31 Aralık 2008 Çarşamba

TANRI’YLA SÖZLEŞME…
Ya Rabbi!..
Kulun Galip BARAN olarak ben,
BUNDAN BÖYLE:
* Çevreyi kirletmeyeceğime, aşırı tüketmeyeceğime, trafik kurallarını çiğnemeyeceğime, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar edinmeyeceğime, vergi kaçırmayacağıma, rüşvet vermeyeceğime/almayacağıma, iş ahlakının korunması için çaba göstereceğime, milli servete zarar vermeyeceğime, imar yasasına aykırı işler yapmayacağıma, her şeyi devletten beklemeyeceğime, eş deyişle, kırmızıda geçmeyeceğime.
Daha açık deyişle sana KULUK EDECEĞİME.
* Kırmızıda geçmeye kalkışan kullarını, “kırmızıda geçeni anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka tepki gösteremeyecek şekilde uyarma”yı öngören, “sosyal yaptırım” olarak bilinen bir yöntemle UYARACAĞIMA.
* Uyardığım kullarına, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını önereceğime SÖZ VERİYORUM.
Bir başka deyişle, tövbe ettim! Kabul et Ya Rab’im!
Duydum ki, sen kullarına yardım edene yardım edermişsin! Görüyorsun, ben senin kullarına yardım ediyorum, onlara da sana kulluk etmelerini öneriyorum. Sen değerlendir Ya Rabbim!
Kul GALİP
Bilinçolog, Yasa Bağımlısı.
Bilinç Üniversitesi Baş-amelesi
***
BEYİN + KALP

Erdoğan AKP’lilerin; Deniz CHP’lilerin; Devlet ise MHP’lilerin “iyi” olarak tanımladıkları siyasetçiler...
“İyi” siyasetçiler ulus için çalışmak amacıyla yola çıkıyorlar, kalabalıkları peşlerin takıyorlar.
Bu ülke ne “iyi” siyasetçiler gördü. Demirel gibi, Ecevit gibi, Erbakan gibi, Çiller gibi ve daha niceleri…
Sonuç? Ülke ne halde? Türkiye nereye gelebildi? ABD’nin, AB’nin, İMF’nin güdümünde bir ülke olmaktan kurtulabildi mi?
Ucuz etin yahnisi derler ya!…. Hiç kimse darılmasın, alınmasın ama bu toplum bunlardan daha “iyi”sini ÇIKARAMIYOR, belli ki. Bu satırları yazan da bu toplumun bir ferdiydi. Farklı değildi. Ta ki…..!
Ta ki ne ?
Merak edenler, “Ta ki”nin cevabını: www. bilinc-universitesi.blogspot.com,
http://www.turkcelil.com/; http://www.internethaber.eu/; http://www.galipbaran.blogspot.com/;
sitelerinde bulabilirler
**
Bakın Ruhbilim Uzamanı sayın Ergün Arıkdal bu konuda ne diyor bu konuda:
….her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O ses sonunda halkın, toplumun sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. Çok bencil bir milletiz biz. Dolayısıyla, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. Bu memleketin; bilim adamından, ekonomistten, iyi siyaset adamından ziyade, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, gerçekten sevebilen insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen insanlara ihtiyacımız var. Bizim asıl sıkıntımız buradadır.
ÖZETLE:
Bu memleketin; iyi siyaset adamından ziyade gerçekten sevebilen, vicdan sesini ifade etmeye çalışan insanlara ihtiyacı var; para, bilgi, şöhret, sandalye severlere değil !
Sevgi deyince aklımıza kadınlar gelmeli. Neden?
Bilinç Üniversitesi cevap veriyor: Bu alemde bu yalancı dünyada insanı anasından daha çok sevebilen bir varlık var mı?
Bu gerçekten yola çıkan Bilinç Üniversitesi “ÇÖZÜM! KADIN BAŞKAN” diyor.

Üniversite diyorsak aklınıza “Bilgi Çağı”nın “hiyerarşi bağımlısı” üniversiteleri gelmesin. “Bilinç Üniversitesi”nde hiyerarşi yoktur. Demokrasi vardır. Sahtesi değil MUTLAK olanı. Bu üniversitenin en üst düzey yetkilisi “baş-amale”dir. Diğer üyeler “amele”dirler. Baş-amelelik her ameleye açık bir makamdır.
Temeli 20 yıl önce Turgutreis’te atılan, emek, zaman ve çaba ile kurulan Bilinç Üniversitesi’ni tanımlarken, aslında, “insanlık” ve “sevgi” sözcüklerinin kullanılması gerekir.
Turgutreis Bilinç Üniversitesini bu nedenle, “bundan böyle, ” “Bilinç- Sevgi- İnsanlık Üniversitesi” (B.S.I.Ü.) olarak ifade edeceğiz
B.S.I.Ü. (“iyi” kavramına sığınmış olan) “sermayes-birikimi”si “bilgi” ile sınırlı olan insanı “tek bacaklı bir yaratık” olarak görmektedir.
B.S.İ.Ü. ; “Bilgi Çağı”nın bu tek bacaklı insanını öteki bacağını da kullanmağa, “putlardan kurtulmağa, diğer deyişle, bilinçlenmeğe, türdeşlerini sevmeğe, insan olmağa davet ediyor.
***
YETMEZ Mİ!…
EY!
Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, Genel Kurmay Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, 60. Hükümetin Bakanları, özellikle de M. E. Bakanı, Üniversitelerin Rektörleri, Böyyük Gazetelerin Böyyük Köşe yazarları ve Böyyük Televizyonların Böyyük Program Yapımcıları!
Ey, Yukarıda Sayılan Sayın Sayınlar!
“Yurdu ve milleti özden çok sevme”yi nerede ve nasıl öğrendiniz?
Lütfen açıklar mısınız!
Okullarda, üniversitelerde, ticari hayatta, orduda öğrenilemediğine ve Bilinç Üniversitesi’nin “okul dışı eğitim” çalışmalarında yer almadıkça da öğrenilemeyeceğine göre… !
Darılmayın ama “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”nden bi-haber sayılırsınız, hepiniz
Ama sorun değil! Bilinç Üniversitesi bu konuda yardımcı olmağa hazır.
Birazcık ilgi gösterin yeter…!
Gösterirseniz ne mi olur ?
“Yurtta Barış” olur.
Türkiye; İMF’nin Emir Kulu olmaktan kurtulur.
Cumhuriyet; fikren, ilmen bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlara kavuşur.
YETMEZ Mİ ?

***
“DARBE HAKKI”
ERGENEKON VE BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
Bu ülke ne darbeler gördü! Başarılısı, başarısızı! İnsanlar gördü, darbeden bir şeyler bekleyeni, beklemeyeni! İşte Ergenekon! Asrın Davası! Suçlamalar bir birini izliyor. Suçlananlar haklı olduklarını iddia ediyor. Sonuçta, büyük olasılıkla, dağ fare doğuracak…
Uyan ey halkım!
Yapılması gereken tek şey; darbeden bir şeyler bekleyenlerin ve de beklemeyenlerin, bir başka deyişle, herkesin “kendisine darbe” yapmasıdır; “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemesidir, bence.
Gülmeyesin, “kendine darbe nasıl olur” demeyesin ey halkım! Ben, “kendine darbe” yapanlardan birisiyim. Kendine darbe yapmak, yukarıda da işaret edildiği üzere, “yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesini özümsemekle gerçekleşiyor.
Sen de, çokları gibi “ben de o ilkeyi özümseyenlerdenim” demeyesin ey halkım! Ana, baba, eş, çocuk, yat, kat sevgisinden yüce bir sevgi bu. Bilinç Çağı’nı başlatmak gibi, kansız kavgasız bir devrimi gerçekleştirmek gibi, “Bilinç Devrimi”ni hayata geçirmek gibi fazladan özellikleri de var o ilkeyi özümsemenin…
Bunlar gerçekleştiğinde, “egemenliğin sahicisi”nin sahibi oluyorsun; egemenliğini, örneğin Bodrum’un Turgutreis Beldesinde görüldüğü şekilde hiçe sayan Doğuş Grubu’na (Sermaye’ye) haddini bildirmek için varınla-yoğunla çalışmağa başlıyorsun, ülkenin kaderine el koyuyorsun ey halkım! .
Sen ülkenin kaderine el koyduğunda, herkes haddini bilmek zorunda kalır ; hiç kimse bir başkasına haksızlık etmeğe cüret edemez; “darbe hakkı “ doğmaz; başka Ergenekonlar yaşanmaz ey halkım!
Öyleyse; haydi benim Aziz Usta’ya:
Utanırım aldıklarım demeye
Gücüm yetmez borcun ödemeye
Bende hakkın çoktur halkım
Değil böyle bir Aziz
Bin Azizler olsa yetmez
Aldığını vermeye
Utanırım hakkını helal et demeye
Dünya durdukça durasın!
Dedirten HALKIM!
Haydi, bu ülkeyi “Sermaye’nin Egemenliği”nden kurtarmağa!
Galip BARAN;

Bilinç Üniversitesi, Yasa Bağımlısı
Turgutreis’in yurdunu ve milletini özünden çok seven delisi
Turgutreis-BODRUM

Hiç yorum yok: