2 Nisan 2008 Çarşamba

'şimdi "KONUŞMA SIRASI" bende'

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Çukurova Üniversitesi
ADANA

Sayın İbrahim Ortaş,
Lise Eğitiminin yetersizliği ile ilgili yazınızı dikkatle okudum. Değerlendirmelerinize katılıyorum. Ancak yetersizliğin nedenleri konusunda katılmadığım ve sizinle paylaşmak istediğim bazı gerçekler var.
Yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda oluşan birikimden kaynaklanan bu gerçeklerden birisi, “bilinç” kavramıyla ilgilidir…
Yazınızda, öğrencilerin, “coğrafya ve tarih bilinci” nden yakınmaktasınız. Bizler, sözü edilen eğitim çalışmalarımızda oluşan anlayışla, “coğrafya ve tarih bilinci” yerine “coğrafya ve tarih bilgisi” demeyi daha doğru ve anlamlı buluyoruz. Bize göre, “bilinç” sözcüğünden yapılan fiilin bir nesnesi olamaz. Diğer deyişle, insan bir başkasını bilinçlendiremez, ancak bilgilendirebilir…
“Bilinç” kavramının, bu nedenle, akademik zeminlerde tartışılması gerektiğini savunuyoruz ve öneriyoruz…
Çevre, tasarruf, trafik, vergi v.b. konularında “bilinç yoksulu” bir toplum olduğumuzu dikkate alarak, bu önerimize kulak vereceğinizi düşünüyoruz.
Burada altını çizmek istediğim bir diğer kavram ise “sevgi”dir. Çocukluğumuzda sabahları içtiğimiz “”ANDIMIZ”da yer alan “sevgi”yi, “yurdu, milleti özden çok sevme” ilkesini kastediyorum.
Sayın Ortaş, değerli Hocam,
Sizinle tanışmak, bu noktaya nasıl geldiğimizle, “yurdu, milleti özden çok sevme” ilkesini nasıl özümsediğimizle ilgili birikimimizi sizinle paylaşmak, uygun görülürse Üniversitenizde bir konferans vermek istiyorum.
Bu yazının altındaki sitelerde yer alan yazılarımız bu konuda karar vermenize yardımcı olabilir. Saygılarımla, Galip BARAN
From : Prof. Dr. İbrahim Ortas <iortas@cu.edu.tr> / Date: 2008/3/29Subject: Adana Valisini Şoke Eden Liselerin Eğitim Düzeyi HakkındaAdana Valisini Şoke Eden Liselerin Eğitim Düzeyi Hakkında
27 Mart 2008 tarihli Milliyet Gazetesi'nin Internet haberinde Adana Valisinin liselilere sorduğu 'Çanakkale Savaşı'nın yeri sorusuna aldığı yanıtların valiyi şok ettiği belirtildi.
Vali İlhan Atış, daha önce denetim için gittiği bir lisede öğrencilere Çanakkale Savaşları'nın nerede olduğunu sorduğunda, "Kars ile Erzurum arasında bir yerde" yanıtını alınca şoke olduğunu söyledi".
Sayın Valinin şok olduğu öğrencilerin yeterli derecede coğrafya ve tarih bilincinin eksikliği gerçeği uzun zamandır değişik platformlarda işlenmektedir. Başta öğretmen sendikaları ve ilgili kesimler ülkemizde Milli Eğitimin çökertildiğini belirterek acil önlemlerin alınmasını belirtiliyorlar. Daha önce dilekçe bile yazamayan üniversite mezunlarının olduğunu yazdığımda bazı kişilerin bu kadar da olmaz dediklerini, işin içinde olanlar ise durumun daha da kötü olduğunu belirtmişlerdi. Bir eğitimci olarak açık yüreklilikle biraz da özeleştiri yaparak söylediğim sözün nereye vardığını ve ne denli ağır olduğunu biliyorum. Ancak gerçeği de gizleyemeyiz. Liseden iyi eğitim almadan üniversiteye gelen öğrencilerin de bu sorulara cevap veremeyeceklerin söylemek yanlış olmayacaktır. Maalesef orta öğretimde çok az sayıda üniversite okuyacak nitelikte öğrenci üniversiteye gelebilmektedir. Bu durum Adana ve çevresine özgü değil; sorun bir bütün olarak ülkemizin tümünü ilgilendiriyor. Ülkemizde Milli Eğitimin sistem oturtamadığı sık sık başta Talim Terbiye Kurulu olmak üzere yöneticilerin değiştiği, her iktidar döneminde müdürlerin değiştiği ve bunun da eğitime zarar verdiği sıkça işlenmektedir. Öğretmen örgütleri bu ve benzeri anlayışlar yanında ücretlerin açlık sınırında olan yaşam koşullarından kaynaklandığı durumunu belirterek öğrencilerini istedikleri gibi eğitemediğini ve eğitim sisteminin çökme noktasına geldiğini belirtiyorlar. Bunun bir çok nedenleri var ve bir günde oluşmuş bir durum olmadığı görülüyor.
Eğitim İçeriden Çökertildi
Maalesef bugün ülkemizde eğitim, parası olanın aldığı bir olanak noktasına gelmiştir. Eğitimin adım adım özelleştiği bir ortamda bir tarafta sayıları hızla artan özel okullar, dershaneler, öbür tarafta açlık sınırının altında maaş alan öğretmenlerin, genelde yoksul aile çocuklarının gittiği devlet okullarında vermeye çalıştığı eğitim sistemi. Bir zamanların en çok önemsenen kurumu Milli Eğitim okullarının bugün neredeyse ilgisiz ve gariban kaldığı görülüyor. Değişik vesileler ile ziyaret ettiğim Milli Eğitim Okullarının genel görüntüsü, tuvaletleri, duvarlardaki renk ve resimlerin iç kararttığını hem ilgili müdürlere açıkça ifade ettim, hem de yazdım. Bu ortamlarda ve yapılanma içinde ne eğitim ruhu ne de öğrencide öğrenme becerisi ve hevesi geliştireceğini düşünüyorum.
Lise Eğitimi Yetersiz
Sayın vali adını gizli tuttuğu bir lisede öğrencilere yönelttiği sorulara karşılık aldığı cevaplar karşısında hayretler içinde kaldığını belirtiyor.
"Lise 1 öğrencisine Adana'nın ilçelerini sordum. Sadece 'Seyhan, Yüreğir, Pozantı' dedi. Herhalde Pozantılıydı. Lise 2 öğrencisine aynı soruyu sordum. 'Hatay, İskenderun, Tarsus' diye saydı. Lise 1 öğrencilerine 'Çanakkale Savaşları'nı kim anlatacak' diye sordum. Anlatan çıkmadı. Aynı soruyu lise 3'deki bir öğrenciye sordum, bilemedi. 'O zaman Çanakkale Savaşları nerede oldu? Çanakkale Savaşları Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde mi oldu, yoksa Kars ile Sarıkamış arasındaki bir yerde mi oldu?' diye şaşırtıcı bir soru sordum. Tartıştılar, karar verdiler; 'Kars ile Erzurum arasındaki bir yerde' dediler. Lise 3'lere Türkiye'nin komşularını sordum, 'Yunanistan ve İran' dediler. O kadar. Başka yok. Bu korkunç bir şey. Okul müdürü bana 'Çocukları heyecanlandırdınız' dedi. Bağışlayın ama bunun heyecandan olduğunu düşünmüyorum. Bundan böyle kaymakamlarımız okulları sık sık ziyaret edecek. Gerekirse İl Milli Eğitim Müdürü ile görüşeceğini belirtiyor.
Sayın Atış, öğrencilerin ayrıca Adana'nın ilçelerini, Türkiye'nin komşularını da sayamadıklarını belirterek öğrencilere her gün 10 dakika çevreyi ve ili tanıtıcı bilgiler anlatılması için kaymakamlara talimat verdiğini kaydediyor.
İlin Mülkü amiri olarak vereceği bu uyarının yararı olabilir, ancak mevcut sistemin yapısından kaynaklanan eğitimin ezberci olması ve sınava endeksli yapısı ile kişinin kendisini geliştirmesine müsaade etmediğini belirtmek isterim. İlkokul 4 sınıftan itibaren ayrışmaya başlayan ve sürekli test esasına dayalı, analiz etmeden cevaba odaklanan eğitim sistemi kişiyi geliştirmez. Açıkçası hiçbir öğrenci de kendini geliştirmek için değil, sınavı kazanmak için çırpınıyor. Çünkü sınav eşittir geleceğini belirlemek durumu söz konusudur.
Eğitim Ortamı Yetersiz
Evet bu durum bireysel olarak öğrencilerin sorumluluğunda olabilir ancak, eğitim sisteminin ve de hepsinden önemlisi okullarımızın içinde bulunduğu ortam çok daha önemli. Bildiğimiz gibi eskiden bir lise öğrencisi, en azından kendi ülkesinin yazarlarını okumuş, dünya klasiklerini okumuş, herhangi bir konuda tartışmaya girebilecek ve farkına varılabilirliği gelişmiş bir netlikteydi. Şimdi kendi yaşadığı ortamı bilmeyen, çevresinde ne tür yerleşimler var, özelikleri ve tarihi geçmişini bilmeyen, merak etmeyen bir öğrencinin veya gençliğin bu ülkenin geleceğine ne katabileceğini hepimizin düşünmesi gerekir. Sanırım Sayın Vali bu durumdan kaygı duyduğu için haklı olarak şoke olmuştur.
Sorumlu Kim
Sayın Valinin kaygılarına katılmamak elde değil. Ancak sorun nerde ve kimde? Öğrencide mi? Yoksa eğitim sisteminde mi? Bu sorunun cevabını net olarak söyleyebilmeliyiz. Bu sorunu salt öğrenciye yüklersek birkaç yıl sonra bir başka valimiz daha şoke olacak cevaplar alacaktır. Ancak sistemi sorgular ve gereğini yapmak için köklü çözümler ararsak o zaman ülkemiz nitelikli insan kaynağına kavuşmuş olur. Bu bağlamda ülkemiz eğitimi kendisini yeniden gözden geçirmelidir.
Bunda hepimizin büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Ancak temel sorumluluk eğitim sistemimizdedir. Hiçbir öğrencisini araştırmaya yönlendirmeyen, kitap okutmayan, tiyatroya sinemaya gitmeyen, yanı başındaki, üniversiteyi ziyaret edemeyen bir kurumdaki gençler doğal olarak gelişmez. Kesin rakamı bilmiyorum ancak öğrencilerimiz içinde halen sinemaya ve tiyatroya gidemeyenlerin varlığının yüksek oranda olduğunu düşünüyorum.
Anzaklar Çanakaleye Dedelilerinin Savaştığı Yeri Görmeye Geliyorlar, Ancak Bizim Çocuklar Dedelerinin Nerde Niçin Savaştıklarını Bilmiyorlar
Sayın Valinin Çanakkale savaşı ile ilgili sorusunu sorduğu tarihlerde 18 Marta Avusturya ve Yeni Zelandalı (Anzaklar) öğrenciler 15000 km öteden gelip dedelerinin savaştıkları yerleri ziyaret ediyorlar, bizim öğrenciler dedelerinin nerede savaştıklarını bilmiyorlar. İki ülkenin eğitim sisteminin karşılaştırılması bize acilen eğitim sistemimizin kökten sorgulanmasının zamanın çoktan geçtiğini ve durumun vahim olduğunu gösteriyor.
Ülkemiz çocuklarının tarih bilincinden yoksun olmasının bir nedeni de ülkemizin okuyan insana değer vermemesidir. Okuyan, eleştiren öğrenciler gerekli cesareti okul idarelerinden görememektedirler. Okullarda münazaraların olmaması, tartışmaların yaratılamamasıdır. Tarih ve coğrafya bilinci, ancak biraz öğrenci merkezli eğitim ile kazandırılabilir. Ülkesinin değerlerini bilmek için yerli malı haftasında tutun da çevre gezilerine kadar bir çok aktivitenin bilfiil öğrenciler tarafından düzenlenerek sağlanabilir. Son yıllarda özel okullar biraz da durumu iyi olan velilerin gittiği okula bildiğim kadarı ile Çanakaleye, Anıtkabire ve diğer görülmesi gereken yerlere öğrenci turları yaptırmaktadırlar. Milli Eğitimin bu tür uygulamalara destek vermesi anlamlı olacaktır.
Sayın vali öğrencilere Çukurova Üniversitesi'ni (ÇÜ) gezip gezmediklerini de soruyor, , yalnızca 4- 5 öğrencinin 'gezdik' cevabı verdiğini belirtiyor. Burada sorun öğrenciden çok okul idarelerinin bu tür organizasyonları yapmaları gerekir.
Bizimde Yapabileceklerimiz Var
Daha önce bu önerimi değişik vesileler ile Üniversitemiz yetkilerine üniversite ile Mili Eğitim İl Müdürlüğü arasında bir işbirliği ile üniversite hocalarının popüler bilim konularında Liselere konferans verebilir önerisini iletmiştim. Kendim başta Fen Lisesi ve diğer öğrencilerin projelerine katkıda bulunmanın yanında TEMA gönüllüsü olarak değişik okullara giderek doğa, tarım, çevre, eğitim konularında sunular yapmaktayım. İsteyen okula da her an gitmeye hazırın. Beyni açık genç öğrencilerin ilginç sorularını dinlemekten hoşnut oluyorum. Bu bağlamda okullara gidebilecek ve anlatacak hocalarımın olduğunu biliyorum. Hepimizin bireysel olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemiz gerekir. Ancak bu devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Vergi veren her yurttaşın parasız ve kaliteli eğitim alma hakkı her zaman vardır ve hepimizin sosyal hukuk devletine uygun olarak ülkemizin devlet eli ile çağdaş medeni toplumlar seviyesinin üstüne çıkmak için gençliğimizi iyi eğitmemiz gerekir.
Acil Öneriler
Nitelikli eğitim sorunu, ülkemizin var olmak ve yok olmak sorunu kadar önemli bir sorundur. Hatta daha ileri gideyim, bugün ülkemizin yaşadığı bunca sorunun temelindeki insan kaynağı sorunu bu sıralarda başlıyor.
Mutlaka konu bir bütünün parçası olarak enine boyuna bir devlet politikası ile çözülecek niteliktedir. Bunun için günün koşullarına uygun yeniden bir eğitim reformu şarttır. Bunu yapmaya mecburuz. Bu gidişat hiç hoş değil ve ülkemizi ileriye taşımakta yetersiz kalıyor. Bu aşamada yapılabilecek olan, Milli Eğitim şurasının toplanıp acil önlem alması gerekiyor. Olayın bir bütün olarak ele alınması gerkir.
Not: Sayın Hocam, bazılarınızın e-posta adresi bir şekilde makinemdeki adres listesine takılmıştır. e-posta almak istemeyenler lütfen belirtin isminizi listeden çıkarırım. Şimdiden ilginize teşekkür ederim. Saygılarımla.
*****
-II-
BİLİNÇLİYİZ HEPİMİZ ??? !!! …
Soru sormayı çok severim. Soru sorarak merakımı gideririm, öğrenirim, bilgi edinirim…
“NE VAR NE YOK?” bir tanesi. Bilgisayarı çıldırtan bu soru, bana göre, insanoğlunun kendisine sorması ve yanıtını araması gereken soruların en önemlisi…
Bu ve izleyen diğer soru ve yanıtlarımla “bilinç” kavramından ne anladığımı anlatmağa çalışırım dostlarıma. Şöyle:
* Ne var ne yok ? / Yasa çok bilinç yok !
* Yasa neden çok? / Bilinç yok da ondan !
* Bilinç neden yok ? / İhtiyaç yok da ondan !
* Nasıl yani ? / Baksana !
“Çevre bilinci”miz dört dörtlük(!), “tasarruf bilinci”miz harika(!), “trafik bilinci”miz mükemmel (!), hele “vergi bilinci”miz, dostlar başına(!) !!!!!!!!!!
* Şey, yani, kem, küm !?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?!?
Hiç kimse, çevreyi kirletmiyor (!), hiç kimse aşırı tüketmiyor (!), hiç kimse trafik kurallarını çiğnemiyor (!), hiç kimse vergi kaçırmıyor (!) !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
BİLİNÇLİYİZ HEPİMİZ !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
BİLİNÇ VARSILIYIZ BİZ !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
NE MUTLU (!) BİZE !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
NE MTLU (!) TÜRKÜM DİYE(BİLE)NE !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Galip BARAN

-III-
Original Message /From:
Mehmet Tunçer To: galip baran
Sent: Wednesday, March 26, 2008 12:07 PM
Subject: Re: İLHAN SELÇU'U KISKANIYORUM
İlhan bey,
Valla ben de kıskanıyorum İlhan selçuk'u.. Bir kez bu kadar güzel yazabilmek, AZ öz ve etkili.. Bu kadar deneyim, bu kadar yaşama arzusu ve hırsı.. Daha NE olsun.. Benim de yazdıklarıma http://www.guvercinevi.net/ sitesinden bakabilirsiniz.. Sevgi ve saygılar..Mehmet Tunçer

AL GORE’A “BİR KIYAK- NAME”
Al GORE, Eski ABD Başkan Yardımcısı
“Uygunsuz Gerçek” filmi yapımcısı AMERİKA

Sevgili Al GORE,
Bizler; yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızın sonunda, “iklim değişikliği” sorununun “insan taifesi”nin, eşdeyişle, “benciller dünyası sakinleri”nin, “bencilce” yaşayışlarından kaynaklandığının farkına vardık. UYANDIK.
Ve bu gerçeği, şu “evrensel kavram”la ifade ettik:
“sorun bencillik- çözüm sencilik”
Ve “yaşam biçimimiz”i yeniden düzenledik. “Sencilce yaşama”ğa başladık. Görenler, bizleri, “herkes sizin gibi olsa” ya da “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek övme yarışına giriştiler… Garip olan şu ki; onlara, “hadi siz de eli taşın altına koyun” dediğimizde, akan sular duruyor. “İşimiz çok, vaktimiz yok” mazeretine sığınıyorlar, ”ipe un seriyorlar”. Diğer taraftan, “aynı gemide” olduğumuzu söylemekten de geri kalmıyorlar. GAFLET halindeler. Hala UYUYORLAR…
Sevgili Al GORE,
Buralarda “durum-un vaziyeti” bu merkezde…
Bizler UYANDIĞIMIZA, aynı geminin yolcusu olduğumuza ve aynı geleceğe yol aldığımıza göre; “ADEM BABA” olmak, onları da UYANDIRMAK ve KURTARMAK zorunda olduğumuzu biliyoruz.Başka türlü davranamazdık, “BANA-NE” diyemezdik, bu”BENCİLLİK” olurdu…
Senin nasıl yaşadığını bilmesem de, “Benciller Dünyası”nın “Bayraktar” ı A. B. D. gibi bir ülkede “sencilce yaşama”nın kolay olamayacağını kestirebilirdim. Diğer yandan, yaptığın “Uygunsuz Gerçek” filmi ile OSCAR Ödülünü kazandığını duyduğumda, senin “mazbut bir Amerikalı” olduğunu düşündüm. Ne var ki, aşağıdaki haberi okuyunca yanıldığımı anladım.

Küresel ısınma savaşçısı Al Gore, enerji müsrifi
(28 Şubat 2007/Hürriyet /Kasım Cindemir Washington)

“Küresel ısınma”ya karşı başlattığı mücadele ile belgesel film dalında bir Oscar ödülüne layık görülen, o filmde herkesi elektrik tüketiminde tasarrufa çağıran eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore’un elektrik faturası, “söylemi ile eylemi arasında dağlar kadar fark” olduğunu ortaya koydu. Al Gore’un 20 odalı, 8 banyolu malikhanesinde bir ayda tükettiği elektrik ortalama bir Amerikan ailesinin bir yılda tükettiğinden fazla ve geçen yılki doğal gaz faturasının da 30 bin dolar olduğu ifade edildi. Tenessee Politika Araştırmaları Merkezinin başkanı Drew Johnson’un, “Küresel ısınmaya karşı hareketin sözcüsü Al Gore, sadece konuşmakla kalmamalı bunu eylemine de yansıtmalı” dediği öğrenildi “
Otel mi işletiyorsun, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu Bre Al Gore?
Peynir Gemisi Lafla Yürümüyor sevgili Gore!
“Ayıp, Ayıp, çoook çok Ayıp Al Gore”!
Hem sana verilen ödül de neymiş? Bizler burada “küresel ısınma” sorununu çözmek için uğraşırken, yolunu yöntemini gösterirken, karşılığında HAVA ALIRKEN, sen ödül alıyorsun PARSAYI TOPLUYORSUN. Bir koca AYIP daha, sevgili Al Gore!
Bitmedi.“Küresel İklim Değişiklikleri” konulu konferansta söylediklerin için diyeceklerimi de DİNLE :
* Türkiye’nin küresel ısınmadan en çok etkilenecek ülkeler arasında olduğunu söylemişsin.
Ayıplamama karşın yine de “ağzına sağlık” demeliyim sana değil mi?
* 15 yılda Klimanjaro’nun karlarının, kutupların buzullarının eridiğini, Grönland’ın şekil değiştirdiğini anlatmışsın.
Bayağı da bilgiliymişsin. “Bilmek” neye yarayacaksa!
* Buzulların ideoloji ve politikaya bakmayıp, eridiğini ifade etmişsin. Çok şey öğrenmişsin.
Öğrenmek ne işe yarayacaksa!
* Gösterdiğin kasırga sonrası fotoğrafları karın çekmiş.
Aile boyu çevreciymişsiniz. Bir “aferin”daha hak ettiniz!
* Durumu “Medeniyet ile yeryüzü arasındaki çatışma” diye tarif etmişsin.
İlahi Al Gore! Bu “gerçeğin” de farkına varmışsın!
* “Küresel Isınma”nın yol açacağı felaket senaryoları konusunda bilim adamları ile “hemfikir” olduğunu ifade etmişsin.
“Hemfikir” olmak ne işe yarayacaksa. Buralarda “hemfikir” olduğumuz, “ipe un seren” o kadar çok “GAFİL” var ki…
* Yeryüzünü kurtarmada “politik irade” dışında her şeye sahip olduğumuzu söylemişsin.
Sen bir DAHİSİN, be Al Gore!
* G-8’lerin iklim konusunda dişe dokunur bir şey ortaya koyamadıklarını, buna karşın dünyanın önde gelen şirketlerinin gönüllü olduklarını da söylemişsin.
Şirketleri ne kadar da “iyi” tanımışsın be Al Gore!
* Başkan seçilmen durumunda. “Irak’ı işgal etmezdim”; ”Çevre için her şeyi yapardım”; “Sistemi sarsmak için elimden geleni geri koymazdım” demişsin.
Bizde, “Adam olacak çocuk –şey-inden belli olur” derler…
* ABD’de politik sistemin hala “paranın gücü”ne dayandığını, petrol şirketlerinin kongre üzerinde çok etkili olduklarını söylemişsin…
Herkesin bildiği, ama sözünü ettiğin şirketlerin bilmezden geldiği gerçeği bir de sen “itiraf”, şey…, ifade etmişsin. KUTLARIM!
* Live Earth Konseri tanıtımı için konuşurken, “küresel ısınma” sorununun toplumların katılımıyla çözülebileceğini ifade etmişsin.
Ah! şu “konser büyüsü”ne bir de ben inanabilsem. TAV OLABİLSEM...
* Live Earth Türkiye Basın Sözcüsü Şebnem Dönmez. Sana bir NAZAR BONCUĞU takmış.
“Allah Korusun”! Ya sana bir şey olursa, sevgili Al Gore!
* Bir köşe yazarımız, verdiğin konferansı Başbakan Erdoğan’nın da dinlemesi gerektiğini yazdı.
O köşe yazarına; (a) konferans dinlemenin “bilgi edinme” dışında ne “b-o-k” ya yaradığını sormak ve (b) ”bilgi”nin, “bencil varlıklar”ın elinde (Hiroşima ve Nagazaki’yi hatırlatarak) “matah bir şey” olmadığını anlatmak isterdim. “ÖNCE BİLİNÇ” derdim

Sevgili Al Gore! Dilerim, yazdıklarım sana ulaşır. Dilerim, yararlanırsın. Dilerim, “sorunun bencillik- çözümün sencilik” olduğu gerçeğini dünyaya bir de sen anlatırsın… İşte o Zaman, yalnız A.B. D.’nin değil, DÜNYANIN BAŞKANI SEN OLURSUN! Dilerim, o gün geldiğinde, BU KIYAĞIMIZI HATIRLARSIN!

Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com / galipbaran@mynet.com
WEB: http://www.turkcelil.com/ / http://www.galipbaran.blogspot.com/

EY MUĞLA HALKI !
Sevgili Muğlalılar !

İnanmak zor gelebilir, ama ben sizi sizden, Muğla’yı ve Muğlalıları Muğlalılardan daha çok seven birisiyim.
Ben, diğer taraftan;
KAMUSAL ALAN”da çöp, izmarit, atık kağıt, boş meşrubat şişe ve kutularını, TOPLAYANIM,
“Herkes senin gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” DEDİĞİNİZİM.
Yıllardır Türkiye’yi “DIŞ BORÇ BATAĞI”ndan kurtarmak için UĞRAŞANIM,
Kural çiğneyenlere, “Kırmızıda geçmek bencilliktir” DİYENİM.
“Hiç kimsenin üstüne vazife olmayan işler UZMANIYIM.
“MAZBATA” almağa gerek duymayan VEKİLİNİZİM.
BİLESİNİZ, İSTEDİM…………Galip BARAN / Bilinçolog

Hiç yorum yok: