29 Aralık 2007 Cumartesi

"TARKAN" A "AÇIK MEKTUP" VE DÂVET


BARIŞ; TARKAN VE BİZ

Sayın Tarkan,

“76. Bahar”ına merdiven dayamış bir dünyalıyım. Hayranlarında değilim. Ancak müzik alanındaki çalışmaların , özellikle de, Atatürk’ün ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlerle kurduğun bağımlılığa varan kıskandırıcı iletişim için seni gönülden kutluyorum. Bu mektubu yazış nedenim; son albümündeki “HOP HOP” adlı parçanın “HANİ HANİ HEPİMİZ BİRİMİZ, BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİNDİ” şeklindeki, bizim dünya barışına yönelik bir söylem olarak geliştirdiğimiz sözlerdir. Öykümüz şöyle:

Biz, birkaç kişi, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi, alanlarda yıllardır yapmakta olduğumuz “okul dışı eğitim” çalışmalarını yaparken hem okulda hem de iş yaşamımızda ıskaladığımız bir gerçeğin farkına vardık. “Bencil varlıklar” olduğumuzu öğrendik. Uyandık. Küresel ısınmanın ve onun doğal sonucu olan kuraklık, açlık, susuzluk, yoksulluk gibi sorunların ve sonu gelmeyen savaşların insanın bencil bir varlık oluşunda kaynaklandığını anladık.

Bu anlayışımızı “sorun bencillik, çözüm sencilik” şeklindeki bir sloganla ifade ettik. Ardından, yıllar önce, Bodrum’un Turgutreis Beldesinde, üç emekli olarak başlattığımız, ucuna ucu çivili sopalarla gerçekleştirdiğimiz çöp toplama kampanyasında kendimizi üç silahşörlerle kıyaslayarak geliştirdiğimiz “üçümüz birimiz, birimiz üçümüz için” şeklindeki yeminizi hatırladık.

Yukarıda sayılan alanlardaki çalışmaları yaparken geliştirdiğimiz, “bizden biri” şeklinde ifade ettiğimiz bir ve beraber olduğumuzu açıklayan bir söylem de şu:

“BİZDEN BİRİ”

Her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kendini sorumlu tutabiliyorsan ve bu sorumluluğun gereğini yapmak için elinden geleni yapabiliyorsan sen de “bizden biri”sin.

Araştırdığımızda bu sözü Atatürk’ün de kullandığını, bir yerde kendisiyle ilgili olarak söylenen övgü dolu sözleri silip, “Atatürk bizden biri” yazdığını öğrendik.

Hikayemiz böyle. Ne var ki, yaptığımız çalışmalarda, “herkes sizin gibi olsa” ya da “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” şeklindeki övgülü değerlendirmelere karşın çabamızla, bekentilerimizle bağdaştırılabilecek bir sonuç alamadık. Bizi övenlerin “bizden biri” olmalarını sağlayamadık. Barış yolunda “yoldaş” bulamadık. Yalnız kaldık..

“Benciller dünyası” buna izin vermiyor. Sorun tek sözcükle bencillik. Yani “nefs”. “Barış”a ulaşmanın yolu “senciller dünyası”nı kurmaktan geçiyor. Yani çözüm sencillik. Yani “nefs”e hükmedebilmek. İnsanlar bizim de sözü edilen çalışmaları yapmazdan önceki halimizi yaşıyorlar. Bunu da bizim de daha önce sandığımız gibi yaşamak sanıyorlar. Bizim de daha önce yaptığımız gibi uyuyorlar. Biz bu hali GAFLET olarak tanımlıyoruz.

Sayın Tarkan,

Ulaşma çabası içinde olduğumuz “barış”a yaklaşamasak bile vereceğiniz destekle yaptığımız çalışmaların ciddiye alınmasını sağlayabileceğinize, kimileri için ütopya olan “barış” yolunda biz bir hamle yaptırabileceğinize inanıyoruz..

Hele. “bizden biri” olursanız yok mu ya….

Saygıularımızla.

Galip BARAN - Bilinçolog


HABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı

(0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
e-posta: galipbaran@ttmail.com
/ WEB: www.turkcelil.com / httb://galipbaran.blokspot.com,

27 Aralık 2007 Perşembe

VERGİ BİLİNCİMİZ VE BİZ..

VERGİ BİLİNCİMİZ VE BİZ..

Galip BARAN -BilinçologHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencilik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları KolaylaştırıcısıBen bir emekli sandığı emeklisiyim “Allah vergi ödeyen mükelleflerden razı olsun. Tuttuklarını altın etsin. Onlar olmasalar, vergi ödemeseler ben ne yaparım. Ne yer, giyer, ne içerim.” demek geliyor içimden, ama diyemiyorum… NEDEN?ŞUNDAN:PARA GANİ VERGİ HANİ?Star Gazetesi / 9 Mayıs 2006:Vergi beyanında büyük ayıp. Maliyenin yaptığı araştırma süper market sahibi, diş hekimi, kuyumcu ve lokantacının bile aç olduğunu ortaya koydu. Kuyumcu ayda sadece 526 YTL, lokantacı da 260 YTL kazanıyormuş…Gelir vergisi beyannamelerine göre, Türkiye’de en fazla parayı noterler, eczaneler ve sanatçılar kazanıyor. İş adamı ve serbest meslek sahiplerinin yarısı açlık, tamamına yakını ise yoksulluk sınırının altında kaldı…SUÇLU KİM?Emeklilerin geçim koşulları, belli ki, bundan sonra, daha da ağırlaşacak. Ama –ve –lâkin, onlar (emekliler) da, bir zamanlar esnaf, tüccar, iş adamı, dişçi, kuyumcu, lokantacı, otelci, sanayici, şu ya da bu meslek dalında çalışan insanlar değil miydi? Öyleyse, bugün geçim sıkıntısı çekmekten yakınanların bir zamanlar ektiklerini biçmekte olduklarını söylemek yanlış mı olur?VERGİ BİLİNCİ…NTV Televizyonu/ 25. 07. 2003/ Konu: EK-VERGİ / Konuşmacı: Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş: Prof. Karakaş: Vergi bilinci, bir ülkedeki seçmen sayısının o ülkede vergi verenlere oranıdır. Gelişmiş ülkelerde bu oran % 60. Amerika’da % 80. Türkiye’de, seçmen sayısının 45 milyon, mükellef sayısının 1,5 milyon olduğuna bakılırsa, kimse vergi vermiyor denebilir. Bu sosyolojik bir veridir. Bu durum düzelmezse Türkiye’de demokrasi de olmaz, kamu maliyesi de düzelmez. Normal vergi toplanamadığı için “EK-VERGİ” toplanıyor. Bu nedenle dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz.“Vergi bilinci” olmayınca “yönetimi denetleme bilinci” de gelişmiyor. Vergide kendi sorumluluğunu sorgulamayanlar, başkasının sorumluluğunu da sorgulayamıyorlar… NTV spikeri: Benim gibilerin vergisi bordroda kesiliyor. Benim vergi kaçırma şansım yok.Prof. Karakaş: Size de, beyan yöntemiyle ödeme hakkı tanınsaydı ne yapardınız?MÜSLÜMANIN VERGİ BİLİNCİ..KAMU HAKLARI (VERGİ) / Muğla Müftülüğü/ 27.02. 2007 (özet):Muhterem Müslümanlar!Vatanı savunmak ve düzeni sağlamak, için güçlü devlete ihtiyaç vardır. Bu ise, vergilerimizi zamanında ve tam olarak ödememizle mümkündür.Devletin; orduyu uygun silah, araç, gereçle donatmak; can ve mal güvenliğini sağlamak; eğitim, sağlık, ulaşım, beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılamak; işsizlere iş, kimsesiz, yaşlı ve bakıma muhtaç yurttaşlara geçim imkanı sağlamak gibi görevleri var.Devletin sağladığı imkânlarla servet edinen kişilerin vergi kaçırması din ve insanlıkla bağdaşır mı? Vergi kaçıran kimse, kul hakkı yemiş, kazancına haram karıştırmış olmaz mı? Verginin ödenmesi kutsal bir görevdir. Bu itibarla yalan beyanda bulunmak, vergi kaçırmak, daha az ödemek, hatta kaçırana yol göstermek, yardımcı olmak da suçtur. Aziz Cemaat!Canımızın, malımızın, ırz ve namusumuzun korunmasını manevi değerlerimizin muhafazasını, yurdumuzun ilerlemesini, kalkınmasını istiyorsak vergilerimizi zamanında ve eksiksiz ödemeyi dini ve milli bir görev sayalım.SONUÇ…İstisnalar, eğer varsa, hoş görsünler, toplum olarak “vergi bilinci” notumuz, SIFIRSorun: Bencillik!BENCİL MİLLET…Bencil bir toplum olduğumuz, Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal’ın “Evrensel İnsan”, adlı eserinde (sayfa 222) şöyle ifade ediliyor: İnsanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O ses, sonunda halkın, toplumun sesi haline gelir. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, yürekli, insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Çözüm: Sencilik.DERSİMİZ BİLİNÇ“Bilinç” biz Türkler için LİGHT bir kavram. Bu kavramı ciddiye almıyoruz, ya da bilmiyoruz. Ben bu nedenle “vergi bilinci” yerine “vergi ahlakı” demekten yanayım. Vergi kaçıranı “ahlaksız” olarak nitelememizi öneriyorum. ÇILGIN TÜRKAklıma gelmişken; Türkiye’yi “dış borç batağı”ndan kurtarmak için, 2001 yılında, bir kampanya başlatmak istedim. Var olan nakdimi, tahvile yatırıp, devletin “iç borç yükü”nü arttırmaktansa, “gönüllü vergi” ödeyerek “İMF Boyunduruğu”ndan kurtarmağa kalkıştım. Ne var ki, bu girişimi 57. , 58. , 59. ve 60. hükümetlerin dikkate almalarını sağlayamadım. Bu arada nakdim de tükenme noktasına geldi. Nakdim için üzülmüyorum. T.C. Devleti’nin hala boyunduruk altında oluşuna yanıyorum.GÖNÜLLÜ VERGİ İLE İLGİLİ BELGE (özetle)Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sayı: HM.O.KAF.03. 03/ tarih: 22. 11. 01 * 89387 (yazısı)KONU: Galip BARAN’ın BaşvurusuBAŞBAKANLIKHalkla İlişkiler Daire BaşkanlığıİLGİ: 26.10.2001 tarih ve B.02.0.BHİ- 9933 sayılı yazınız.Yazınız ekinde yer alan, Galip BARAN tarafından gönderilen dilekçenin incelenerek cevaba esas teşkil edecek bilgilerin tarafınıza gönderilmesi talep edilmiştir. Söz konusu dilekçede “Türkiye’yi Dış Borç Yükünden Kurtarma” amaçlı bir kampanyanın Turgutreis Gönüllüleri tarafından başlatılmasının düşünüldüğü ifade edilmektedir. Sözü edilen kampanya için “gönüllü vergi” olarak ilgilinin yapmak istediği katkı ve aktif olarak çalışma isteği takdir edilmesi gereken bir davranış olup halkımızın Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na ve ülkenin sorunlarına sahip çıkma yönünde ne kadar bilinçli ve duyarlı hareket ettiğini göstermektedir.Bununla beraber, “gönüllü vergi” olarak bile adlandırılsa dış borç ödemeleri dahil herhangi bir kamu hizmetine karşılık olarak devlet aracılığıyla bağış ve yardım toplamak için yasal bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Sivil toplum örgütlerinin kamuyu temsilen denetim ve izleme görevini de üstlendikleri dikkate alındığında: bu örgütlerin, kendi inisiyatifleri doğrultusunda başlatacakları kampanyaların kamu açıklarının azaltılması ve kamu tasarrufunun artışında toplumsal bir bilincin oluşturulması hususunda da yardımcı olabileceği düşünülmektedir. E. Ferhat EmilMüsteşar yardımcısıDEVLETİ DENETLEMEKNTV’deki konuşmasında vergi kaçırmanın sosyolojik bir veri olduğu; bu sorunun düzelmemesi durumunda Türkiye’de demokrasinin olamayacağı; kamu maliyesinin düzelmeyeceği, “Vergi bilinci” olmayınca “yönetimi denetleme bilinci”nin gelişmeyeceği, vergide kendi sorumluluğunu sorgulamayanların, başkasının sorumluluğunu da sorgulayamayacaklarını ifade eden Prof. Esmer’e gönülden katılıyorum. Ben bu gerçeğin canlı tanığı ve kanıtıyım.Benim “yönetimi denetleme” notum TAM. Merkezi ve yerel yönetimi denetlemekte hiç zorluk çekmiyorum. Örneğin Turgutreis Belediye Başkanını Turgutreis yerine Doğuş Holding’e sahip çıktığı için mahkemeye vermiş bulunuyorum. Bir başka deyişle, Sokrat’ı oynuyorum Bu alışkanlığı, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı” gibi alanlarda yıllardır yapmakta olduğumuz, izleyenlerin, “herkes senin gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri sözlerle övdükleri “okul dışı eğitim” çalışmalarında kazandım.Şu var ki, bu konuda, neredeyse, yapayalnızım… NEDEN?Galip BARANBilinçologHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencilik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı(0252) 382 34 77 (0535) 844 84 76e-posta: galipbaran@mynet.com WEB: http://www.turkcelil.com/
NE VAR NE YOK
(BİLGİSAYARA SAÇ BAŞ YOLDURTAN SORU)
Yayınlayan Haberci 2007/12/13

Galip BARAN NE VAR NE YOK YASA ÇOK BİLİNÇ YOKYukarıdaki soru ve cevap, BİLİNÇ kavramı üzerinde kafa yormamızı ve kendimizi sorgulamamızı KOLAYLAŞTIRMAK için düşünülmüştür.Örneğin; siz de “Yasa neden çok” diye sorabilir ve bu soruyu, “bunu bilmeyecek ne var! BİLİNÇ yok da ondan” şeklinde yanıtlayabilirsiniz.Sonra “BİLİNÇ neden yok” diyerek devam edebilir, “bunu bilmeyecek ne var! İHTİYAÇ YOK da ondan” der işin içinden çıkabilirsiniz. Sonra köşenize çekilip çubuğunuzu tüttürebilirsiniz benim gibi…
BİLGİ İÇİN:
Galip BARAN : ( 0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
Ferruh ONUR : (0216) 336 94 65 / (0532) 610 12 69
Celil Yamak : (0533) 497 08 85
Mustafa Nevruz SINACI : (0312) 433 82 06 / (0536) 336 62 68
Zeki KARAOĞLU : (0212) 262 92 13 / (0543) 693 92 13
İsmet SEYHAN : (0364) 758 53 31 / (0532) 584 93 33
Haluk YILDIZ : (0252) 382 37 14 / (0532) 237 00 90
Zafer ÜNVERDİ : (0542) 726 24 88
YOLSUZLUKLARLA MÜCADELE,
ATLA DEVE DEĞİL

HABİTAT Yurttaşlık, Bilinç, Sencilik, Yolsuzlukları Önleme ve Yasa Bağımlıları Kozaları Kolaylaştırıcısı*Bencillik yolsuzluğu, yolsuzluk yoksulluğa doğurur. Bencilliğin, eşdeyişle, “NEFS”in hükümran olduğu yerde yolsuzluk, yolsuzluğun hükümran olduğu yerde yoksulluk kaçınılmazdır. *Aslolan, “NEFS”e hâkim olabilmektir.Yolsuzlukla Mücadele Derneği Başkanı Sayın Abdullah Çavuş’un, (A. Ç.) yolsuzluk konusuyla ilgili olup, 8. 27. 2006 tarihinde <www.turkcelil.com> (eski sitesinde) yer alan yazısında yer alan bazı açıklamaları ve benim (G.B.)aynı konuda karşı düşüncelerim: A. Ç.: Şimdiye kadar, yolsuzluk ve rüşvet denildiğinde, akla sadece bir iki kurum ve kuruluş gelirken, bu gün, Devlet Tiyatroları, Türk Dil Kurumu, Üniversiteler gibi kurumlarda da yolsuzluklara rastlanır olması, bütün bunların ötesinde silahlı Kuvvetlerimizin bazı ihaleleri hakkında yapılan soruşturmaların, orgeneral seviyesine kadar uzanıyor olması ve yolsuzluk için oluşturulan çetelerin stratejik açıdan çok önemli kurumlarımıza ulaşmış olmaları, bu hastalığın hızla yayıldığını ve mücadele için hiç vakit kaybedilmemesi gerektiğini göstermektedir. G. B.: Bize göre yolsuzluk sorunu, insanoğlunun “bencil bir varlık” oluşundan kaynaklanmakta olup, üstesinden gelinebilmesi için, değişmesi, “sencil bir varlık” olmak için çaba göstermesi gerekmektedir.Bizler, bu gerçeğin; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda yıllar önce başlattığımız , “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmaları yaparken farkına vardık. Yıllardır devam eden bu çalışmalarda insanın iki temel özelliğiyle, “bencillik” ve “sencillik” kavramlarıyla tanıştık.
====== ===========Toplum olarak “Bencillik” konusunda sicilimizin pek temiz olduğu söylenemez. Örneğin:(a) Kaynak; Evrensel İnsan; S. 222; Ergün Arıkdal:Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar”ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır. (b) Bencil millet olduğumuz, Atatürk’ün aşağıdaki sözlerinden de anlaşılıyor. Kaynaklar: Atatürk’ten İnsanlığa yol gösteren sözler; Truva Yayınları ve Atatürk’ten Ölmez Sözler; Bilge Yayınları: * Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.* Şahsımız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım, çalışmanın en yükseği budur.* Herhangi bir şahsın, memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.* Hususi (özel) menfaat, ekseriya(çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki) halinde olur.* Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan kendilerini korumalarıdır.
==============“Özgecilik” ve “diğerkamlık” kelimeleriyle eş anlamlı bir sözcük olan “Sencillik”, Kur’an’da, “başkalarının mutluluğunu kendi çıkarına tercih etme” anlamına gelen “İsar” kavramında ifadesini bulmuştur. Kaynak: Yaşar Nuri Öztürk; Kur’an’ın Temel Kavramları; Haşr suresi 9 Ayet.
==============Ruhbilimci, toplumbilimci, düşünür ve yazar Erich Fromm “sencil varlık”ı şöyle tanımlıyor: Hiçbir şeyi elde etmeye, kendine mal etmeye ve ona egemen olmaya çalışmayan; her şeyi kendi bütünlüğü, canlılığı içinde seven; kendisini geliştirmek ve evrimleştirmek için çalışan insan. Fromm, bu özelliklere sahip insanın sözcüklerle tanımlanamayacağını ifade ediyor… Kaynak: Sahip olmak ya da olmak; Erich Fromm; sayfa: 8. ==========Bencillik illeti asker, sivil, sanatçı, yöneten, yönetilen ayırımı yapmıyor. Aslında, sistem ya da kurulu düzen, (Benciller Dünyası) insanı bencilce bir yaşama yönlendiriyor, köleleştiriyor. Kendisini tanımasını, kendisi olmasını engelliyor. “Küresel ısınma”nın sebebi hikmeti bu düzen. İnsanoğlu, bu düzeni değiştirmek, “Senciler Dünyası”nı yaşama geçirmek için çalışmadığı takdirde felaketin önlenemeyeceği açık.Bizler; üç kişiyi bulmayan varlığımızla yukarıda sözü edilen çalışmaları yaparken “NEFS”imizle savaşırken kendimizi geliştirdik, özgürlüğümüzü kazandık.“sencil varlıklar” olduk,“yasa bilinci” edindik. Bu sonuçtan yola çıkarak, insanın, benzer çalışmalar yapmadıkça içindeki “bencillik/yolsuzluk canavarı”nın farkına varamayacağını, özgürlüğünü kazanamayacağını savunuyoruz. Bu anlayışla geliştirdiğimiz “Sorun bencillik: Çözüm Sencillik” şeklinde bir slogan eşliğinde çalışıyoruz. Ne var ki, insanlar, bu sloganı çok akıllıca bulmalarına karşın bizi anlamıyorlar, ciddiye almıyorlar. Neden acaba!
DUBOİS ile İstanbul’da yaptığı röportaj ile ilgili, “Dünya için ne yapabilirim” başlıklı yazısına getirmek istiyorum. Atalay, o yazıda DUBOİS’nın şu sözlerini aktarıyor: (Cumhuriyet Gazetesi; 26. 07. 1993)Dünyaya zarar vermeden nasıl yaşayabileceğimizi öğrenmeliyiz. Herkes aynaya bakarak, ‘ben ne yapabilirim’ sorusunu kendisine sormalıdır. İnsanlar artık çevre sorunlarının bilincinde, ama harekete geçmekte oldukça yavaşlar. Çünkü: “Ben tek başıma ne yapabilirim ki? Hiç kimse bir şey yapmıyor, benim yapmamın anlamı yok” diyerek elini kolunu bağlayıp oturmak kolay. Tek başına da yapılabilecek şeyler olduğunu düşünerek harekete geçmek kolay değildir ama yapılması gereken budur. Dünya üzerinde bir ya da iki “ÇILGIN İNSAN”ın tek başlarına yaptıkları pek çok önemli işler vardır.
======================Bizler, içimizdeki “Yolsuzluk Canavarı”nı yukarıda sözü edilen çalışmalarda geliştirdiğimiz projeleri uygulayarak terbiye ettik. Bu çalışmaları yaygınlaştırmak için, büyük çaba harcıyoruz. Henüz, kayda değer bir sonuç alamadık. Fikren uyuştuğumuz insan çok ama fiiliyatta buluştuğumuz kimse yok… Bizleri çalışırken izleyenler, “herkes sizin gibi olsa”, “ sizin gibilerin sayısı çoğalmalı”, Allah sizden razı olsun” benzeri sözlerle övmelerine karşın, bizler gibi olma konusunda hiç istekli değiller. “Haydi, sen de/siz de” dediğimizde “işim çok” ya da “vaktim yok” bahanelerine sığınılarak savunulan bu isteksizliğin “bencil” ve “kibirli varlık” oluşlarından, ancak bu gerçeğin farkında olmayışlarından kaynaklandığını düşünüyoruz. Hele, ellerinde çanta ve cüppeleriyle kırmızı ışıkta geçen avukatların, Hukuk Fakültesi mezunlarının kendilerini “duruşmaya yetişeceğim” diyerek savunduklarını gördükten sonra, bencillik canavarının gücüne hayran (!) olmaktan öte bir şey düşünemiyor insan. Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir “hukuk devleti” olduğunu “hukukun üstünlüğü” ilkesinin ne anlama geldiğini/anlamsızlığını düşünmeden edemiyor insan. A. Ç.: Yolsuzluk, çoğunlukla rüşvet, hırsızlık, torpil, adam kayırma, kara para, kayıt dışı ekonomi, mafya ekonomisi kavramlarıyla karıştırılmaktadır. G. B.: Sayılan sorunların tümü; “bencil varlıklar”ın faaliyet gösterdiği, yasa dışı eylemlerini gerçekleştirdiği alanlarıdır.A. Ç.: Yolsuzluk konusunun bilimsel olarak çok az irdelendiğini, üniversitelerimizde yayınlanmış olan çalışmaların bir elin parmakları kadar az olduğunu gördük. Genelde konu kitaplar veya makaleler bazında kalmış, bu hastalığın teşhisi ve tedavisi konularında ise çok az sayıda çalışma yapılmıştır. G. B.: Bizler; yukarıda da açıklandığı üzere, akademik bir iddiası olmamasına karşın, yaptığımız çalışmalarla, yolsuzluğun tedavisi için, etkili bir çözüm bulduğumuza inanıyoruz. A. Ç.: Bu manada en güncel ve kapsamlı denebilecek çalışma Meclis Araştırma Komisyonu’nun çalışması olarak ortaya çıkmış olmakla beraber, yolsuzlukların tasnifi konusunda akademisyenlerin çalışmalarının dışına çıkılarak, cezai yaptırımı olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayırmış olmalarından dolayı, yolsuzluk kavramının, sosyolojik manada kültürler arası farklı algılanabilecek olması halini, göz ardı etmiş bulunmaktadır. G. B.: İnsanın “bencil bir varlık“ olduğu gerçeğinin idrak edilememesi, bize göre, yolsuzluk konusunda yapılacak çalışmaların önünü tıkayan tek ve en büyük engeldir. Sayın Meclis Araştırma Komisyonu üyeleri de aynı engele takılmış olabilirler.A. Ç.: Yasama ve yürütme gücünü elinde bulunduran otoritenin çıkarına uygun düzenlemeler yapması hallerinin ve gizliliğin önem kazandığı görülmektedir. G. B.: Yasama ve yürütme gücünü temsil eden TBMM ile ilgili düşüncemiz yukarıda ifade edildi.Bize göre; bencil varlık, belediye başkanı, kaymakam, vali, bakan, başbakan, Genel Kurmay başkanı, meclis başkanı, cumhurbaşkanı olduğunda, içindeki “Bencillik Canavarı”nın farkına varamaz, tutsaklığından kurtulamaz. Bir başka deyişle, “Bencillik canavarı”, adam ayırmaz, makam, unvan tanımaz.A. Ç.: Yolsuzluk, yasalara aykırı bir durum olduğu için zorluklar yaşanmaktadır. İlgililer böyle bir konuda konuşmaktan ve bilgi vermekten kaçınmaktadır. G. B.: “Bencil varlık” çıkarını korumak için her türlü tedbiri alacak, açık vermemek için elinden geleni yapacak, minareyi çalan kılıfını hazırlayacaktır. A. Ç.: TÜSİAD'ın yaptırmış olduğu bilimsel anketler sonucundan da yolsuzluk kavramının vatandaşlarımız tarafından da net olarak tanımlanamadığını görmekteyiz. G. B.: Yolsuzluk kavramı vatandaş/seçmen tarafından tanımlanamıyorsa, yani vatandaşın/ seçmenin, “yasa bilinci” yoksa, bakın neler olabiliyor: Turgutreis’te bağımsız aday olarak katıldığım, aday oluşumun nedenini: “Bencillikle savaşmak için başlattığım çalışmaları Başkan olarak sürdürmek” diyerek açıkladığım 2004 seçimlerinde geçerli 5264 oyun 11 tanesini alabildim. Yıllardır yaptığım çalışmaları izleyenlerin/seçmenlerin, bol keseden övgüleri dikkate alınacak olursa en azından 50-60 oy almam beklenirdi. Oysa iktidarda olan, iktidarda olmanın nimetlerinden (!) yararlanarak itfaiye binasına fotoğraflı posterini astıran (yolsuzluk yapan) ANAP’lı Belediye Başkanı A. Server Yazgan, 2561 oyla yeniden seçildi. Şimdi, bu sonucun/yolsuzluğun toplum tarafından nasıl değerlendirildiğine bakalım: A. Server Yazgan’ın İtfaiye binasına pankart astırdığını bunun yasal olmadığını söylediğim halk/seçmenler, “o kadar olacak” dedi. Yolsuzluğu onayladı. Yerel basından bir genel yayın yönetmeni, yolsuzluk yapan başkanı, “kazansın ki, çalışabilsin” diyerek savundu. A. Server Yazgan’ın, yıllardır, “en başarılı Belde Belediye Başkanı” seçildiğini de dikkate alalım ve düşünelim… Ülkenin her bölgesinden ve farklı kültür seviyesinden insanların, gelip yerleştikleri bir belde olan Turgutreis’te yaşayanların seçim, siyaset, demokrasi, yasa ve “yasa bilinci” gibi konularda Türkiye’yi temsil ettikleri söylenebilir. “Turgutreis, Türkiye’dir” denilebilir… Ben, yukarıda sözü edilen çalışmaları, seçim bildirgemde söz verdiğim nedenle, seçildikten sonra, ülkenin her tarafında sürdürecektim. Örneğin sokaklarda izmarit toplayacaktım. Böylece, bencil ve kibirli seçmenlerin sokakta izmarit toplayan bir başkan hakkında ne düşündüğünü öğrenecektim. Başkan olamadığıma değil, bu merakımı gideremediğime üzülüyorum… 22 Temmuz 2007 Genel seçimlerine Muğla’dan bağımsız aday olarak katıldım. Geçerli 443.908 oyun 75’ini alabildim. Seçilseydim yukarıda sözü edilen çalışmaları ülkemin gidebildiğim her yerinde sürdürecektim. Böylece, “kibirli Türk halkı”nın sokakta izmarit toplayan bir milletvekili hakkında ne düşündüğünü öğrenecektim… Ben, izmarit toplamayı sürdürüyorum. Bu tür çalışmaları “ölünceye kadar” sürdüreceğime yıllar önce söz vermiştim. (Her kavşağa bir Galip; Sabah Gazetesi; 16. 12. 1997)Bu arada izmarit toplamanın bir yararından da söz etmek isterim. Bu çalışma insanın kibrini kırıyor. İnsanı özgürleştiriyor. =================TEDMER (Türkiye Etik Değerler Merkezi) ile ilgili, bir haberden alıntılar (*) ve benim düşüncelerim, (Cumhuriyet; 26.11.2005):* TEDMER Yönetim Kurulu Başkanı Prof Dr. Sabih Tansel, Türkiyenin etik ve ahlaki değerler açısından sorunlu bir dönem yaşadığını belirtti. “Etik sözcüğü bile insanları korkutuyor” (dedi).G.B.: Bize göre, insan, sencil bir varlık olabildiğinde, “etik bilinci” edinecek, “etik” sözcüğünden korkmayacaktır. Çiğ yemediği için karnı ağrımayacaktır.* TEDMER’in yeni yönetim kurulunun, iş dünyası yerine bu kez akademisyen ağırlıklı olması dikkat çekti.G. B.: İş dünyasının önde gelen kuruluşlarından TÜSİAD’ın yolsuzluk konusunda bilimsel bir anket yaptırdığı, ve bu anketle ilgili düşüncelerimiz yukarıda ifade edildi. TEDMER Yönetim Kurulu yeni üyelerin seçilişinde iş dünyası yerine akademisyenlerin tercih edilmesi de gösteriyor ki, yolsuzluk konusunda TÜSİAD da masum değil. Yolsuzluk canavarı TÜSÜAD, MÜSİAD ayırımı yapmıyor. * Etik değerler kavramının ilk öğretim öncesi dönemde yerleştirilmesi gerektiğini düşünen TEDMER’in en son projesi, 3-6 yaş grubu için bir kitapçık hazırlayarak Türkiye’nin tüm okul öncesi kurumlarına dağıtmayı ve çocuklara bunu öğretecek öğretmenleri eğitmeyi öngörüyor.G. B.: Diyelim ki,TEDMER üyeleri ve okul öncesi kurumlara dağıtılacak kitapçıkları hazırlayacak bilim adamları “etik bilinci” edinmiş varlıklardır. Ancak, bizler, çocuklara “etik bilinci”ni kazandıracak öğretmenlere kimin “etik bilinci” kazandıracağını, onları kimin eğiteceğini merak ediyoruz. Bizler, yukarıda da ifade edildiği üzere, bencil bir varlığın, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız türden çalışmalar yapmadıkça, çevre, tasarruf, trafik, vergi v.b. alanlarda bilinçlenemeyeceğini saptamış bulunuyoruz…. TEDMER’in, hazırlatacağı kitapçık konusunda, bizim birikimimizden, hiç değilse bundan sonra, yararlanmayı düşünüp düşünmeyeceğini de merak ediyoruz….* Prof Tansel, “etik bilinci”nin medya, devlet ve hükümet kademelerinde de oluşturulması gerektiğini vurguladı. Tansel, etik değerler yasası çıkarken TBMM, Silahlı Kuvvetler ve öğretim görevlilerinin kapsam dışı tutulduğunu ve geriye “zavallı halk”ın kaldığını söyledi. G. B.: “Etik bilinci”nden söz edilebilmesi için, ”bilinç” kavramı üzerinde uzlaşılması gerekiyor.“Bilinç”, soyut bir düşünce midir, yoksa sorumluluk da içermesi gereken somut bir kavram mıdır? Yukarıda sözü edilen çalışmalarımızdan çıkan sonuca göre, bilinç, sorumluluk içeren, insan davranışlarında tezahür eden somut bir kavramdır. Bilinç, sözlükte –Ali Püsküllüoğlu- “İnsanın kendisini, çevresini ve olup biteni tanıma, algılama, kavrama, fark etme yetisi” olarak tanımlanmış. Bilinç, “yeti” ile sınırlı kalmış. Bizler, bu tanımı yetersiz bulduk,“sorumluluk” da ekledik. Acaba,” ha var ha yok” öğrenim durumumuza bakmadan, boyumuzdan büyük bir iş mi yaptık?...Ayrıca, yine öğrenim durumumuza bakmadan soruyoruz: “Etik bilinci” medya, devlet ve hükümet kademelerinde nasıl oluşacak? “Etik Yasası”nda kapsam dışı tutulan TBMM, Silahlı Kuvvetler ve öğretim üyelerinin “etik bilinci”ne sahip olduklarına kim karar verecek? Ve yasa kapsamına alınan “zavallı halk” adına bu soruya cevap verecek bir “babayiğit” arıyoruz. İlaveten, etik sözcüğünü kullananlara, özellikle de, bu konuda söz sahibi olduklarını düşünenlere, yine boyumuzu aşarak, aşağıda, “KONUYLA İLGİLİ BAZI BİLGİLER” bölümünde yer alan “SENCİL VARLIK VE KENDİNİ TANIMA” başlığı altında görülen “Sokrat’ın etik anlayışı”nı dikkatle okumalarını öneriyoruz.
==============A. Ç.: Yolsuzluk konusunda İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından yapılan ankette, verilen cevaplara göre; birinci sırada hırsızlık, ikinci sırada haksız kazanç ve rant, üçüncü sırada rüşvet, dördüncü sırada popülizm gelmektedir. G. B.: Bu ankete cevap verenler, içlerindeki “Bencillik Canavarı”nın farkına varmış olsalardı verecekleri cevaplar bizim bulgularımızla bire-bir örtüşürdü. TÜSİD’la ilgili olarak yukarıda dile getirilen düşüncelerimiz, yolsuzluk konusunda anket yapan İTO için de geçerlidir. TUSİAD gibi İTO üyeleri de insandır. İnsan, genelde, bencil bir varlıktır.A. Ç.: Yolsuzluğun birçok tanımı yapılmıştır. Konferans ve toplantılarda, tanım sorununa büyük zaman harcanmıştır. Yolsuzluk tarifi zor ama fark edilmesi kolay bir olgudur. Değişik gözlemciler, belirli davranışların yolsuzluğa işaret ettiği konusunda hemfikir olmuşlardır. G. B: Yolsuzlukların önlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu’nun ve bir Mücadele Derneği’nin kurulduğu, bu konuda büyük bir çaba harcandığı anlaşılıyor. Bizler yolsuzluk sorunuyla ilgili bulgularımızın bu kurum ve kuruluşlarca değerlendirileceğini ummak istiyoruz. A. Ç.: Kasabasına havaalanı yaptıran bir siyaset adamı, yolsuzluk yapmış olmaktadır. G. B.: Hava alanı yaptırmak, üniversite ya da bir fakülte açtırmak bencil siyasetçinin, (popülist politikacının) seçmenlerini avlamak/tavlamak için kullandıkları en etkili araçlardır.A. Ç.: Ayrıca, rüşvet hediye adı altında gizlenebilmektedir. G.B.: Trafikte “çorba parası” olarak tanımlanışına/alınışına bakılırsa, rüşvet çok hafife alınan, çok masum (!) yolsuzluklardan birisidir. A. Ç.: Yolsuzluk kelimesine yüklenilen anlamlar konusunda bir karışıklık yaşanmaktadır. G. B.: Sorumlusunun “Bencillik Canavarı” olduğu yolundaki saptamamızın yolsuzluk kavramına yüklenen anlam karışıklığına son vereceğini düşünüyoruz.A. Ç.: Son yirmi yıldır uygulanan ekonomik politikalar yolsuzluğun artmasına yol açmış büyük bir sorunun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. G. B.: Bu hastalığın kaynağı ve nasıl mücadele edileceği ile ilgili düşüncelerimiz ve öngördüğümüz tedavi yukarıda ifade edildi. A. Ç.: Günümüzde yolsuzlukla birlikte artan ahlaki çöküntü, demokrasiye ve hukuk sistemine olan güveni zedelemektedir. G.B.: “Bencil varlıklar”, “Sencil Varlıklar” olmayı becerebildiklerinde, bir başka deyişle, “Benciller Dünyası”, “Senciler Dünyası”na dönüşebildiğinde, yalnız demokrasi, hukuk ve adalet değil, evrensel değerlerin tümü rayına oturacaktır.A. Ç.: Ekonomik ve siyasal gelişmeyi tehdit eden, demokrasi ve erdem özlemlerini çökerten, insanlığı uygarlığın başladığı zamandan beri kemiren bu hastalık, uluslararası bir nitelik kazanmış durumdadır. G.B.: Bu hastalık/bu illet “Benciller Dünyası” sakinlerinin, kendi başlarına ördükleri bir çoraptır. Yaşanmakta olan sorunlar ekilenin biçildiğinin kanıtlarıdır. A. Ç.: Yolsuzluğun hem ulusal hem uluslar arası alanda öncelikli bir konu haline gelmesiyle, ulusların birlikte, ortak davranış standartları geliştirmeleri ihtiyacı doğmuştur. Uluslararası işbirliği yolunda önemli adımlar atılmış, işbirliği mekanizmaları da oluşturulmaya başlanmıştır. G.B.: Benciller Dünyası” sakinlerinin işbirliği yapmaları düşünülemez, işbirliği tabiatlarına aykırıdır, yapılanlar yapaydır. Yukarıdaki açıklamalarımız, bu konuda yol gösterebilir. Bizler, bu konudaki birikimimizi herkesle paylaşmağa hazırız. A. Ç.: Yolsuzluğun geçmişi, insan topluluklarının yöneten-yönetilen olarak kendi içinde ikiye ayrılmasına kadar uzanır. Yöneten-yönetilen ayrımının olmadığı bir toplumda kamusal içerikli yolsuzluktan söz etmek de imkânsızdır. G. B.: “Senciller Dünyası”nda yöneten yönetilen ayrımı olmayacak, buna ihtiyaç kalmayacaktır.“Senciller Dünyası” sakinleri hem yöneten, hem yönetilen olacaktır.Yöneten sözcüğü, bana yaşadığım bir olayı hatırlattı: İstanbul Taksim’de, kımızı ışıkta geçen yayaları uyarırken, o günlerde İstanbul’da Emniyet Müdür yardımcısı olan, halen Ankara Emniyet Müdürü olarak görev yapan Ercüment Yılmaz beni gözaltına aldırdı. (Kırmızı ışık eylemcisi göz altında; Milliyet; 22 Nisan 1998)Ercüment Yılmaz bu tutumunu, sonraki yıllarda, Ankara’da yaptığımız çalışmalarda da sürdürdü. Bizi engellemeye çalıştı.Sayın Yılmaz’ın, benzer çalışmalar yapmak ya da bizim çalışmalarımızda yer almak isteyenleri caydıran bu davranışının ülkeye neye mal olduğunu, nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmekte güçlük çekiyorum …A. Ç.: İki bin yıl önce Hint Kralı. Yedi yüzyıl önce, Dante yolsuz davranışlara duyulan nefreti yansıtmıştır. G. B.: M.Ö. IX yüzyılda yaşamış olan Xentius’a ait bir yazıtta; “Ahlaksızca kazanmaktansa onurunla ve dürüstçe kaybet, çocuklarına bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür” denildiği görülüyor. Bu kaynaklar da gösteriyor ki, yolsuzluk illeti insanla yaşıt bir olgudur. İnsanla/uygarlıkla yaşıt bir sorunun çözümünde yer almanın, “Senciler Dünyası”nı kurmak için çalışmanın iyi bir iş olduğuna inanıyoruz…A. Ç.: Osmanlı Devletinin son dönemlerinde de yolsuzluk ve rüşvet hakimdir. Bu dönemde, kendileri de birer yönetici olan yazarlar konu hakkında çok sayıda eser yazmışlardır.G.B.: Her ırkın, her dönemin hastalığı “Bencillik İlleti”nin Osmanlı toplumunu etkilememesi beklenemezdi. A. Ç.: İnsanoğlunun bugün ulaştığı evrim düzeyi, Tanrı ve Cehennem korkusunun insanoğlunu dürüst olmaya yöneltmediği bilinmektedir. Kültürün, etiğin ve yasaların daha etkili olduğu da bilinen bir olgudur. G. B: “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır”, “Ödediğin vergi sana hizmet olarak dönecektir” ve “vergi kalkınmanın temelidir” şeklindeki duyuru ve çağrılar “bencil varlık”ın, “eşref-i mahlukat”ın bu kutsal görevi ciddiye almasını sağlayamıyor. Müftülüklerin “KAMU HAKLARI” (vergi) ile ilgili bir hutbesinde söylenenler: “Devletin yapmak zorunda olduğu saymakla bitmeyecek kadar çok işi vardır. Vergi olmadan devletin bu hizmetleri yapması mümkün olur mu? Devletin sağladığı imkânlarla servet edinen kişiler, vergi kaçıranlar, kul hakkı yemiş, kazançlarına HARAM karıştırmış olurlar“.A. Ç.: Yolsuzluğun en çok kullanılan en basit tanımı Dünya Bankası'nın kullandığı tanım… Büyük özel teşebbüslerde, Bir kişi, partisi, sınıfı, grubu, dostları, için de yolsuzluk yapabilmektedir. G.B.: Yolsuzluğun tanımından çok, nedenleri, hangi amaçla yapıldığı üzerinde durulmalıdır. A.Ç.: Rapor alarak tatile giden, ihtiyaç yok iken görevlendirme çıkaran bir kamu çalışanı, bakanların seçim bölgelerine yaptığı yatırımlar bir tür yolsuzluktur. G.B.: “Bencillik /Yolsuzluk Canavarı”nın çalışan-çalıştıran ya da yöneten-yönetilen ayırımı yapmadığı, her “bencil varlık”a musallat olduğu yukarıda ifade edildi. A.Ç.: Bu tespitlerden hareket ile yolsuzluk gibi bilimsel olarak çok az irdelenmiş olan bir kavramı ayrıntılı olarak, tanımlamadan ve sınıflandırmadan, üzerinde çalışma yapmak ve bilimsel sonuçlar çıkarmak ise mümkün değildir. G.B.: Yolsuzluğun tanımından çok, nedenleri ve hangi amaçla yapıldığı üzerinde durulmasının önemli olduğu yukarıda ifade edildi. SON SÖZ: Yolsuzluk sorunu ile ilgili tesbit, öneri ve görüşlerimizin değerlendirilmesini bekliyoruz.Galip BARANHABİTAT Yurttaşlık, Bilinç, Sencilik, Yolsuzlukları Önleme ve Yasa Bağımlıları Kozaları Kolaylaştırıcısıgalipbaran@ttmail.com
=========================KONUYLA İLGİLİ BAZI İLAVE BİLGİLER..
( 1) SENCİL VARLIK - BENCİL VARLIK:“Olup biten, her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kendini sorumlu tutma”yı ve “bu sorumluluğun gereğini yerine getirme”yi ilke edinmiş olan “sencil varlık”, başkalarının göremediklerini görür, düşünemediklerini düşünür, anlayamadıklarını anlar, yapamadıklarını yüksünmeden yapar. Sencil varlığın neler yaptığını nasıl yaşadığını görenler, takdirlerini, “herkes senin gibi olsa” bu ülkede her şey düzelir”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek ifade ederler. Aralarında “sen ibadet ediyorsun” diyenler de olur. Ne var ki, onu böyle övenler benzer şekilde davranamazlar/ ibadet edemezler. Bu onlara çok zor gelir. Önerildiğinde ise, “işim çok”, “vaktim yok”, “başım ağrıyor” benzeri mazeretlere sığınırlar.“Bencil bir varlık”ın “sencil” olabilmek, diğer deyişle, “NEFS”iyle başedebilmek için yapması gereken ilk, BELKİ DE TEK ŞEY, örneği aşağıda görülen, “Yurttaş”ın Andı’nda sayılan alanlarda, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız türden bir çalışma yapmak ya da böyle bir çalışmanın içinde yer almaktır.
(2) “YURTTAŞ”IN ANDI :Ben, …… ………. Bundan böyle:
(A) Aşırı tüketmeyeceğime, vergi kaçırmayacağıma, çevreyi kirletmeyeceğime, milli servete zarar vermeyeceğime, trafik kurallarını çiğnemeyeceğime, rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma, imar yasasına aykırı işler yapmayacağıma, iş ahlakının korunması için çaba göstereceğime, sağlığa zararlı alışkanlıkları önlemek için çalışacağıma, “her şeyi devletten bekleme” alışkanlığından kurtulmak için elimden geleni yapacağıma,Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
(B) Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,
(C) Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,Söz veriyorum.
------------------------KIRMIZIDA DURMAK: “Hukuka, insana ve insan haklarına saygı gösterme”yi, daha açık deyişle, “her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kaçınma”yı öngören bir “İLKE”dir. SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, “utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak”tır.
(3) SENCİL VARLIK VE YASALAR:Kaynak: Özgürlük, kendin olma cesareti; OSHO; s.14“Tüm varoluşun içinde sadece insanın kurala ihtiyacı vardır. İnsanın kurallara ihtiyacı olmasının ardındaki neden onun hayvan olmaktan çıkması, ancak henüz bir insan haline gelememiş olmasıdır. Şayet insanoğlu gerçekten insan olabilirse –lafta değil gerçekte de- hiçbir kurala ihtiyaç duymayacaktır.Bugüne kadar bunu çok az insan, örneğin, Sokrates, Zerdüşt, Bodhidharma gibi adamlar hayata geçirebilmiştir. Eğer tüm toplum hakiki anlamda insan olma yönünde evrim geçirebilse, dünyada sevgi olacak ama kanuna gerek kalmayacaktır. Sorun insanın hayvanın sahip olduğu doğal davranışları yitirmiş, henüz doğal hali de elde edememiş olmasından; bu nedenle kurallara, kanunlara, hükümetlere, mahkemelere, ordulara, polis gücüne ihtiyaç duymasından, bir başka deyişle, kendisini köleleştirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
(4) SENCİL VARLIK VE YASA BAĞIMLILIĞI:“YASA BAĞIMLISI” olmak isteyenler, işe; 1996 yılında, Bodrum’da, yayalarla ilgili trafik ışığıyla donatılmış kavşaklarda, Trafik Yasası’nın yayalarla ilgili kırmızı ışık kuralını “örnek kural” seçerek başlattığımız “okul dışı eğitim” çalışmasında geliştirdiğimiz “Trafik sorununu halkın işbirliğinde çözme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin uygulamasında yer alarak başlayabilirler. Bu uygulamada yer alarak kırmızı ışıkta geçenleri “SOSYAL YAPTIRIM” olarak tanımladığımız yöntemle uyaranlar, zamanla, “KİBİR CANAVARININ KÖLESİ” olmaktan kurtulup, “KENDİLERİNİN POLİSİ” olduklarını fark edebilirler. Aralarında polislerin de bulunduğu her kesiminden insanı uyarmaya başladıklarında ise, “HERKESİN” hatta “POLİSLERİN DE POLİSİ” olduklarının görebilirler. Sözü edilen uygulamada yer alma yürekliliğini gösterebilenler; bu konuda uzmanlaşanlar, zaman içinde, yeni bir “BİLİNÇ” anlayışı geliştirdiklerini, yalnız “TRAFİK BİLİNCİ” değil, “YASA BİLİNCİ” de edindiklerini, hatta biraz daha olgunlaştıklarında “YASA BAĞIMLISI” olduklarını da görebilirler…“YASA BAĞIMLILARI” yeterince çoğaldıklarında; “birlik beraberliğin” ilk adımlarının atılacağına “YURTTA BARIŞ”ın sağlanacağına ve kuramsal olarak, “ne polise, ne yasaya, ne Adalet, ne de İçişleri Bakanlıklarına gerek kalmayacağı”na bahse girebilirler… Bir Yunus’un, bir Mevlana’nın izler bıraktığı bu ülkede her taşın altından bir “YOLSUZLUK CANAVARI” çıkıyorsa, şiddet sürekli artıyorsa, haksızlıklar önlenemiyorsa, bu ülkede yaşayanların, “YASA BAĞIMLISI” olmak için de çaba göstermeleri gerekir...
(5) “SENCİL VARLIK” VE YÖNETİMİ DENETLEME SORUMLULUĞU:Kaynak: Siyasal katılma ve yerel demokrasi; M. Akif Çukurçayır; S. 108 Bir ülkede yasalar çok güzel yapılabilir. Çok rasyonel organizasyonlar gerçekleştirebilir. Siyasal ve toplumsal sistem kusursuz işliyor görünebilir. Bütün bunlar, etkili bir denetim sisteminin olmadığı toplumlarda, bir noktadan sonra anlamsızlaşır. Çünkü denetimin olmadığı yerde bozulma ve çözülme kaçınılmazlaşır. Yasal denetim de çoğu kez yetersizdir. Bu yüzden, yönetsel süreçleri halkın sürekli izleyebileceği ve denetleyebileceği bir yapıya kavuşturmak gerekir. Bu yaklaşım benimsendiği zaman, “saydamlık” ilkesi korunmuş olur.
CAN DÜNDAR ve ADALET BAKANLARI...
Yayınlayan
Haberci 2007/12/11

Galip BaranADALET BAKANLARINA ALTIN SORULAR…Can DündarNTV TelevizyonuNEDEN ProgramıSayın Can Dündar,Bu sabah, Adalet Bakanlarını bu akşam yapacağın programa konuk edeceğini öğrendim. Onlarla ele alacağın konularla özelde olmasa bile genelde örtüştüğünü düşündüğüm, yadırgamayacaklarını sandığım aşağıdaki soruları hazırladım. Bu soruları sayın bakanlara verebilir, üzerinde düşünmelerini rica edebilir, başka bir programında cevaplamalarını isteyebilirsiniz… Dilerseniz… Lütfen…Rastgele kaleme aldığım, bu kadar becerebildiğim, HAYATİ olduğuna inandığım bu soruları, özetleyebilir, derli toplu hale getirebilirsin, elbette…Şu var ki, bu sorular okuduklarımın, duyduklarımın ya da sahip olduğum diplomaların değil, uygulamada, “okul dışı eğitim” çalışmalarında edindiğim birikimin ürünüdür.* Halk bana “herkes senin gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” dedi, ama belediye meclis üyeliğini, belediye başkanlığını ya da MV’liğini çok gördü. NEDEN?* Halk sayın bakanları seçtiğine ve ADALET Bakanlığı gibi yüce bir göreve da layık görüldüklerine göre, benim seçilmeyişimi ADİL buluyorlar mı? Onların benim gibilerden farkı üniversite diploması mı? Dünyayı diplomalılar yönettiğine göre, adalet NEDEN yok, bu dünyada? NEDEN yapılıyor bu savaşlar?* NEDEN ısınıyor, YERKÜRE* Dünyalılar ADİL olsa ADALET bakanlarına gerek kalır mı? .* Dünyalıların ADİL olması mümkün mü? Değilse NEDEN?* Yeteri sayıda dünyalı ADİL olsa dünyada ADALET gerçekleşmez, bu kavram tarihin çöplüğüne gitmez mi? * İnsan “kefenin cebi yok” diyor ama, NEDEN var gibi yaşıyor, davranıyor?.* Özdemir Erdoğan “paranın ne önemi var mühim olan insanlık” diyor, ama buna kendisi inanıyor, yaşantısında öyle davranıyor mu? Nerede öğrenmiş bu lafı? Peynir gemisinin lafla yürümediğini bilmiyor mu?.* İnsanlar parayı “el- kiri” gibi görseler, ondan kurtulmak için çalışsalar ne olur?* Herkesin “kendi çıkarı”nı düşündüğü bir ülkede/ bir dünyada sulh olur mu?..* Öyle bir ülke/ bir dünya nasıl bir ülke/ nasıl bir dünyadır? * Herkesin “başkasının çıkarı”nı düşündüğü bir ülke/ bir dünyaya nasıl bir ülke/nasıl bir dünyadır?* Böyle bir ülke/ böyle bir dünya/ mümkün mü? Sayın Bakanlar bu konuda ne derler?* Sayın Bakanlar, Atatürk’ün “Çalışmanın en yücesi ulus için olanıdır” sözü hakkında ne düşünüyorlar* Sayın Bakanlar, Ruhbilim Uzmanı Sayın Ergün Arıkdal’ın (“Evrensel İnsan”, sayfa 222) aşağıda görülen teşhisi hakkındaki düşünceleri nedir? “ İnsanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O ses, sonunda halkın, toplumun sesi haline gelir. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, vicdan sesini savunan, ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, yürekli, insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.” * Sayın Bakanlara yönelttiğim soruları; “Bu ülkede kendilerinin değil, ülkenin, dünyanın, başka insanların çıkarı için, bir başka deyişle, ‘yurtta sulh dünyada sulh’ çalışanlar var, onları tanımak isterseniz işte numaraları” diyerek bitiriyorum. Ferruh ONUR : (0216) 336 94 65 / (0532) 610 12 69

Celil Yamak :(0533) 497 08 85
Mustafa Nevruz SINACI : (0312) 433 82 06 / (0536) 336 62 68
Zeki KARAOĞLU : (0212) 262 92 13 / (0543) 693 92 13
İsmet SEYHAN : (0364) 758 53 31 / (0532) 584 93 33
Haluk YILDIZ : (0252) 382 37 14 / (0532) 237.00 90
Zafer ÜNVERDİ : (0542) 726 24 88
ÇEVRE VE EMEKLİLER
Yayınlayan
Haberci 2007/12/10
Gali BARAN -Turgutreis Çevre Gönüllüleri Temsilcisi. ÇEVRE”YE ÇÖZÜM EMEKLİDEN (24 Mart 1991/Cumhuriyet/ Tartışma) Emekli dostlar,Çevre kirliliği hızla artıyor, önlenemiyor. Merkezi ve yerel yönetimlerin önlemleri yetersiz kalıyor. Topluma, neredeyse, bu konuda bir kadercilik çökecek. Son günlerde bir çözümden söz edilmeye başlandı. “Vatandaşın katılımı olmadıkça bu sorun çözülemez” deniliyor. Yönetenler ve yönetilenler olarak bu konuda görüş birliği içinde oluşumuz olumlu bir aşama.Nitekim, sorunu, vatandaşın kirletme alışkanlığıyla bağdaştıran bu görüşün koşutunda yer yer kampanyalar yapıldığını görmekteyiz. Bu gönüllü çabaların yerleşik “bananecilik” hastalığını sağaltacağına inanıyoruz.Çevre kirliliği uzaydan gelmiş bir felaket değil. Sorun, sözüm ona yaşam savaşı verirken, ölçüyü kaçırıp doğayı sömüresiye kullanmamızdan kaynaklanıyor. Bu yeni bir olgu değil. Doğayı baştan beri sürekli kirleterek geldik bu günlere. Sorunun günümüzde ürkütücü boyut kazanması, “sömürgen”nin son on-yıllarda aşırı çoğalarak yol açtığı yıkımın, doğanın kendini yenileme gücünü kat kat aşmasıyla açıklanabilir. Bu görüşe katılmak için önce Haliç’i sonra körfezlerimizi, ardından Marmara’yı, son olarak da Karadeniz’i ne hale getirdiğimizi hatırlamak yeterlidir. Bunlar biçare gezegenimizin kendisini “insana karşı savunma”da yenik düştüğünü gösteren bazı örneklerdir. Bu felaketi emekliler olarak, duyarlıkla izlemekte olduğumuzu sanıyorum. Aslında, yaşamımız boyunca, oluşumunu bir film şeridi gibi izlediğimiz bu sorunun en gerçekçi gözlemcileriyiz biz… Pek çok emeklinin bu sorunla ilgilendiğini biliyorum. Değerli emekliler!Belki, “bu konu toplumun sorunu, ben ne yapabilirim?” demektesiniz. Belki bir kararsızlık, ya da, ileri düzeyde bazı çabalar içindesiniz. Şu var ki, bu alanda, birilerinin diğerlerine örnek olmaları beklenir. Örnek olma konusunda gönüllü girişimlere gereksinim dorukta olup, emekliler olarak, en azından, kendi gözlerimiz üzerimizdedir. Bu bir çağrıdır. Bu çağrımın nedeni, Bodrum Turgutreis’te yapmakta olduğumuz kampanyanın yoğunlaştırdığı düşüncelerdir…Çevreye sahip çıkmak için çalışmak öylesine çekici olabiliyor ki, inanınız ne şu ne bu uğraş ne hararetli tavla partileri ne de kahve sohbetleri… Hepsi çok hafif kalıyor bu tutku karşısında. Çağrımı; “en iyisi, zamanı kullanma ya da harcama konusunda iyice düşünmeli, karar vermeden önce” diyerek yineliyorum. Sonuç olarak, “Çevre savaşı” başlatmak için bir “emekliler ordusu” kurnanızı öneriyorum. Elbette, önce sağlığımız sonra geçim durumumuz elverdiğince..Gali BARANTurgutreis Çevre Gönüllüleri Temsilcisi. NOT: Yukarıdaki yazının Cumhuriyet’de yayınlanışından bu yana, önceki, “Haydi Çocuklar! Çevreyi kurtarmaya” başlıklı yazım için olduğu gibi, 17 yıl geçti. Çevre konusunda Turgutreis’e başlattığımız çalışma, farklı alanlarda, bir elin parmaklarını bulmayan sayıda “sencil varlıklar”ın katkılarıyla sürdürülüyor. Şu var ki, bu çalışmaların, bize, özellikle bana çok faydası oldu. Başta kendimi olmak üzere insanı tanıdım. Yalnız ülkemizde değil, “küresel ısınma” dahil, dünyadaki sorunların tümünün insanın “bencil bir varlık” oluşundan kaynaklandığı gerçeğini öğrendik.Çağrıda bulunduğumuz emekliler mi? Bazıları iskambil, taş, tavla oynamayı, bazıları sağlık yürüyüşleri yapmayı sürdürüyorlar. Aydın (!) saymamız gereken bazıları ise; bir taraftan, bazı “köşe ağaları”nın (pardon yazarlarının) değerli eleştirilerini mütalaa ederken, diğer taraftan, memleketi kurtarma projeleri üretiyorlar…Bense; “çöp, izmarit, atık kağıt toplama, kural çiğneyenleri uyarma” çılgınlıkları yanında “eski defterleri karıştırma alışkanlığı” mı sürdürüyorum.
galipbaran@ttmail.com
Galip BARAN

Aylar önceydi, Talat Halman, Milliyet’te, geri kalmış ülkelerdeki çocukların bile sağlıklı bir çevre ve uygar bir toplum için gönüllü çevre etkinlikleri yaptıklarını yazıyordu. Ve “Bizim çocuklarımız da böyle işler yapıyorlar mı?” diye soruyordu.Sanırım bu soruya olumlu yanıt verilemez. Ancak, bu konuda çocuklarımızı suçlamak haksızlık olur. Sorun, biz yetişkinlerden kaynaklanıyor. Onlara örnek olmuyor, öyle bir işe yapmağa kalkıştıklarında ciddiye almıyoruz. Çoğu kez, “Dünyanın enayisi sen misin?” diyoruz. Heveslerini kırıyoruz.Geçen yaz, Turgutreis’te, elde çivili sopalarımızla bir çöp toplama kampanyası başlatmıştık. Katılanların çoğu 8-10 yaş arası çocuklardı. Öylesine coşkuluydular ki, en küçüklerini, yürüdüğümüz yolda bir kazadan korumakta zorluk çekiyorduk. 11 ayı aşmakta olan bu kampanya süresince, “Amca, ben de size katılmak istiyorum, o çivili sopadan bana de yapar mısın?” diyen pek çok ilkokul öğrencisi ile karşılaştık. Çocuklar çevre konusunda duygu dolu, ciddiye alınmayı bekliyorlar.Öte yandan; büyüklerin söylediklerini sürekli yapıyor olmanın neden olabileceği olumsuz birikimlerini dışa vurabilmelerine olanak sağlayacak bu tür eylemlerini hafife almakla, onların özgüven, sorumluluk duygusu ve kişilik kazanmalarını da engellediğimize inanıyorum.Gezegenimizin uğradığı bu “çevre felaketi” karşısında, “Ben masumum” diyebilecek tek bir insanın olabileceğini sanmıyorum. Dünyaya geldiğimiz gün başlayıp, yaşadıkça artan bir şekilde katkıda bulunmaktayız çevre kirliliğine. Yetişkinler, bu gerçeğin farkında değiller. Yetişkinler! Hiç değilse, gelin, çocuklarımızı yüreklendirerek katkıda bulunalım biz de sorunun çözümüne. Onlar; düzenleyecekleri bu tür etkinliklerle “büyüklük kompleksi”mizi kırmamızı, bu “zalim engel”i aşmamızı sağlayabilir, çevre sorunlarına sahip çıkmamızı kolaylaştırabilirler… Haydi çocuklar! Çevre için çalışanlar takımında yerinizi alarak, yetişkinlere öncülük edebileceğinize, onları uyandırabileceğinize inanıyoruz.Gali BARANÇevre Koruma Gönüllüleri TemsilcisiNOT: Sözü edilen kampanyayı başlattığımız günden bu yana 17 yıl geçti. Bir elde çivili sopa (İspanyol kılıcı) ile çöp toplayan “Üç Silahşörler” den emekli Albay Cevdet Ayken’i bir trafik kazasında kaybettik. Diğeri, Sayın Haydar Güllüce silah bıraktı. Belediye Başkanının bu çalışmaya tepki göstermesi üzerine, sayın Güllüce de, sayıları zaman zaman 70-80’i bulan diğer katılımcılar gibi yılmış olmalı...Yetişkinlere gelince: Bazıları iskambil, taş, tavla oynuyorlar. Bazıları, çöp topladığımız güzergâhta sağlık yürüyüşleri yapıyorlar. Bazı aydınlar (!) bir taraftan kahvelerini höpürdetirken diğer taraftan memleketi kurtarıyorlar. Daha ileri düzeydekiler? Durmuyorlar, yürüyorlar, elde bayraklarla mitinglere katılıyorlar, süreci hızlandırıyorlar…Çevre(cik) perişen. “We are all in the same boat” diyen “bencil varlıklar”ın elinde yok ediliyor. “Senden n’aber?” derseniz. Çöp, izmarit, atık kâğıt toplamaya, kural çiğneyenleri uyarmaya devam ediyorum. Arada eski defterleri de karıştırıyorum. galipbaran@ttnet.net.tr
“YURTTAŞ’IN ANDI” (*)
Yayınlayan
Haberci 2007/12/7

Galip BARAN -HABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı Ben, ……. ……..Bundan Böyle:(A)Aşırı tüketmeyeceğime,Vergi kaçırmayacağıma, Çevreyi kirletmeyeceğime,Milli servete zarar vermeyeceğime,Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime,Rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma,İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma,İş ahlakının korunması için çaba göstereceğime,Toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime,“Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”nı terk edeceğime,Diğer deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,(B)Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,(C)Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime,SÖZ VERİYORUM.====================KIRMIZIDA DURMAK: Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı öngören bir “İLKE” dir. SOSYAL YAPTIRIM : Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.(*) : Bu And, benim için yukarıda sayılan alanlarda eylediğm “salih ameller” ile “nefs”im ile savaşmamı kolaylaştırmış, “insan-ı kamil olmamı sağlamış, bir başka deyişle, beni “erdem”e yönlendirmiş, bu bağlamda bir “kılavuz” işlevi görmüştür. Galip BARANHABİTAT Bilinç, Sencillik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı(0252) 382 34 77 (0535) 844 84 76e-posta:
galipbaran@ttnet.net.tr WEB: www.turkcelil.com
TÜRKİYE YOK OLMAYACAKSA
Yayınlayan
Haberci 2007/12/27

Galip BARAN -Bilinçolog HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencilik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı -5.12.2007Sayın Cumhur Gültekin,İnternette yayınlanan, “Milletvekili seçimi” (7.8.2007 tarihli) ve “Türkiye’nin yok olmasını nasıl önleriz” konulu (1.12.2007 tarihli) yazılarınızda dile getirdiğiniz düşünceleri dikkatle okudum. Karşı düşüncelerimi açıklama gereğini duydum. Ancak, konuyla ilişkisi nedeniyle, önce SEÇİM konusunda Turgutreis’te ve Muğla’da yaşadıklarımdan söz etmek istiyorum...*Ben, yıllardır, birkaç kişi ile birlikte, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda bazı “okul dışı eğitim” çalışmaları yapıyorum. Bu çalışmalar, “yurdumu, milletimi özümden çok sevme”mi, ANDIMIZ’da yer alan bu ilkenin “yaşamıma geçmesi”ni sağladı. Bu çalışmaları izleyenlerin bazıları beni kutladılar, bazıları ise, “herkes senin gibi olsa”, ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” dediler. Övdüler. Övgüyü “sen ibadet ediyorsun” diyecek kadar ileri götürenler de oldu. Şu var ki, kendileri, “benim gibi olma” ya da “benim gibilerin sayısını çoğaltma” gereğini duymadılar. “Hadi siz de…” dediğimde, işlerinin çokluğundan, vakitlerinin yokluğundan dem vurdular… Övgüde eli-açık davranan Muğlalı seçmenler/Muğla halkı, MV’liğini bana yakıştıramadı. Bağımsız olarak katıldığım 22 Temmuz MV seçimlerinde bana 75 oy verebildi. Neden?* Bağımsız olarak belediye başkanlığına aday olduğum18 Mart 2004 seçimleri de aynı şekilde sonuçlandı. Çocuklarına yıllarca İngilizce dersi verdiğim nedenle bana Galip Hoca diyen Turgutreisli seçmenler/Turgutreis halkı beni belediye başkanlığına layık görmedi. 11 oy verdi. Neden?Diğer taraftan, aynı halk, itfaiye binasına fotoğraflı posterini astıran, Belediyenin olanaklarını kullanmakta sakınca görmeyen, Seçim Yasası’nı yok sayan, yolsuzluk yapan Ali Server Yazgan’ı tekrar seçti. Neden?Yazgan’ın yaptığı yolsuzlukla ilgili olarak konuştuğum halk, “olacak o kadar” dedi. Yolsuzluğu onayladı. Neden?*Yerel basından bir genel yayın yönetmeni, “seçilsin ki çalışabilsin” dedi. Neden?Aynı basın, Sayın Yazgan’ı yıllardır (5. defadır) en başarılı belde belediye başkanı seçiyor. Neden?* Turgutreis’te katıldığım bir başka seçim belediye meclis üyeliği içindi. O seçimde de bağımsız adaydım. Turgutreis halkının Galip Hoca’yı seçeceklerini sanmıştım. Ancak 45 oy alabildim. Bana meclis üyeliği de yakıştırılamadı. Neden? Bu nedenleri (tek nedeni) aşağıda açıklayacağım. Şimdi, başta sözünü ettiğim karşı düşüncelerimi ifade etmeğe çalışacağımSayın Gültekin,Başta sözü edilen, “Türkiye’nin yok olmasını nasıl önleriz” konulu yazınızda dile getirdiğiniz düşünceleri, C. G. (Cumhur Gültekin) harfleri ile, karşı görüşlerimi ise, G. B. (Galip Baran) olarak ifade ettim. C. G.: Türkiye’nin gelecekte var olmasını, gelişmesini, halkın refah seviyesinin, yaşam standardının yükselmesini istiyorsak, devletin halka hizmet için çalışmasını sağlamamız gerekiyor. Bunun da tek yolu devletin yönetim kademesi olan TBMM’de partileri değil, milletin temsil edilmesini sağlamaktır.G. B.: Seçimler, mevcut seçim mevzuatına göre yapıldığına, mevzuatı (yasayı), niteliklerini yukarıda açıkladığım halkın seçtiği, seçildikten sonra TBMM’de yemin edip MV sıfatı kazanan halk (cumhurlar) yaptığına göre; durumu kuyruğunu yakalamak isteyen bir kedinin yaşadıklarıyla benzeştirebileceğimizi düşünüyorum.C. G.: “Millet olarak, Yüksek Seçim Kurulu olarak o kadar cahiliz ki, daha Cumhuriyeti bile bilmiyoruz. Millet olarak cahil olmasaydık halkı kendi vekilini seçebilme yeteneği olduğunu ve bunu yapabildiğini gösterir, herhangi bir siyasi partiye oy vererek, halkın kendi egemenliğine son vermesini sağlamazdık. YSK, Cumhuriyeti biliyor olsaydı, oy pusulasında sadece milletin vekili olacak kişilere yer verir, siyasi partilere yer vererek Cumhuriyet rejimini devre dışı bırakmazdı.G. B.: Cahil olduklarını ifade ettiğiniz millet/halk/cumhur, yani biz neysek, aramızdan çıkan, YSK üyeleri de bizden birileri olduklarına, sorun bu olduğuna göre; çözüm ne? Çözüm: Bazıları bazen MV, bazen YSK üyesi olabilen milletin/halkın/cumhur’un değişmesinde değil mi? C. G.: Öncelikle, Cumhuriyetin ne olduğunu nasıl işlemesi gerektiğini tartışmamız gerektiğini, halkımıza ve YSK’a Cumhuriyet rejimini, rejimin sorunsuz işlemesi için üzerlerine düşen görevleri öğretmemiz gerektiğini düşünüyorum. G. B.: Bence millet/halk/cumhur/YSK üyeleri olarak hepimiz, en azından yeterli çoğunluğumuz, konuyu, sorunu biliyoruz.. Hiç birimizin bir başkasına bu konuda birşey öğretmesi gerekmiyor. “Yok bir birimizden farkımız”...C. G. : Bu yazının ulaştığı herkes, mevcut durumdan şikayetçi olmayı bırakın artık. Üretilen çözümleri tartışın. Ürettiğim çözümde şurası yanlış diyorsanız belirtin, çözüm üreteyim. Türkiye elden gidiyor, şikayetle kaybedecek zamanımız yok.G. B.: Siz bu konuda bilgili bir “cumhur” olarak doğru, güzel düşünceler açıklamışsınız. Ama Turgutreis ve Muğla deneyimimi dikkate alacak olursak, sorunun milletten/halktan/cumhurdan/YSK’dan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Ve sonucu, insan denen varlığın bir özelliğinden yola çıkarak açıklayabiliriz. Şöyle ki:Seçenler, seçilenler ve YSK üyeleri “insan”dır. İnsanlar “bencil varlıklar”dır. Bu özelliğimizin, Ruhbilim Uzmanı Sayın Ergün Aıkdal’ın “Evrensel İnsan” adlı kitabında, (sayfa 22) şöyle ifade edilmiş olduğunu görüyoruz:“Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O ses sonunda halkın sesi olur, toplumun sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, vicdan sesini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, vicdan sesini ifade etmeye çalışan insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.” Atatürk’ün bu konuda söyledikleri şöyle: * Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir. * Şahsımız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım,çalışmanın en yükseği budur.* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.* Hususi (özel) menfaat, ekseriya (çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki) halinde olur.* Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan kendilerini korumalarıdır.Turgutreis ve Muğla seçimlerinde yaşadıklarımın nedeni/açıklaması budur. Bencil varlık, kendi çıkarını düşünür. Bu durum karşısında yapılması gereken, yani çözüm bellidir. Çözüm seçenlerin, seçilenlerin ve YSK üyelerinin “sencil varlık” olmalarını sağlamaktadır. Bizler; yıllardır, yukarıda da sözü edilen, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi başlıklar altında gerçekleştirdiğimiz “okul dışı eğitim” çalışmalarımızla bu çözümün peşindeyiz.Bencillik sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da (küresel ısınmanın) nedenidir. Bencillik bir “insan kusuru”dur. Bu kusur, trafik kazalarının da başta gelen nedenidir. Trafik kazalarında başı çeken bir ulus oluşumuz Sayın Ergün Arıkdal’ı doğrulamaktadır. Bana göre, Türkler ve diğer dünyalılar ektiklerini biçmektedirler. Dünyayı yaşanamaz hale getirmek için adeta bir yarış halindedirler.Bizler, özellikle ben, bu gerçeği, yukarıda da sözünü ettiğim, “yurdumu, milletimi özümden çok sevme”mi sağlayan “okul dışı eğitim çalışmaları”nı yaparken öğrendim. C. G.: Sayın Temelkuran ve gidişattan şikayetçi olan köşe yazarları, yazdığınız yazılarda ciddiyseniz, Türk Halkı ile alay etmiyorsanız, benim ürettiğim ve üretilen diğer tüm çözümlere köşenizde yer vermeniz gerekiyor.G. B.: Ciddiyetten söz eriniz. Yarama tuz bastınız. Ben bir ciddiyet hastasıyım. Örneğin, Türkiye’nin dış borç sorununu ciddiye aldım. Bu sorunu çözmek, Türkiye’yi dış borç batağından kurtarmak için bir kampanya başlatmak istedim. 57. 58. 59 ve 60. hükümetlere bu amaçla yaptığım başvurulardan sonuç alamadım. Türkiye Cumhuriyeti devletini “emir kulu” olmağa zorlayan bu sorunu çözmek için olanaklarımın tümünü seferber ettim. Ama beni, birkaç kişi dışında CİDDİYE ALAN olmadı.Türkiye’nin elden çıkmasına razı değilseniz; özelliklerini yukarıda dile getirmeğe çalıştığım Türk Halkını, egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması beklenen Türk Milletini “uyandırmak” istiyorsanız, Bu halkı dış borç yükünden kurtaracak bir kampanya başlatmamızı öneriyorum. Bu önerimle ilgili düşüncenizi öğrenmek istiyorum. Kim bilir… Türkiye’yi yok olmaktan kurtaracak formül bu olabilir…Sayın Gültekin,Son vermeden önce şu açıklamayı yapmakta fayda görüyorum:Siz ya da herhangi bir Türk vatandaşı, iyi bir yurttaş olabilirsiniz Ama sıra “yurttaş” olmağa gelince zorluk başlıyor. Eğitim sistemimiz/ eğitim anlayışımız, “yurttaş” değil, yurttaş, “sencil” değil, “bencil varlık” yetiştirmeyi öngörüyor. Türkiye’nin “yurttaş”ı yetiştirecek (üretecek) bir eğitim sistemine ihtiyacı var. Başta sözü edilen çalışmaları, “Yurttaş Üretme Projeleri” olarak da tanımlıyoruz. MEKÂN olarak da tanımladığımız çalışma yerimizin bir tarafında su, gaz satışı yapan, diğer tarafında ise, ev arsa gibi emlak işleri ile iştigal eden iki “TİCARETHANE” var. Okuma odası, kütüphane gibi işlevler gören MEKÂN’ımız bir “BİLİNÇHANE”dir.“BİLİNÇHANE” herkese ait, herkese açık bir MEKÂN olduğu halde, ziyaret edeni parmakla sayılacak kadar azdır. Galip BARANBilinçologHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencilik ve Yolsuzlukları Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı(0252) 382 34 77 (0535) 844 84 76e-posta:
galipbaran@ttnet.net.tr WEB: www.turkcelil.com