22 Mart 2008 Cumartesi

GALİP BARAN'I ANLAMAK !..

GALİP BARAN'I ANLAMAK
Mustafa Nevruz SINACI
Elbette anlamak için tanımak, tanımaktan maksat bilmek; bilin-ce de “bilinç” in (şuur’ un) sınırlarını zorlayıp “idrak etmek, bilinç oluşturmak” gerek. Peki, ‘entelektüel cehaletin’ soy kültür (medeniyet); Yani, doğrusal yaşam boyutunu tehdit ettiği bir ortam ve bağlamda “Galip Baran” ı anlamak ne işe yarayacaktır. Önce anlamaktan başlayıp açıklayalım: Anlamak ‘ezber bozmaya’, taklitçiliği-bencilliği aşmaya, yaradılışın gerçek amaç, ilke, ideal ve bilincine ulaşmaya ‘sencil=adanmış varlık’ sıfatına ererek doğrusal yaşam biçiminin olağan-doğal sırlarını keşfetmeye, bizzat yaşamaya ve hayata geçirmeye yarayacaktır. Bu nedenle, insani boyut-bilgi toplumu ve ilimden gafil-bihaber batılı bilim adamları tarafından bilinçle kavram kargaşasına kurban (istismar) edilen ‘ilim’ ve ‘bilim’ kelimelerinin anlam (mana-muhteva) ve içerikleri birbirinden bütünüyle farklıdır.
İLİM: Esas itibarıyla yaradılıştan beri, bütün usul ve unsurları ile kaim evrende var olan, çevremizi yoğunlukla saran, her an keşfedilmeyi ve kullanılmayı bekleyen; “bilgi”: kompütürüze (formel yaşam-davranış biçimi planlı-programlı ve standart varlıklar) dışında ‘bilinebilen’ (keşfedilen ve yaşam boyutuna geçirilebilen) yani, her an var olan ve çevremizi saran ilmin kullanılabilen (ortaya çıkartılan-gözlenen) miktarı kadardır. Başka bir anlatımla Konfiçyüs’ün dediği; “İnsanlar yaşlı doğar, yaşadıkça gençleşir” fenomeni, yahut sosyolojik ve filozofik derinliği hayret edilecek düzeyde olan Anadolu insanının “cahilin harcı ata et, ite ot yediremeye yeltenmektir” demesi gibi. Bu nedenle; İlim adamı ‘bilge’(ilmi bilen-yaşayan, ağır-sakin-vakur, kararlı, duyarlı, durgun-dingin, kemale ermiş-alim)Bilim adamı (bildiğince yaşayan) çelişkiler içinde, huzursuz, istikrarsız, kararsız ve fırtınalı bir yaşam boyutunda sürüklenir vaziyette olan.
Tezin analizini dinsel boyutta yapacak olursak; Önce, kainatı kuşatan tek dinin İslam olduğunu kabul etmek (ki, gerçek budur) sonra, Kutsal Kitap Kur’an-ı Kerim’in neden “ikra” (OKU) emri ile başladığını ve bunun aslında ne anlama geldiğini bilmek zorundayız. Yüce Peygamberin: “ilim amel içindir. ‘ilimle amel etmeyenler mümin değil, müzmin ve münafıktırlar’ hadisini incelemek ve nihayet: Neden bütün Müslümanların 7’den 70’e okumak zorunda oldukları ilk kitabın ‘İlmihal’ olduğunu değerlendirmek durumundayız. Aslında cevap çok basittir ve tek kelimeyle ‘ilmi yaşamaktır’. Yani; Büyük önder, hafız’ı Kur’an, 1900’lü yıllarda K.Afrika’da Kuran okuma birincisi seçilen, bir de “Şugul” isminde ilahi yazıp besteleyen M. Kemal’in: “En hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir-fendir” vecizesindeki bütünleyicilik, tek norm ve somut gerçek. O, bu analizi isabetle yapmış, gerçeği tam bir vukuf ve basiretle görmüş, bu gerçek ışığında da Türkiye Cumhuriyetini “çok sağlam temeller üzerine” kurmuş ve Türk İnkilabını yaratmıştır. İşte, bu anlam ve bağlamda makale konumuz “Galip Baran” bir ilim adamı ve bilgedir. Kısaca, aradaki farka temas edelim:
İLİM ADAMI: Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu, inançlı, erdemli ve sorumludur. Hangi zaman kesitinde olursa olsun ilkelerinden taviz vermez. Hürriyet, adalet ve objektif hukuktan yana, ahlaken yüksek, şahsiyetli-haysiyetli, hakkıyla-helal kazanan, kazandığı ile onurlu bir hayat süren, gereksiz israf ve masraftan kaçınan ve kendini ilme-irfana, insanlık davası, vatan ve milletine adayan; “İnsani Boyut ve Bilgi Toplumu” düzeyini fiilen yaşayan kimsedir. Daha çağdaş (!) güncel ve Galip Baran’ın deyimi ile “İlim Adamı” :
(A) Aşırı tüketmeyen, vergi kaçırmayan, çevreyi kirletmeyen, iş ahlakına önem veren- özen gösteren, rüşvet almayan-vermeyen, milli serveti kendi malı gibi koruyan, sahiplenen ve asla zarar vermeyen, trafik kurallarını ihlal etmeyen “her şeyi devletten bekleme” alışkanlığı olmayan, imar yasasına aykırı işler yapmayan ve yasa dışı tasarruflarda bulunmayan, sağlığa zararlı alışkanlıklar edinmeyen; Beden (vücut) ruh ve çevre sağlığını koruyan;
Bir başka deyişle, KIRMIZIDA DURAN,
(B) Sayılan alanlarda KIRMIZIDA geçmeye teşebbüs edenleri “Sosyal Yaptırım” olarak bilinen yöntemlerle “sorumlu bir yurttaş, insan ve vatandaş” sıfatıyla nezaketle uyaran, (C) Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önerme, alışkanlığı kazandıran; Öyle ki, Türk Milletine: “Muasır medeniyet”i aşabilme; “Yurtta barış dünyada barış”ın öncülüğünü ve sözcülüğünü yapabilme; “Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedef”e durmadan yürüyebilme; “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen, kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızı” olabilme; “sürekli bilinçlenme” ve dünyaya “Küresel Isınmayı” önlemenin yolunu gösterebilme çabası içindedirler.
BİLİM ADAMI:(istisnalar hariç) Genelde yukarda açıklanan temel ilkelere uymayan, salih ameller işlemeyen, nefsiyle savaşmayan ve onun haris isteklerine boyun eğen, kırmızı çizgileri bulunmayan, olsa da, icabında bunların paspas gibi çiğnenmesine aldırmayan, yerine göre: Rüşvet alabilen-verebilen, yasalara uymayabilen, kırmızıda geçebilen, bencillikle malul ve başkalarını düşünmeyen; “İnsani Boyut ve Bilgi Toplumu” özlemini dile getiren ancak bu yolda ve uğurda hiçbir atılım ve açılım yapmayan; Haksızlıklar karşısında direnmeyen, hak, adalet ve hukuk mücadelesi vermeyen ‘gişi’ lerdir. Ki, bunlara genel olarak ‘aydın’da (!) denilir.
İşte bu objektif ve orijinal (yaşam boyutundan alınan kriterler) baz alındığında Galip Baran’ın “yukarıda sayılan alanlarda (a) “salih ameller” işleyen; (b) “nefsiyle savaşan ve bu savaşı kazanmak suretiyle; (c) “insan-ı kâmil” olan ve hayatını “erdem”e yönlendirip-topluma adayan ve bu bağlamda bir “kılavuz” işlevi gören “bilgelik” vasfı ortaya çıkmaktadır. Bu tanım ve açılımları okuduktan sonra gelin, “Galip Baran” ın hayat ve icraatından kesitler vererek “iyi insan, iyi vatandaş ve ilim adamını” bazı yönleri ile örnekleyelim.
İşte bu objektif ve orijinal (yaşam boyutundan alınan kriterler) baz alındığında Galip Baran’ın “yukarıda sayılan alanlarda (a) “salih ameller” işleyen; (b) “nefsiyle savaşan ve bu savaşı kazanmak suretiyle; (c) “insan-ı kâmil” olan ve hayatını “erdem”e yönlendirip-topluma adayan ve bu bağlamda bir “kılavuz” işlevi gören “bilgelik” vasfı ortaya çıkmaktadır.
Bu tanım ve açılımları okuduktan sonra gelin, “Galip Baran” ın hayat ve icraatından kesitler vererek “iyi insan, iyi vatandaş ve ilim adamını” bazı yönleri ile örnekleyelim.
Örnek: 1, BAĞIMSIZ ADAYLARA YAPILAN HAKSIZLIK…
Galip Baran 2007 yılı Temmuz ayında yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde Muğla ilinden bağımsız Milletvekili adayı oldu. Bütün çabaları ve masraflarına rağmen gerekli ve yeterli oyu alamadı. Ama, sistemdeki aksaklıkları da duyurmaktan ve duyurmaktan da öte hak ve hukuk mücadelesi vermekten geri durmadı.
“Seçim bildirgemde dile getirdiğim düşünceleri yaşama geçirebilmek için MV seçimlerine bağımsız aday olarak katılma gereğini duydum.Bu girişimin en önemli nedeni; siyasi partileri, “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini gözeterek, çocukluğumuzda Atatürk’e verdiğimiz sözün gereğini yerine getirerek siyaset yapmağa yönlendirmektir.
Ülke, sözü edilen ilke gözetilerek yönetildiği taktirde yaşanmakta olan sorunların hızla çözüleceğine, “yurtta sulh”un gerçekleşeceğine inanıyorum. Aday oluşum, bu yaşamsal ilkenin dikkate alınmayışına karşı bir protestodur. Bu arada, siyasi partilere (yapılan maddi yardım ayrıcalığı yetmezmiş gibi) televizyonlarda konuşma (propaganda yapma) ayrıcalığı tanındığını bu kolaylığın bağımsızlardan esirgendiğini öğrendim. Bu ayrıcalık bağımsızları baltalamaktır. Haksız rekabettir.
Bu haksız tasarruf karşısında, bağımsızların uygulamada ürettikleri, siyasi partilerden aşağı kalmayan düşüncelerini, yapacakları çalışmaları, uygulayacakları projeleri seçmenlere duyurabilmeleri için, televizyon kanallarından anlayış ve yardım bekliyoruz.
Ey televizyon kanalı ilgilileri, bağımsız adaylar adına dile getirme gereğini duyduğum bu ihtiyacı olumlu değerlendireceğinize inanıyorum” demiş, fakat ilgilenen olmamıştır.
Çok geniş bir çevrede bireysel mücadelesi ile tanınan ve muhtelif şehirlerde sık-sık yaptığı eylemleri hayranlık uyandıran Galip Baran, yakın çevresinde “Milli Kahraman” olarak bilinir ve tanınır. Aslında bu, haklı ve doğru bir tanımlamadır. Nedeni: Galip Baran’ın derin araştırmaları, aylarca süren saha çalışmaları ve kendince “okul dışı eğitim” olarak tanımladığı, halkla yüz yüze yapılan sosyolojik analizlerinin varlığındandır. (1)
Bunun yanı sıra;
İlmi disiplinlere sadık, samimi ve çok yönlü bir “HABİTAT kozası” olması nedeniyle evrensel alanda ses getiren çalışma ve araştırmaları da vardır. Bu cihetle O; Önce İnsan, sonra Türk ve Müslüman’dır. İnsanlık davasına adanmışlığı vardır. Şimdi O’ndan bir örnek daha:
BULUŞ ?..
Harward Üniversitesi Genetik Hastalıkları Başkanı ‘bilimci’ Gökhan Hotamışlıgil’in başkanlığında yapılan araştırmalarda geliştirilen bir ilacın fareler üzerinde yapılan testlerde kalp, diyabet ve astım gibi hastalıkları engellediği bildirildi. (2)
Bu haber, bana, yıllar önce, çevre kirliliğini önlemek amacıyla başlattığımız, zamanla tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar, her şeyi devletten bekleme vb gibi çağın bencil insanının ürettiği sorunları önlemeyi hedef alanlarda sürdürdüğümüz, zamanla, insan davranışlarıyla ilgili bir araştırmaya dönüşen çalışmalarda farkına vardığımız, “bencillik illeti” olarak tanımladığımız tarihle yaşıt bir hastalığı hatırlattı..
Bizler; bencillik illetinden kurtulmayı başardık. Bu başarıyı sözü edilen “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalara borçluyuz. Bu dünyada sorun üretmiyoruz; bencilce değil sencilce yaşıyoruz. Sayılan alanlar yaptığımız çalışmalar bizleri o hastalıktan, bizi kendisine “tutsak” eden “bencillik canavarının şerrinden/zulmünden kurtardı. Özgürüz, artık. ???????????
Ancak, bu kadarla kalmadık, sorun üreten bencil varlıkları “sosyal yaptırım” olarak tanımladığımız bir yöntemle uyarmağa başladık. Sencilce bir yaşam sürdürüyoruz. Yaşam tarzımızda yol açtığı radikal değişikliklere baktığımda, “buluş” sayılıp sayılamayacağını merak ettiğim bu sonucu “mucize” olarak tanımlanabileceğini düşünmekten kendimi alamıyorum.
Sayın Hotamışlıgil’in, hayvanlar üzerinde denendiği, bir çok hastalığı önleyeceği savunulan insanların kullanımına sunulacağı günün merakla beklendiği açıklanan ilaç karşısında, yukarıda sözü edilen çalışmaları da farkında bile olmadan geliştirdiğimiz, kendi üzerimizde denediğimiz etkili olduğunu gözlediğimiz, adını “sencilik aşısı” olarak koymayı düşündüğümüz ilacı kamuoyunun,özellikle de, devletin, başta sayılan alanlarda yaşanan sorunları önlemekten sorumlu kurumlarının dikkatine sunuyoruz.
STK’LARA ÇAĞRI !
Adım Galip Baran. Bu gezegende, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı” gibi alanlarda yaşanmakta olan, bencil varlıkların ürettikleri sorunları önlemeyi öngören bazı “okul dışı eğitim” çalışmaları yapan, tüzel kişiliği olmayan bazı çalışma gruplarının kolaylaştırıcısıyım.
22 Temmuz milletvekilleri seçimlerine Muğla’dan bağımsız aday olarak katılıyorum. TBMM’de yapacağım işlerle ilgili “SEÇİM BİLDİRGEM” ve “BAĞIMSIZLARAYAPILAN HAKSIZLIK” başlıklı yazılarım eklidir.
Milletvekilliğine soyunmamın nedeni: Sivil toplum kuruluşlarını dilden düşürmeyen, yeri geldiğinde onlara yağ çeken, ancak özgün çalışma, başvuru ve projelerini asla ciddiye almayan; Görüş almak icap ettiğinde ya da uluslararası ilişkiler söz konusu olduğunda, “ticari kuruluşlar”a başvuran, onları alıp AB’ye götüren hükümetlere, siyasetçilere, yapageldikleri bu yanlışlığı yüzlerine karşı haykırarak anlatma ihtiyacıdır. Seçim Bildirgem ile “Bağımsız Adaylara Yapılan Haksızlıklar” başlıklı yazılarımda dile getirilen düşüncelerimizi güçlü bir şekilde ifade edebilmek amacıyla, örneğin batı demokrasilerinde benzeri bir “Gölge Kabine” oluşturarak işbaşındaki hükümeti denetleyebilmek için Meclis’e çok sayıda bağımsız aday sokmamız gerekmektedir. Türkiye’de de sivil toplumun varlığını gösterebilmek için bu seçimlerin bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Eylemlerle ve protesto gösterileriyle sınırlı kalmamalı varlığımız. Karar mekanizmalarını içinde de yer almalıyız.
Galip Baran’ın, 22 Haziran 2007 tarihli “SEÇİM BİLDİRGESİ”
ÖN AÇIKLAMA: Aşağıda dile getirilen fikir ve düşünceler, bir yerlerden aktarılan düşünceler ya da oturulup kaleme alınmış fanteziler olmayıp, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda oluşan bir birikimin ürünüdür.
1. “YURDUMU MİLLETİMİ ÖZÜMDEN ÇOK SEVME” ilkesini özümsememi, sağlayan, beni bilinçlendiren, sencilleştiren, bu çalışmalarda edindiğim birikimi TBMM’de ifade etmek.
2. Atatürk’ün “yurtta sulh dünyada sulh” hayalini gerçekleştirecek olan “sencillik” kavramının Meclis’te tartışılmasını sağlayacak bir “Bağımsızlar Çalışma Grubu” oluşturmak ve bağımsızlardan oluşacak, hükümeti denetleyecek batı demokrasileri örneği bir “Gölge Kabine” kurmak. (Bu düşünce, TUBİKOM (Turgutris Belediyesini İzleme Komitesi) yıllardır yaptığımız çalışmalarda edindiğim birikimin ürünüdür)
3. Yukarıda sözü edilen çalışmalarda geliştirdiğimiz, yıllardır M. E. Bakanlığı Talim Terbiye kurulu komisyonunda bekletilen çocuklarımızı bilinçlenmeye yönlendirecek (sencilleştirecek) projelerimizi ilk ve orta okul müfredatına “uygulama dersi” olarak koydurtmak.
4. Aynı çalışmalarda edindiğim, sürekli uygulama sonucu bütünleştiğim, yolsuzlukları önlemenin “olmazsa olmaz”ı bir kavram olan “yasa bilinci” ni kamuoyuna tanıtmak.
5. İlk ve orta öğretim okullarında başlattığım, devam ettirmeme izin verilmeyen, “bilinç konferansları”nı sürdürmek. Böylece, sözü edilen çalışmalarda geliştirdiğimiz, “toplumsal sorumluluk bilinci”ni çocuklarımıza aşılamak.
6. 57., 58. ve 59. hükümetlerin ciddiye almadıkları “Türkiye’yi emir kulu olmağa zorlayan iç ve dış borç yükünden kurtarma projesi”nin başlatılması konusunda meclisi ikna etmek.
7. Devlet ile vatandaşlar arasındaki ihtilafları aşağı çekmede etkili bir işlev görecek olan Ombudsmanlık yasa tasarısını TBMM gündemine aldırmak. (Bu konuda TBMM’ye yıllar önce yaptığım başvurular var) Yukarıda sözü edilen çalışmalarda bana güç veren Yerel HABİTAT Konferanslarının tekrar başlatılmasını sağlamak.
8. Toplumsal “Bilinç” kavramının kamuoyunda tartışılmasını sağlamak. Üniversiteleri bu alanda araştırmalar yapma, Bilinçoloji Ana bilim Dalı açma ve Bilinçolog yetiştirme gibi konuları gündeme almaları için ikna etmek.
9. TBMM’nin dünyaya örnek bir “Senciler Meclisi”ne dönüşmesi yolunda çaba göstermek.
KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı öngören bir “İLKE”dir. SOSYAL YAPTIRIM:
Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
1) www.galipbaran.blogspot.com
2) Vatan ; Türk Bilim Adamının Müthiş Buluşu”; 6 Haziran 2007

18 Mart 2008 Salı

MİLLİ EĞİTİM BAKANI'NA "EMİRNAME"

HÜSEYİN ÇELİK’E
EMİR-NAME

Doç. Dr. Hüseyin Çelik
Milli Eğitim Bakanı
Sevgili Çelik;
Ben seni “kendim” den çok seviyorum. Seviyorum zira ben, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” ni özümseyenlerdenim. Bu ilke, diğer taraftan, “yaratılanı sevmek” tir bilirsin. Sen ve ben “70 milyonluk dev bir aile”nin bireyleriyiz, üstelik !…
Bilirsin ki, “bencil bir varlık”, yurdu ve milleti, “özden çok”u şöyle dursun, “kendisi kadar” bile sevemez. Sevginin bu kadarı “sencil bir varlık” olmayı; Başka bir deyişle, “diğerkâm” ya da “özgeci” bir kişilik edinmeyi ve “kendini aşmayı” gerektirir.
Sencillik, diğerkâmlık, ya da özgecilik; bildiğin gibi, “Haşr süresi 9. Ayetin” nde yer alan bir kavram olup, mutluluğu başkasının mutluluğunda bulan, (eş deyişle) nefsine hükmedebilen insanın özellikleridir.
Şöyle ki; ( Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali- Elmalılı Hamdi Yazır- Ayfa Basın)
“Muhacirlerden önce Medine’yi yaşama ve iman yurdu edinmiş olanlar, kendilerine hicret edenlere muhabbet beslerler ve onlara verilenden nefislerinde bir kaygı duymazlar; Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, muhacirleri kendilerine tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa ereceklerdir!”
Bizler; Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlâkı, milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda yıllardır devam eden okul dışı eğitim çalışmalarımızda eylediğimiz ameller sayesinde “insan-ı kâmil”, eş deyişle, “sencil varlık” olma konusunda küçümsenemeyecek bir YOL ALDIK.
Çalışmalarımızı izleyenler, “ibadet ediyorsunuz”, “herkes sizin gibi olsa” ya da “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri değerlendirmeler yapmaktalar…
Ben, “sencilik” kavramını özümsemiş bir varlık olarak;
· Bu yazının sonunda da görüldüğü üzere; Bilinçolog, Yasa Bağımlısı, HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı,
· “Bencil varlıkların üstlerine vazife olmayan işlerin” uzmanı,
· Türkiye Cumhuriyeti Devletini “dış borç boyunduruğundan” kurtarma girişiminde bulunan bir insan da oldum. (Ne var ki, bu girişimi ne sizden önceki ne de sizin de içinde bulunduğunuz 59. ve 60. Hükümetlere kabul ettiremedim.)
Bu yazının (NAME’nin) bir benzerini Sevgili Erdoğan’a da gönderdim.
Sayın Deniz Baykal’a, ilkokulda her sabah okunan “ANDIMIZ” da yer alan, “yurdu ve milleti özden çok sevme dersini” vermekle çok meşgul olduğu için olacak, gönderdiğim NAME’yi okuyacak vakti bile bulamadığını sanıyorum., sevgili Erdoğan’ın...
Diğer taraftan, “okul dışı eğitim” çalışmaları, bize, “yurdu ve milleti özden çok sevmeyi” öğretmekle kalmadı;
* “Yurtta barış-dünyada barış” için çalışmayı,
* “Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedeflere yürümeyi”,
* “Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızı olmayı” da öğretti.
Sevgili Çelik,
Bu ülkede yaşayanların yüzde doksanın üstünde bir çoğunluğu Müslüman ise, Haşr suresi 9.cu Ayeti “sencil, diğerkâm, özgeci varlık,” olmayı öngörüyorsa ve dinimizde, Arapçası “emri bil maruf- nehy-i anil münker” olarak bilinen; İyiyi, güzeli, doğruyu desteklemeyi; Kötüyü, çirkini, yanlışı engellemeyi emreden bir kavram varsa, buna rağmen “yurtta barış” yoksa, varın siz hesap edin “okul dışı eğitim”in önemini…
Sayın Çelik,
Diğer yandan, geçenlerde basından “din dersi” nde ısrar ettiğini öğrendim. (Bakan Çelik zorunlu din dersinde ısrarlı; 10 Mart 2008; Milliyet) Bize göre zorunlu olması gereken asıl şey: “din” dersinin yanında “bilinç” dersinin de konulmasıdır.
Bizler, yukarıda sözü edilen çalışmalarla “bilinç” konusunda da uzmanlaştık.
Örneğin; ben, başta da açıkladığım üzere, “Bilinçolog” oldum.
Diğer taraftan, “bilinç” konusunun ilk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması için senin Bakanlığına yaptığım başvurular dikkate alınmadı. Bu konudaki düşüncemi, önceki yıl, Muğla Valiliği “oluru” ile Bodrum’da İlk ve Orta Öğretim Okulları öğrencilerine verdiğimiz “bilinç konferansları”nda da dile getirdim. (Okullara Bilinç dersi konulmalı/ 19. 06. 2006 / Hürriyet -Ege) Sırası gelmişken, sözü edilen konferanslarım, ertesi yıl Bodrum Kaymakamlığı tarafından engellendi. ( Bodrum Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü 15. 12. 2006 tarih ve / SAYI: B.08.4.MEM.4.48.01.02.050/7649)
Ayrıca, “bilinç konferansları”nı yaygınlaştırılmak amacıyla bir sempozyum düzenlemek istedim. Bu konuda yaptığım başvuruya Muğla Milli Eğitim Müdürü bunun için bir “usta öğretici” belgesine ihtiyaç olduğunu ve bunun kendisini aştığı yanıtını verdi.
Sözü edilen belge için Bakanlığınıza Muğla Valiliği aracılığıyla yaptığım başvuruya mevzuatta, “bilinç” konusunda “usta öğretici” belgesi verileceğine dair bir kayıt bulunmadığı yanıtı verildi. ( Muğla Valiliği Milli Eğitim Müdürlüğü/ 18. 09. 2006/ SAYI: B.08.4.MEM.4.48.00.03/324-22487)
Sevgili ve Değerli Çelik,
“Çevre, tasarruf, trafik, vergi ve hepsinden önemlisi “toplumsal sorumluluk bilinci” gibi halkın umursanadığı kavramları dikkate alarak: “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesinin yaşama geçmesini önemsediğine inanarak, “eğitim ordusunun komutanı” sıfatını da göz önünde tutarak, “bilinç” konusunun İlk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması için Bakanlığına yaptığım, sonuncusu 8.09.2005 tarihli T.T. Komisyonu’nda HASIRALTI edilen başvurularımı dikkate almanı;
“EMRETMEK” gereğini duyuyorum…
HER ŞEY DOÇ. DR. HÜSEYİN ÇELİK’TEN BEKLENMEMELİ…
Ayrıca, yukarıda sözü edilen, “usta öğretici” belgesi”ni nereden, ya da hangi kurum ya da kuruluştan temin edebileceğim konusunda da yardımını bekliyorum.
Sevgi ve saygılarımla..

Galip BARAN
Bilinçolog-Yasa Bağımlılığı ve İnsan Davranışları Uzmanı
HABİTAT; Mevlâna, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
e-posta:
galipbaran@ttmail.com - galipbaran@mynet.com
WEB: http://www.turkcelil.com/ - http://www.galipbaran.blogspot.com/

12 Mart 2008 Çarşamba

"YENİ BİR TÜRKİYE"...

YENİ BİR TÜRKİYE
Bizler; Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarıyla geldiğimiz noktada edindiğimiz deneyim ve bilgi birikimden yola çıkarak“Yeni bir Türkiye” inşa etme kararı aldık. Amacını;
(a) Yurtta ve dünyada barışı gerçekleştirecek,
(b) Yurdunu ve milletini özünden çok sevecek ,
(c) Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedefe yürüyecek,
(d) “Cumhuriyet’in ilmen fennen bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlarını yetiştirecek bir toplum ideali için çalışacak bir kadro oluşturmak; Biçiminde belirlediğimiz girişimin “Çalışma Bildirgesi” eklidir Her türlü düşünce, öneri ve eleştiriye açık olan bu girişimde yer almak ve yapılmakta olan çalışmalara katkıda bulunmak isteyenler sözü edilen
(aşağıda yer alan) "BİLDİRGE" yi imzalayabilirler.
YENİ TÜRKİYE İÇİN ÇALIŞMA BİLDİRGESİ
(*) Ben, ……....…….. Bundan Böyle:
(A) : Çevreyi kirletmeyeceğime; Aşırı tüketmeyeceğime; Trafik kurallarını çiğnemeyeceğime; Toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime; Vergi kaçırmayacağıma; İş ahlakına saygı göstereceğime; Milli servete zarar vermeyeceğime; İmar yasasına aykırı işler yapmayacağıma; Her şeyi devletten beklemeyeceğime;
Diğer bir deyişle, KIRMIZIDA DURACAĞIMA,
(B) : Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri, “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyaracağıma, ayrıca,
(C) : Uyardıklarıma, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime, SÖZ VERİYORUM.
(imza)
KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı öngören bir “İLKE” dir.
SOSYAL YAPTIRIM :
Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
(*) : Bu “Bildirge”ye uymanın “salih ameller” eylememi sağlayacağına, “nefs”imle savaşmamı kolaylaştıracağına, “insan-ı kamil” olmama yol açacağına, bir başka deyişle, beni “erdem”e yönlendireceğine, bu bağlamda bir “kılavuz” işlevi göreceğine inanıyorum. Bildirgeyi İmzalayanın:
İşi :............................................................
Adresi :............................................................
Tel : ……………………………………………….
NOT: Bu “Bildirge” her türlü düşünce, öneri ve eleştiriye açıktır.
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı TEL: (0252) 382 34 77 /(0535) 844 84 76
E-posta:galipbaran@ttmail.com / galipbaran@mynet.com
WEB:http://www.turkcelil.com/ / http://www.galipbaran.blogspot.com/

DOW JONES KADAR TAŞ…
Sabahları, televizyonlarda, 5-10 dakika günlük haberler veriliyor, ardından 20-25 dakika DOW JONES’un “ÖKSÜRDÜĞÜ” ya da” AKSIRDIĞI” anlatılıyor.
Ekonomi uzmanları; “insancıklar”ı, Neye, Nereye, Ne kadar ve Nasıl bir yatırım yapmaları gerektiği konusunda yönlendiriyorlar.
“Küresel Isınma” uzmanlarının uyarıları, dünyanın DOW JONES’la birlikte yok olacağı gerçeği ISKALANIYOR. “Felaket” HAFİFE ALINIYOR.
“Küresel Isınma”nın durdurulması için Neye, Nereye, Ne kadar ve Nasıl bir yatırım yapmaları gerektiği anlatılmıyor.
Başına DOW JONES kadar taş düşesi DOW JONES BAĞIMLILARI!
Alt tarafı DOW JONES bu, Nuh’un Gemisi değil! Titaniği düşünün!
Bizler; çevre, tüketim, sağlık, trafik, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme” gibi alanlarda yıllardır yapmakta olduğumuz “okul dışı eğitim” çalışmalarında bu konuda çok önemli bir şey öğrendik. “Küresel Isınma”nın nasıl durdurulabileceği konusunda uzmanlaştık.
Neye, Nereye, Ne kadar ve Nasıl bir yatırım yapılması gerektiğini biliyoruz.
Size yardımcı olmağa; sizi DOW JONES hastalığından kurtarmağa, “TEDAVİ” etmeğe hazırız.
Hem de “BELEŞ”ten!
“ALAN” değil, “VEREN EL”iz…
Dileriz, “BU TAŞ” işe yarar. “Küresel Isınma SONA ERER!
“Gökten üç elma düşmüş…………………………………………….”
Galip BARAN

7 Mart 2008 Cuma

DUAM !...

DUAM !...
Galip BARAN

Bilinçolog, Yasa Bağımlısı,
İnsan Davranışları Uzmanı

Ya Rabb-El Alemin!
Sen, Türk Milleti’ne;
(A) Aşırı tüketmeme, vergi kaçırmama, çevreyi kirletmeme, iş ahlakına özen gösterme, rüşvet vermeme/almama, milli servete zarar vermeme, trafik kurallarını çiğnememe, “her şeyi devletten beklememe”, imar yasasına aykırı işler yapmama, sağlığa zararlı alışkanlıklar edinmeme, Bir başka deyişle, KIRMIZIDA DURMA,

(B) Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyenleri SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen yöntemle uyarma,
(C) Uyardıklarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önerme, alışkanlığı kazandır.
Öyle ki, Türk Milleti:“Muasır medeniyet”i aşabilsin.
“Yurtta barış dünyada barış”ın öncülüğünü yapabilsin.
“Atatürk’ün açtığı yolda ve gösterdiği hedef”e durmadan yürüyebilsin.“Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen, kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızı” olabilsin.
BİLİNÇ VARSILI” olsun ve dünyaya “KÜRESEL ISINMA”yı önlemenin yolunu gösterebilsin.
KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan kaçınmayı öngören bir “İLKE”dir.
SOSYAL YAPTIRIM: Kırmızıda geçeni, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmaktır.
(*) : Bu DUA, yukarıda sayılan alanlarda (a) “salih ameller” eylememi; (b) “nefsimle savaşma”mı; (c) “insan-ı kâmil” olmamı sağlamış, beni “erdem”e yönlendirmiş, bu bağlamda bir “kılavuz” işlevi görmüştür.
Galip BARAN
Bilinçolog, Yasa Bağımlısı, İnsan Davranışları Uzmanı HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76E-posta: galipbaran@ttmail.com / galipbaran@mynet.com
WEB: www.turkcelil.com/www

5 Mart 2008 Çarşamba

BAŞBAKAN'A ÖZEL...


BAŞBAKAN’A ÖZEL…
Yayınlayan
Haberci 2008/3/2

Galip BARAN

Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı

Başbakan Erdoğan, Kuzey Irak Operasyonuyla ilgili konuşmasında (NTV/ 2.8.2008/10:00): “Kurtuluş Savaşı”nın bize “milli birlik ve beraberlik şuuru”nu öğrettiğini söyledi…Sayın Başbakan, böyle konuşarak bizi gaza getirmek ya da bize moral vermek gereğini duymuş olabilir. Bunu anlamaya çalışırım…Ama, şuuru (bilinci) öğrendiğimize gerçekten inanıyorsa, yani samimiyse;
Vah ki, Vaaaaaaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh!
Çevre bilincimiz, tasarruf bilincimiz, trafik bilincimiz, vergi bilincimiz HARİKA; “Vaa mı” bizden iyisi???????????????????????????!
Biz:Ne çevreyi kirletiyoruz, ne aşırı tüketiyoruz, ne trafik kurallarını çiğniyoruz, ne toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar ediniyoruz, ne vergi kaçırıyoruz, ne rüşvet veriyoruz/alıyoruz, ne iş ahlakına saygısızlık ediyoruz, ne milli servete zarar veriyoruz, ne imar yasasına aykırı işler yapıyoruz, ne de “her şeyi devletten bekliyoruz!..”
Diğer deyişle, ne KIRMIZIDA GEÇİYORUZ, ne de geçmeğe kalkışanı “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle uyarmadan edemiyoruz, eşdeyişle, ne YOLSUZLUK YAPIYORUZ, ne de yapmağa kalkışanı hoş görüyoruz..
NE MUTLU BİZE!.
HAMİŞ: Sayın Erdoğan’nın bilmesinde fayda gördüğümüz gerçek:
Şuur (bilinç) sözcüğünden yapılan fiilin öznesi yoktur. Hiç kimse, hiçbir olay, ya da neden sizi bilinçlendiremez. Kişi, olay ya da nedenler sizi bilgilendirirler. Ancak siz mazursunuz. Bu ülkede herkes aynı yanlışı yapıyor…
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları UzmanıHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
TEL: (0252) 382 34 77 /(0535) 844 84 76

UYAN TÜRKİYE'M UYAN !...


UYAN ...







TÜRKİYE UYAN !...
Yayınlayan Haberci 2008/2/27
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı

UYAN TÜRKİYE UYAN!
DERİN UYKUDAN!
YOKSA!

“Muasır medeniyet” aşılacaksa,“Yurtta sulh dünyada sulh” sağlanacaksa,“Yurt ve millet özden çok” sevilecekse,“Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe” durmadan yürünecekse, “Cümhuriyet’in ilmen fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızları” yetişecekse,
***UYANMAK zorundasın!
Ama önce şu sorulara yanıt bulmalısın:
TÜRK, kurala NEDEN:İşine ve kolayına geldiği ZAMAN,
İşine ve kolayına geldiği YERDE,İşine ve kolayına geldiği KADAR,UYAR?
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları Kolaylaştırıcısı
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76

Prof. Dr. EMRE KONGAR'A "AÇIK MEKTUP"





Prof. Dr.
EMRE KONGAR'A
AÇIK MEKTUP
Yayınlayan Haberci 2008/2/24
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı
ÖZEL AÇIKLAMA:
Üniversitelerimizin değerli rektörleri, özellikle de insan davranışlarıyla ilgili bilim dallarının öğretim üyeleri, bilim insanları, YÖK’ün değerli Başkanı ve üyeleri; bu mektubu kendilerine yazılmış varsayabilirler. Değerli düşünce ve eleştirileriyle katkıda bulunabilirler. Böylece yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli konusu olan “bilinç” kavramının hayata geçmesinde pay sahibi olabilirler.Sayın Emre Kongar,1932 doğumluyum. Er. San. Ens. Mezunuyum. Çalışırken Yüksek Tekniker diploması aldım. K.K.K. Muh. Sınıfında Tek. As. Sb. olarak 9 yıl ve Pensilvanya Devlet Universitesi’nde (ABD) bir yıllık eğitimden sonra Ç.N.A.E.M.’de (Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi) Reaktör İşletme ve Nükleer Elektronik Uzmanı olarak 18 yıl çalıştım.1978 yılında emekli olup Bodrum Turgutreis’e yerleştim. Bir süre, Halk Eğitim Merkezi adına düzenlediğim kurslarda İngilizce öğretmenliği yaptım. Ardından, birkaç emekli arkadaşımla birlikte, bazı sivil toplum çalışmaları başlattık.. Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı” gibi alanlarda yaptığımız, “Okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, bu çalışmalarda: (a) “Yeni bir bilinç anlayışı” geliştirdik. (b) Sayılan alanların tümünde bilinçlendik. (c) “Yasa bilinci”miz, özellikle de “toplumsal sorumluluk bilinci”miz ileri düzeyde gelişti. (d) Yaşam biçimimiz (özellikle benimkisi) radikal şekilde değişti. (e) Yasa kavramını ileri düzeyde önemsediğimden olacak, zamanla “yasa bağımlısı” da oldum.Öyle ki; yöneticilerden hesap sormaya, onları denetlemeye başladım. TBMM salonunda süs gibi duran, egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olduğumu ifade eden sözü davranışlarıma yansıttım. Her şeyi devletten bekleyen halk ile yönetim arasında, “köprü” oldum. Bunu gören halk, beni, “herkes senini gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri sözlerle övmeğe başladı...Değerli hocam,Bu sonuçları görünce, benzer çalışmaları ülke genelinde yaygınlaştırmanın yararlı olacağını düşündüm. “Bilinç” konusunda bir sempozyum düzenlemek amacıyla Muğla Valiliğine başvurdum. İl Milli Eğitim Müdürlüğü cevabında, bu sempozyum için bir “usta öğretici” belgesine sahip olmam gerektiği, ancak bu belgeyi vermenin kendilerini aştığı ifade edildi. Milli Eğitim Bakanlığı da, Muğla Valiliğince iletilen aynı konulu başvuruma benzer bir yanıt verdi. Bu durumda, ”bilinç” konusundaki çalışmalarımızı, birikimimizi değerlendirecek, bu bağlamda son sözü söyleyecek ve “usta öğreticilik” talebime çözüm bulacak kurumun üniversite olduğunu düşünüyorum… Diğer taraftan, yaşanmakta olan sorunların “bilinç yoksulu bir toplum” oluşuğumuzdan kaynaklandığına inanıyorum. Üniversitelerimizin, “bilinç” konusuyla, bu nedenle de ilgileneceklerini ve “bilinç varsılı bir toplum” olabilmemiz için bir çalışma başlatacaklarını ve adı “bilinçoloji” olabilecek yeni bir bilim dalını kuracaklarını da ummak istiyorum.Kongar Hocam,Bu arada, Toplumsal Değişim, Kuramları ve Türkiye Gerçeği adlı kitabınızda yer alan, bazıları aşağıda görülen bilgiler dikkate alındığında, yukarıda sözü edilen çalışmalarla geldiğimiz noktayı “Aktif Toplum” tanımına yakın buluyoruz. Bu düşüncemizi değerlendirmenizi bekliyoruz.Öğrenim durumumu dikkate aldığınızda “bilinç“ konusundaki bulgularımızı “ilginç” ya da “kayda değer” bulacağınızı düşünüyorum...Aşağıdaki sitelerde yer alan bazı yazılarımın dile getirdiğim istek, öneri ve taleplerimin değerlendirilmesinde yardımcı olabileceğine inanıyorum...Saygılarımızla.Galip BARANBilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları UzmanıHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları KolaylaştırıcısıTEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76E-posta: galipbaran@ttmail.comgalipbaran@mynet.comWEB: www.turkcelil.com/ http://www.galipbaran.blogspot.com/* * *KAYNAK: Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği/ Remzi Kitabevi/ Emre Kongar:Aktif Toplum= Etken Toplum (Active Society): Hem yöneticilerinin denetimi, hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum. Örneği yok. Daha çok ütopik bir kavram. Pasif Toplum= Eylemsiz Toplum (Passive Society): Hem yöneticilerinin denetimi bakımından, hem de yönetilenlerin tercihlerinin birbirlerine uygunluğu bakımından düşük olan toplum.Örnek: İlkel toplumlar.Sürüklenen Toplum (Drifting Society): Yöneticilerinin denetimi bakımından düşük, yönetilenlerin tercihlerinin birbirlerine uygunluğu bakımından yüksek olan toplum. Örnek: Kapitalist demokrasiler..

DERSİMİZ EMPATİ

DERSİMİZ EMPATİ…
yayınlayan Haberci 2008/2/24
Galip BARAN
HABİTAT Empati Kozası Kolaylaştırıcısı
Empati, “Bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması” olarak tanımlanıyor.SEN kendini; Devlet’in, Türkiye’nin, Dünya’nın yerine koyabiliyor musun? Devlet’in, Türkiye’nin, Dünya’nın düşüncelerini doğru olarak anlıyor musun?Ben bu gerçekleri yıllardır devam eden, beni sencilleştiren “okul dışı eğitim” çalışmalarını yaparken öğrendim. Ben bun biliyorum ve anlıyorum. Bu işin uzmanı bile oldum.. SEN de öğrenmek istersen, yardımcı olabilirim? Bunu öğrenmenin ön şartı “diğerkam” yani “sencil bir varlık” olmak için istekli olmak ya da buna ihtiyaç duymaktır. Diğer taraftan, “diğerkam” sözcüğünün anlamını biliyor olabilirsin. Şu da var ki, “bilmek başka, (diğerkam) “olmak” çok farklı şeylerdir.Bu gerçekleri öğrenebildiğinde, içselleştirebildiğinde; Atatürk’ün “yurtta sulh dünyada sulh ordusu”nun bir eri olacaksın, bilesin…
Yetmez mi?
Değmez mi?
Galip BARAN
HABİTAT Empati Kozası Kolaylaştırıcısı

*** EMPATİ ***


EMPATİ
Yayınlayan
Haberci 2008/2/23
(Yazının sonundaki “SORU”ya cevap verilmesi ricası ile)

Galip BARAN

Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı

Empatinin Tanımı ve Tarihçesi Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Basit gibi gözüken bu tanımın gerisinde pek çok kuramsal öğe bulunmaktadır ve belki de bu yüzden söz konusu tanıma ulaşılması oldukça zaman almıştır. Günümüzde "empati" denildiğinde akla Carl Rogers ve onun konuya ilişkin çalışmaları gelir.Psikoterapi alanında empatik iletişim kurma becerisiyle ünlenmiş Rogers' ın adı ile empati kavramı adeta özdeş hale gelmiştir. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine "empati" adı verilir. Yukarıdaki empati tanımı üç temel öğeden oluşmaktadır. Bir insanın karşısındaki bir kişi ile empati kurabilmesi için gerekli olan bu öğeleri şöyle sıralayabiliriz: 1) Empati kuracak kişi kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Başka bir söyleyişle, empati kurmak isteyen kişinin karşısındaki kişinin fenomonolojik alanına girmesi gereklidir. Fenomenolojik alan nedir? Psikolojideki fenomenolojik yaklaşıma göre her insanın bir fenomenolojik alanı vardır. Her insan gerek kendisini gerek çevresini, kendisine özgü bir biçimde algılar; bu algısal yaşantı özneldir (subjektiftir); kişiye özgüdür. Yani her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra da bu rolden çıkarak kendi rolümüze geçebilmeliyiz. Aksi halde empati kurmuş sayılmayız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak (ona benzemek) veya ona sempati duymak, empatiden farklı şeylerdir.2) Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gereklidir. Karşımızdakinin yanlızca duygularını veya yalnızca düşüncelerini anlamış olmak yeterli değildir. Empatiyi tanımlarken bu noktayı vurguladığımızda, empatinin iki temel bileşeninden söz etmiş oluyoruz. Bunlar empatinin bilişsel ve duygusal bileşenleridir. Karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız, bilişsel nitelikli bir etkinlik (bilişsel rol alma/bilişsel perspektif alma), karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmemiz ise duygusal nitelikli bir etkinliktir (duygusal rol alma/duygusal perspektif alma.) Bilişsel rol alma duygusal rol almanın ön şartı sayılabilir. Empatinin bileşenlerinin ne olduğu konusunda araştırmacılar arasında, bazı görüş farklılıkları vardır. Örneğin Hoffman’ a (1978) göre empatinin, bilişsel, duygusal ve güdüsel (motivasyonel) olmak üzere üç bileşeni vardır. Bazı araştırmacılar empatinin bilişsel yönünü, bazıları ise duygusal yönünü vurgulamaktadır. Fakat çoğunluğun üzerinde uzlaştığı görüş, empatinin bilişsel ve duygusal bileşenlerden oluştuğu yolundadır. 3) Empati tanımındaki son öğe ise, empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile eğer anladığımızı ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılık olduğunu belirtmektedirler. Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin iki yolu vardır: Yüzümüzü/bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek. Empatik tepki vermenin en etkili yolu herhalde bu ikisini birlikte kullanmaktır. Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, örneğin "son günlerde çok bunalmışsın" derse, rahatladığımızı hissedebiliriz. Bir Halk Masalında EmpatiGöğsü kınalı bir serçe varmış. Gök gürlediği zamanlar tir tir titreyerek yere yatar, gök yıkılmasın diye de ayaklarını havaya kaldırırmış. Bir yandan da "korkumdan kırk kantar yağım eridi" dermiş. Bir gün birisi demiş ki; "sen kendin beş dirhem gelmezsin; nerden oluyor da kırk kantar yağın eriyor?" Bunun üzerine serçe şu cevabı vermiş; “herkesin kendine göre dirhemi, kantarı var; siz ne anlarsınız". Yukarıdaki masalda verilmek istenen mesaj kanımca şudur: Her insanın -hatta her canlının- olaylara kendine özgü bir bakış açısı (fenomenolojik alanı) vardır. Dışarıdan baktığımızda bunu göremeyiz ve bu yüzden de onun bazı davranışlarına anlam veremeyiz. Kendimizi karşıdakinin yerine koyup olaylara onun gözüyle bakabilirsek, ancak bu durumda onun duygularını ve düşüncelerini anlamamız, dolayısıyla da davranışlarına anlam vermemiz mümkün olur.Empatinin Sempatiden Farklılığı Bir insana sempati duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Karşımızdaki kişiye sempati duyuyorsak, onunla birlikte acı çekeriz ya da seviniriz. Empati kurduğumuzda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır. Kendimizi sempati kurduğumuz kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değildir; sempatide "yandaş" olmak esastır. Empati kurduğumuzda ise karşımızdaki kişiyle aynı duyguları ve görüşleri paylaşmamız gerekmez; sadece onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız. Bir insanı anlamak başka şeydir, ona hak vermek başka şey. Empatide anlamak, sempati de ise anlamış olalım ya da olmayalım, karşımızdakine hak vermek söz konusudur. Empati Kurma ve Yardım Etme Davranışı Empati kurmanın yardım etme davranışına nasıl dönüştüğü hakkında başlıca iki kuramsal açıklama vardır: Bunlardan birincisine göre, sıkıntı içinde bulunan kişi ile empati kuran kişi, karşısındakinin durumunu anladığı için sıkıntıyı gidermek yani kendisini rahatlatmak için o kişiye yardımda bulunur. İkinci açıklama ise şöyledir: Sıkıntıda bulunan kişi ile empati kurarak onun durumundan haberdar olan kişi, diğergam bir davranışta bulunarak, sıkıntıdaki kişiyi rahatlatmak amacıyla ona yardım eder. Yukarıdaki açıklamaların birincisine göre, yardım davranışının temelinde egoist bir güdü, ikincisine göre ise diğergam (altruıstic) bir güdü bulunmaktadır. Empati sadece kendisiyle empati kurulana yararı olan bir etkinlik değildir. Empati, empatiyi kuran kişi için de önemlidir. Empatik becerileri ve eğilimleri yüksek olan, bu yüzden de diğer insanlara yardım eden kişilerin, çevreleri tarafından sevilme ihtimalleri artar. Bell ve Hall(1954) yaptıkları araştırmada, liderlik özelliğine sahip kişilerin empati kurma becerilerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bir araştırmada, piyano ve keman çalan gençlerin empatik becerileri ve kendilerine yönelik saygı düzeyleri, müzikle uğraşmayan gençlerinkine oranla daha yüksek bulunmuştur. Yine benzeri bir araştırmada, kedi köpek gibi evcil hayvanların beslendiği evlerdeki çocukların empatik becerileri (bilişsel ve duygusal rol alma becerileri), evcil hayvan beslenmeyen evlerdeki çocukların empatik becerilerinden daha yüksek bulunmuştur.Bu bulgular,kişilerin ilgi alanları ile empatik becerileri arasında ilişki bulunduğu anlamına gelmektedir. Müzik, evcil hayvan gibi uğraş edinmek muhtemelen kişilerin empatik anlayışlarını/becerilerini arttırmaktadır. Bir araştırmaya göre, meraklarına anne ve babalarından karşılık bulan çocuklar, yetişkin olduklarında, aynı ortamda yetişmeyenlere oranla daha yüksek empatik ilgiye sahip olmaktadırlar. Aşamalı Empati Sınıflaması Onlar BasamağıBu basamakta tepki veren kişi karşısındaki kişinin kendisine anlattığı sorun üzerine düşünmez, sorun sahibinin duygu ve düşüncelerine dikkat etmez, bu soruna ilişkin kendi duygu ve düşüncelerinden söz etmez. Sorunu dinleyen kişi, sorun sahibine öyle bir geri bildirim verir ki, bu geri bildirim, o ortamda bulunmayan üçüncü şahısların (toplumun) görüşlerini dile getirmektedir. Bu basamakta tepki veren kişi, birtakım genellemeler yapar, atasözleri kullanır. Örneğin parasını israf ettiği için yakınan bir kişiye "ayağını yorganına göre uzat" dersem, Onlar basamağında bir empatik tepki vermiş olurum. Bu sözlerimle karşımdaki kişinin ya da benim duygu ya da düşüncelerimiz yer almamakta, yalnızca toplumun bu konu ile ilişkin görüşü yansıtılmaktadır.Ben BasamağıBu basamakta empatik tepki veren kişi, benmerkezcidir; kendisine sorununu anlatan kişinin duygu ve düşüncelerine eğilmek yerine, sorunun sahibini eleştirir, ona akıl verir; bazende kişiyi kendi sorunlarıyla başbaşa bırakıp kendinden söz etmeye başlar. Örneğin "ben" basamağına uygun empatik tepki veren bir kişi, dinlediği sorun karşısında "üzüldüm, aynı dert bende de var" der ve böylece sorun sahibini sorunuyla yüzüstü bırakıp kendi sorunlarını anlatmaya başlar. Ben basamağında empatik tepki veren kişi, karşısındaki insanı bir ölçüde rahatlatabilir. Sen BasamağıBu basamakta empatik tepki veren bir kişi, kendisine sorununu ileten kişini rolüne girer, olaylara o kişinin bakış açısıyla bakar. Yani kendisine iletilen sorun karşısında, toplumun ya da kendisinin düşüncelerini dile getirmez, doğrudan doğruya karşısındaki kişinin duyguları ve düşünceleri üzerinde odaklaşarak, o kişinin ne düşündüğünü ve hissettiğini anlamaya çalışır. Yukarıda sıralanan üç temel empati basamağını kapsayacak şekilde on alt basamak oluşturdum: 1. Senin problemin karşısında başkaları ne düşünür, ne hisseder: Bu basamakta empati kurmaya çalışan kişi, birtakım genellemeler yapar, felsefi görüşlere, atasözlerine başvurabilir, dinlediği soruna ilişkin olarak genelde toplumun neler hissedebileceğini dile getirir; sorununu anlatan kişiyi toplumun değer yargıları açısından eleştirir. 2. Eleştiri: Dinleyen kişi, sorununu anlatan kişiyi kendi görüşleri açısından eleştirir, yargılar. 3. Akıl Verme: Karşısındakine akıl verir, ona ne yapması gerektiğini söyler. 4. Teşhis: Kendisine anlatılan sorunu ya da sorunu anlatan kişiye teşhis koyar; örneğin “bu durumun sebebi toplumsal baskıdır” ya da “sen bunu kendine fazla dert ediyorsun” der. 5. Ben de Var: Kendisine anlatılan soruna ya da sorunun benzerinin kendisinde de bulunduğunu söyler; “aynı benim başımda” diye söze başlar ve kendi sorununu anlatmaya başlar. 6. Benim Duygularım: Dinlediği sorun karşısında kendi duygularını sözle ya da davranışla ifade eder; örneğin “üzüldüm” ya da “sevindim” der. 7. Destekleme: Karşısındaki kişinin sözlerini tekrarlamadan, onu anladığını ve desteklediğini belirtir. 8. Soruna Eğilme: Kendisine anlatılan soruna eğilir, sorunu irdeler, konuya ilişkin sorular sorar. 9. Tekrarlama: Kendisine iletilen mesajı (sorunu), gerektiğinde mesaj sahibinin kullandığı bazı kelimelere de yer vererek özetler; yani dilediği mesajı kaynağına yansıtmış olur. 10. Derin Duyguları Anlama: Bu basamakta empati kuran kişi, kendisini empati kurduğu kişinin yerine koyarak onun açıkça ifade ettiği ya da etmediği tüm duygularını ve onlara eşlik eden düşüncelerini ark eder ve bu durumu ona ifade eder.* * *KENDİNİ BAŞKASININ YERİNE KOYMA Ben bir “bilinçolog”um kendimi bir başkasının yerine koymam görece kolaydır. Ama başkasının kendisini benim yerime koyması o kadar kolay olmayabilir.Benim kendimi bir “beyin cerrahı”nın yerine koymam zor da olsa imkansız değildir. “Tıp eğitim”i görmem ve gereken ihtisası yapmam “tıp doktoru” olmam yeterlidir.Aynı şeyi bir “beyin cerrahı” için söyleyemeyiz. Bidiğim kadarıyla, “bilinç eğitimi” veren, “bilinçolog” yetiştiren bir bilim dalı dünyada yoktur.SORU:Yukarıdaki açıklamalara göre; “Sencilik”(diğerkamlık) alanında kendisini geliştirmiş bir “bilinçolog”un “empati” konusunda çok avantajlı bir konumda olduğu söylenebilir mi?Galip BARANBilinçolog/ Yasa Bağımlısı/ İnsan Davranışları UzmanıHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları KolaylaştırıcısıTEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76E-posta: galipbaran@ttmail.comgalipbaran@mynet.comWEB: www.turkcelil.com/

HEPİMİZ TERÖRİSTİZ


HEPİMİZ TERÖRİSTİZ!
Yayınlayan Haberci 2008/2/21
Galip BARAN
Bilinçolog/Yasa Bağımlısı/İnsan Davranışları Uzmanı
Duyduk duymadık DEMEYİN! Terörün her türlüsüne karşı olanlar, DİNLEYİN! “İklim değişikliği” başta olmak üzere, terörün her türlüsünün sorumlusu, en belalısı, “bencillik terörü”dür. Bizler (dünyalılar):Ya çevreyi kirletiyoruz (çevre canavarıyız ya da teröristiyiz), ya aşırı tüketiyoruz (tüketim canavarıyız ya da teröristiyiz), ya trafik kurallarını çiğniyoruz (trafik canavarıyız ya da teröristiyiz), ya toplum sağlığına aykırı alışkanlıkları ediniyoruz/sürdürüyoruz, (sağlık canavarıyız ya da teröristiyiz), ya vergi kaçırıyoruz (vergi canavarıyız ya da teröristiyiz), ya rüşvet veriyoruz /ya alıyoruz (rüşvet canavarıyız ya da teröristiyiz), iş ahlakına saygı göstermiyoruz (iş ahlakı canavarıyız ya da teröristiyiz), imar yasasına aykırı işler yapıyoruz (imar canavarıyız ya da teröristiyiz), milli servete sahip çıkmıyoruz (milli servet canavarıyız ya da teröristiyiz), her şeyi devletten bekliyoruz (her şeyi devletten bekleme canavarıyız ya da teröristiyiz)- Eşdeyişle, KIRMIZIDA GEÇİYORUZ, geçmesek bile geçene ses etmiyoruz. Nedir bu HALİMİZ?Gaflet içindeyiz, uyku HALİNDETİZ.Nedeni: HEPİMİZ BENCİLİZ…“Sen kim oluyorsun” ya da “kendini ne sanıyorsun” da, “böyle konuşuyorsun?” dediğinizi duyuyorum...Ben de sizlerden birisiydim. “Bencil bir varlık”tım. Başta sayılan alanların tümünde KIRMIZIDA GEÇİYORDUM. Geçmesem bile geçenlere ses etmiyordum. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyordum. Beni şimdi “farklı kılan” ne?Hatırlayınız! Beni, “nefs”imin esaretinden kurtaran, özgürleştiren, “sencil bir varlık” olmamı sağlayan, “okul dışı eğitim” çalışmalarımızı yaparken ve projelerimizi uygularken gördüğünüzde, çoğunuz, “herkes senini gibi olsa” ya da “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyordunuz. Beni övüyordunuz…Beni daha yakından tanımak isterseniz aşağıdaki sitelerde yer alan yazılarımdan yararlanabilirsiniz.Galip BARANBilinçolog/ Yasa Bağımlısı/ İnsan Davranışları UzmanıHABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları Önleme ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” Kozaları KolaylaştırıcısıTEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76E-posta: galipbaran@ttmail.com galipbaran@mynet.com

EĞİTİM REFORMU


EĞİTİM REFORMU
Yayınlayan Haberci 2008/2/18

Galip BARAN
"YILIN İNCELEME ÖDÜLÜ"
2007 Örsan Öymen Anısına -18.2.2008 Milliyet "NASIL BİR EĞİTİM REFORMU?"
Milliyet’in Örsan Öymen Anısına Yılın İnceleme Ödülü, Türkiye’nin önemli güncel sorunlarını irdelemeyi sürdürüyor. Bu yıl eğitimin önemli bir sorununu gündeme getiriyor ve ülkemizin düşünen, inceleyen, araştıran, tartışan insanlarını göreve çağırıyor. Bu yarışa siz de katılın.
ÖDÜL KONUSU: ÜNİVERSİTE ÖNCESİ EĞİTİM REFORMU
A)Üniversite öncesi temel ilköğretimin kalitesinin yükseltilmesi, okul öncesi eğitimin güçlendirilmesi,
B) Bilim, teknoloji ve pedagoji, alanındaki değişim ve gelişmelerin Türk eğitim sistemine uygulanması,
C) Temel eğitim ve lise düzeyinde, üniversiteye ve mesleki eğitime dönük yönlendirme esaslarının yeniden düzenlenmesi,
D) Üniversite önünde yığılmayı önlemenin yollarının Türkiye koşullarına uygunluğu açısından çözümlenmesi.
KATILIM KOŞULLARI:
1- Yurt içinden ya da yurt dışından ödüle yazarın imzalı bir başvuru yazısıyla aday olunabilir. Çalışmalar öteki maddelerdeki koşullara uymalı ve Türkçe yazılmış olmalıdır.
2- Adaylar doğrudan başvuracakları gibi, kamu kuruluşları, üniversiteler, eğitim kurumları, meslek kuruluşları; sivil toplum örgütleri de aday gösterebilir. Bu şekilde önerilen adayların onay imzaları da başvuruya eklenmelidir. Aday çalışma, iki ya da üç kişinin ortak yapıtı ise, parasal ödül aralarında bölüştürülür, her birine ödül belgesi verilir.
3- Ödüle başvuranlar açıklanmaz, aday yapıtlar kazansın ya da kazanmasın geri verilmez.
4-Dosya A4 kâğıdıyla en az 20, en çok 50 sayfa olmalıdır.
5- Ödül sahibine 5 bin YTL ile bir ödül belgesi sunulur. Ödül tek olarak verilir, bölüştürülemez, mansiyon yoktur. 6- Aday yapıtlar 10 nüsha olarak gönderilmeli; ayrıca yapıt sahibi adayın bir A4 kağıdını geçmeyen özgeçmişi( 10 kopya olarak) ve bir adet fotoğrafı eklenmelidir. Açık adresleri, telefon numaraları, varsa fax numaraları, e-posta adresleri de başvuruda yer almalıdır. 7- Aday yapıtlar 29 Şubat 2008 günü saat 17.00'ye kadar “Doğan Medya Center, Milliyet Ödülleri, 34204 Bağcılar, İstanbul” adresine teslim edilmeli ya da Posta ile gönderilecek ise son tarih 22 Şubat, kargoyla ise 27 Şubattır. Ayrıntılı bilgi için Tel: 0212 505 63 49
SEÇİCİLER KURULU:
Prof. Dr. Gönül AKÇAMETE (Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı) Prof. Dr. Ali BAYKAL (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı) Metin BOSTANCIOĞLU (Eski Milli Eğitim Bakanı)Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN (Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı)Prof. Dr. Üstün ERGÜDER (Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikaları Merkezi Direktörü, Üçüncü Sektör Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı) Prof. Dr. Ali İlker GÜMÜŞELİ (Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi)Dr. Atilla KARAOSMANOĞLU (Dünya Bankası Eski Başkan Vekili)Altan ÖYMEN (Radikal Gazetesi Yazarı)Prof. Dr. Türkan SAYLAN (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı)
EĞİTİM REFORMU:
Bize göre Eğitim Reformu”nun hedefleri;
•“Yurdu Milleti Öz”den çok sevecek,
•"Yurtta Barış Dünyada Barış” için çalışacak,.
•Türkiye’nin “Muasır medeniyeti aşması”nın yolunu açacak,
•Cumhuriyet’in ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve Yüksek Seciyeli Muhafızları olacak,Nesiller yetiştirmek.Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana yukarıda sayılan hedeflere ulaşılmasından söz edilmiş ya da gözetilmişse, “egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi” olacak kuşakların yetiştirilmesi için büyük çaba gösterilmiş, ilköğretim okulları, üniversiteler açılmış, ancak, ne yazık ki, okuryazar sayısında artış sağlamaktan öte, kayda değer bir sonuç alınamamıştır. Yukarıda sayılan, Cumhuriyeti İlelebet Yaşatacak Hedefleri dikkate alındığında, eğitimin amacının “okur yazarlık”la sınırlı kaldığı ve “ÇOK YETERSİZ” olduğu iddia edilebilir.

PAYLAŞIM MI DEDİNİZ !...


PAYLAŞIM MI DEDİNİZ !..
Yayınlayan Haberci 2008/2/17
Galip BARAN
Bilinçolog-Yasa Bağımlısı,
İnsan Davranışları Uzmanı

DOSTLARIM!
“Paylaşım Güzeldir” diyorsunuz, “çok iyi çok güzel” söylüyorsunuz da:
*Türkiye NEDEN bir “Yolsuzluklar Cenneti”idir?
NEDEN bu kadar çok “operasyon” yapılır?
“Yurtta Barış” NEDEN sağlanamaz?*
Türk; kurala, NEDEN “işine ve kolayına geldiği” yerde;
NEDEN “işine ve kolayına geldiği” zamanda ve NEDEN “işine ve kolayına geldiği” kadar uyar?
*Türk NEDEN demokrat; Türkiye Cumhuriyeti NEDEN “hukuk devleti”,
NEDEN “sosyal devlet” olamaz?
SORUN NE ?...