31 Aralık 2011 Cumartesi

UYARI VE ARMAĞAN!.......

Başbakan "ya görevini yapmalı, ya da çekip gitmeli" .....

(BU YAZI;  ÖZÜMDEN ÇOK SEVDİĞİM,  EGEMENLİĞİNE SAHİP ÇIKAMAYAN  TÜRK MİLLETİ’NE BİR YENİ  YIL  ARMAĞANIDIR...)
BİLİNÇOLOG, Galip BARAN
BAŞBAKAN!
YA  GÖREVİNİ  YAP!..
YA DA BIRAK!..

BAŞBAKAN ERDOĞAN!...
Senin Meclis Başkanlarından Köksal Toptan, açılışını şahsen yaptığın Turgutreis Yat Limanını (D-Marin’i);
*     ÇED raporunu hiçe sayarak, Çevre Yasası’ni ihlâl ederek, denizi kirleterek inşa eden,
*    Trafik Yasası’nı ihlâl ederek, “kamusal alan”a tecavüz ederek, insan haklarını yok sayarak işleten,
*    “Kamusal alan”a; klasik müzik konserleri düzenleme bahanesiyle yıllardır  tecavüz eden, 
Bu tür yolsuzlukları yapmayı alışkanlık haline getiren Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk’e  TBMM Hizmet Ödülü verdi!
Yüce Meclis, (TBMM) yolsuzlukları ödüllendirdi!  Cüceleşti!..
Diğer taraftan, bir  “yasa bağımlısı” olarak ben; yıllardır, başta Ferit Şahenk’in yaptıkları olmak üzere, pek çok yolsuzluğu önledim…
“Kamusal alan”a, özümden çok sevdiğim Türkiye’ye sahip çıktım!
Sahip çıkmaya devam ediyorum; Görevimi yapıyorum!...

BAŞBAKAN, Recep Tayip ERDOĞAN
Bre Erdoğan! 
Sana  soruyorum!:
(a)   Ne TBMM’ye, ne Türkiye’ye, ne de kendime yakıştıramadığım bu ödülü geri alabilecek, 

(b) Türkiye’yi “parayı verenin düdüğü çaldığı ülke olma” utancından kurtarabilecek,
(c) Türkiye’ye sahip çıkanların yanında yer alabilecek,
(d) Türkiye’yi Ferit Şahenk gibilerin yönettiği ülke olmaktan kurtarabilecek misin?
Kurtaramayacaksan; bu görevini bile yapamayacaksan; Başbakanlığı bırak!..
Galip Baran
Turgutreis’in Erdem Öğreten Deli(!)si (1) / “Yasa Bağımlısı”/ Bilinçolog
(1) Bak:  Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır/Yurttaşsız Demokrasi/sayfa: 299/Çizgi Kitabevi

e.MAİL: galipbaran@windowslive.com, WEB: galipbaran@blogspot.com,
bilinc-universitesi.blogspot.com,

29 Aralık 2011 Perşembe

İnsanlığın en amansız düşmanları: GDO ve HORMON!....

"Onlar ulus için çalışmıyor!.."
Bilinç Üniversitesi, Galip BARAN
Bakan Eker'in GDO ve İTHALAT Yorumlarına Hayvan Hakları Savunucularından Tepki
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in Veliefendi Hipodromu'nda basına yansıyan GDO’lu mısırın yemlerde kullanılmasına ilişkin “Zarar verirse hayvana verir" ve canlı hayvan ithalatı ile ilgili sözlerine hayvan hakları savunucularından tepki geldi.
Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği (HYHKD), Bakan Eker'in yorumuna ilişkin "Bakan bir taraftan çiftlik hayvanlarının refahı ile ilgili yönetmelik çıkarıyor, bir taraftan da hayvana gelecek zararın önemli olmadığını söylüyor. Bu bakış açısı, hayvana bir canlı olarak değil, her şekilde sömürülebilecek bir mal gözüyle bakıldığının göstergesidir" diyerek tepki gösterdi.
"MACARİSTAN GDO'YU DEFEDERKEN TÜRKİYE TEŞVİK EDİYOR"
Tüm dünyada Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda önlemler alındığına dikkat çeken HYHKD'den Burak Özgüner, göstermelik de olsa Türkiye'de de tedbirsel girişimlerin olduğunu belirterek "GDO, masum olarak tanımlanabilecek ya da sağlık açısından küçümsenebilecek bir mevzu değil. Geçtiğimiz ay, Macaristan hükûmeti, GDO'lu tohumların ekildiği tüm tarlaları ve ürünleri tespit ederek imha etti, GDO şirketlerinin mal varlığına el koydu. Durum ne kadar vahim ki Macaristan'da böyle bir önlem alınıyor. Türkiye'de de biyogüvenlik konusunda mevcut olan bir mevzuat ve yetkili olan Biyogüvenlik Kurulu var, ne derece işler, orası tartışılır." dedi ve Bakan Eker'i GDO yorumu nedeniyle Çernobil felaketinin ardından halka radyasyonlu çay içilmesinde sakınca olmadığını söyleyen dönemin bakanına benzetti. 
İTHAL HAYVANLAR DA GDO'LU YEMLERLE BESLENİYOR
Bakan Eker'in “İthalatın başladığı Nisan 2010’dan beri kıyma fiyatı yüzde 17 düştü” sözlerini de eleştiren Özgüner, "Kilometrelerce ötedeki ülkelerden, binbir eziyetle Türkiye'ye anguslar getirildi. Bu eziyet, gizli çekimlerle belgelendi. Bu görüntüleri görünce derneğimiz de dahil olmak üzere birçok kuruluş, Bakanlığı canlı hayvan ithalatına son vermeye çağırdı. Ancak Bakanlık yazılı bir açıklama yapma tenezzülünde bile bulunmadı. O getirilen hayvanlar da GDO'lu mısırlarla, küspelerle, kimyasal yemlerle besleniyor. Mısır, yüksek protein içerdiği için besi hayvanlarına yedirilen yemlerin başında geliyor. Endüstriyel yetiştiriciliğe tabii tutulan milyonlarca hayvanın yem ihtiyacını karşılayan mısırların çoğu GDO'lu. Et fiyatı düşş olabilir ancak başta hayvanlara hem ithalattaki nakliyede, hem de yetiştiricilik esnasında bu kadar eziyet çektirmek, ardından da sağlık bakımından kalitesi düşük eti halka yedirmek ne derece ahlâklı?" dedi.
"HAYVANLARA LAĞIM, KAN YEDİRİLİYOR. BAKTIĞIMIZ HAYVANLARDA KANSER PATLAMASI YAŞIYORUZ"
Açıklamalarına devam eden Özgüner, "Besi hayvanlarına kimyasal yemlerin yanında lağım ve kan gibi artıkların da yedirildiğini biliyoruz. İnsanlar ne yediğini dahi bilmiyor. Önlerine gelen etin, zulümle bulanmış olması bir yana, insanlar et görünümünde başka bir şey yiyor aslında. Tüm dünyada et tüketimi, etik ve sağlık nedenlerinden dolayı düşüyor. Türkiye, et sevdasından vazgeçmezse bu sağlıksız tüketim, insanların başına bela açmaya devam edecek. Etçil oldukları için etle beslemek zorunda olduğumuz hayvanlarda son yıllarda muazzam bir kanser vakası artışı var" diye konuştu.
"BAKANI SAMİMİYETE DAVET EDİYORUZ"
Özgüner, "Çiftliğinden mezbahasına hayvancılığın her sürecinde hayvanlar, sömürüye ve zulme maruz kalıyor ama şunu da sormak lazım: Türkiye'nin yerli ırk potansiyeli biterken Bakanlık neredeydi de şimdi okyanus ötesinden Türkiye'ye hayvanlara zulmederek ithalat gerçekleştiriliyor. Bakanı samimiyete davet ediyoruz" dedi ve "Hayvanlara eziyetin ve 'ucuz et' adı altında insanlara sunulan sağlıksız beslenmenin vebalini Bakan Eker ödeyebilecek mi?" diye sordu.
Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım
Ekolojik (Organik, Biyolojik) tarım yüksek girdi kullanımına dayalı endüstriyel tarımın insan sağlığı, ekonomi ve çevre açısından ortaya çıkardığı olumsuz sonuçların karşısında alternatif olarak ortaya çıkmış bir tarım sistemidir. Kaynakların en iyi şekilde kullanımına dayanarak yanlış uygulamalar sonucu bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan ekolojik tarım sisteminde, sentetik kimyasal gübrelerin, ilaçların ve hormonların kullanımı yasaklanmıştır. Toprak verimliliği, hastalık ve zararlılardan korunmada uygun çeşit seçimi, ürün rotasyonu, bitki atıklarının değerlendirilmesi, yeşil gübreleme, organik atıkların kullanılması, hayvan gübresi ve biyolojik kontrol gibi yöntemler esas olarak belirlenmiştir.
Ekolojik tarım yüksek kaliteyi hedefleyen bir tarım sistemidir. Başlıca amacı toprak-bitki-hayvan ve insan arasındaki yaşam zincirinde üretim optimizasyonunu sağlıklı bir şekilde sağlayabilmektedir.
Ekolojik tarımla ilgili tüm ulusal ve uluslararası standartlar araziden rafa kadar ürünün izlediği tüm aşamaların kontrolünü ve sertifikasyonu zorunlu tutmaktadır. Sertifikasyonla, ekolojik ürün tüketerek hem sağlıklı yaşamayı hem de doğayı korumayı hedefleyen tüketicilere bir güvence verilmektedir. Ayrıca ekolojik üretim yapan üreticinin standartlara uygun üretimini belgelendirerek ispatlamasına ve ürününü hak ettiği değerde pazarlamasına imkan sağlamaktadır.

Organik Tarım Nedir?
Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.
Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.
Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.
Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.
Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.
Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için, 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.
"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır
.
Organik Tarım

27 Aralık 2011 Salı

TENCERE Mİ?.. KAPAK MI?…


Necati Doğru
Sözcü Gazetesi
Sayın DOĞRU,
Vekillerimiz, “maaşlarına yaptıkları zam” nedeniyle kıyasıya eleştiriliyorlar. Oysa onlar, bizim için, ulus için (!) çalışıyorlar…
Atatürk’ün, “çalışmanın en yücesi ulus için olanıdır” sözünü de hatırlayalım, bu arada...
Siz BAKMAYIN, bu mektubu yazanın Atatürk’ün o sözünü ilke edinmesine; vekil olup maaş arttırmak yerine, ulus için (insanlık için) para da harcayarak çalışmasına; bundan mutluluk da duymasına…
Ayrıca, Ruhbilim Uzmanı Sayın Ergün Arıkdal’ın  :
Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz.  Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar”ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.” şeklindeki sözlerini de DİKKATE ALMAYIN!…(“Evrensel İnsan” / Ergün Arıkdal/ Ruh ve Madde Yayınları/ sayfa 222)
Tevfik Fikret’e öykünüp, Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyuncaya, tıksırıncaya çatlayıncaya kadar yiyin
!” de, “DEMEYİN”, onlara...
Diğer taraftan, bizleri, “görevleri gereği” temsil etmeleri nedeniyle;
YEMELERİ” doğal değil mi?..
Bu DOĞAL’SA; ve tencere yuvarlanıp kapağını bulmuşsa;
asillerin de, bir gün vekil olup maaşlarını artırabilecekleri düşünülecek olursa;
tencere olup kapağı, ya da kapak olup tencereyi eleştirmek niye?
Galip Baran
Turgutreis’in; Turgutres’i ve Turgutreislileri Turgutreislilerden, daha açık bir deyişle, Türkiye’nin; Türkiye’yi ve Türkleri Türklerden daha çok seven, Erdem Öğreten Deli(!)si (1)/ “Yasa Bağımlısı”/ Bilinçolog
(1)   BKZ:  Prof. Dr. M. Akif Çukurçayır/ Yurttaşsız Demokrasi/ sayfa : 299/ Çizgi Kitabevi
 ***
Değerli Köşe Yazarları!
Ben “İnsan-ı Kamil” olmak için çalışıyorum:
(A)
Aşırı tüketmiyorum.
Vergi kaçırmıyorum.
Çevreyi kirletmiyorum.
Milli servete zarar vermiyorum.
Rüşvet vermiyorum/almıyorum.
Trafik kurallarını ihlâl etmiyorum.
İmar yasasına aykırı işler yapmıyorum,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmiyorum.
İş ahlakına (Ahilik İlkeleri’ne) saygı gösteriyorum.
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk etmiş bulunuyorum.
Bir başka deyişle, YOLSUZLUK yapmıyorum.
(B)
Sayılan alanlarda yolsuzluk yapanları, SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyarıyorum.
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını öneriyorum.
===================================================================
SOSYAL YAPTIRIM:  “Yolsuzluk yapanları (örneğin,  Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri- ki bu kuralı ihlâl etmeyen yok gibidir-) utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
YOLSUZLUK:Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanmak, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapma”ktır..
===================================================================              
Değerli Köşe yazarları!
Yukarıda dile getirilen edimlerin ülke genelinde yaygınlaşması durumunda, yolsuzlukların sona ereceğini, bu kadar çok polise, savcıya ve hâkime gerek kalmayacağını iddia ediyorum.
Ne var ki, yıllar önce başlattığım bu “mücadele”  kaybedilmiş gibi görünüyor…
Asla kaybedilmemesi, mutlaka kazanılması gereken bu uğurda ve bu yolda;
Mücadeleyi kazanabilmek için yardımınıza ihtiyacım var.
Saygılarımla.
Galip Baran
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@ttmail.com

13 Aralık 2011 Salı

son versiyon!.....

DİĞERKÂMLIK (1) AND'I
Allah'ım!...
Bundan böyle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA, eş deyişle;
(A)
Aşırı tüketmeyeceğime,
Vergi kaçırmayacağıma,
Çevreyi kirletmeyeceğime,
Milli servete zarar vermeyeceğime,
Trafik kurallarını ihlâl etmeyeceğime,
Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,
İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,
Sağlığa aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,
İş ahlakına (Ahilik İlkelerine) saygı göstereceğime,
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığını terk edeceğime,
Bir başka deyişle, YOLSUZLUK YAPMAYACAĞIMA,
(B)
Sayılan alanlarda yolsuzluk yapanları,SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,
(C)
Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,
MÜBAREK HUZURUNDA YEMİN EDİYOR VE SANA SÖZ VERİYORUM!...
(Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, yardımcı ve müsteşarları ile umum parlâmenterler)
Ad-Soyad: ………….Vazife: ..................... Tel.:…………. İmza: ……………..
===================================================================
KIRMIZIDA DURMAK: Bireyin kendisiyle sözleşmesi olup, onu erdeme (2) yönlendiren,  yolsuzluk yapmasını önleyen bir ilkedir (3).
SOSYAL YAPTIRIM:  “Kırmızıda geçmeğe kalkışanları utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
YOLSUZLUK: Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapma.
===================================================================
(1)   Diğerkâm (özgeci, elci, el sever ):  Kendi yararından çok başkalarını düşünen, başkalarına yararlı olmaya çalışan, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen (kimse).
(2)   Erdem:   Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adı. Fazilet
(3)  İlke:   Her türlü tartışmanın dışında, üstünde sayılan, ana düşünce ve inanış, baş kural. Prensip.
*******
GALİP BARAN & 
e.MAİL:  galipbaran@windowslive.com 
WEB ::  galipbaran.blogspot.com,  bilinc-universitesi.blogspot.com