24 Eylül 2009 Perşembe

KENDİNİ BİLEN,
TANRIYI BİLİR;
TANRIYI BİLEN,
TAKAMÜL EDER.


GALİP BARAN
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
KURUCUSU

7 Eylül 2009 Pazartesi

TURGUTREİS BELEDİYE BAŞKANI'NA "BARIŞ ÇUBUĞU"

Mehmet Dinçberk
Belediye Başkanı
Turgutreis-Bodrum

Konu: Belediye Başkanı Mehmet Dinçberk’e uzatılan “Barış Çubuğu”
Sayın Mehmet Dinçberk
Turgutreis Bilinç Üniversitesi bürosunda sergilenen yazı, fotoğraf ve belgeler incelendiğinde görüleceği üzere, ben, (sıradan kişiliğimle), sizin ve önceki Başkan Yazgan’ın engellemelerine rağmen, yıllardır Turgutreis için çalışıyorum.
Bu konuda tereddüde düşecek olursanız, sizin ve sn. Yazgan’ın; Belediye başkanı olarak değil, sıradan kişiliklerinizle yaptığınız çalışmaları düşünmenizi öneririm. Böyle düşündüğünüzde, Turgutreis için değil, kendiniz için çalıştığınızı göreceksiniz...
Kim bilir, belki de; (aşağıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere) Turgutreis Yat limanını denizi kirleterek inşa eden, bu yolsuzluğu yapan, önceki Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği Doğuş Grubu Başkanı Ayhan Şahenk için çalıştınız.
Sizler, Şahenk’in bu yolsuzluğunu, “Burası -parayı verenin düdüğü çaldığı ülke- Türkiye) diyerek doğal karşılayabilirsiniz. Ancak ben bir “yasa bağımlısı” olarak, örneği ekte görülen, senin adına düzenlediğim “Diğerkamlık And”ında da ifade edildiği üzere Ferit Şahenk gibilerle (değirmenlerle) savaşıyorum. Bu benim kutsal saydığım bir görevdir.
Engelleme konusuna gelince:
* 1989 yılında “çöpüyle baş eden belde kampanyası” sloganıyla başlattığımız çöp toplama kampanyasında ilkokullarla işbirliği girişimimizi, “siyaset yaptığımı” iddia ederek önledin…
* Bu kampanyayla ilgili, halkın çöplerini bidonlara atarken poşet kullanmaları, sulu maddeler için önlem almaları, bidonlara evsel atık dışında çöp atmamaları, inşaat malzemesi, moloz, bitki- ot-çiçek gibi atıkları bidonlara koymamaları ya da çok yakınına bırakmamaları için hazırladığımız duyurunun çöp bidonlarına yapıştırılması ile ilgili önerimizi “gerek yok” diyerek reddettin.
Çöp sorunu, günümüze, sayende (!), baş edilemez şekilde devam ediyor. Çöp bidonlarının kokusundan yanından geçilemiyor. Kapaklarına dokunulamıyor…
* 1993 yılında başlattığımız atık kâğıt toplama kampanyasında işbirliği ve destek talebimiz karşısında çok olumsuz bir tavır takındın. Kampanyada topladığımız tonlarca kâğıdı koyacağımız bir yer tahsis etmen için yaptığımız ricalara kulak tıkadın.
* Bu tavrın nedeniyle seni (yola getirmek için) Muğla Valisi Sn, Lale Aytaman’a şikâyet etmek zorunda kaldım. Kendisinden yardım istedim.
Bu şikâyet üzerine Vali’nin direktif kokan ricası ile Turgutreis’de okulların katıldığı bir tören düzenledin. Ben, o törende Sn Aytaman’a çöp toplarken kullandığımız çivili sopaların bir örneğini armağan ettim. Sayın Vali ile birlikte çöp topladık. Törenin ardından , işbirliği yapmadığın, destek vermediğin halde topladığımız bir kamyon kâğıt (8 Ton atık kağıt) Dalaman Kağıt İşletmesine gönderildi. Kağıt bedeli, halka seninle birlikte yaptığımız yazılı açıklamada da ifade edildiği üzere, Belediye’nin Turgutris Ziraat Bankası Şubesindeki bir hesabına yatırıldı…
İşte sn Vali’nin direktif kokan o ricasıyla düzenlediğin törende yola geldin, bizlere (Turgutreis Gönüllüleri’ne) başlangıçta MEKAN olarak tanımladığımız, günümüzde Bilinç Üniversitesi bürosu olarak işlev gören yeri tahsis ettin…
Sayın başkan,
Ben Turgutreis için hala çalışıyorum. Bu görevi, elimden geldiğince, gücüm yettiğince yerine getiriyorum. Ama senin olumsuz tavrın, ne yazık ki, hala devam ediyor:
* Yaklaşık iki ay önce düzenlediğin bir meclis toplantısına Bilinç Üniversitesi kurucuları olarak katıldık. O toplantıda, söz alıp Belediye araçlarının Trafik Yasası’na uymadıklarını, park edilmemesi gereken yere park ettiklerini, kırmızıda geçtiklerini, yolsuzluk yaptıklarını, bu nedenle numaralarını alıp Belediyeye anons ettirdiğimi söylediğimde, “ kırmızıda bazen ben de geçiyorum” dedin. Bu çok önemi konuyu ve Bilinç Üniversitesi olarak bazı önerilerimizi görüşmek amacıyla o gün yaptığımız randevu talebini kabul ettin. Ertesi gün istediğimiz bir saatte bizimle görüşeceğine söz verdin. Ertesi gün mesai saati başlangıcında geldiğimizde makamında yoktun. İki saat bekledik, gelmedin. Hala bekliyoruz.
Oysa biz, bu randevu için çok iyi hazırlanmış, aramızdaki buzları eritecek çok ilginç önerilerimizle gelmiştik...
* Yaklaşık on gün kadar önce sokakta karşılaştığımızda, beni görmezden geldin. “Başkan, bu kadar mı kötü olduk” diye seslendiğimde “yorgunluk mazereti”ne sığındın. 31 yıldır Turgutreis’te yaşayan, Turgutreis için çalışan Galip Baran’ı görmezden gelmenin sebebi ne olabilir ?
Sayın Yazgan da aynı şekilde davrandı. Benimle karşılaşmamak için, selam vermemek için yolunu değiştirdi. Hem de defalarca…
Düşündüğümde, beni böylesine dışlamanızın nedeni konusunda, Turgutreis için çalışan birisi olmam dışında bir sebep bulamıyorum.
Oysa, göreviniz olduğu halde yapmadığınız ya da yapamadığınız işleri, gücüm yetiyorsa ben yapıyorum, yetmiyorsa size (Belediyeye) yaptırıyorum. Çöp, izmarit toplamak ve kâğıt toplama kampanyası başlatmak gibi;Total Benzin İstasyonunun yaya yoluna, kamusal alana tecavüz ederek koyduğu reklam panosunu kendi alanına aldırtmak gibi; Yalı Camii’nin minarelerini onartmak gibi işleri kastediyorum…
Sayın Dinçberk,
Ancak, aslında, davranışlarınıza yansımıyorsa da, ben her ikinizin de bana içinizden hak verdiğinizi düşünüyor ve sizleri bu nedenle hoş görüyorum.
Diğer taraftan; “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş bir insan olarak sizleri, hoş görmekle kalmıyorum, kendimden (özümden) çok seviyorum. Ulus olarak birlik ve beraberliğimizin, tek yürek, tek yumruk olabilmemizin olmazsa olmaz koşulu olan bu özelliğimi, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, 20 yıldır devam eden çalışmalara borçluyum.
Sözü edilen ilkeyi özümsememize yol açan çalışmaları yaparken, kendimi tanımaya başladığımı, “yasa bağımlısı” olduğumu, diğerkam bir kişilik edindiğimi ve Bilinç Üniversitesi’ni o çalışmalarda edindiğimiz “tecrübi bilgi” ile kurduğumu da bilmeni isterim.
Aynı çalışmalarda geliştirdiğimiz, (bir örneğini senin için hazırladığım) benzer özellikleri sana da kazandıracağına inandığım “Diğerkâmlık Andı” eklidir.
Bu Andı, dilersen, sana uzatılan bir “Barış Çubuğu” olarak düşünebilirsin. Ancak, düşünmen yetmez. Bu “çubuğun” hakkını vermen de gerekir.
Örneğin; yerel seçimlerden önce, seçim büronun açılışıyla ilgili anonsu yaptırmak için Turgutris Belediyesine geldiğinde, Sinan Tanbora ve diğer zabıtaların da şahit oldukları sohbetimizde verdiğin sözü de yerine getirmelisin.
Verdiğin söz: Doğuş Grubu’nun, yat limanı giriş kapılarına gölgelik olarak konan brandaları zemine bağlayan çelik halatların yere tespit edilişinde (yaya yolu engellenerek, trafik güvenliği hiçe sayılarak, kamusal alana tecavüz edilerek) yapılan yolsuzluğu ortadan kaldırtmaktan, o çelik halatları söktürüp Doğuş’un kendi alanı içersine aldırtmaktan, A. Server Yazgan’ın başaramadığı bu işi yaptırmaktan ibarettir…
O gün söz verirken bu işin biraz zaman alacağını söyledin. Oysa, o sözü yerine getirme zamanının çoktan geldi, çok geç kaldın…
Sayın Dinçberk,
Sen bu beldenin Belediye Başkanı isen, ne düşünüyorsun. Halkın sana tevdi ettiği bu görevin gereğini yapmaktan neden kaçınıyorsun? Yoksa bu beldede senin değil de, Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk’in, yani sermayenin borusu mu ötüyor?
Her şeye rağmen, aramızda oluşan yılların birikimi olan gerilimi aşağı çekmek için yaptığım bu başvuruyu, dünyada benzeri olmadığı nedenle övünebileceğin Bilinç Üniversite’nin, (moda deyişle) Turgutreis Belediyesine “açılım”ı olarak düşünebilir, ya da, yukarıda da ifade edildiği üzere, kendine uzatılmış bir “Barış Çubuğu” olarak algılayabilirsin...
Bu arada, yukarıda sözü edilen “Diğerkamlık Andı”nın; “Yurtta Barış”ı sağlayabilmemizin, “yetmiş milyonluk bir aile” olabilmemizin, Cumhuriyeti ilelebet yaşatabilmemizin, “muasır medeniyet”i aşabilmemizin güvencesi olduğunu da bilmeni isterim
SON SÖZ:
Tarafınıza teslimi ve “AÇIK MEKTUP” olarak yayınlanmasından itibaren “ONBEŞ GÜN” içinde; Sizinle görüşemediğim ve / veya “barış çubuğuma” bir cevap alamadığım takdirde; İş bu mektubu Bodrum Kaymakamlığı, Muğla Valiliği ve İçişleri Bakanlığına, “bilgi için” ileteceğim.
Sözü edilen Makamların, karşılığında bir ödül ya da teşekkür beklemediğim bu yazıyı dikkate alacaklarını, başka belediye başkanlarının kulaklarına küpe olacak şekilde değerlendireceklerini umuyor ve düşünüyorum...
Saygılarımla.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Turgutreis -BODRUM
Tel: (0252) 382 34 77 - (0535) 844 84 76 / e-POSTA: galipbaran@ttmail.com
WEB:
www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.galipbaran.blogspot.com, www.internethaber.eu, www.turkcelil.com
EK: Mehmet Dinçberk adına düzenlenen “Diğerkamlık Andı”
ADRES: 4076 Sokak No: 5/2, 48960 Turgutreis, BODRUM
DAĞITIM:
Gereği için:
Turgutreis Belediye Başkanlığına
Gerektiğinde bilgi için:
1. Bodrum Kaymakamlığı’na
2. Muğla Valiliği’ne
3. İçişleri Bakanlığı’na
***
DİĞERKAMLIK (*) ANDI
Ben Mehmet Dinçberk.
Bundan böyle:
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
*
Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA, eşdeyişle “bencillik”le, daha açık deyişle, yolsuzlukla, çok daha açık deyişle, “Burası Türkiye Bağımlılığı” ile savaşacağıma, şöyle ki:
(B)
Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, yani “Burası Türkiye Bağımlıları”nı SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyaracağıma,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de KIRMIZIDA GEÇMEĞE kalkışan başka “Burası Türkiye Bağımlıları”nı aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
SÖZ VERİYORUM.
KIRMIZIDA DURMAK: Bireyi erdeme (**) yönlendiren bir ilkedir (***).
SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
ANDI HAZIRLAYAN
Galip Baran: Bilinç Üniversitesi Kurucusu
(*) “Diğerkamlık Andı” : Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan, yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirilen bu And yaşama geçtiğinde, bu kadar çok polise, savcıya, hakime gerek kalmayacak, adalet sorun olmaktan çıkacak, “yurtta barış” sağlanacaktır.
(**) Erdem:
(1) Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı.
(2) İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, ruhsal yetkinlik.
Diğerkam (özgeci) : Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen (kimse)
(*) Diğerkamlık (özgecilik):
(1) Başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememe durumu.
(2) fels. Başkalarının iyiliğine çalışmayı yaşam ve ahlak ilkesi yapan görüş.
(3) ruhb. Bencillik ve ben tutkusu yerine sevginin başkalarına yönelmesi durumu
(***) İlke :
(1) Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, anadüşünce ve inanış, baş kural.
(2) Temel bilgi, temel kural.
(3) Uyulması gerekli davranış kuralı.
(4) fels. Kendisinden başka bir şeyin çıktığı temel, köken; ilk neden.

3 Eylül 2009 Perşembe

BAĞIMSIZ
YARGI,
TARAFSIZ
ADALET…
Mustafa Nevruz SINACI
23 Ağustos 2009 Pazar günü Bodrum/Yalıkavak Marina-Anfi Tiyatrosu’nda yapılan “Bağımsız Yargı ve Tarafsız Adalet” Paneline konuşmacı olarak katılan Yargıtay Cumhuriyet Onursal Başsavcısı Vural Savaş, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Süheyl Batum, Gazeteci-Yazar Tuncay Mollaveisoğlu, Gazeteci-Yazar Uğur Civelek, Ekonomist Ümit Zileli;
BOL BOL ALKIŞ…
Ergenekon’u şiddetle tenkit ve tekzip ettiler, alkışlandılar,
AKP ve AKP hükümetinin icraatlarını eleştirdiler, alkışlandılar,
Bitmedi!..
Ulus devlet, lâik devlet, özgür halk ve tam bağımsızlık kavramlarını her telâffuz edişlerinde ve Atatürk devrimleri dile getirildikçe alkışlandılar…
Bana göre, panelistlerin ve onları alkışlayanların gözden kaçırdıkları gerçek:
Eleştirilmesi gereken “AKP değil, AKP’nin de temsil ettiği elli yıllık zihniyetti”…
Öyle ki, onlara göre, AKP iktidarda olmasa sorun kalmayacaktı..
OYSA!...
Panel’in ana konusu olan “Bağımsız Yargı ve Tarafsız Adalet” üzerinde pek fazla durulmadı. Panelde popülizmin ön plâna çıkışı, adalet ve hukuku geri plâna itti. Demek ki, panelistler ve katılımcılar için önemli olan hareket, heyecan ve desarj olmaktı.
Bilim değil!..
Zaten salonun katılımcı yapısı, gelenlerin ilgi, dikkat ve konsantrasyon durumu, her hangi bir maç ortamında buluyor olmaktan farksızdı.
Buna karşın salonda son derece ciddi olanlar da vardı.Örneğin “davetsiz misafir ve korsan katılımcı”
Galip Baran…
Biz Kaç Kişiyiz, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Cumhuriyet okurları (Cum-ok) tarafından düzenlenen ve yaklaşık 2000 kişinin katıldığı panele “O” davetli değildi. Mutadı veçhile “durumdan vazife çıkartarak” gelmiş olmalı idi. Bu defa çok önemli bir nedeni vardı.
Zira Galip Baran bu Panel’e, Bilinç Üniversitesi’nin başlattığı ‘Yetmiş milyonluk ülke Türkiye’ Projesi’ni tanıtmak için katılmış bulunuyordu.Göğsünde “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” sırtında “Yetmiş milyonluk aile Türkiye” yazılı bir önlük giymiş olan Galip Baran, projeyle ilgili olarak hazırlanan “ayrıntılı bilgi ve tanıtım” dosyalarını panelistlere tek – tek elden verdi...
Konuşma aralarında, fırsat buldukça veya müsait oldukça, dosyaları şöyle bir gözden geçiren panelistler, Baran’ı ciddiye almamış olacaklar ki hiçbir tepki vermediler.Diyelim ki, gerçekte “az ve öz olan” metinleri dikkatle okuyamadılar.Okudular da, “çok öznel ve bilimsel olduğu için” anlayamadılar herhal..
Ya sonra!
Belki onlar da, salonda ve sokaktakilerin çoğu gibi, Baran’ın, tıpkı Salvador Dali, Plâton, Dijojen veya diğer dâhiler (Yunus Emre, Şems-i Tebrizi, erenlerden bir er) gibi ‘zararsız bir deli’ olduğuna hükmetmiş olabilirler..
AH KEŞKE!..
Keşke, dosyada yer alan ve tek, tek adlarına düzenlenmiş “Diğerkâmlık Andı”nı daha sonra olsun okusalardı. Panel günü davet edildikleri Bilinç Üniversitesi’nin Turgutris’deki bürosunu bir ziyaret etselerdi. Kurucu Rektör Galip Baran ve arkadaşları ile konuşsalardı. Bürodaki arşiv ve “aksiyonlara ilişkin” belge ve bilgileri gözden geçirselerdi.
Bu koca-koca Prof.’lar, yakın zamanın büyük devlet ve bilim adamları..
Hiç olmazsa bu kadarcık bir zahmete katlansalardı; 70 milyon diğerkâm kişiden oluşan Türkiye’de, “polis, yasa, jandarma ve yargı”ya günümüzdeki kadar gerek kalmayacağını, “adalet ve hukuk”un sorun olmayacağını öğrenirlerdi.
Devletin büyük, büyük sorunlarıyla ilgili devasa şöhrete sahip bu dev adamlar;
Ne yazık, “gerçek hukuk ve evrensel adalet” ile yüzleşme fırsatını kaçırdılar…
***
GÖNÜLLERDE Kİ
BAŞBAKAN
Mustafa Nevruz SINACI
Devlet biçiminde organize toplumlarda, iki sınıf çok önemlidir.
Biri Ulema...
Alimler, yani aydınlar, insanlara ışık tutan, aydınlatan ve yol gösteren mürşid-i kâmiller, kanaat önderleri, bilim adamları, “öğreten ve eğitenler” sınıfı..
İkincisi:
Ümera, amirler, “idare edenler” anlamında yönetici sınıf.
Toplumsal imtizaç (karşılıklı saygı, anlayış ve barış) sağlamlık, huzur, refah ve istikrar bu iki sınıfın “ehil” olmasına ve görevlerini “ehliyet ve liyakatle” yapmalarına bağlıdır.
Güncel anlamda namuslu, dürüst, ahlâklı, ilkeli-onurlu ve sorumlu Prof’lar ulema;
Aynı özelliklere sahip olmakla;
Objektif bilim, adalet, hukuk ve hak kavramını bizzat nefsinde yaşayan, adeta bir ibadet gibi uygulayan, cüzdanına değil, ilim, irfan ve vicdanına kulak veren;
Rüşvet, iltimas ve suiistimale kesinlikle meyletmeyen, şerefli, soylu, haysiyet ve karakter sahibi: Muhtar, Belediye Başkan ve Encümeni, Vali ve maiyeti, Milletvekili, Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanından oluşan geniş kitle ümera....
Meselâ ulemadan bir kimse, ümera (amirler, idare edenler) lehine yalan söyler, aykırı hüküm verir, yağcılık ve yalakalık yaparsa; onun hükmü “kelp” yani köpekliktir.
Hatta kuduz veya saldırgan olmayan munis ve muhlis bir köpek ondan daha memnu, muteber ve şereflidir.
Seçilmiş veya atanmış yöneticilerden;
İnsanlar arasında adalet, hakkaniyet ve hukuk’u gözetmeyen, karar ve tasarrufatını halkla müşavere ve mutabakat esasına göre yapmayan;
da, gerçekte domuz, sırtlan, kene veya çakal hükmündedir.
Çünkü aydın, amir ve idarecilerin görevi: adalet’le dosdoğru çalışmak; Hak yolunda yürüyerek halka hizmet etmektir.
Her Asil bunu böyle bilir ve bu miyar üzre “gönlünde şöyle bir başbakan” yatar.
HALKIN GÖNLÜNDE YATAN BAŞBAKAN
Kendi yararından çok başkalarını düşünmeli, halka yararlı olmaya çalışmalı, halkın iyiliği için elinden geleni esirgemeyen birisi, Eş deyişle, diğerkâm bir kişi olmalı.
Tıpkı sokaktaki insanların Galip Baran’a “Keşke herkes senin gibi olsa, keşke sen başbakan olsan” dedikleri gibi;
Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklere; ahlaken iyiye yönelik, ruhsal yetkinliğe sahip bir insan, erdem sahibi varlık;..
Her türlü tartışmanın dışında, üstünde bir düşünce, inanışa ve temel bilgiye sahip, bir başka deyişle, ilkeli bir insan olmalı.İnanmak size zor gelebilir, ama ben kanlı canlı ‘nadirden’ bir varlıktan;
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığı, ‘okul dışı eğitim’ olarak tanımladığı çalışmaları yaparken, kendini tanıyan, yurdunu ve milletini özünden çok sevmeyi öğrenen, yasa bağımlısı olan, “Bilgi Çağı”nı yaşarken “iklim değişikliği”nden sorumlu “Muasır Medeniyet”i aşarak, “Bilinç Çağı”nı idrak etmiş, bu süreçte edindiği “tecrübi bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni kurmuş, kendisini bu Üniversitenin “Baş- amelesi” olarak tanımlayan, Bodrum’un Turgutreis Beldesi’nde yaşayan, insanların kendisinden farkında olmasalar bile çok şeyler öğrendikleri Galip Baran’dan,
Galip Hoca’dan söz ediyorum.
Evet, insanlar O’na; “keşke sen başbakan olsan, ya da başbakan da senin gibi olsa” diyorlar ya;
İşte ben Galip Hoca’yı; yalnız hakkında yazılanlardan, ya da yazdıklarından değil, çalışmalarını izleyerek, gözleyerek tanıyanlarla görüşerek, tanımayanların anlattıklarını dinleyerek halkın içinde tanıdım.
Abarttığımı düşünecek olanlara, Hoca’yı yaşadığı ortamda, Turgutreis’te tanımalarını öneririm.
Galip Hoca’yı zaten tanıyanlara ve tanıdıktan sonra, “haklıymışsın” diyenlere, bana hak verenlere, soruyorum:
“Bu ülkenin, namuslu-dürüst-demokrat, ilkeli, onurlu, erdemli ve sorumlu, ilimle amel eden vekâleten amir ve aydınları ile Galip Baran gibi diğerkâm bir Başbakanı olsa nasıl olur?”
Gönderen:Bilinç Akademisi