlerin de rolü var;suçlusunuz!
SUÇLUSUNUZ!
*Tırnaklarınızda, Gazze'de parçalanan cesetlerin, etleri lime lime dökülen çocukların, bedenleri bölük pörçük olmuş bebeklerin kanları var; demeçlerinizle, bültenlerinizle, eğitimlerinizle oluk oluk akıttığınız kanın, sizin de hayatlarınıza sinmiş hiç gitmeyecek kokusu var; bu yüzden suçlusunuz!
*Bütün bir dünya karşısında suçlusunuz!
Hayalleri çalınmış genç kızlar ve delikanlılar; bedenleri kan revan içine kalmış, parça parça savrulmuş 3 yaşında, 4 yaşında, 5 yaşında vucutlar; ana rahminde yepyeni ve taze bir umutla büyümüş, henüz doğmamış çocuklar karşısında suçlusunuz!
*Çocuklarının, lime lime dökülmüş bedenlerinden geriye kalanları, avuçlarıyla toplayan Filistin'in çilekeş kadınları karşısında suçlusunuz!
*Atom bombalarınızla, misket bombalarınızla, napalm bombalarınızla yakıp kavurduğunuz bu yeryüzü cennetinde, yeşermeyi unutmuş tohum, filiz veremeyen dal, asite bulanmış ormanlar karşısında; zehirlenen su, kirlenen hava, kuruyan toprak karşısında suçlusunuz!
*Bankalarınızla, şirketlerinizle, kredilerinizle, çekleriniz ve senetlerinizle kirlettiğiniz bir tarihin, insanlık ailesi karşısında suçlusunuz!--
Mustafa MAYDA // mayda.mm@gmail.com

5 Ocak 2009 Pazartesi

DEVLET VE CEMAATLER…
Uzmanların Boğaziçi Üniversitesi ile Açık Toplum Enstitüsü tarafından hazırlanan “Türkiye’de Farklı Olmak” konulu raporda, devlet cemaat ilişkileri konusunda dile getirdikleri görüşler (21 Aralık 2008 Cumhuriyet):
Bahçeşehir Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan Köni:
AKP’nin ikinci dönem kalacağını gördüğümüzde iktidar kültürünün topluma yansıyacağını da tahmin ediyorduk. Bu araştırmanın verileri bilinen gerçeklerdi. Türkiye’de laikler, kadınlar, gençler; kısacası farklı olan herkes üzerinde giderek artan bir baskı var.
Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Narlı:
Anadolu kentlerinde bağnaz muhafazakarlaşma ekseninde bir değişim yaşanıyor. “ Bu değişimde en önemli noktalardan birincisi kadınların ötekileşmeden daha fazla olumsuz etkilenmesidir. İkincisi, bağnaz bir muhafazakarlığın katı konvansiyonel ahlak ilkelerine sıkı sıkıya bağladığı insanların yalnızca diğer insanları yargılamakla kalmadığı, aynı zamanda onların yaşam tarzına müdahale ettiği de ortaya çıkmıştır. Gülen ve benzeri cemaat yapılarının, toplum tarafından sempati görmesinin temel nedeninin, devletin özellikle eğitim ve sosyal dayanışma alanında çökmesidir.
Sosyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Birsen Gökçe:
Muhafazakarlaşma yalnız Anadolu’da değil, büyük şehirler de dahil olmak üzere Türkiye’nin her yerinde artarak bir baskı unsuru haline dönüştü. Toplumdaki kişi ve gruplar, kendilerini yöneten siyasi erk ile egemen güçlerin farkında olmadan etkisi altına girdi. Bu durum Türkiye’nin sosyal yapısındaki değişimle bağlantılı bir olgudur.
* * *
Uzmanların devlet ve cemaat ilişkileri ile ilgili görüşleri konumuz dışıdır. Diyeceklerim, devlet insan ilişkileri ile ilgilidir. Bu konudaki gözlemlerimi dile getirmekte fayda görüyorum…
Devletin yerini cemaatlerin aldığını söyleyebilmek için, devletin “var” olduğunu kabul etmek gerekir. Devlet var mıydı ki, hiç oldu mu ki? Olmayan bir şeyin yerini ne alabilir ki? Uzmanların, devletin “var” olup, olmadığı ile ilgili bu gerçeği gözden kaçırdıklarını düşünüyorum…
20 yıldır devam eden, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız okul dışı eğitim çalışmalarımızda gördük ki, devletten hizmet bekleyen kalabalıkların davranışlarında sorunlar yaşanıyor. Devletin “var” olabilmesi için kalabalıkların üstlerine düşeni yapmaları; örneğin vergi vermeleri, yasalara uymaları gerekir. Sözü edilen çalışmalarda bu sorumlulukların yerine getirilmediğini gördük. Onlara (kalabalıklara) örnek olmak için projeler hazırladık, uyguladık. Anlayamadılar. Aynı projeleri devletin kurumlarına sunduk. Devlete sahip çıktık. Devletin kurumları da anlayamadılar. Haklıydılar, kalabalıklar anlamayınca kalabalıkların ürünleri, nasıl anlayabilirlerdi ki. Anlamamaları neyse de, şaka gelecek ama, zaman zaman gözaltına da aldılar bizi, o çalışmaları yaparken…
Sonuç olarak demek istediğim şu: “Yasa yoksa, vergi yoksa devlet de yoktur”. Neden uyruk değil de kalabalık dedik, açık değil mi?
Var olan şeye, “MIŞ GİBİ DEVLET” dersem, DEVLETLİLER darılmaz umarım…
Diğer taraftan, kalabalık derken, bu coğrafyada yaşayanların tümünü kastediyorum. Hiç kimsenin “ben hariç” dememesini rica ediyorum.
“Ben hariç” diyenlerin, “nasıl gelmişse öyle gideceğini, -eski tas eski hamam -ın aynen devam edeceğini” bilmelerini istiyorum.
Yukarıdaki dile getirdiğim düşünceleri (ki, bunlar tespitlerdir) her zeminde tartışmağa hazırım.
Bu iddialı düşünceleri dile getirmemi sağlayan çalışmalarla ilgili yazılarımız aşağıdaki sitelerde görülebilir.
Galip BARAN
Bilinçolog/ Yasa Bağımlısı/ Turgutreis’in “yurdu ve milleti özden çok seven” delisi.
Bilinç Üniversitesi
Turgutreis- BODRUM

www.bilinc-universitesi.blogspot.com
www.turkcelil.com
www.galipbaran.blogspot.com
www.internethaber.com