21 Ocak 2009 Çarşamba

DÜRÜST SİYASET
DÜRÜST SEÇİM
SONRA GEÇİM…
Bu ülkede dürüst bir seçim yapılabileceğine hala inanlar var(mış). Ben inanmıyorum. Acaba ben aydan mı geldim.
Seçimler yasa gereğiymiş. Seçim Yasası varmış. Çevre Yasası var, Trafik Yasası var, vergi yasası da var.
Var olmasına var da, kağıt üzerinde. Ya uygulamada?
Yasalar üniversitelerde öğreniliyor. Öğrenenler asistan, Dr, Doç, Prof., bazıları polis, jandarma falan oluyorlar. Bu yasa okumuşların “yasal yaptırım”ı uygulamaları, asayişi ve trafik güvenliğini sağlamaları bekleniyor…
***
Gelin, bilinç kavramı üzerinde düşünmek ve kendimizi sorgulamak amacıyla geliştirdiğimiz aşağıdaki diyaloga kulak verelim:
Ne var ne yok? Yasa çok bilinç yok.
Yasa neden çok? Bilinç Yok da ondan.
Peki, bilinç neden yok?
Yasa çok da ondan.
Türkiye kadar yasası çok; Türkiye kadar çok Anayasa değiştiren bir ülke var mı?
Kendisini, Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan bir başka cumhuriyet var mı? Daha açık deyişle “yasa çokluğu” hayra alamet mi?
Yasa kavramının içinin böylesine boşaltıldığı, rafa kaldırıldığı, verginin kaçırıldığı, yolsuzlukların arkasının alınamadığı bir ülkede var olan güce “devlet” denebilir mi? Sayın Doğan Cüceloğlu’nun deyişiyle, buna “MIŞ GİBİ DEVLET ” desek ayıp olur mu? (Özüne Yabancılaşmış İnsanların Oluşturduğu ‘Mış Gibi’ Yaşamlar/ Remzi Kitabevi)
Şimdi, bu ülkede dürüst seçim yapılacağına inanan saflara soruyorum. Asayiş berkemal mi?; hukuk fakültesi mezunları, avukatlar, her rütbeden polisler, her rütbeden askerler, hakimler, savcılar yasalara uyuyorlar mı?
“Yasaya şerbetli” bir toplum muyuz yoksa?
Bu arada, Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal’ın bencilliğimiz, siyasetçiliğimiz ve ilkesizliğimizle ilgili yazısına bakalım:
Her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O vicdan sesi sonunda büyük bir halkın vicdan sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, kelebek kanadı şeklinde bile olsa, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen (*) insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, birtakım menfaatler uğruna “üç maymunlar” ı oynayan insanlara değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.
(*) : “yurdu ve milletini özünden çok seven” g.b. notu
Atatürk’ün aynı konudaki sözleri (Karınca yayınları-Truva Yayınları):
* Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini
düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir.
* Kendimiz için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım,
çalışmanın en yükseği budur.
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının
ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.
* Hususi (özel) menfaat, ekseriya(çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki)
halinde olur.
*Ulusları yönetenler için ilk ve en zor görev, kişisel bencilliğe kapılmaktan
kendilerini korumalarıdır.
***
Yasa kavramına böylesine uzak bir toplumda seçimlerin dürüstçe yapılacağına inanmak saflık değilse nedir?
(1) Ben 1999 da Belediye Meclisi üyeliği için aday oldum. Bodrum Halk Eğitim Merkezi adına gece gündüz demeden, yıllarca, devletin ödediği mütevazi bir ücretle İngilizce öğretmenliği yapmıştım. Bana Hoca diyorlardı, alkışlıyorlardı. 200 oy gerekiyordu . 45 oyda kaldım.
(2) Nedenini, bencillikle savaşmak için başlattığımız “okul dışı eğitim” çalışmalarımızı Başkan olarak sürdürmek için aday oldum” şeklinde açıklayarak; “ahlaksızca kazanmaktansa dürüstçe kaybetme”yi ilke edinerek katıldığım 2004 seçimlerinde 11 oy aldım.
Bu arada, seçimi % 45-46 çoğunlukla kazanan Belediye Başkanı Ali Server Yazgan’ın itfaiye binasına fotoğraflı posterini astırdığını, bu yolsuzluğu yaptığını, Turgutreis halkının bunu onayladığını ve yıllardır “en başarılı belde Belediye Başkanı seçildiğini de dikkate alalım…
(3) Aynı anlayış ve ilkeyi dikkate alarak katıldığım 22 Temmuz 2007 MV seçimlerinde (Muğla genelinde aldığım oy 75’i aşamadı.

****
Siyasi Partilerin aday transferleri futbolcu transferlerini aratmıyor. Seçmen transferleri hakeza. Seçim yarışmalarında kıyasıya kapışan, “ tencere dibin kara seninki benden kara” türü siyaset anlayışında ustalaşan (!) partilerin ülkeye hizmet yarışındaki tutumlarını anlamak için Angora Sitesi olayında yaşanan yasa dışı uygulamada nasıl uzlaştıklarını hatırlayalım
***
Gelin 29 seçimlerini erteleyelim. Boşuna masraf etmeyelim. Bu arada “yasa” ve “bilinç” kavramları üzerinde yoğunlaşalım. “Yasa bilgi”mizi, “yasa bilinci”mizi pekiştirelim. Devleti “MIŞ GİBİ”likten kurtaralım…
Çevre , trafik , vergi gibi konularda oldukça “bilgi varsılı bir toplum” olmamıza karşın aynı konularda “bilinç yoksulu bir toplum” olduğumuz gerçeği karşısında başka çaremiz var mı? “Bilgimiz”i “bilincimiz”le pekiştirdiğimizde ne kazanıp ne kaybedeceğimizi iyice düşünsek, nasıl olur?
Dürüst bir seçim yapabilmek için her şeyden önce gerçekleri dikkate almak zorunda değil miyiz?
***
Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına .
Yukarıda(aşağıda) dile getirilen sorunlar karşısında, 29 Marta yapılmasına karar alınmış bulunan yerel seçimlerin ertelenmesini öneriyoruz
Bilinç Üniversitesi.

Hiç yorum yok: