30 Aralık 2014 Salı

YASA BAĞIMLISI BARAN’DAN ULUSA…

YASA BAĞIMLISI BARAN’DAN ULUS'A…
 
Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, İçişleri Bakanı, valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, muhtarlar; devletin iskeleti kamu görevlileri!

Türkiye’nin; çevrenin kirletilmediği, israfın önlendiği, trafik kurallarının ihlâl edilmediği, iş ahlâkına saygı gösterildiği, milli servete sahip çıkıldığı, imar yasasına aykırı işlerin yapılmadığı, her şeyin devletten beklenmediği bir ülke olmasını istiyorsanız EĞER,

İşe, trafik krallarına uymakla, uymayanları uyarmakla  başlamanız YETER!

Ben ki, sanat okulu diplomalı, sıradan bir vatandaşım. Trafik kurallarına uymayı uymayanları uyarmayı, YASA BAĞIMLISI olmayı, ben bile başardığıma göre; sizler, çoğu üniversite diplomalı sıra dışı insanlar, sizler neden başaramayasınız?

Bunu yapabildiğinizde; her şeyi devletten bekleyen, imama uyan TÜRK HALKI size uyacak, onlar da sizler gibi YASA BAĞIMLISI olacaktır…

72 Milyon YASA BAĞIMLISI’nın yaşadığı Türkiye’nin nasıl bir sıçrama yapacağını, AB’yi, ABD’yi nasıl sollayacağını, Muasır Medeniyet’i nasıl aşacağını,  bir düşünün…

Saygılarımla. 
Atatürk Bağımlısı
Demokrasi Öğretmeni
Bilinç Üniversitesi Kurucuları Platformu Temsilcisi
Türkiye HABİTAT Yolsuzlukları Önleme Kozası Kolaylaştırıcısı
Bilinçolog Galip (Diğerkâm) Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli Mimar, Mühendis, Doktor, Sosyolog, Psikolog, Antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı:  “Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu”, bir başka deyişle, dünyevi değerlerin yerini uhrevi değerlerin aldığı bir dünya düzeni kurmak.
(*)  30 Aralık 2014 (Arşivimde yer alan bu yazının ilk şekli 07. 03. 2010 tarihlidir)

6 Ağustos 2014 Çarşamba

GALİP BARAN ORADAYDI; Engin Alan: "O Zat Atatürk'ün Koltuğuna Oturursa!"

Engin Alan: O Zat Atatürk'ün Koltuğuna Oturursa!..
MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan, partisinin Bodrum İlçe Teşkilatı'na konuk oldu. Anayasa Mahkemesinin Balyoz Davası'na ilişkin ihlal kararının ardından tahliye olan Engin Alan, Bodrum'da gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Alan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışın "eşit" olmadığını belirtirken, 10 Ağustos'ta yapılacak seçimin ise Türkiye'nin geleceğini ve kaderini tayin edecek çok kritik bir dönüm noktası olduğunu ifade etti. 

05 Ağustos 2014 Salı 17:05
Selda ÖZTÜRK- Anayasa Mahkemesinin Balyoz davasına ilişkin "ihlal" kararının ardından tahliye edilen "en son milletvekili" Engin Alan Bodrum'da partilileriyle buluştu.  MHP Bodrum İlçe Başkanı Asım Başaran ve MHP'nin 30 Mart yerel seçimlerinde Bodrum Belediye Başkan Adayı olan Mehmet Tosun ile birlikte gazetecilerin karşısına geçen Alan,  Türkiye gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulunurken, Cumhurbaşkanlığı seçimine dair görüşlerini de paylaştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne şanıyla, şerefiyle uzun dönem hizmet veren milli bir generali Bodrum'da ağırlamaktan büyük onur ve şeref duyduklarını belirten MHP İlçe Başkanı Asım Başaran., "Gün geldiğinde Kuzey Irak'ta, gün geldiğinde Balkanlarda bu milletin milli mücadelesine katkıda bulunmak için gözünü bile kırpmadan mücadele veren müstesna bir generalimizi, İstanbul milletvekilimizi konuk ediyoruz…
Bugün iktidarda bulunan gaflet içerisinde bu ülkeyi yönetenler, paşamızı sahte deliller üreterek hapishanelere atarak korkutabileceklerini zannettiler. Trajiktir bu ülke içzin bu kadar mücadele eden bu müstesna ve milli generalimiz, kendi ülkesinde hapishanelerle tanıştı. Komik olan tarafı ise, Engin Alan gibi bir paşamızı hapishaneyle korkutmaya çalışmalarıdır. Onun gözü en azılı teröristlerin üzerine gitmekten korkmadı. Milli mücadelesine devam ediyor. Huzurlarınızda, Bodrum’a ve Bodrum ilçe teşkilatımıza hoş geldiniz demek istiyorum” diye konuştu.
Milletvekilliğini üç sene boyunca hapishanede yaptığını ve hapisten çıkan en son milletvekili olduğunu söyleyen MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan, "Şunu herkes iyi bilsin. Türk milliyetçileri iyi bilsin, diğerleri de akıllı olsun. Bizi hapis falan korkutamaz. Bu millet için ucunda ölüm varsa da hoş geldi, safa getirdi" şeklinde konuştu. Alan, Bizi korkutacak kulu yaradan henüz bu yeryüzüne indirmedi. Bizim için devletten, milletten daha kıymetli, değerli hiçbir şey yoktur, olamaz" dedi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 91 yıllık tarihinde hiç olmadığı kadar zor günler yaşadığını kaydeden Engin Alan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Önümüzdeki süreç ciddi sıkıntılara gebe”
Türk milleti geleceğini belirleyecek, çok kritik kararlar verme noktasında. Bu kararın ilkini haftaya Pazar günü vereceksiniz. Bu ülke, 12.Cumhurbaşkanı’nı seçecek. Esasında bu ülke 12. Cumhurbaşkanını falan seçmiyor. Bu seçimle bu ülke geleceğine karar veriyor. Çoluğumuzun, çocuğumuzun, torunlarımızın, ülkemizin gelceğine karar veriyoruz. Devleti de milleti de partiyi de hükümeti de ben yönetirim diyen bir zat-ı muhtereme buyrun bizi güt diyeim ya da yok hayır böyle bir şey olmaz diyelim. Türkiye’de rejim sorunu çıkacak. Türkiye, şu an demokratik parlamenter sistemle yönetiliyor. Dolayısıyla bir rejim meselesi gündeme gelecek. Ya bir tane adam herkesi idare edecek, ya da kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan demokratik parlamenter rejim devam edecek. Millet buna karar verecek.
BİR KİŞİ ON KİŞİLİK ÇALIŞMAK ZORUNDA
Partimizin ve sayın genel başkanımızın inisiyatifiyle, MHP ve CHP başta olmak üzere, diğer partilerin de katılımıyla bir ortak aday çıkarıldı. Dolayısıyla karar verici olan millet, benim söylediğim sözlerin ışığında ortaya koyulan bu iradeye uyacaktır diye düşünüyorum. Bana göre birinci öncelik mutlaka sandığa gitmektir. Sandığa gidip oy kullanmamakla, bir başka kişiye oy vermek eşdeğerdir, fark etmez.
11 AĞUSTOS’TA BU ZAT-I MUHTEREM ATATÜRK’ÜN KOLTUĞUNA OTURURSA…
Kendimiz çalıp kendimiz oynayarak da bir yere varamayız. Şu Bodrum’da nüfus bir buçuk milyonu geçmiş. Yarısının kafası karışık bu nüfusun. Kimi de duyarsız. O duyarsız olanlar, biraz önce söylediğim  neticeye katlanacak, ama o zaman da çok geç olacak. Kafası karışık olanlara da anlatmamız, ikna etmemiz gerekiyor. Tarihi bir karar bu. Bu başka bir şey. Bunu iyi anlamak gerekiyor. Bir kişi, on kişilik çalışmak mecburiyetinde. Bıkmadan usanmadan anlatmak zorundayız. 11 Ağustos sabahı farklı bir Türkiye’ye uyandığımızda eğer bu zatı muhterem Atatürk’ün koltuğuna oturduktan sonra hepimize geçmiş olsun. Ben hapishaneye giderim, umurumda değil. Önemli olan bizim geleceğimiz, çoluğumuz çocuğumuzdur.”
ÇÖZÜM SÜRECİ DEĞİL İHANET SÜRECİ
Engin Alan, Devletin bütünlüğünün ve milletin birliğinin çok ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğunu söyledi. Tahliye olduktan sonra katıldığı ilk Meclis Genel Kurulu’nda iktidar partisinin adına “çözüm” dediği “ihanet” yasasıyla karşı karşıya kaldığını söyleyen MHP Milletvekili Engin Alan, sürece ilişkin de çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Önce Özerklik diyenlerin, daha sonra Kürdistan demeye başlayacağını anlatan Alan, “Elinde silah olan adamla masaya oturan devlet olmaz. O silah, istediğini alana dek devletin kafasına dayanır” diye konuştu. Çözüm sürecinin kimileri tarafından “Diyarbakır’da, Şırnak’ta olur, Bodrum’da, Gündoğan’da, Bitez’de olmaz” şeklinde yorumlandığını söyleyen Alan, “Öyle bir şey yok. Bu ateş her yeri yakar. Aklımızı başımıza almazsak, Edirne’den Şırnak’a kadar her yeri yakar” dedi.
Türkiye’de “Türk’üm” demenin de bedeli olduğunu söyleyen MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan, şöyle devam etti:
“Bugün bu ülkede her şey olursunuz. Türk’üm dediniz mi yandınız. Her türlü paçavrayı sallamak serbest. Türk bayrağını elinize aldınız mı yandınız. Dünyada böyle ülke olamaz. Geldiğimiz nokta bu. Ama bizi çok daha zor günler bekliyor. Yalanın üzerine yalanlar söyleniyor, her tür sahtekarlığa göz yumuluyor, hukuka olan güven ise bitmiş. Bunun canlı şahidiyim ben. Resim bu. Türk milliyetçileri ve onun siyasi temsilcisi olan MHP bu ülkenin sigortasıdır. Emin olun, Türk milliyetçileri olmasa, MHP olmasa bu muhteremler için Türkiye dikensiz gül bahçesi olur. Madem ki biz bu ülkenin sigortasıyız. Bu sigortayı attırmak için aramıza fitne, fesat nifak sokmaya çalışanlara müsaade etmeyeceğiz. Bunlarınki salam taktiği! Böl böl ye! Önümüzdeki süreçte partimizin gerçekleri ne denli iyi gördüğüün ortaya çıkaracak., Belki ülkenin canı yanacak ama Türk milliyetçilerinin ne kadar haklı olduğu anlaşılacak.”
BU YARIŞ EŞİT DEĞİL
Engin Alan, gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına ilişkin yayınlanan anketler ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim süreci performansına ilişkin bir sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Ben anketlere inanmam. Hepsi manipüle edilmiş. Ekmeleddin Bey, tüm gayretiyle çalışıyor. Ancak bu yarış eşit bir yarış değil. Bir tarafta devletin tüm imkanlarını kullanan biri, diğer tarafta sadece kendisine destek verenlerin gayretiyle kampanya yürüten bir aday var. Kendisi canla başla çalışıyor.”
Alan, Selahattin Demirtaş’ın adaylığı ile ilgili olarak da “Kendisinin neden aday olduğuna durup bakmak gerekir. Bu çözüm denilen ihanet süreci oyununun içinde o da var” ifadelerini kullandı.
Uzun yıllar teröre karşı mücadele veren Alan, Ortadoğu’da ve özellikle Filistin’de yaşanan gelişmelere dair de “Filistin’de yaşananlar insanlık ayıbıdır, utanç vesikasıdır. Daha bugün, ABD’nin İsrail’e bir yardım paketi daha gönderdiğini öğreniyoruz.” Yorumunu yaptı.
Engin Alan, konuşmasının sonunda, dün TBMM Genel Kurulu’nda AKP’li vekillerin saldırısına uğrayan MHP Milletvekilleri Sinan Oğan ve Ali Uzunırmak ile ilgili de “O mekana yakışmayan bazı olaylar cereyan ettik. Kuzey Irak’ta Türkmenlerle ilgili yaşananlar nedeniyle bizim iki milletvekilimizin ortaya koyduğu tepkiye, AKP’li vekiller tarafından saldırıyla karşılık verildi. İki milletvekiline karşı 60 kişiymiş. Bir defa bu hareket çirkin. Yüce meclise yakışmıyor. Ama ben ikisini de iyi tanıyorum. Bir Türk dünyaya bedeldir, iki MHP milletvekilinin kaç kişiye bedel olduğunu da ilçe başkanımız Asım Başaran söylesin” diye konuştu.
Tatilini Bodrum’daki evinde geçiren MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın MHP İlçe Teşkilatı’na yaptığı ziyarete partililer büyük ilgi gösterdi. MHP İlçe Başkanı Asım Başaran’ın ev sahipliği yaptığı toplantıda, partililer Engin Alan’la tokalaşmak ve fotoğraf çektirmek için sıraya girdi. İlçe kadın kolları üyesi Halime Dinç Alan’a ziyaretinden dolayı teşekkür ederek bir çiçek takdim etti. MHP İlçe Teşkilatı üyesi Nejat Erbaş da oğlu Aksel Defineci’nin çoğaltarak ücretsiz dağıttığı Diyanet tarafından Türkçeleştirilen Kur’an-ı Kerim kitapçığını hediye etti.   
GALİP BARAN, 
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ VE ATATÜRK
Konuşmanın ardından MHP'liler İstanbul Milletvekili Engin Alan'a çiçek verdi. Alan ayrıca, ilçe, Muğla il'i çevresi ve bütün Türkiye’de trafik eylemleri, bilimsel faaliyetler, anlamlı ve özgün etkinlikleri ile tanınan 78 yaşındaki; Bilinç Üniversitesi kurucusu ve Kurucular Kurulu temsilcisi Galip Baran'ın verdiği, üzerinde "Çalışmanın en yücesi ulus için olanıdır. Kemal Atatürk" yazılı tişörtü giydi.

8 Temmuz 2014 Salı

ELSEVER DOSTLAR, SENCİLLİĞİN ÖNDERLERİ VE BİLİNÇ ÜSTADLARI BİR ARADA... HASRETİN BİTTİĞİ YER

GALİP BARAN & DOĞU PERİNÇEK 
Bodrum, Turgutreis // 06 Temmuz 2014

GALİP BARAN & DOĞU PERİNÇEK
Bodrum, Turgutreis // 06 Temmuz 2014

5 Temmuz 2014 Cumartesi

(SN. EKMELEDDİN İHSANOĞLU’NA AÇIK MEKTUP)

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu
Cumhurbaşkanlığı adayı
KONU:Bilinç Çağı İnsanı” olmanız
Sayın Prof. Dr.  Ekmeleddin İhsanoğlu,
Ben, bir “Bilinç Çağı İnsanı”yım. Hakkını verme çabası içinde olduğum bu kimliğimle, aday adayı olduğunuz cumhurbaşkanlığı makamı için “Bilinç Çağı İnsanı” olmanız gerektiğini hatırlatmak isterim…
“Bilinç Çağı İnsanı” oluşumun öyküsü:
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, milli servet, iş ahlakı (Ahilik), imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, bencillikten kurtulmamı, diğerkâm bir kişilik edinmemi,”yasa bağımlısı” bir  “Bilinç Çağı İnsanı” olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşan biçimim kökten değişti:
*     “Kendimi tanıma”ğa başladım.
*     “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkelerini özümsedim.
*     Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve kuruluş amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*      Bilinç konusunda uzmanlaştığımın, otodidakt (1) (özöğrenimli)  bir varlık olduğumun farkına vardım. Kendimi Bilinçolog olarak tanımladım 
Bilinçolog olmamı sağlayan çalışmaları yaparken, tanımı “yeti” sözcüğüyle sınırlı olan bilinç kavramını (a) sorumluluk kavramıyla bütünleştirdim, ete kemiğe büründürdüm, (b)  Bilinç = Z (zaman) x  Ç2 ( çabanın karesi) şeklinde ifade ederek bilimselleştirdim…
1996 yılında, “Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım” sloganından esinlenerek, Bodrum’da, yayalarla ilgili sinyalizasyon ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda başlattığım çalışmada, “kırmızı ışık kuralı”nı ihlâl eden, bu yolsuzluğu yapan yayaları, ( aynı kuralı sürücüler de yaya iken ihlâl etmektedirler, yani bu kuralı ihlâl etmeyen yok gibidir)  “Yeşili Bekle, Lütfen”, “Sağdan, Lütfen” yazılı pankartları kullanarak uyarmağa başladım.
Bu çalışmayı yaparken, demokrasinin, yukarıda sözü edilen kavşaklarda özümsenebileceğini öğrendim. Ve demokrasinin, “Özgürlüklerin özgürlüklerle sınırlı bir yaşam biçimi” olduğunu (sürücüye yeşil yandığı zaman yayanın kırmızıda beklemesi, yayaya yeşil yandığı zaman sürücünün kırmızıda beklemesi gerektiğini) dikkate alarak, sözü edilen  kavşakları “Demokrasi Dershanesi” ve sözü edilen kuralı ihlâl edenleri uyaranları “Demokrasi Öğretmeni” olarak tanımladım.
Ayrıca, bencil (hodkâm)  bir insanın, değişip, sencil (diğerkâm) bir varlığa dönüşmedikçe, demokrat olamayacağının da farkına vardım.
Somut uygulamalardan kaynaklanan bu sonuçlara bakılarak düşünülecek olursa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğu söylenemez.  Söylenemez, zira uyrukları demokrat olmayan, yani otokrat olan devlet de demokrat değil, otokrat olur.
Sözü edilen çalışmaları yaparken, basında yer alan haberlerden “Burası Türkiye” ve “Küresel ısınma” sergileri hazırladım…
2001 yılında, borç alanın emir de alacağı anlayışından hareketle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni “dış borç yükü’nden (İMF Boyunduruğundan) kurtarmak amacıyla bir kampanya  başlatmak için Başbakanlığa başvurdum. Ancak,Hazine Müsteşarlığı’nın bu konuda öngördüğü “yasal düzenleme” yapılmadığı için bu kampanyayı amacına ulaştıramadım…
2002 yılında. Bodrum’dan hareketle, İzmir, Çanakkale, Kocaeli, Yalova, Bilecik, Eskişehir güzergâhı üzerinden Ankara’ya yürüdüm. “Yurttaşlığa Çağrı Yürüyüşü” olarak tanımladığım bu etkinliği gerçekleştirirken konakladığım il ve ilçelerde çevre ve trafik projelerimi uyguladım…
Sayın Prof. Dr.  Ekmeleddin İhsanoğlu,
Diğer taraftan, bilmenizi ve üzerinde düşünmenizi istediğim en önemli konu:
“İklim değişikliği”nin “Bilgi Çağı”nda gerçekleştiği, (ozon tabakasının delindiği, buzulların eridiği, yağmur ormanlarının tükendiği, türlerin azaldığı), “Bilgi Çağı”nın “bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”nın  felâket olarak tanımlanan “Küresel Isınma”yı önleyemediği, insanı bencillikten kurtaramadığı, diğerkâm kişilik kazandıramadığı, demokrat olmasını sağlayamadığı, bilinçlendiremediği gerçeği karşısında; “Bilgi Çağı İnsanı”nın "bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”nı aşmasının, “bilinçlendirici eğitim anlayışı”nı özümsemesinin, “Bilinç Çağı İnsanı” olmasının yalnız ülkemiz değil, gezegenimiz için “olmazsa olmaz”  bir KOŞUL  olduğudur…
Bilinç sözcüğünün kullanılışında “Bilgi Çağı İnsanları”nın yaptıkları yanlışlar;
*    “Biliyorum”ya da “farkındayım” yerine “bilinçliyim” ya da “bilincindeyim”,
*    “Kasten” ya da “maksatlı” yerine “bilinçli olarak”,
*    Bilinç sözcüğünün fiil olarak kullanıldığında nesne almayacağını, geçişsiz bir fiil olduğunu bilmedikleri için, “Bilgilendiriyorum” ya da “bilgi veriyorum” yerine “bilinçlendiriyorum” diyorlar…
Bilinç Çağı İnsanı”:
*    Aşırı tüketmez, tüketemez.
*    Çevreyi kirletmez, kirletemez.
*    Trafik kurallarını ihlâl etmez, edemez.
*    Vergi kaçırmaz, kaçıramaz; kul hakkı yemez, yiyemez.
Eşdeyişle, yolsuzluk yapmaz, yapamaz, bu kadarla yetinmez, yolsuzluk yapanlarla mücadele etmekten kendisini alamaz. Başka türlü davranmasına vicdanı izin vermez.
Sayın Prof. Dr.  Ekmeleddin İhsanoğlu,
Küresel ısınmanın durabilmesi için bu gezegenin sakinlerinin “Bilinç Çağı İnsanı” olmaları gerekiyor…
Anıtkabir defterine yazığınız notta,  “Muasır Medeniyet’in üstüne çıkmak hedefimizdir. Ruhun şad olsun” dediniz.
“Muasır Medeniyet’ in üstüne gerçekten çıkmak, Atatürk’ün Ruhu’nu gerçekten şad etmek istiyorsanız “Bilinç Çağı İnsanı” olmanız gerekmektedir.
Saygılarımla.  04. 07. 2014

Demokrasi Öğretmeni
Bilinç Üniversitesi Kurucuları Temsilcisi
Bilinçolog 
Galip (Diğerkâm) Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com
Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı:  Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, bir başka deyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.
(1): Otodidakt : bir okula gitmeden kendi kendini yetiştiren (kimse). eş. yeni özöğrenimli.
Özöğrenim: her şeyi kendi kendine öğrenme, kendi kendini yetiştirme işi. 

30 Haziran 2014 Pazartesi

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..
Mustafa Nevruz SINACI
            Çok garip bir tecelli! İyilerin sorumsuzluğu, toplumsal yaşam biçiminde oluşan kalite kaybı, yozlaşma, çürüme ve yolsuzluklara karşı duyarsızlık!.. Buna mukabil kötülerin arsızlık, azgınlık ve kanun/kural tanımazlık nedeniyle, medeniyette meydana gelen büyük kırılma!
            Tekâmül nazariyesi tersyüz oldu; Başta Einstein’in izafiyet teorisi olmak üzere; Pek çok ahlâkçı, sosyolog ve fizikçisinin teorileri anlamsızlaştı. ABD Neoconlarının tanrısı, aziz Samuel (Hungtinton)’un büyük bir palavracı olduğu ortaya çıktı. İnsan hakları, adalet, hukuk ve eşitliğe dair kurallar ve kurumlar buharlaştı. Öncelikle, emperyalist kurulumlu Yahudilik; Sonra “din ticareti odaklı vahşet, ötekilere engizisyon, Müslümanlara jenoside, dünya çapında hırsızlık, yolsuzluk, terör ve tedhiş mesleği haline gelen Hıristiyanlık; İnancında çürük, ilimle amel etmeyen, söylem ve eylem uyuşmazlığına düşen; İslâm kisvesi altında kâfir bozuntuları; Medenileri, insani değer ve yüksek yaşam formu’nun kahir ekseriyetini fena bozdu!..
Artık, ne büyük bir utançtır ki., Yıllardır Müslüman olduğunu iddia eden kişi, toplum, cemaat ve devletler rüşvet, yolsuzluk, ayırma-kayırma, taammüden cinayet, pahalılık, anarşi, terör, tedhiş, ırza geçme, insan hakları ihlâlleri, adalet ve hukuka tecavüz, fuhuş, livata ve sair âdi, süfli, meşrebi iğrenç ve lânetli, şeytani haller dolayısıyla eriyor, çürüyor, kokuşuyor...
             İşte böyle bir ortamda herkesin ve neredeyse her kesimin;
*  Aşırı tükettiği,
*  Çevreyi kirlettiği,
*  Rüşvet verdiği/aldığı,
*  Her şeyi devletten beklediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl ettiği,
*  İmar yasasına aykırı işler yaptığı,
*  Vergi kaçırdığı (kul hakkı yediği),
Yani, sayılan alanlarda YOLSUZLUK yaptığı, (kendisi yapmasa da, kötülük yapana ses çıkarmadığı); Parayı verenin düdüğü çaldığı, bal tutanın parmağını yaladığı, devletin malı deniz, yemeyen domuz anlayışının yayıldığı; gemisini kurtaranın kaptan olduğu, dokunmayan yılanın bin yaşadığı Türkiye’de.; Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsemiş Galip Baran gibi Milli Kahraman, iyi insan, iyi vatandaş, namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yurttaşlara MUTLAKA ve ACİLEN İHTİYAÇ VARDIR.
Hiç kimsenin, nereyse hiç kimsenin;
*  Aşırı tüketmediği,
*  Çevreyi kirletmediği,
*  Rüşvet vermediği/almadığı,
*  Her şeyi devletten beklemediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl etmediği,
*  İmar yasasına aykırı işler yapmadığı,
*  Vergi kaçırmadığı (kul hakkı yemediği),
Yani, sayılan alanlarda hiç kimsenin, Yolsuzluk yapmadığı, (parayı veremeyenin de düdüğü çaldığı; bal tutanın parmağını yalamadığı; devletin malının deniz, yemeyenin domuz sayılmadığı, gemisini kurtaranın kaptan olmadığı, dokunmayan yılanın bin yaşamadığı) ileri, mamur, müreffeh ve medeni “hukuk devleti olan” bir Türkiye’de “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi’ni” özümsemiş Galip Baran gibi insanlara İHTİYAÇ KALMAYACAKTIR!...
            Yolsuzluk: Görev ve yetkiyi kötüye kullanmak, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapmak; Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. (Ziya Paşa) Sorun Bencillik, yani Hodkâmlık; Çözüm Sencillik, yani Diğerkâmlıktır; Dünya’yı kurtarmak istersen EĞER, Diğerkâm olman YETER! (Galip Baran) Diğerkâm (özgeci, elci, el sever ): Kendi yararından çok başkalarını düşünen; Halk’a, (Devlete ve millete) yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan vakıf insan…
            Bu vesileyle; Bütün İslâm âlemi ve Müslüman kardeşlerimizin muazzez ve mübarek Ramazan-ı Şeriflerini içtenlikle kutlar; Feyiz, rahmet, bereket; İlim, irfan, îlmî hayat, af ve mağfiret; Günlük yaşam boyutunda: Karşılıklı mutlak saygı, yaratandan ötürü sevgi, hoşgörü, barış, anlayış, hürmet, muhabbet, tam dürüstlük, adalet ahlâkı ve fazilete sebep olmasını dua, temenni ve niyaz ederim….
           Orucunuz kutlu, yaşamınız huzurlu, onurlu, sorumlu, güvenli ve mutlu olsun;
İnşâllah!..
*
Not: Mevcut takvimlerin ve diyanetin imsak vakti yanlış olup; Vatandaşa “en az bir saat fazladan oruç tutturulmak suretiyle” alenen zulmedilmekte ve günaha girilmektedir. Lütfen bakınız: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. B. Bayraklı, Süleymaniye Vakfı Başkanı (http://www.suleymaniyevakfi.org/bulten/imsak-vakti.html)

BAŞBAKAN’LA SÖYLEŞİ (GALİP BARAN & RECEP TAYYİP ERDOĞAN)

  BAŞBAKAN’LA SÖYLEŞİ
Aşağıdaki yazı; Galip Baran’ın (GB), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın (RTE) bir konuşmasıyla ilgili olarak kaleme aldığı düşünce, uyarı, öneri ve tavsiyeleridir.
RTE: Üçüncü boğaz köprüsüyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. İstanbul'u önemli bir yere taşıyoruz. Çılgın projelerle İstanbul lâyık olduğu yere hızla çıkacaktır.
GB: Felâket olarak tanımlanan küresel ısınmaya “dur” diyecek, aynı geminin yolcusu insanları Nuh’un Gemisi’ne bindirerek kurtaracak olan projemizden daha çılgını, var mı bu alemde?
RTE:  Milletimize hizmet üretmek için gece gündüz çalışıyoruz. Yaptığımız hizmetlerin Türkiye'yi değiştirdiğini görüyoruz.
GB:  Bencil (hodkâm) bir varlık olan insan değişip sencil (diğerkâm), yani kendi yararından çok başkalarını düşünen; başkalarına yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan bir varlığa dönüşmedikçe, Türkiye’nin değişmeyeceğini, her şeyin nasıl gelmişse öyle gideceğini daha öğrenemedinizse, vah ki vah…
Diğer taraftan, diğerkâm bir insanın zengin, zengin bir insanın diğerkâm olamayacağını ve diğerkâmlığın, şiddetin panzehiri olduğunu da öğrenemediyseniz, çok yazık...
RTE: Ayrımcılığın hiçbirini yapmadık. İnsanımızı birbirinden ayırdılar, Türk dediler, Kürt dediler, Çerkez dediler, Laz dediler, Roman dediler…
GB:  Ayrımcılık yapmaması için insanın ANDIMIZ’da yer alan, aşağıda da sözü edilen, “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni bencileyin özümsemesi gerekir…Anlaşılan o ki, siz de o ilkeyi özümsediğini sananlardansınız, sayın Başbakan?
RTE:  Biz yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele etmek için yola çıktık ve başardık.
GB:   Yolsuzluktan söz ettiğinize göre, size Türkiye’nin en zengini Ferit Şahenk’in Turgutreis Yat Limanını, (D-Marin’i) inşa ederken ve işletirken yaptığı, benim engellediğim yolsuzlukları hatırlatmak isterim, bu arada…
RTE: Yaşlı, Kırşehirli bir amca yıllardır kazandığı parayla hayır işleri yapmış. Bir arazi verin ben oraya Kuran kursu yapayım, para istemem diyor…
GB:  Kazandığı parayla kuran kursu yapmak isteyen amca diğerkâm varlık olmuş mu? Kul hakkı yememiş mi o parayı kazanırken?
RTE:  Biz yaradılanı Yaratan’dan ötürü sevelim. Türk kardeşimi, Kürt kardeşimi seviyorum. Ben Arap'ıda, Laz'ıda, Çerkez'ide, Roman'ıda seviyorum.
GB:  “Yaradılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkesini siz de bencileyin özümsediyseniz, benimle bir sevgi yarışına var mısınız sayın Başbakanım?
RTE: Biz 4+4+4 diyerek 4+4+4 koduyla zorunlu eğitim dedik.
GB:   Eğitim derken, “Bilgi Çağı”nın küresel ısınmayı önleyemeyen “bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”ndan söz ediyor olmalısınız.  Oysa ben,Türkiye’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamasını, “Muasır Medeniyet”in üstüne çıkmasını sağlayacak olan “bilinçlendirici eğitim anlayışı”ndan söz ediyorum…
Eğitimin bu türü hakkında bilgi edinmek isterseniz, bu konuda hazırladığım,  M. E. Bakanlığı’na  gönderdiğim, dikkate alınmayan projeyi  gözden geçirmenizi tavsiye ederim…
RTE:  Meslek liselerinin önündeki katsayıyı kaldırdık. Bu adaletsizlik ortadan kalktı.
G.B:  Adalet sözcüğünü duyduğumda ilk aklıma gelen şey, ANDIMIZ’da yer alan, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” oluyor… Bu ilkeyi özümsemeyi başarabilseydik adalet sorun olmazdı, bu kadar çok polise, savcıya ve hakime hatta hapishaneye bile gerek kalmazdı…
RTE: Artık düz liselerde seçmeli Kur'an eğitimi var. Türkiye bir değişim yaşıyor.  
GB: Kuran eğitimi ile ilgili düşüncemi yukarıda açıkladım…İnsanın değişip, diğerkâm bir varlığa dönüşmedikçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini bu vesileyle yineliyorum.
RTE: Çocuklar ayaklarındaki prangalardan kurtuluyor. 
GB:  Pranga denilince aklıma, insanın bencil, bananeci nefsinin kölesi bir varlık olduğu geliyor. Neyse ki; ben, bu  prangalardan kurtulmayı, nefsimin efendisi olmayı başaranlardan birisiyim…Nasıl başardığımı öğrenmek isterseniz, sizinle görüşmeye hazırım… Karşılığında para mara da istemem.  
RTE : Bir vilayetimiz bilgi çağını yaşarken, diğeri ortaçağı yaşarsa, Türkiye’yi sağlıklı şekilde büyütemeyiz…
GB:  Siz bir vilayetin “Bilgi Çağı”nda yaşamasından söz ediyorsunuz… Ben ise, Türkiye’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamasından…  Aramızda çağ farkı var sayın Başbakan!
RTE:  Erdoğan, Türkiye’nin bugünlere kardeşlik ile geldiğinin altını çizdi.
GB:  A benim özümden çok sevdiğim Erdoğan! Bugünlere kardeşlik ile gelindiğine gerçekten inanıyorsanız; ülkenin hal-i pür melâlinin farkında değilseniz, vah ki, vah…
RTE:  Varsın onlar şeytanın izinde yürüsünler ama biz Rabb’imizin çizdiği yolda yürüyeceğiz. Bu muhalefetin yalanlarına, kulak asmayın.
GB: İnsanın değişip, diğerkâm bir varlığa dönüşüp, nefsinin efendisi olmadıkça Rabb’in çizdiği yolda yürümesi mümkün değildir. Belli ki, danışmanlarınız bu gerçeğin de farkında değiller…  
Yazdıklarımı doğrudan görüşerek savunmağa, hazırım…

Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm) Baran
 
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı:  Güçlünün (Ferit Şahenk gibilerin) haklı olduğu değil, haklının (Galip (Diğerkâm)Baran gibilerin) güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.

ADRES:  Yalı Mahallesi 
                  4076 Sokak 
                  No: 5/2   PK: 20 
                  Turgutreis-BODRUM                                                                                                 

2 Haziran 2014 Pazartesi

MODERN DON KİŞOT!… Sürücülere “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” pankartını gösteren Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere savaş açmış bir gönüllü.

MODERN DON KİŞOT…
Sürücülere “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” pankartını gösteren Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere savaş açmış bir gönüllü. 
(“Modern Don Kişot”/Radikal/ Gönül Kıvılcım/ 10. 05. 1997)

İSTANBUL- Galip Baran, Cihangir’de üslenen Sivil İletişim Ağı’nın bir parçası ve modern bir Don Kişot. O her şeyin devletten beklenmesinden sıkılmış ve trafik canavarlarını bir başına eğitmeye çalışıyor. Turgutreis Gönüllüleri Temsilcisi Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere karşı savaşıyor. Baran’ın silahı “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” yazılı pankart.
*
1978 yılında Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nden emekli olduktan sonra Turgutreis’e yerleşmiş olan ve birisi sonraki yıllarda bir trafik kazasında yaşamını yitiren  em Alb. Cevdet Ayken, diğeri halen Turgutreis Barbaros Sitesinde yaşayan Haydar Güllüce adlı iki emekli arkadaşıyla sokakta çöp toplayarak başlattığı mücadelesini şimdi bütün yurda yaymağa çalışıyor. Baran, “Celâl Şahin, ellili, yıllarda kırmızı yandı dur, yeşil yandı geç, geç hanım teyze diye tango söylerdi. Demek ki sorun o yıllardan bu yana hep aynı” diyor ve trafik kurallarını çiğneyenlerin demokrasiyi de çiğnediklerini iddia ediyor. “Çünkü demokrasi bir kurallar rejimi ve kırmızı ışıkta durmayan yaya, sistemin diğer kurallarını da ihlâl eder” diyor.
*
Baran, kırmızı ışıkta durmayan yayanın sürücü iken de yanlış sollama yapacağını ya da aşırı hız tahdidine uymayacağına inanıyor ve tersti kırılmadan kulağı çekmek gerektiğini savunuyor. Bunun için de sabırla trafik lambalarının altında duruyor, yayaları uyarıyor. Kırmızı ışıkta geçenlerin eline ceza olarak o pankartı tutuşturuyor. İhlâlin cezai müeyyidesi olduğunu (800 bin lira) hatırlatıyor ve kimi zaman olumlu kimi zaman da ters cevap alıyor. “Kırmızı ışıkta polisler bile geçiyor” diyor ve uyardığında “bize her zaman açık” dediklerini söylüyor.
İstanbul HABİTAT’ın ardından Bodrum’da başlatılan Yerel HABİTAT Konferansına da katılan Galip Baran Konferans’tan sonra yörenin sorunlarının saptandığını bunlardan birisinin “Trafik ve Güvenlik “ olarak belirlendiğini anlatıyor. O HABİTAT Konferanslarının teoride kalmaması pratik çalışmalarla da yaygınlaştırılması gerektiğini savunduğu için yayaları uyaran pankart fikrini geliştirmiş. Altı ay önce trafik lambaları sistemi devreye sokulduğunda yerel halk, lâmbaları idrakte epey zorlanmış.
*
Baran, “ Her üç evden birinde trafikte yakınını yitirmiş birisini bulursunuz. Artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi” diyor. Ve tek başına yürüttüğü çalışmanın başka gönüllüler tarafından paylaşılmasını istiyor.  Trafik Canavarı’nın hayalimizce icat ettiğimiz bir şey olduğunu, kırmızı ışıkta durma alışkanlığını edindiğimizde canavarın içimizden çıkmış olacağını savunuyor…
*
SONUÇ:
Çöp ve izmarit toplamağa başladığımdan bu yana 23, trafik çalışmasını başladığımdan bu yana ise, 14 yıl geçti… Ben “içimdeki trafik canavarı”ndan, “her şeyi devletten beklemek”ten kurtuldum, Üstelik… “Yasa bağımlısı” da oldum
Ey Halk! Ecdad ile övünmeyi bırak! Bugün ne haldesin ona bak !
Halep ordaysa arşın burada!

19 Nisan 2014 Cumartesi

Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin TDK (Türk Dil Kurumu) Başkanı ANKARA

Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin
TDK (Türk Dil Kurumu) Başkanı
ANKARA

KONU:  Bilinç sözcüğünün doğru kullanımının sağlanması

Sayın Prof. Dr. S. Kaçalin,

İnsanlar (Bilgi Çağı İnsanları), bilinç sözcüğünü yanlış kullanıyorlar;
*    “Biliyorum”ya da “farkındayım” yerine “bilinçliyim” ya da “bilincindeyim”,
*    “Kasten” ya da “maksatlı” yerine “bilinçli olarak”,
*    (Bilinç sözcüğünün fiil olarak kullanıldığında nesne almayacağını, geçişsiz bir fiil olduğunu bilmedikleri için) “bilgilendiriyorum” ya da “bilgi veriyorum” yerine “bilinçlendiriyorum” diyorlar.

Bilinç sözcüğünün yanlış kullanımının farkına varışımın öyküsü:

1978 yılında emekli oldum ve  Bodrum’un Turgutreis beldesine yerleştim.1989 yılında iki emekli arkadaşımla, sokakta, yani kamusal, yani Türk Milleti’ne ait alanda çöp, izmarit ve benzeri atıkları toplamağa başladım. Kamusal, yani Türk Milleti’ne ait alana, yani Türkiye’ye özel alanım gibi sahip çıktım…

1996 yılında, Bodrum’da, Garajaltı Kavşağı’nda, “Bilgi Çağı İnsanları”na yayalarla ilgili “kırmızı ışık kuralı”nı ihlâl etmekten vaz geçmelerini, (devletin koyduğu yasalara uymalarını) sağlamak için bir uygulama başlattım. İzleyen yıllarda pek çok il, ilçe ve beldede çoğu kez tek başıma gerçekleştirdiğim, beni bencillikten kurtaran, “yasa bağımlısı” olmamı sağlayan bu uygulama ile, sözü edilen yolsuzluğu yapanları (devletin koyduğu yasalara uymayanları), “Yeşili Bekle, Lütfen”, “Sağdan, Lütfen” yazılı pankartları kullanarak uyarmaya, bencillik yapmamalarını anlatmaya başladım.

Beni bencillikten kurtaran bu çalışmaları yaparken:
*     “Kişilerin, karşılıklı hak ve özgürlüklerinin varlığına dayanan bir yaşam biçimi” olarak da tanımlanan ve “Bilgi Çağı İnsanları”nın; Cumhuriyet’le yaşıt seçimlere rağmen bencil oldukları nedenle idrak edemedikleri demokrasiyi yayalarla ilgili trafik ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda öğrenilebileceklerini anladım.
*     1996 yılında sorumluluğunu üstlendiğim bu görevle “Bilgi Çağı İnsanları”na demokrasiyi öğretmek için çalıştığımın (demokrasi öğretmeni) olduğumun farkına vardım.
*     Sözü edilen kavşakları, bu nedenle,  “demokrasi dershanesi” olarak tanımladım.

O çalışmaları çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım çalışmalar izledi. İnsanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırmama yol açan bu çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değiştiğinin; 
*       “Bilinç Çağı İnsanı”” olduğumun,
*       “Kendimi tanıma”ğa başladığımın,
*       “ Diğerkâm bir kişilik” edindiğimin,
*      “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “Yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkelerini özümsediğimin.
*    Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve kuruluş amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurmuş olduğumun.
*    Bilinç konusunda uzmanlaştığımın, otodidakt (özöğrenimli) olduğumun farkına vardım ve kendimi Bilinçolog olarak tanımladım.
[[ Otodidakt : bir okula gitmeden kendi kendini yetiştiren (kimse). eş. yeni özöğrenimli.

Özöğrenimli:  bir okula gitmeksizin her şeyi kendi çabasıyla, çalışmasıyla öğrenen (kimse).]

*      “Bilgi Çağı İnsanları”nın “yeti” sözcüğüyle sınırlı tuttukları bilinç kavramını:
(a)    SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim. Ete kemiğe büründürdüm. Somutlaştırdım.
(b)   B(bilinç) = Z (zaman) x  Ç2 (çabanın karesi) şeklinde ifade ederek bilimselleştirdim…

Kavşaklarda kırmızı ışık kuralını ihlâl edenleri uyardığımı; sokakta, yani kamusal, yani Türk Milleti’ne ait alanda çöp ve izmarit gibi atıkları topladığımı, kamusal alana (Türkiye’ye) özel alanım gibi sahip çıktığımı gören  “Bilgi Çağı İnsanları”; bana, “herkes senin gibi olsa”, “insanlık için çalışıyorsun” diyorlar…Beni, benzeri sözlerle övüyorlar, ancak, kendileri , “benim gibi” olmak, “insanlık için çalışmak” istemiyorlar. “hadi siz de …” dediğimde “işim çok”, “vaktim yok” mazeretine sığınıyorlar. İpe un seriyorlar…

Bencillik yapmamalarını yıllardır anlatmağa çalıştığım “Bilgi Çağı İnsanları” ; küresel ısınmayı başlattılar, ozon tabakasını deldiler, buzulları erittiler, yağmur ormanlarını azalttılar, bazı türleri yok ettiler. Bedelini, Dünya’yı daha yaşanamaz hale getirerek ödemeye başladılar…

Yadsınması mümkün olmayan bu gerçekler; “Bilgi Çağı İnsanları”nın, bencillik yapmaktan vaz geçmelerinin,  "bilgi ile sınırlandırdıkları eğitim anlayışı”nı aşmalarının, “bilinçlendirici eğitim anlayışı”nı özümsemelerinin, “Bilinç Çağı İnsanı” olmalarının ne kadar yaşamsal, ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir…

Sayın Prof. Dr. S. Kaçalin,
Bu vesile ile, “Bilgi Çağı İnsanı”nın;
Aşırı tüketmeyeceğini, tüketim çılgını olmayacağını
Çevreyi kirletmeyeceğini, Çevre Yasası’nı ihlâl etmeyeceğini
Trafik kurallarını çiğnemeyeceğini, Trafik Yasası’nı ihlâl etmeyeceğini,
Vergi kaçırmayacağını, Vergi Yasası’nı ihlâl etmeyeceğini (kul hakkı yemeyeceğini), eşdeyişle, yolsuzluk yapmayacağını, daha da önemlisi, yolsuzluk yapanlarla mücadele etmekten kendisini alamayacağını, kendi örneğimden yola çıkarak, İDDİA ediyorum.

SONUÇ OLARAK:
Yukarıda açıklanan gerçekler ışığında, bilinç sözcüğünün doğru kullanımının sağlanmasını ;
*     “Bilincindeyim” yerine, “biliyorum”ya da “farkındayım”,
*     “Bilinçli ” yerine, “kasten” ya da “maksatlı”olarak,
*    “Bilinçlendiriyorum” yerine, “bilgi veriyorum” denilmesinin zorunluluğu da aşan bir ihtiyaç olduğunun bilinmesini istiyorum…

Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

“Bilinç Çağı İnsanı”
Demokrasi öğretmeni
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm) Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı: Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.
16. 04. 2014

ADRES: Yalı Mahallesi 
                4076 Sokak No: 5/2 PK: 20

                Turgutreis-BODRUM

31 Mart 2014 Pazartesi

Bodrum/Tugutreis ZEYYAT MANDALİNCİ İlkokulu 4/B sınıfında verilen "Trafik ve Bilinç" semineri'nden görüntüler;




 BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ Kurucusu GALİP BARAN Tarafından
Bodrum/Tugutreis ZEYYAT MANDALİNCİ İlkokulu 4/B sınıfında verilen "Trafik ve Bilinç" semineri'nden görüntüler; 24 Mart 2014,

4 Ocak 2014 Cumartesi

Belediye Başkanlığı'na verdiğim dilekçe...

Mehmet Kocadon, Belediye Başkanı
BODRUM
KONU: (a)    “Burası Türkiye” ve “Küresel ısınma” sergileri eşliğinde “Trafik, demokrasi ve bilinç” konferansı vermem., (b)   “Bodrum’un sakini değil, sahibi ol” projesini başlatmamız.


Sayın Mehmet Kocadon,
Yayınladığınız yeni yıl mesajında;
* Bodrum’un sevginin, sanatın, uygarlığın merkezi sayıldığını,
* Bodrum Halkının, aydınlık yarınlara, ayrımsız sevgi, sağlık, dostluk ve barış yoluyla ulaşılabileceğini bildiğini,
* Yaşadığınız bu toprakların yaydığı sevgi enerjisinin tüm dünyaya ulaşmasının en büyük dileğiniz olduğunu  ifade ettiniz.
Bu mesajınızda yer alan sevgi sözcüğü, aşağıda sayılan alanlardaki çalışmaları yaparken edindiğim bir özelliktir. (“Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkeleri)
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, “devletin iş yükü”nü azaltmayı öngören, bencillikten kurtulmamı, “Bilgi Çağı”nı aşmamı, “Bilinç Çağı İnsanı” olmamı sağlayan çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
* Demokrasiyi öğrendim.
* Yasa Bağımlısı” oldum.
* Kendimi tanımağa başladım.
* “ Diğerkâm bir kişilik” edindim.
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkelerini özümsedim.
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve kuruluş amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
* Basında yer alan haberlerden “Burası Türkiye” ve “Küresel ısınma” sergileri hazırladım
* Bilinç konusunda uzmanlaştığımın, otodidakt (özöğrenimli) olduğumun farkına vardım ve kendimi Bilinçolog olarak tanımladım.
* “Bilgi Çağı”nın “yeti” sözcüğüyle sınırlı olan bilinç kavramını:
(a) Sorumluluk kavramıyla bütünleştirdim. Ete kemiğe büründürdüm. Somutlaştırdım.
(b) B(bilinç) = Z (zaman) x  Ç2 (çabanın karesi) şeklinde ifade ederek bilimselleştirdim…
Otodidakt : bir okula gitmeden kendi kendini yetiştiren (kimse). eş. yeni özöğrenimli.
Özöğrenimli:  bir okula gitmeksizin her şeyi kendi çabasıyla, çalışmasıyla öğrenen (kimse).
Sayın Mehmet Kocadon,
1996 yılında Bodrum Garaj altı Kavşağı’nda, topluma trafikte doğru davranış alışkanlığı kazandırmak amacıyla bir uygulama başlattım. İzleyen yıllarda Bodrum dışında pek çok il, ilçe ve beldede de gerçekleştirdiğim bu uygulamada, yayalarla ilgili “kırmızı ışık kuralı”nı ihlâl eden (bu yolsuzluğu yapan) yayaları “Yeşili Bekle, Lütfen”, “Sağdan, Lütfen” yazılı pankartları kullanarak uyarmaya başladım. (Bu yolsuzluğu sürücüler de yaya iken yapmaktadırlar)
Bu uygulamayı yaparken:
* “Bir kurum, bir topluluk içerisinde kişilerin karşılıklı hak ve özgürlüklerinin varlığına dayanan yaşam biçimi” şeklinde tanımlanan demokrasinin kavşaklarda tezahür ettiğinin farkına vardım.
* Demokrasinin yayalarla ilgili trafik ışıklarıyla donatılmış kavşaklarda öğrenilebileceğini anladım.
* Sözü edilen kavşakları “demokrasi dershanesi”, bu kavşaklarda yeşili beklemeyen (kırmızıda geçen) yayaları  uyaranları “demokrasi öğretmeni” olarak tanımladım.
Sayın Mehmet Kocadon,
1996 yılında gerçekleştirilen, “Asrın Zirvesi” olarak tanımlanan, katılımcılarının bol keseden TAAHHÜTLERDE bulundukları İstanbul HABİTAT Konferansı FARE DOĞURDU.
Ardından “Yaşanabilir bir Bodrum için” sloganıyla başlatılan, katılımcılarının aynı şekilde bol keseden  TAAHHÜTLERDE bulundukları, Türkiye’nin Daimi Temsilcisi Hüseyin Çelem tarafından Birleşmiş Milletlerin 29 Aralık 1999 günü yapılan 55. Genel Kurul Gündemine taşınan Bodrum HABİTAT Konferansı da FARE DOĞURDU.
HABİTAT’ın en önemli özelliği; devletin, kozaları; tüzel bir kişiliğe sahip olup olmadıklarına bakmaksızın muhatap almasıdır.  
Hatırlayacağınız üzere, ben, 1999 yılı Ekim ve Kasım aylarında HABİTAT Ruhu’nu canlandırmak amacıyla bir girişimde bulundum. Bodrum Belediye Meclisi Toplantı salonunda “Burası Türkiye Sergisi” eşliğinde bir konferans verdim.  
1996 yılında “Yaşanabilir bir Bodrum için” sloganıyla başlatılan, HABİTAT Konferansına katılanların, harcadığım yoğun çabaya karşın ilgilenmelerini sağlayamadığım bu etkinlik de FARE DOĞURDU, ne yazık ki…
Sakinlerinin sahibi olmamaları yüzünden Bodrum’da, Türkiye’de ve Dünya’da küresel ısınma sorunu yaşanmaktadır.
Sözü edilen FARE DOĞURAN etkinliklerden alınan dersleri dikkate alarak, bir defa daha, HABİTAT Ruhu’nu canlandırma girişiminde bulunmamızı ve yayınladığınız yeni yıl mesajında aydınlık yarınlara, ayrımsız sevgi, sağlık, dostluk ve barış yoluyla ulaşılabileceğini bildiğini” ifade ettiğiniz Bodrum Halkını, Bodrum’a, (bir HABİTAT söylemi olan) “Bodrum’un sakini değil, sahibi ol”sloganını kullanarak, sahip çıkmağa davet etmemizi öneriyorum…
Sakinlerinin sahibi oldukları Bodrum’un ne kadar ayrıcalıklı bir kent ve bu kentin Belediye Başkanı olmanın ne kadar keyifli, kolay ve zevkli bir iş olacağının takdirini size bırakıyorum…
Sayın Mehmet Kocadon,
Yukarıda özetle açıklanan, yıllardır devam eden çalışmalarda oluşan birikim ve deneyimimle:
(a)    “Burası Türkiye” ve “Küresel ısınma” sergileri eşliğinde “Trafik, demokrasi ve bilinç” konferansı vermek istiyorum.
(b)   “Bodrum’un sakini değil, sahibi ol” projesini birlikte başlatmamızı öneriyorum.
Saygılarımla. 03.01.2013

Demokrasi öğretmeni
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm)Baran

TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı: Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.
ADRES:  Yalı Mahallesi, 4076 Sokak  No: 5/2   PK: 20  Turgutreis-BODRUM