18 Temmuz 2013 Perşembe

galip baran & doğu perinçek

Galip Baran’ın (G. B. ), Doğu Perinçek’in (D. P. ) Aydınlık Gazetesi’nin 26. 05. 2013 tarihli sayısında yer alan “Ahtapotun kollarında bilgilendirme ve bilinçlendirme” başlıklı yazısıyla ilgili görüşleri: 

D. P. : Beklediğim oldu. Bu köşede iki hafta önce 11 Mayıs 2013 günü çıkan “Ahtapotun kollarında çırpınmaya devam mı edeceğiz” başlıklı yazı yankılandı.
Sayın Lale Gürman, yazıyı internetten yayarken, şu notu iliştirmiş:
“Artık ahtapotun kollarında çırpınmak yok! Olmamalı!”
Mustafa Yıldırım’ın değerli emeği
“Sivil Örümceğin Ağında” kitabının yazarı, değerli araştırmacımız Sayın Mustafa Yıldırım ise, şöyle yazmış:
“Ah ben ne yapmışım?!
“Halkı korkutmak için masallar yazmışım!
“Operasyonu, kanıtlarıyla, örgütleriyle adlarıyla, sanlarıyla, görevleriyle, paraları-pullarıyla ve amaçlarıyla sergilemişim ve halkı uyandırmışım, savaşıma yönlendirmişim de çok ayıp etmişim öyle mi?!
“CIA elemanlarının listesini, akademilerde, gençlik arasında somut örgütlenmeyi, devşirme programlarını belgelemişim de politikacıları, gençleri, yazarları, gazetecileri, sendikacıları uyandırmışım ve böylece siyasetsizleşmişim, öyle mi ?!
“Onlarca yıllık emek boşunaymış, öyle mi ?!
“Bilmem ki artık ne yapsam?!
“Savaşım yöntemlerinin tarihsel örneklerini belge romanlarla anlatarak, suç mu işlemişim?!
“Araştırmada, incelemeden, çözümlemeden ve yazmadan önce bir merkezden onay mı almalıydık?!
“Ayrıca; yazarak, anlatarak, uyandırmaya çalışanları kim izliyor ve izletiyor da yazanların örgütsüzlüğüne karar veriyor?
“Ya da hangi örgüt, örgütten sayılıyor?
“Örgüt seçerken kimden izin almalıyız?!
“Daha yazacak çok şey var: Ama Türkiye Cumhuriyetini kökten yıkarlarken hiç de zamanı değil!”
D. P. : Evet bilgilendiriyor, ama bilinçlendirmiyor
Sanırım söylemek istediğimi iyi dile getirememişim. Ahtapotun kollarını anlatan kitapların değerinin inkâr edilemeyeceği o yazıda vurgulanıyordu. Devamla şöyle deniyordu:
“ Bu kitaplar bilgilendiriyor, durumu bütün acıklı yönleriyle ortaya koyuyor. Ama bilinçlendirmiyor.
G. B. : Ne kitaplar, ne de bir  insan bir başkasını bilinçlendiremez. Bilinç sözcüğü fiil olarak kullanıldığında nesne almaz. İnsan kendi çabasıyla bilinçlenir… Önceki 01. 01. 2013 tarihli, İşçi Partisi’ne “Bilinç Çağı Partisi” olmasını önerdiğim mektubumda nasıl bilinçlendiğimi şöyle açıklamıştım:

Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, bilinç konusunda uzmanlaşmamı (otodidakt =özöğrenimli) olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
  *      “Yasa bağımlısı” oldum
*       Kendimi tanımağa başladım.
*      “ Diğerkâm bir kişilik” edindim.
*      “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkelerini özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*     Bir ilki gerçekleştirdim, Bilinçolog oldum.
*       Tanımı “yeti” sözcüğüyle sınırlı olan bilinç kavramını (a) SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim, ete kemiğe büründürdüm, (b)  B (bilinç) = Z (zaman) x  Ç2 ( çabanın karesi) şeklinde ifade ettim. Bilimselleştirdim.

D. P. : “Çünkü bilinç, yalnızca fotoğraf çekmez. Bilinç, ahtapotun kollarından kurtulma harekâtını, planını, örgütlenmesini gösterir. Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı öncesi ve sırasında bütün yazdıklarına bakınız, durum saptaması özlüdür, esas odaklanma program, plan ve stratejidedir. Düşmanın ne yaptığından çok, bizim ne yapacağımızı ortaya koyar ve harekâtı örgütler.
“Bilmek, yapmak demektir. Bilinç, yapmaya ışık tutar; yoksa dizlerimizi dövmeye ve yakınmaya değil, ağlamaya hiç değil.”
G. B. : Bilinçolog olmamı sağlayan çalışmaları yaparken edindiğim birikim ve gerçekler, “bilinç fotoğraf çekmez”,  bilgi yapmaktır” şeklindeki ifadelerle bağdaşmıyor. (a)Bilinç insanın edindiği bir özellik olup, fotoğraf çekme gibi bir eyleminden söz edilemez (b) ve insanlar çevreyi kirletmemeleri, trafik kurallarını ihlâl etmemeleri, vergi kaçırmamaları, diğer deyişle, yolsuzluk YAPMAMALARI GEREKTİĞİNİ BİLİYORLAR ama yapıyorlar.
D. P. : Bilgilendirme ve bilinçlendirme arasındaki fark
Öyle gözüküyor ki, bilgilendirme ve bilinçlendirme arasındaki farkı berraklığa kavuşturmak gerekiyor.
Bilgi, öğrenmek ve anlamakla kazanılır.
Bilinç ise, bilmenin ötesindedir; yapmakla ilgilidir.
İkisinin de bil- kökünden geliyor olması, yanlış anlamalara yol açmıştır.
Bilinç kavramı, şuurun karşılığı olarak türetilmiş ve dilimize yerleşmiş, artık değiştiremeyiz. Ancak yapınç diye türetilse kavramı daha iyi karşılanırdı. Çünkü bilinçte, bilginin yapmaya dönüştürülmesi var.
G. B. : Bilincin nasıl edinileceği, yukarıda ifade edildi. Bilinçlenmek isteyenler örneği ekli “Diğerkâmlık And”ından faydalanabilirler.
D. P. : Gerçeğin yüklediği sorumluluk
Herhangi bir gerçeğin bilincinde olmak, o gerçeğin yüklediği sorumluluğu yerine getirmektir.
Örneğin dünyanın güneş çevresinde döndüğünü biliyoruz. Ülkemizin ahtapotun kollarında olduğunu da değerli araştırmacı ve yazarlarımızdan yıllardır öğreniyoruz. Kendilerine bu bilgilendirmeleri nedeniyle minnettarız.
Ancak ülkemizin ahtapotun kollarında olduğunun bilincinde olmak, bu gerçeği bilmekten farklıdır. Örneğin ABD emperyalistleri ve Tayyip Erdoğanlar da Türkiye’nin ahtapotun kollarında çırpındığını biliyorlar. Hatta bizden daha iyi biliyorlar.
Denektaşı = Örgütlü iş
Bir gerçeğin bilincinde olmak, uygulamada kendini gösteriyor. Biz Türkiye’nin vatanseverleri, ülkemizin ahtapotun kollarından kurtulması için eyleme geçiyorsak, olayın bilincindeyiz demektir.
G. B. : Burada, “bilincinde olmak” değil, “farkında olmak” denilmesi gerekirdi. “Bilincinde olmak” yanlış bir ifadedir. Sayın Emre Kongar’da NTV’deki bir konuşmasında bu yanlışlığı yapmıştı. Kendisini uyardığımda bana teşekkür etmişti.
D. P. : Bilinç kendisini pratikle, güzel Türkçemizle dile getirirsek işle gösterir. Bu açıdan bilinç, işe yansıtılan bilgidir.
G. B. : “İş” sözcüğü, bana Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyişini hatırlatır. Ben, “diğerkâm”, eşdeyişle, sayın valideniz Behiye Perinçek’in değerli babanız Sadık Perinçek’e yakıştırdığı “elgüzeli”sayısını çoğaltmayı “iş” edinmiş bulunuyorum. Bu nedenle, insanoğluna “Dünyayı kurtarmak istersen eğer, diğerkâm olman yeter” diyerek seslenmeyi “iş” edinmiş bulunuyorum.
Bir de herkese zor gelen işler var. Herkese zor gelen işler uzmanıyım, ben. Örneğin, sokakta, yani kamusal, yani Türk Milleti’ne ait alanda izmarit topluyorum, Türkiye’ye sahip çıkıyorum.
D. P. : Toplumsal mücadelede ise, bilinç kendisini örgütlü işle, örgütlü eylemle ortaya koyar.
Ahtapotun kollarından bireysel eylemle kurtulamayız
Kuşkusuz ahtapotun kollarında olduğumuzu anlatmak, bu bilginin kitabını yazmak da bir eylemdir. Ancak biz ahtapotun kollarından çıkmak istiyorsak, bunu bireysel eylemlerle başaramayız, örgütlü eyleme geçmek zorundayız. Durumun farkında olduğumuzu gösteren biricik ölçüt, örgütlü mücadeleye girişmektir.
Bu nedenlerle bir araştırmacının veya bilim adamının halka bazı gerçekleri bildirmesi, bilgilendirme eylemidir.
G. B. : Katılıyorum. Bilgilendirmedir.
D. P. : Bilinçlendirme ise, halkın sürece müdahale etmesine ve durumu değiştirmesine örgütlü mücadeleyle önderlik etmektir.
G. B. : “Halkın sürece müdahale etmesine, durumu değiştirmesine ve örgütlü mücadelesine önderlik etmek” bilinçlendirme olarak tanımlanamaz. Buna, “yol göstermek” ya da “yönlendirmek” denebilir.
D. P. : Yanılgı şuradadır:
Halk, biz bilgi verdik diye uyanmaz!
Halk, biz kitap ve makale yazdık diye mücadeleye yönelmez!
Namık Kemal, Mustafa Kemal veya İşçi Partisi örneğinde olduğu gibi, halkın mücadelesinin başına geçmek gerekir.
Halk, ancak ve ancak kendi pratik mücadelesi içinde uyanır ve gerçekleri kavrar. Kitaplar ve bilgilendirmeler, o örgütlü mücadelede işe yarar ve değerini bulur.
Halkı kendi tecrübeleriyle uyandırma dışında bir uyandırma yöntemi yoktur. Uyandırmak, işe önderlik etmekle olur.
Soru yerindedir ve herkes için geçerlidir
Ahtapotun kollarında çırpınmaya devam edecek miyiz sorusu bu açıdan çok yerindedir ve herkes için geçerlidir.
Bilgili kardeşlerimiz, Ahtapotun kollarında olduğumuzu anlatan bin beş yüz seksen dokuz (1589) kitap daha yazabilirler. Kendilerine teşekkürler ederiz. Ama durum değişmez, bu ülke çırpınmaya devam eder. Çünkü halk kendiliğinden eylemlerle bu durumu değiştiremez.
Halkın örgütlü mücadelesine önderlik etme sorumluluğunu hatırlatmak niçin tepkiye yol açıyor?
Ahtapotun kollarını yazmaya devam etmek için mi?
Biz de diyoruz ki, artık ahtapotun kollarından kurtulmak için örgütlü işe katılalım. O zaman kitaplarınız da işte sınanır. Doğruluğu ve yanlışları oraya çıkar.
Örgütlü iş, dernek, sendika veya meslek odasında yapılan çalışma değildir; halkın hükümetini kurmak için siyasal partide örgütlenmektir.
G. B. : Örgütlenmekten, örgütlü toplumdan söz edilir de, örgütün, örgütlü toplumun özündeki insan, kişi göz ardı edilir. Bencil (hodkâm) bir varlık olduğu nedenle insanın, örgütlü olması sözde kalır. İşte bu nedenle ben, bencil (hodkâm) varlığın değişmesi, sencil (diğerkâm) bir varlığa dönüşmesi gerektiğini savunuyorum. Diğerkâm varlıkların örgütünden, örgütlenmesinden söz ediyorum… İşte o zaman dünyanın değişeceğini İDDİA ediyorum; “Dünyayı kurtarmak istersen eğer diğerkâm olman yeter” diyorum..

***

Sayın Elgüzeli Sadık Perinçek’in değerli mahdumu sayın Doğu Perinçek,

Ahtapotun kollarında bilgilendirme ve bilinçlendirme” başlıklı yazınızda yer alan, uzmanlık alanıma giren, bilinç sözcüğünü görünce size yazmaktan kendimi alamadım. Elimden geldiğince, becerebildiğimce faydalı olmağa çalıştım…

Bu vesileyle, önceki mektubumun son paragrafını yineliyorum; “Dünyadaki siyasi partilerin tümünün ‘Bilgi Çağı Partisi” oldukları gerçeği karşısında partinizin ‘Bilinç Çağı Partisi’ olmasının anlamlı bir ayrıcalık olacağını düşünüyorum”.

VE:
(a)     Bu günlerde, Akif’in, “Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hak’kın, kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın” şeklindeki dizesini de yineliyorum (b) Yaşadığım Turgutreis’te, arşivimin bulunduğu ve “Burası Türkiye” ile “Küresel ısınma” sergilerini açtığım yeri, önem ve anlamını topluma anlatmayı başaramadığım Bilinçhane’yi ilk fırsatta ziyaret etmenizi öneriyorum…

DAHASI: Bağımlısı olduğum Atatürk’ten esinlenerek geliştirdiğim şu söylemi de dile getirmekten kendimi alamıyorum: “Benim naçiz vücudum da bir gün toprak olacaktır; fakat Bilinçhane ilelebet payidar kalacaktır…

AKLIMA TAKILAN: Ekli dosyada görüleceği üzere, Türkiye’nin en zengini, Başbakan Erdoğan’ın can dostu, önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, yolsuzluk yapmayı alışkanlık haline getiren Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk’le yıllardır yapmakta olduğum mücadeleyi Ulusal Kanal’da dile anlatmak istiyorum. Bu konuda sn. Halil Nebiler’e (beş defa) ve sn Oktay Ekinci’ye yazdığım halde sonuç alamadım. Yardımcı olursanız sevinirim.
Saygılarımla     

Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm) Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi:  “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.

(b)   Kuruluş amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eş deyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak…