23 Eylül 2008 Salı


TURGUT ÖZAKMAN'A
D A V E T ....
Sayın Turgut ÖZAKMAN,
Çılgın Türkler adlı kitabınız kaç baskı yaptı, kaç adet sattı? O kitabı kaç kişi okudu? Kitabı okuyanların kaçı, ANDIMIZ’da yer alan, yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedi/öğrendi/ bilinçlendi ?
Biz birkaç kişi; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda, okul dışı eğitim olarak tanımladığımız bazı çalışmalar yapıyoruz. Yaklaşık 20 yıldır devam eden bu süreçte yeni bir bilinç anlayışı geliştirdik. Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedik. Başkalarının mutluluğu için çalışmayı, sencil bir varlık olmayı, başka bir deyişle, yapılması gerekeni yaparak, yapılmaması gerekeni yapmayarak yaşamayı öğrendik. Kendimizi tanıma fırsatını yakaladığımızın farkına vardık...
Nasıl yaşadığımızı görenlerin bir kesimi, bizleri, “herkes sizin gibi olsa” ya da “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” demeye, bizleri övmeye başladılar. Ne var ki, övenlerin neredeyse hiç birisi bizim gibi olma ya da bizim gibilerin sayısını çoğaltma konusunda herhangi bir çaba gösterme gereğini duymadılar. Bananecilik ilkesi(!)ne sığındılar…
Bu noktada, bireyi bilgilendiren kitabi ya da nakli bilgi ile bireyin yaşayarak edindiği tecrübi ya da deneysel bilgi, eşdeyişle, işlevsel bilgi arasındaki farka dikkat çekme gereğini duyuyorum.
Bizler; başta sayılan alanlarda, örneğin çevre, tüketim, trafik, vergi v.b. konularda yaşanmakta olan sorunların yoğunluğuna, bu bağlamda bilinç yoksulu bir toplum olduğumuza bakarak, yukarıda sözü edilen yeni bilinç anlayışımızı toplumla paylaşmak zorunda olduğumuzu dikkate alarak, bir Bilinç Üniversitesi kurduk. Dünyada bir ilk olduğuna inandığımız bu Üniversitenin ameleleri olduk…
Sayın ÖZAKMAN,
Bu topraklarda barış içinde yaşamak ve Cumhuriyet’i ilelebet payidar kılmak istiyorsak , kitabi ya da nakli bilgi ile tecrübi ya da deneysel bilgi arasında varlığına yukarıda dikkat çektiğimiz farkın değerlendirilmesi, tartışılması ve ülke gündemine taşınması gerektiği inancındayız…
Bu inancımızla ilgili görüşlerinizi açıklarsanız, böylece, Bilinç Üniversitesi’nin inşaatında yer almayı, amele olmayı kabul ederseniz çok seviniriz.
Saygılarımızla
Galip BARAN
Rektör
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252. 382 34 77 - 0535. 844 84 76
E-posta
:
galipbaran@ttmail.com / galipbaran@mynet.com
WEB:
www.galipbaran.blogspot.com, www.bilinc-universitesi.blogspot.com

17 Eylül 2008 Çarşamba

Kimden: TürkCelil
Konu: İşte bunu çözemiyorum
Tarih: 16. 09. 2008 / 19:19

-I-
Kitap okunarak edinilen kitabi bilgi bireyi bilgilendirmekten öte bir işlev görmüyor.
Oysa, yaşanarak edinilen tecrübi bilgi çok farklı. İnsanı bilinçlendiriyor.
Yurdu ve milleti özden çok sevmesine yol açıyor.
***Galip Hocam,
Sizi tanıdığımdan bu yana, sizinle bazen telefonda edindiğim bu kitap okumaya karşı oluşunuzu bir türlü çözemiyorum.
Okumayan insan düşünmeyen, düşünemeyen insandır.
Okumayan insan algılayamayan, anlayamayan insandır.
Okumayan insan üretmeyen, üretmeyi düşünemeyen insandır.
Okumayan insan sürüdür, diğer sürüden ayrı düşünülemez...
Sizin bunları mutlaka bildiğinizi, ama nedense okumaya ölümüne karşı olduğunuzu görüyorum.
Ve inanınız buna asla bir anlam veremiyorum.
Okumayan incan cahildir, cahil insana bir şey anlatamazsınız.
Kişiş okuyorsa düşünmeye başlamış demektir.
Düşünmeye başlamışsa, sizin anlattıklarınızı anlayacaktır.
En azından üzerinde düşünmeye başlayacaktır.
Ama siz şimdi kalkmış, Turgut Özakman'a okudularda ne oldu? dercesine bir soru yöneltmişsiniz.
Bir kitap okunur okunmaz aspirin gibi anında etki göstermez.
Kişinin önce bilinçaltının zenginleşmesi, zaman içinde düşünmeye, algılamaya, öğrendiklerini,
duyduklarını yanyana koymaya başlaması gerekir..
Bu zaman, uzun zaman alan bir olaydır.
Siz neden yıllar sonra bu eylemlere başladınız?
Daha önce neden yapmıyordunuz?
İşte, bunun için insanlar önce okumaya, öğrenmeye başlamaları gerekir.
Eylem hep sonradan gelir.
Doktor, Mühendis, Bilimadamı vb. olmak için bile önce okunur, sonra olunur.
Eylemi yapabilmesi için insan, önce düşünmeye başlamalıdır.
Düşünebilmek için de mutlaka okunmalıdır.
Ne olur, lütfen, zaten okumayan bu insanları kitap okumaktan tamamen alıkoymayınız.
Yoksa içimden sizin, kitap düşmanı olabileceğiniz gibi bir duyguya kapılmaya başlayacağım.
Saygılar...
Not:
Kavşaklarda, köşelerde bu eylemlerinizi yaparken, neden insanlara "Kitap Okuyor m
usunuz?" diye sormuyorsunuz?
-II-
Galip Hocam,

Ekte ki bu fotoğrafta gördüklerinizin yarısı kadar da, sol yanda var...
Yani, 250 kadar Almanca, kalanı Türkçe (+/-) 1.800 kitabım var.
Sürekli olarak da çoğalmakta.
Ve ben sürekli okuyan bir insanım.
Bu yüzdendir ki sürü değilim, bu yüzdendir ki beni öyle ya da böyle kandıramaz, aldatamazsınız.
Ama bildiklerinizi anlattığınızda sizi, ilgi ile, merakla dinlerim, öğrenirim.
Bu yüzdendir ki sizin söylediklerinizi adeta havada kapıyorum.
Aksi olsaydı şayet:
"Ah keşke herkes sizin gibi olsa, ah sizin gibiler çoğalsa" safsatasını söyler, sizi bir daha da dinlemezdim.
Anlatabiliyor muyum Galip Hocam?
İnsanla
ra kitap okumayı öneriniz, aksini değil...
-III-
"herkes senin gibi olsa" ya da "senin gibilerin sayısı çoğalmalı"
Galip Hocam,
Hemen her yazınızın içinde bu yukarıya aldığım sözler yer alıyor.
Acaba bunu söyleyenler, sizin yaptıklarınızdan bir şey anladılarda mı da bunları söylüyorlar,
yoksa
"baştan savma,
konudan ayrı tutulma,
aman canım sende bana ne,
yapılanları beni ilgilendirmiyor" türünden bir düşünceye mi sahipler.
Öyle ya, bu sözleri söyleyecekleri yerde,
sizin gibi olmaya,
sizin yaptıklarınızı yapmaya,
söylediklerinizi uygulamaya başlasalar daha iyi değil mi?
Doğrusu da bu değil mi?
Tüm bunları yapmak yerine bu yukarıda ki sözleri söyleyip-yazıp hemen oradan uzaklaşıyorlar anlaşılan.
Yani, görevleri bitiyor MU?
Herkes sizin gibi olsa ne demek?
Zor mu böyle olmak?
Sayı neden çoğalmıyor o zaman?
Bunca uğraşınızdan-didinmenizden sonra durumun biraz olsun değişmesi gerekmez mi?
Yani bu yukarıdakileri söylemek bir marifet mi?
Bu sözleri artık yazılarınızda kullanmayınız derim.
Uzun süre içinde hemen her yazınızda bu sözleri okuduğumda artık, zira, bana bile itici gelmeye başladı.
Aynı durum diğerleri içinde sanırım geçerli olacaktır.
Bu sözler yerine siz:
"Neden herkes benim gibi değil?"
"Neden benim gibilerin sayısı çoğalmıyor?" derseniz çok daha iyi olur diye düşünmeye başladım.
Bu sadece "dostça" bir öneridir...
Saygılar
----TürkCelil (Celil Yamak)
www.turkcelil.com/www.turkcelil.com/3v/
***
TürkCelil (Celil Yamak)'in
DÜŞÜNCE, UYARI, ELEŞTİRİ
VE ÖNERİLERİ…
17.09.2008
Sayın TürkCelil’in; aşağıda sayılan alanlarda yaptığımız çalışmalarda oluşan düşünce, uyarı, eleştiri ve önerilerime karşılık olan düşünce, uyarı, eleştiri ve önerilerini dile getiren yazıları eklidir.
Sayın TürkCelil’in karşı düşünce, uyarı, eleştiri ve önerilerini dile getirme gereğini duyduğu uyarı, eleştiri ve önerilerim; çevre, tüketim, trafik, vergi rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda, yaklaşık 20 yıldır yapmakta olduğumuz, gördüğü kendime dönük işlevi nedeniyle “okul dışı eğitim” olarak tanımladığım çalışmaların oluşturduğu, dile getirmekten kendimi alamadığım, sonuçlarıdır.
Değerli TürkCelil’in dile getirme gereğini duyduğu karşı düşünce, uyarı, eleştiri ve önerilerini şükranla karşılıyorum. Sayın TürkCelil’in, böylece, yıllardır gösterdiğim bunca çabaya rağmen ülke gündemine alınmasını başaramadığım, genelde bilinç, özelde toplumsal sorumluluk bilinci ve özellikle de yasa bilinci ve yasa bağımlılığı gibi kavramların tartışılmasına öncülük ettiğini, bu bağlamda yol göstermiş olacağını umuyor ve diliyorum…
Eline, diline, kalemine sağlık sayın TürkCelil...
Saygılarımla sayın TürkCelil!..
Galip BARAN
Rektör/ Bilinç Üniversitesi

16 Eylül 2008 Salı

NTV TELEVİZYONUNA ÖNERİ…
NTV TELEVİZYONU
NTV Programları ilgililerine
Sayın İlgililer,
Eldeki yazı; NTV’ye, sonuncusu (8.) dışında hiçbirisine yanıt alamadığımız
9. başvurumuzdur…
7. 03. 198 tarihli İlk (1.) başvurumuz, sn. Murat Bilsel’in M. E. B. sn Hikmet Uluğbay’la yaptığı, okullara trafik dersi konulması ile ilgili idi...
İklim Değişikliği ile ilgili, 4. 08. 2008 tarihli, son başvurumuza verilen yanıtta:
“NTV'ye görüşlerinizi bildirdiğiniz için teşekkür ederiz. Mesajınız en kısa zamanda değerlendirilecektir. Yayınlarımıza yön veren istek ve önerilerinizin devam etmesi dileğiyle.”
denilmekteydi.
Bu yanıttan da cesaret alarak yeni bir öneride bulunuyoruz.
Bizler; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda 20 yıldır devam eden, yurdu ve milleti özümüzden çok sevmemizi sağlayan, okul dışı eğitim çalışmalarımızda BİLİNÇ konusunda edindiğimiz BİRİKİMİ kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Böylece; yukarıda sözü edilen, çok kolay telaffuz edilmesine karşın bilgi kavramıyla karıştırıldığı nedenle topluma bir türlü mal olamadığını düşündüğümüz BİLİNÇ kavramının akademik zeminlerde tartışılmasına öncülük etmenizi öneriyoruz.
Sayın İlgililer,
Haydi Gel Bizimle Ol Programı’nın, önerimizin değerlendirilebileceği, uygun bir ortam olabileceğini düşünüyoruz…
Saygılarımızla.
Galip BARAN
Bilinçolog
Rektör/ Bilinç Üniversitesi / Turgutreis-BODRUM
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta:
galipbaran@ttmail.com / /galipbaran@mynet.com
WEB:
http://www.turkcelil.com/ / www.galipbaran.blogspot.com/
www. bilinc-universitesi.blogspot.com
GALİP BARAN / YUSUF TAHA: ELBETTE "DENIZ FENERI" BU NASIL MUSLUMANLIK BOYLE ?
(bilgi içindir)‏
Kimden: zeki kentel (zkentel@hotmail.com)
Gönderme tarihi:15 Eylül 2008 Pazartesi 20:01:04
Kime:liberal-izmirliler@googlegroups.com; galipbaran@ttmail.com
Bilgi: mustafa sınacı (gercek.demokrat@hotmail.com); arzu kök (arzu.kok@hotmail.com); Türk Celil (turkcelilmeister@gmail.com)
.ExternalClass .EC_hmmessage P {padding:0px;}
.ExternalClass body.EC_hmmessage
{font-size:10pt;font-family:Tahoma;}
SEVGILI GALİP'CİĞİM
ILAHIYATCI DEGILIM AMA GELDIGIM BU YASA KADAR OGRENDIGIM SENIN YAPTIGIN MUCADELENIN EN DIK ALASINI PEYGAMBERLER YAPMISLARDIR GUCLUNUN VE ZORBANIN YANINDA ZAYIFIN VE GUCSUZUN ESIT OLDUGUNU KENDILERINE ALLAH TAN GELEN SOZ ILE ONLAR SOYLEMISLERDIR IYI INSAN OLMAK ZORUNDASIN SONUNDA YOKSA SIKINTIYI SEN CEKECEKSIN KOTULUKLERI YAPMA IYILIKLERI YAPYALAN SOYLEMEYECEKSIN CALMAYACAKSIN HELALI HARAMI BILECEKSIN ONDEKI ARABAYI SOLLAMAYACAKSIN KIRMIZIDA GECMEYECEKSIN MALININ KIRKTA BIRINI YOKSULA VERECEKSIN SADAKA VERECEKSIN KENDINI BU DUNYADA SAHIPSIZ SANMA SENI YARATANI HER AN HER SANIYE AKLINDA TUTACAKSIN O SENI HER ZAMAN GOZETMEKTE KONTROL ETMEKTEDIR BENI KIMSE GORMEZ DEME SENI HER AN GOZETEN GOREN VARDIR INSANDA VICDAN TESEKKULU BU DENETIM KORKUSUNDANDIR POLISIN OLMADIGI YERDE CALMAK YOK TECAVUZ YOK PEYGAMBERLER INSANLARIN KOTULUKLERDEN UZAK DURMANIN IYILIKLERI YAPMANIN BILINCINI KAZANMASI ICIN ONA ZORUNLU TALIM VE TERBIYEYI OGUTLEMISTIR ISLAMIN BILINCINDE OLMAK DEMEK BILGISINDE OLMAK DEMEK DEGILDIR DOGRUNUN VE YANLISIN IYILIK VE KOTULUGUN HELAL VE HARAMIN BILINCINDE OLMAK DEMEKTIR BANA ICKININ MODERN HAYATIN BIR GEREGI OLDUGUNU SOYLEYEN AKADEMIK UNVANLI ZATIN BANA BU KONUDA FETVA VERECEK NE BILGISI VARDIR NE BILINCI VARDIR BU ZAT KIMSEYE BILINC KAZANDIRAMAZ SOFRADAN BIRAZ AC KALKACAKSIN SAGLIKLI OLURSUN EGER KOMSUN AC ISE SEN TOK OLAMAZSIN GUCUNE ZORBALIGINA GUVENEREK BASKALARINA KOTULUK YAPAMAZSIN BUNUN SENDEN HESABININ SORULACAGINI UNUTMA BUNU SORACAK TUM GUCU ELINDE BULUNDURAN BIR YARATICIYA INANACAKSIN EGER BU INANCIN ISTEDIGI BILINCE ULASAMAMISSAN SEN HER HALTI EDEBILIRSIN AMA BU SEN HITABI GALIPCIGIM ELBETTE SANA DEGIL KONUNUN OZNESI OLAN INSANA AITTIR TUM BU YAPTIGIN KOTULUKLERIN HESABININ SORULACAGI BIR GUNDE COK PISMAN OLACAKSIN AMA IS ISTEN GECMIS OLACAK BU INANCA SAHIP OLMAYAN KISININ ONUNE KIMSE GECEMEZ INANCIN OLMADIGI DUNYANIN ZENGIN ULKELERINDE INTIHAR VAKALARI YUZBIN DE 1 - 2 BIR IKI NIN UZERINDEDİR INANCIN COK AZ OLDUGU FAKAT DUNYANIN EN FAKIRLERINDEN MISIR DA INTIHARLAR MILYONDA BIR SEVIYESINDE BILE DEGILDIR GALIPCIGIM BUTUN BUNLAR BIR BILINC MESELESIDIR CAHIL GORDUGUMUZ MISIRLI NIN BILINCI EGITIMLI OKUMUS ABD LININ ISVEC LININ BILINCINDEN COK DAHA YUKSEKTIR MISIRLI DAKI VICDAN ALLAH INANCIYLA DAHA GUCLU OLMUSTUR. EGITIMIN COK GERI OLDUGU ISLAM ULKELERINDE AHLAKSIZLIK POLISIYE OLAYLAR ILERI ULKELERE GORE COK COK DAHA AZDIR BIZDE SOZ GELISI BIN ! KISIYE BIR POLIS DUSERKEN O ULKELERDE 500 ! KISIYE BIRDEN FAZLA POLIS DUSMEKTEDIR SEVGILI GALIP BUGUN TOPLUMA BU BILINCIN VERILEBILDIGI EGER VERILEBILIYORSA CAMILERDEN BASKA BIR YER DEGILDIREGER DINLEYEN VARSA SEVGI SAYGI SAGLIK ICINDE TUM MUTLULUK VE BASARI DILEKLERIMLE
ZEKI KENTEL
From: galipbaran@ttmail.comTo: liberal-izmirliler@googlegroups.com
CC: gercek.demokrat@hotmail.com; arzu.kok@hotmail.com; turkcelilmeister@gmail.comSubject: {liberal-izmirliler.48499}
Re: YUSUF TAHA ELBETTE DENIZ FENERI BU NASIL MUSLUMANLIK BOYLE ? (bilgi içindir)Date: Mon, 15 Sep 2008 14:37:26 +0300
.ExternalClass .EC_hmmessage P {padding-right:0px;padding-left:0px;padding-bottom:0px;padding-top:0px;} {font-size:10pt;font-family:Tahoma;}
Sevgili Zeki,
Mesajında söylediklerin açıksa da, ben, bilinç konusundaki bazı gerçekleri, bulgularımızı, pek çok ünlü ya da akademik ünvanlı zata olduğu gibi, sana da anlatmam/açıklamam gerekiyor. Şöyle ki:
"ISLAMIN BILINCINDE OLANLAR" şeklindeki cümlende yer alan bilinç sözcüğünü kullanırken dikkatli olmamız gerekiyor.
Yıllardır devam eden "okul dıiı eğitim" çalışmalarımızda öğrendiğim şu ki; bilmek ve bilincinde olmak farklı kavramlardır. Yerinde olsam, katılır mısın bilmem ama, bu cümlede "İslamın ya da müslümanlığın ne olduğunu bilenler ya da farkında olanlar" derdim.
Bu arada bilinç sözcüğünden yapılan bir fiilin nesne almadığını da söylemeliyim. Bir başka deyişle, hiç kimse bir başkasını bilinçlendiremiyor. Bilgilendiriyor, ancak. Örneğin, okuldaki eğitim insanı bilinçlendirmiyor, bilgilendiriyor. Üniversiteler de öyle. Üniversitelerimizin, en ünlülerinin bile, işlevi bilgilendirmekten ibaret. Öyle olmasa bu kadar çok üniversite mezununun bilinçli olmaları; hiç birisinin çevreyi kirletmemesi, aşırı tüketmemesi, trafik kuralı çiğnememesi, vergi kaçırmaması gerekirdi...
Bilinç çok önemli bir kavram, bize göre. Biz, ben bilinçli miyim? Merak edenler tahkik edebilirler...
Kendi deneyimimizden yola çıkarak söylemek gerekirse, bilinçlenmek için "okul dışı eğitim" çalışmalarını yapması gerekiyor insanın. Ben ve bir kaç arkadaşım böyle bilinçlendik.
Çevre, (aşırı) tüketim, trafik, vegi v.b. konularda yaşanmakta olan sorunlara, yolsuzluklara bakılırsa bilinç konusundaki düşüncelerimize kulak verilmesi gerekir. Bu düşüncelerimiz senin mesajında ifade ettiklerinden DENIZ FENERI BU NASIL MUSLUMANLIK derken anlatmak istediğin şeylerden daha az önemli değil, bence.. İtirazın yoksa, daha da önemli, bence.
Eğer bu ülkede yaşayanlar bilinçli olsalardı ne Deniz Feneri ne de Ergenekon yaşanırdı, bence...
Sanma ki fetva veriyorum. Yukarıda sözü edilen çalışmaları yapmazdan önce ben de bilinçsizdim. "Bilinç yoksulu" bir varlıktım. "Bilgi varsılı" olmak "bilinç varsılı" olmayı sağlamıyor.
Bu gerçeği, "Bilgi Gani, Bilinç Hani" şeklinde bir özdeyişle ifade ediyoruz.
Saygılarımla.
Galip Baran
----- Original Message -----
From: zeki kentel
To: Yusuf TAHA ; turkiyehaber@yahoogroups.com ; liberal-izmirliler@googlegroups.com ; korellinin_mandolini@yahoogroups.com ; yurtsevenler@googlegroups.com ; fetih ; =?windows-1254?Q?.. : ; CTO: ; .._.. : ; CiHAN_T=DCRK_OLSUN: ..?= ; Aydinlik Gelecek ; turkishcommunity-saudiarabia@yahoogroups ; turkcutavir@googlegroups.com ; turkbirdev@yahoogroups.com ; turk_politik@yahoogroups.com
Sent: Monday, September 15, 2008 11:52 AM
Subject: {liberal-izmirliler.48489}
YUSUF TAHA ELBETTE DENIZ FENERI BU NASIL MUSLUMANLIK BOYLE ?
SEVGILI YUSUF TAHA ISLAMIN BILINCINDE OLANLAR FAKIRE FUKARAYA YARDIM ETMEK ISTEYENLER CEVRELERINDE YAKINLARINDA UYGUN KISI VE KURULUS BULAMAZLARSA ELBETTE HER ZAMAN OLDUGU GIBI YINE SADAKASINI FITRESINI ZEKATINI KURBANINI YUKUMLULUGUNUN SON KURUSUNA KADAR HIC CEKINMEDEN DENIZ FENERI VE BENZERLERINE YAPACAKTIR KIZILAY ELBETTE HERKESIN BILDIGI TANIDIGI BIR KURUMDUR BU SENEDE BU GUNDE BU RAMAZANDA DA BU BOYLE OLACAKTIR BURADA ONEMLI OLAN SAYIN YUSUF ZIYA NIN ONERISI SADAKA, FITRE, ZEKAT VE KURBANINI NEREYE VERECEGIDIR BELKI BIZ DE YENI DAHA DOGRU BIR ADRES OGRENIR ORAYA YONELIRIZ SEVGI VE SAYGILARIMLA

ZEKI KENTEL
Date: Mon, 15 Sep 2008 10:58:08 +0300
From: yusuftaha89@gmail.com
To: TURKIYEHABER@yahoogroups.com; liberal-izmirliler@googlegroups.com; korellinin_mandolini@yahoogroups.com; yurtsevenler@googlegroups.com; Fetih@yahoogroups.co.uk; cihan-turk-olsun@googlegroups.com; aydinlik-gelecek-hareketi@googlegroups.com; TurkishCommunity-SaudiArabia@yahoogroups.com; turkcutavir@googlegroups.com; turkbirdev@yahoogroups.com; turk_politik@yahoogroups.com
Subject: BU NASIL MUSLUMANLIK BOYLE ?
(İHLAS FİNANS-TSMF olayları)
Ben bu din satıcılarının DENİZ FENERİ gibi DİNCİLİK yaparak insanları soyanların iç yüzünü hepimizden çok daha iyi bildigini biliyorum. Hiç birinin Deniz FENERİNE gibi kurumlara sadaka ( 1-2 YTL bozukluk) dışında en ufak yardım yaptıgını veya İhlas FİNANS para kaptıracaklarını hiç sanmıyorum. AKP liler bilmiyorlar mı neyin ne oldugunu ? Hem de nasıl onlar sadece ister. Daha cogunu. İhlas kimlerin parasini carptı.
Birinci grup; siradan dindar ve masun insanların.
İkinci grup ise ; yüksek faiz beklentisi olanlar. İnanilmaz faiz veriyordu. Bir Allahın kulu devlet görevlisi de el koymadi. Bir yanda Ciller deh dedi diger yanda Bahceli ve Ecevit.
Bu yüksek faizi Kuveyt Türk, Al-Baraka- Anadolu Finans, Family Finans ta izledi. Özellikle Ecevit-Bahceli TSMF nin el koymasi gerekirken büyük çöküş olur. Zincirleme felaket olur diye bunlar el koymadılar. Çünkü sadece masa sandalye var. Bu Yüksek FAİZ getirisi, Düşük faizli JPY kredileri ANADOLU is adamlarına cazip gelmişti. Normal bankaların yapamadığı bunlar yaptı.. 2001 de Kur krizi patlayınca .....
Diğer bankalar batarken bu kurumlara bir şey yapılmadı. ÇÜNKÜ BUNLAR DA SADECE MASA -SANDALYE. Hangi GRUPLAR batırıldı. MAL ve VARLIKLARI büyük olanlar. Family Finans ÜLKER in diyebilir miydininiz ? İHLAS FİNANS kimin çıktı ? ŞÖFÜRÜN. Hem de kurulustan bu yana. 700 milyon dolar batırdılar.
Oysa İHLAS TA ÖREN in görünmemesine rağmen PARALAR kime gidiyor.. vatandaşın parasını Yüksek faizli TL mevduat olarak topla. Bunu grup şirketlerine binde 1 oran ile Japon Yeni kredi olarak grup şirketlerine ver. Bosalt.
Hiç bir İHLAS holding kurulusuna el konuldu mu ? Hayır. İHLAS KONUTLARI, ya ortaklı oldukları MAGAZA zincirlerine hayır ? v.s. Hayır Hayır ? İflas dairesi bile İHLAS Finans için geçerli. Gidin masa sandalye yi toplayin.
Kimler batırıldı ? Evet hiç biri ak kaşık degildi. Ama mal ve mülkleri olan veya Japonya, Cin, RUS sermayesini çekecek ortaklıklar kuracak YERLİ bankalar batırıldı.
YANİ BORCLARININ KARŞILIĞI TAHSİLATI OLANLAR. YA DA KENTBANK gibi CİN -RUS bankaları ile FLÖRT ETME terbiyesizligini gösterenler. Bakın Japon-Cin-Rus-ALMAN bankaları giremiyor. Ama ABD eksenli Yunan bankaları dahi girebiliyor.
Uzan diyoruz degil mi ? Bu da bir BALON du. Evet PİS bir gruptu. Ama varliklari olan TELSİM BORCLARINI üç kat karşıladı. TSMF AKP yönetiminde ne yaptı ? UZAN pisliktir ama Sezarın hakkı SEZAR a. Kimsenin almadığı dönemde TELSİM yatırımı yaptılar. SABANCI çok mu temiz.
TELSİM TSMF ye geçince NE OLDU ? Bakın ufak bir ÖRNEK ? Financial OFFICER alınır TELSİM.
120 000 dolar aylık ile. Kim bu adam ? Uluslar arasi muhasebeyi dahi bilmeyen, 28 yasinda bir işletme mezunu. Tek vasfı AKP li olması.
Bunun gibi yüzlerce kadro var. VODAFONE satılırken 2009 Aralık ayına kadar işten çıkarılamaz maddesi konuldu. Görev yeri değişti pek tabi ki. Ama maaş gidiyor. Bankamatik memuru veya bütün gün ofisinden başka işlerin takibini yapıyor. Atılınca da alacagı tazminat ne tazminat.
Bunun gibi yüzlerce binlerce Yönetim kurulu üyeleri, adı sanı belli olmayan binlerce pozisyon oluşturuldu. Her birine milyonlarca dolarlık bütceler. TELSİM bosaltıldı. 8 milyar dolarlık şirket 3.5 milyar dolara gitti. Uzanın borclarının 4 katı para tahsil edildi.
İki yıl sonra Finansbank ( Demirbank ın dörtte biri bile etmez ) altı katı fiyata gider. Bunun dışında bu gruplar yurt dışı kaynaklarca sürekli kollanıyor.
AKP öyle bir dönem de iktidar yapıldı ki ? Bunun başlıca sorumlusu Deniz BAYKAL dır. Ama o da Küresel BASKI , GELEN BOP PROJESİ karşısında dayanamadı. O da o makamda ABD sayesinde oturuyor.
Deniz Fenerine yardım yapanların büyük bir çocugunluğu iste reklamları afisleri. Ben dahi etkilenmiştim. Şu memleketinizde bir çocuk okutun olayında ben dahi etkilendim. Burada yazı yazan Zeki bey gibi hic bir AKP linin , Deniz Feneri savunucusunun ben 50 ytl den fazla bağış yaptığına inanmiyorum.
Onların derdi SOYACAKLARI , DOLANDIRACAKLARI bu sayede RANT dağıtacakları insanların sayısının azalması.
AKP tamamen YOKSULLUK EKONOMİSİ olusturmakta. Artık hep isteyen var. Eski VERENLER yok. Görecegiz şimdi nereden alarak verecekler. Deniz FENERİNE yardım yapanlar AKP li olmayan sıradan müslümanlardı. Veya ÜSKÜDAR da belediye gidiyor. Mesela konut almış basit bir işlemi var.İşlem hızlansın diye DENİZ FENERİNE gönderilirdi. Pek çok kişi bunu yardım diye susardı. Ama artık RÜŞVET oldugunu görüyorlar.
Şimdi kafalarında ciddi ışıkları oluştu.
Saygılarımla

11 Eylül 2008 Perşembe

BAŞBAKAN’A ALTIN ÖNERİ…
Sayın Başbakan,
Gaziantepte bir okulun açılışında bulunduğunuzu ve öğrencilere, “okuyun, öğrenin , uygulayın ve sonuç alın” dediğinizi öğrendim.
Acaba, her sabah, “ANDIMIZ”da yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni, hepimiz gibi, bağıra çağıra okuyan, o çocukların o ilkeyi öğreneceklerini, yaşamda uygulayacaklarını, sonuç alacaklarını zannediyor musunuz.
Acaba, siz öğrendiniz mi, yaşamınızda uygulayabildiniz mi, sonuç alabildiniz mi? Bu ülkede sözü edilen ilkeyi öğrenen, yaşamda uygulayan, sonuç alan var mı? Varsa, kim ve nerede olduklarını, lütfen açıklar mısınız…
Eğer, o ilkeyi öğrenseydik, yaşamda uygulasaydık; inanın, ne AB, ne ABD, ne de İMF kapılarında kuyruğa girmezdik. Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve seciyeli muhafızları olurduk. Muasır Medeniyet’i çoktan sollardık. “Yurtta Barış”ı gerçekleştirirdik.
Sayın Başbakan,
Bu konuda bilmenizi istediğimiz gerçek: Biz birkaç kişi, o ilkeyi öğrendik, yaşamda uyguluyoruz sınırlı bir alanda da olsa sonuç alıyoruz. Şu var ki, bu başarıyı, o ilkeyi okulda okuduğumuz için gösterdiğimizi sanmayınız. Unutmuştuk o ilkeyi, bizler de yaşamda, herkes gibi. Uyuyorduk bizler de, herkes gibi…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalar uyandırdı bizi.
Ne yazık ki, sözü edilen çalışmaları yaparken geliştirdiğimiz, ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına uygulama dersi olarak konulmaları için M. E. Bakanlığına yaptığımız başvurular ekinde gönderdiğimiz projeler, yıllardır, T. T. Kurulu Komisyonlarında uyutulmaktadır.
Sayın Başbakan,
Sözü edilen projelerin ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına uygulama dersi olarak konduğunu, bu yıl okula başlayan milyonlarla öğrencinin “yurdu ve milleti özden çok sevme”yi öğrendiklerini , yaşamda uyguladıklarını düşünün…
Yukarıdaki sözü edilen projelerimizin müfredat programına uygulama dersi olarak konulmaları için elinizden geleni yapmanızı öneriyoruz.
Bu önerimizi bir fırsat olarak değerlendireceğinize inanıyoruz…
Galip BARAN
***
Galip BARAN seçimi: "İstiyoruz ki yer yüzünde zulüm kalmasın, uluslar arasındaki düşmanlıklar kalksın. Dünyaya hakim olan kapitalizm illeti, bir daha kalkmamak üzere uyusun. İşte bugün içinde bulunduğumuz mücadelenin bizce tek anlamı. Biz bu amaçla harekete geçtik. Bağımsızlığımız ve varlığımız için emperyalizme karşı hayat ve dünya devrimi uğrunda, zulümden kurtulmuş yeni bir döneme doğru yürüyoruz. Giriştiğimiz iş; büyük, ağır ve o oranda şerefli ve şanlıdır. Görüyoruz ki kendimizi kurtarmak için uğraşmak demek, bütün dünya uluslarının kurtuluşunun milyonlarca cephesi arasında çalışmak demektir. Yapılan iş, henüz başlanmış olan iş, o kadar büyüktür ki, bunun karşısında ruhların yüksek bir heyecanla titrememesi mümkün değildir. Çünkü bizim kurtuluşumuz dünyanın kurtuluşu demektir. Ve bütün dünya şu uğursuz emperyalizm zulmünden kurtulmadıkça, bizim için hayat ve rahat ihtimali düşünülemez... Zulüm dünyası son günlerini ve son nefesini yaşıyor. Avrupa emperyalizmi karşımıza çıkara çıkara Yunan'ı çıkarabildi. Yunan'ı bozguna uğratmak yalnızca yüzbinlerce kardeşimizi cellat bıçaklarından almak değil, belki de bütün dünyanın kurtuluşuna tarihin en büyük, en şerefli ve en şanlı hizmeti yapmak demektir. Türkler! Ayaklanınız!" (Türkiye Nereye Gidiyor?, Metin Aydoğan, Umay Yayınları, s. 184)
Yukarıdaki satırlar 15 Temmuz 1920'de yayınlanan Hakimiyeti Milliye'nin baş yazısındandır. Bilindiği gibi Hakimiyeti Milliye'nin baş yazıları Mustafa Kemal tarafından yazılmaktadır. Henüz daha tam olarak ele geçirilemiyen kurumumuza da bugün aynı sorumluluk düşmektedir.
Sevgili Metin Aydoğan kitabının sonuç bölümünün başlangıcında (s. 194), "Gerçekleştirdiği eyleme ve onca açıklamasına karşın, Atatürk'ü, "Batı'yı Türkiye'ye hedef gösteren", "Avrupa'yı örnek alan" batıcı ya da batılılaşmacı bir önder düzeyine indirgemek, ideolojik bir yanılgı değilse, bilinçli bir çarpıtma girişimidir. Girişimin amacı, Atatürkçü eylem ve düşünceyi, anti-emperyalist niteliğinden koparmak, devrimci özünden, amaç ve yönelişlerinden uzaklaştırmaktır." demektedir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün bize gösterdiği hedef ÇAĞDAŞ MEDENİYETİN üstüne çıkmaktır. AGO (Atatürkçülükten Geçinen Oligarşi) ve AKO (Atatürk Karşıtı Oligarşi) dan son 70 yılın hesabı sorulacaktır. Asker / Sivil "Kemalin Askerleri"ne düşen görev budur.
Ülkemiz bize benziyen ancak bizden olmayanların işgali altında!
Evet; Türkler! Ayaklanınız!" Saygı ve sevgilerimle
Erol Güçlü, mailto:erol@guclu.at
***
TOPRAK FELSEFESİ VE İNSAN…
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi, ADANA
Sayın İbrahim ORTAŞ
Size, evvelce “Lise eğitiminin yetersizliği” konulu bir makalenizle ilgili olarak bir mektup yazmıştım. O mektubun karşılığını almış değilim. Bu defa, “Toprak Felsefesi Neden Önemlidir” başlıklı makaleniz üzerine tekrar yazma gereğini duymuş bulunuyorum.
* Makalenizin “Toprak Nedir” bölümünde, toprağın insan ve sürdürülebilir yaşam için öneminin yeterince açıklanmadığını ve insanların bu konuda ikna edilmediklerini düşündüğünüzü ifade etmiş olduğunuz görülüyor.
Bizler, toprağın ne olduğu, toprağın insan ve sürdürülebilir yaşam için önemi, insanların bu konuda ikna edilmeleri gibi konuların ikinci derecede öneme sahip olduklarını savunuyoruz. Aynı savdan hareketle, önce insanın ne olduğunun, sürdürülebilir bir yaşam konusunda sorumluluğunun farkında olup olmadığının araştırılmasını öneriyoruz.
Aslında, bizler, böyle bir araştırmayı yapmış; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarımızda insanın “bencil bir varlık” olduğu gerçeğini saptamış; bencil varlığın, öncelikli kaygısının kişisel çıkarı olacağı nedenle, toprağın önemi ve sürdürülebilirlik gibi kavramları önemseyemeyeceğinin, İklim Değişikliği sorunun da aynı nedenden kaynaklandığının farkına varmış bulunuyoruz.
Diğer taraftan, yukarıda sözü edilen çalışmalarda oluşan birikimimizin bir sonucu olarak, “Sorun Bencillik, Çözüm Sencilik” şeklinde bir slogan geliştirmiş ve bu sloganın dünya genelinde tanıtımı konusunda yardımcı olması için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine de bir mektup yazmış bulunuyoruz.
* Makalenizin “Toprak Felsefesini Anlamak Gerekir mi?” bölümünde,
toprağın salt toprak bilimi okunarak anlaşılamayacağını, bunun yanında tarih ve sosyolojinin de bilinmesi ve toprağı anlamak için toplumların dinamiğinin ve tarihin işleyişinin ve aralarındaki diyalektik ilişkinin de doğru algılanması gerektiğini ifade etmiş bulunuyorsunuz.
Toplumların dinamiği ve tarihin işleyişi gibi kavramlar ve aralarındaki ilişkileri doğru algılayabilmesi için, öncelikli kaygısının kişisel çıkarı olduğu yukarıda dile getirilen bencil insanın, önce bu engelden kurtulması, kendisini tanıması, aşması, bu yolda çaba göstermesi gerekmektedir.
Bizler yukarıda da sözü edilen araştırmayı yaparken kendimizi tanıma ve aşma konusunda bir hayli yol aldık. Sosyoloji bilimi ile sınırlı kalmadık. Bilinçlendik. Öyle ki, kendimizi bilinçolog olarak tanımlayabileceğimizi düşündük. Bir Üniversite kurduk. Adını “Bilinç Üniversitesi” koyduk.
* Makalenizin “Toprak Yorgun ve İnsana Başkaldırıyor “ bölümünde,
toprağın hastalandığını, bu durumu düşük verim ve bereketli ürün vermeyerek dile getirdiğini, toprağın da canlı bir varlık olarak algılanıp, davranılması gerektiğini vurgulamışsınız.
Toprağı, canlı olarak algılayıp ona göre davranılması gereken özne yukarıda sözü edilen, kendisini insan olarak tanımlayan bencil varlıktır. Ne var ki, bencil varlık vurguladığınız gerçekleri kabul etse, hatta alkışlasa bile bu bağlamda bir sorumluluk duymayacaktır. Bu sonuç yukarıda sözü edilen çalışmalarımızda gözlenmiştir.
Sayın Profesör Ortaş,
* Makalenizin “Ne yapılabilir?” başlıklı bölümüne gelince: Bu bölümde, MELİ, MALI, gibi eklerle son bulan cümlelerinizle dile getirdiğiniz düşünceleri, insanımızın hiç itibar etmediği, dikkate almadığı açık bir gerçektir. Sıkça duyulan, kullanılan, “çevremizi koruyaLIM”, “trafik kurallarına uyaLIM, uymayanları uyaraLIM” benzeri sözler bu gerçeğin kanıtlarıdır. Bizler bu gibi yazıları gördüğümüzde, ya da sözleri duyduğumuzda buruk bir şekilde gülümsemekten kendimizi alamıyoruz. Bu bölümde insanımızın sağlıklı beslenmesinin önemine dikkat çektiğiniz görülüyor. Beslenmesini böylesine önemsediğiniz insanımızın diğer önemli sorunu YASADIR. Yasa kavramına adeta yabancıdır bencil insanımız. Trafik Yasası, Vergi Yasası, Çevre Yasası v.b.mevzuatla başı hoş olmayan bir topluluğuz. Hutbelerde, vergi kaçırmanın kul hakkı yemek olduğu anlatılan çoğunluğu Müslüman olan bu toplumun DEVLET kavramının pek farkında olmadığı anlaşılmaktadır. Oysa siz, diğer taraftan, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundan ve kaynakların DEVLET eli ile bilinmesi korunması ve geliştirmesi gereğinden söz ediyorsunuz…
Sayın Prof. Dr. İbrahim Ortaş,
Bizler, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda, ANDIMIZ’ da yer alan ”yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesi ile de HEMHAL olmuş bulunuyoruz. Bu ilkenin ülke genelinde yaşama geçmesi durumunda, Türkiye’nin nasıl bir SIÇRAMA yapabileceği düşüncesi bizleri heyecanlandırıyor. Kabımıza sığamaz hale getiriyor.
Sözümü önceki (1. 04. 2008 tarihli) mektubumun son cümlesi ile bitiriyorum:
“ Sizinle tanışmak, bu noktaya nasıl geldiğimizle, “yurdu, milleti özden çok sevme” ilkesini nasıl özümsediğimizle ilgili birikimimizi sizinle paylaşmak, uygun görülürse Üniversitenizde bir konferans vermek istiyorum.” Saygılarımızla.
Galip BARAN
***
Prof. Dr. Aziz Akgül
Sayın Aziz Akgül,
TV Televizyonunun 4 Eylül 2008 günlü sabah haberlerinde israf konusundaki açıklamalarınızı dinledikten sonra İnternette yaptığım araştırmada:
Bir makalenizden, israfı altın, gümüş, bronz ve düz alanlar olmak üzere kategorilere ayırdığınızı ve ‘2007`de 40,3 milyar YTL`lik iç borç faizini israfın altın kategorisinde gösterdiğinizi, bunun ülkenin en önemli israf alanını oluşturduğunu ifade etmiş olduğunuzu öğrendim.
Bu açıklamanız bana yaşadığım bir gerçeği hatırlattı: 2001 yılında, Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmak amacıyla bir kampanya başlatmak istedim. Bu kampanya için Başbakanlığa yaptığım başvuruda TAAHHÜT ettiğim katkıyı “gönüllü vergi” olarak tanımladım. Örneği ekli bu kampanyayla ilgili listede yer alan belge ve yazışmalardan da ifade ettiğim üzere, benim gibi düşünenler adına başlatmak istediğim bu kampanya, ne yazık ki, 57.- 58.- 59- ve 60. hükümetler tarafından ciddiye alınmadığı, bu konuda Hazine Müsteşarlığı’nca önerilen yasal düzenleme yapılmadığı için amacına ulaşamadı.
Yasal düzenleme yapılsaydı, T. C. Devletini, “borç alan emir de alır yasası” gereği “emir kulu” olmağa zorlayan “dış borç yükü”nden kurtulmanın ötesinde gelişmeler yaşanırdı. Devlet olabilmenin “olmazsa olmaz”ı bir yükümlülük olan vergi konusunda bilinçlenirdik. Türkiye’yi “vergi kaçıranlar cenneti” olmaktan kurtarırdık. Benzer duruma bir daha düşmemek için “tasarruf bilinci”mizi geliştirirdik. “Dış ticaret açığı” sorunu yaşanmazdı. Bu fırsatı kaçırdık…
Bu yazımda o girişimden söz edişimin sebebine, dikkat çekmek istediğim asıl nedene gelince: O kampanya ile ilgili başvurumda yapmayı TAAHHÜT ettiğim katkıyı “gönüllü vergi” olarak tanımladım.
Diğer taraftan, çok farklı bir girişimde bulunabilir, sözü edilen kampanya için ödemeyi TAAHHÜT ettiğim varlığımla devlet tahvili alabilir, “bencilce bir yatırım” yapabilir, devletin iç borç yükünü arttırabilir, makalenizde sözünü ettiğiniz israfın altın kategorisinin artmasına katkıda bulunanlar arasında yer alabilirdim.
Öyle davranmadım. Davranamazdım. Zira yıllardır devam eden, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmaların doğal sonucu olarak, kendisini, suyunu içtiği, havasını soluduğu, toprağından beslendiği bu ülkeye borçlu hisseden, “yurdunu ve milletini özünden çok sevme”yi aynı çalışmalarda öğrenmiş olan, bu bağlamda bir hayli yol almış insanlardan birisiyim…
Sayın Akgül,
Sözü edilen makalenizde israfın önlenmesi için “tasarruf bilinci”nin gelişmesi gerektiğini, bu bilincin gelişmesinde eğitimin büyük öneminin bulunduğunu ifade etmiş olduğunuzu görüyorum. Bu görüşlere canı gönülden katılıyorsam da, bu arada, gerek “tasarruf bilinci”nin, gerekse bu bilinci hayata geçirecek eğitimin nasıl gerçekleşebilecekleri sorularının yanıtlarını makalenizde bulamadığımı da ifade etmem gerekiyor.
Bizler, yukarıda kısaca değinilen, çevre, (aşırı) tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda bu soruların yanıtlarını bulduğumuza inanıyoruz. Ekte görülen, “bilinçlenme kılavuzu” olarak da tanımladığımız “Yurttaşın Andı” bu inancımızın belgesidir.
Daha yakın bir iletişim içinde olmak ve işbirliği yapmak dileğimle. Saygılarımla.
Galip BARAN
EKLERİ:
“Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarma kampanyası” dosyası içeriği.
“Yurttaşın Andı” (Bilinçlenme Kılavuzu)
***
GELİN!
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE DUR DİYELİM
İnsanoğlunun “Benciller Dünyası”nın değerleriyle, yönetim ve eğitim anlayışıyla yaptığı çalışmalar ve sürdürdüğü yaşam tarzı, “İklim Değişikliği”ne neden oldu. İnsan ektiğini biçiyor…
İnsanlar! Gelin, “bundan böyle” diyelim, bundan sonra “Senciller Dünyası”nın değerleriyle, yönetim ve eğitim anlayışıyla çalışalım. Yaşam tarzımızı değiştirelim. “İklim Değişikliği”ne dur diyelim.
Bu yoldaki çalışmalarımızda, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarında geliştirdiğimiz “SORUN BENCİLLİK, ÇÖZÜM SENCİLLİK” sloganını kullanalım.
***
BAYRAK ASMAK
Bayraklar asılıyor, boy, boy. Bayrak sembollü elbiseler, şapkalar giyiliyor her fırsatta, her ortamda.
Bayrak asanların, bayrak sembollü elbiseler, şapkalar giyenlerin, Cumhuriyet’in ilmen fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları oldukları; yurdu ve milleti özlerinden (kendilerinden) çok sevdikleri söylenebilir mi?
Öyle olsaydı, Türkiye bugün ABD ve AB kapılarında kuyruğa girer miydi? Bu zilleti çeker miydi? “Yurtta barış” olmaz mıydı. “Muasır medeniyet” aşılmaz mıydı?
Ben bayrak asmıyorum. Ancak, Cumhuriyet’in ilmen fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli bir muhafızı olduğumu savunuyorum. Yurdumu ve milletimi özümden çok seviyorum. Bunu yaşantımla kanıtlıyorum.
Bu noktaya ya da aşamaya nasıl geldiğimi merak edenler, aşağıdaki sitelerde yer alan yazılarımızı gözden geçirebilirler.
Galip BARAN; Bilinçolog

9 Eylül 2008 Salı

BİLİNÇ ÇAĞI VE FATİH TERİM
Sevgili Fatih Terim,
Sen bir “FUTBOL UZMANI”sın.
Bir “FUTBOLOG”sun.
Futbolda bir “OTORİTE”sin.
Bana gelince: “BİLİNÇ UZMANI”yım. Bir “BİLİNÇOLOG”, yani...
Duydum ki, oynayacağımız Belçika maçı için, “Atacağımız kadar yiyeceğimiz gol de önemli. Çocuklar bunun BİLİNCİNDELER” demişsin…
Sevgili Terim,
Gülüp geçmeyeceğini umarak, sana bazı önerilerde bulunacağım.
Şöyle ki: BİLİNÇ sözcüğünü kullanırken dikkatli olmalısın.
Örneğin, “çocuklar bunun “BİLİNCİNDELER” değil, “çocuklar bunu BİLİYORLAR” demelisin. BİLİNÇ sözcüğünü fiil olarak kullanırken de, “BİLİNÇLENDİRMEK” değil, “BİLGİLENDİRMEK” demelisin. BİLİNÇ sözcüğü fiil olarak kullanıldığında NESNE almıyor. Geçişsiz bir fiil, yani…
Sevgili FUTBOLOG,
BİLİNÇ sözcüğünü (bu evrensel kavramı) kullanırken, başta cumhurbaşkanları ve başbakanlar olmak üzere herkesin, bir zamanlar benim de yaptığım yanlışlığı sen yapmamalısın…
Şunu da lütfen bil ki; “OTORİTE”ni bu yanlışlığın düzeltilmesi yolunda da kullanacak olursan, futboldaki başarını tasavvur edemeyeceğim ölçüde katlarsın…
“ORTA ÇAĞ”ı Fatih Sultan Mehmet kapatmıştı.
“BİLİNÇ ÇAĞI”nı başlatan Fatih Terim olursun.
Başarılarının devamını dilerim…
Saygılarımla.
Galip BARAN
Bilinçolog
Rektör/ Bilinç Üniversitesi / Turgutreis-BODRUM
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta:
galipbaran@ttmail.com / galipbaran@mynet.com
WEB:
http://www.turkcelil.com/ / www.galipbaran.blogspot.com/ www. bilinc-universitesi.blogspot.com