22 Temmuz 2008 Salı

BU HAFTA "SAYIN REKTÖR"

DİLİMİZ VE BİZ ...
Galip BARAN
Türk dilinin güzelliği, bana göre en önemli özelliği “ben” sözcüğünü kullanmadan da cümle kurma, konuşma olanağı sağlamasıdır.
“Ben yazıyorum” yerine, “yazıyorum” diyebiliriz.
Bu demektir ki, doğal olarak dilimiz “bencilliği hoş görmemekte ya da kabul etmemektedir”.
Peki, Türk'lerin dili böyle de yaşam biçimleri nasıl?
Dil’in özelliği ve güzelliği ile yaşam biçimi uyumlu mu?
“Sencilce” mi yaşıyorlar?
Türkler dilleriyle uyum içinde olabilirler mi?
Dillerinin anlamına erebilir, bilinçle anlayabilir, sahiplenebilir ve barışabilirler mi?
İşte, “Bilinç Üniversitesi”nin araştıracağı, yanıtını bulmak için çalışacağı sorulardan bazıları…
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
BİLİNÇ
ÇAĞI
BAŞLIYOR…
Galip BARAN
Dünyalılar, Cambridge, Oxford, Imperial Coll, Fed Inst Tech, Utrecht, Stockholm, Paris, Edinburgh, Munich, Cambridge, Oxford, Imperial Coll London, Manchester, Bristol, Sheffield, King's Coll, Nottingham, Birmingham, Glasgow, Leeds, Liverpool ve Sussex gibi dünyanın en ileri (!) “Bilgi Üniversiteleri” ile ancak buraya kadar gelebildi.
Gelinen nokta ne? İklim değişikliği, açlık, kıtlık, susuzluk, kuraklık, yolsuzluk, yoksulluk ve savaş…
Bütün bu sorunlar sözde Bilgi Çağında gerçekleşti.
İnsan bu çağda hem sorun oldu hem de “sorun üretme” yi öğrendi.
Artık insanoğlu uyandı.
“Bilinç Çağı” başladı.
Yolun bundan sonrası “Bilinç Üniversiteleri” ile devam edecek.
Dünyalılar, “insan” olmayı, yukarıda sayılan sorunları üretmemeyi, “sorun çözme” yi, insanca “adalet, hukuk ve barış içinde” yaşamayı “Bilinç Çağı”nda öğrenecek.
“Bilinç çağı”nda, ilhamını “İlahi İrade Yasaları”ndan alan, yaptırımı “vicdan” olan, “Bilinç Çağı Yasaları” geçerli olacak. “Bilgi Çağı Yasaları” çöp”e atılacak,
Duyduk duymadık demeyin!
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
SEVMEK…
Galip BARAN
Sevmek yaşamaktır.
Ama yaşamak, yalnızca kendisi için yaşamak ve sevmek değildir.
Sevmek, başkası için de yaşamaktır.
SEVMEK: “Sencillik”tir, “diğerkamlık”tır, “elcilik”tir…
İlköğretim çağında, “ilkem; yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demeyenimiz yoktur…
Sevmek; diğer taraftan, yalnız yurtla milletle sınırlı değil, dünyayı ve dünyalıları da sevmektir…
Eğer, dünyalılar, dünyayı ve diğer dünyalıları özden çok sevselerdi, sencil, diğerkam, elci varlıklar olsalardı; iklim değişikliği, açlık, kuraklık, susuzluk, yolsuzluk, yoksulluk gibi sorunlar yaşanmazdı. “Dünyada barış” olurdu…
“Sen kim oluyorsun da…?” diyenler!
Ben, sözü edilen ilkenin hakkını vererek yaşadığımı kanıtlamış olan birisiyim. Şöyle ki: “Beni, neler yaptığıma ya da yaşam tarzıma, bakıp“ herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek öğen, beni sevdiklerini söyleyen, yardım eden, ikramlarda bulunan, kolaylıklar sağlayan çok insan var; “insanlık için çalışıyorsun”, “ ibadet ediyorsun”, “hakkın ödenmez” diyenler de az değil; Küfredenler, yumruklayanlar, gülenler hattâ “kafayı mI yemiş” diyenler de oluyor, doğrusunu söylemek gerekirse…
Övenlere, “benim, yaptığım işi mi seviyorsunuz” diye sorduğumda, “seni de işini de seviyoruz “ diyorlar. Ama belli ki, işimi değil BENİ seviyorlar. Öyle olmasa, yaptıklarımda ya da yaşam tarzımda övülecek bir şey görmezlerdi; övme gereğini duymazlardı; onlardan biri olurdum; beni fark etmezlerdi.
Beni farklı kılan ne?
Onlar da benim gibi;
“ilkem: yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demediler mi? Öyleyse?
Beni farklı kılan: yıllardır yapmakta olduğumuz “Okul dışı eğitim” çalışmalarının bana kazandırdığı sencil, diğerkam, elci kişilik. Beni farklı kılan bu...
Bu gerçekten hareketle soruyorum:
Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesinin hakkını vererek yaşayan, sencil, diğerkam, elci siyasetçileri, sanatçıları, devlet adamlarını, iş adamlarını, akademisyenleri ve askerleri arıyorum. Neredeler onlar?
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
REKTÖRDEN “SUÇ” DUYURUSU
SUÇ: Devlete sahip çıkan vatandaşları gözaltına almak,
SUÇLU (gözaltına alan): Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz
GÖZALTINA ALINAN (mağdur): Bilinç Üniversitesi Rektörü Galip Baran
YER:
Ankara-Kızılay
TALEP: Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın işlediği suç’un soruşturulması isteminden ibarettir.
TALEBİ DEĞERLENDİRMESİ (dikkate alması) GEREKEN MAKAM:
İç İşleri Bakanı Beşir Atalay.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
PADİŞAHLAR UYANIN
Galip BARAN
Merkezi ve yerel yönetimin işledikleri suç’un farkında olmayan üst ve alt düzey yetkilileri:
(a) Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, valiler, emniyet müdürleri kaymakamlar ve;
(b) Belediye başkanları; cumhuriyet’in fazilet rejimi olduğunu bilmeyen sorumluları; Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ve Turgutreis Belediye Başkanı Ali Server Yazgan gibileri; devletin kendisini “padişah” sanan ilgilileri!
Padişahça davranış ve icraatınızla; egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması gereken vatandaşın kul olmaktan kurtulmasına yardımcı olmak için yapmakta olduğumuz “okul dışı eğitim“çalışmalarını engellemekle, Cumhuriyet’in temeline dinamit koyduğunuzun farkında mısınız?
Belli ki değilsiniz.
Eğer olsanız; Bizim gibi devlete sahip çıkanları, bu yol ve uğurdaki çalışmalarıyla “yasa bağımlısı” olanları engellemez, destekler ve Cumhuriyet’e sahip çıkarsınız.
Bilinç Üniversitesi sizleri uyanmağa, sizin görevinizi kolaylaştırmağa çalışanlara destek olmağa, bindiğiniz dalı kesmemeğe çağırıyor.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
MEMNUN OLMAK
SANATI (*)
İnsanın önce kendisinden memnun olmayı bilmesi gerekir.
Kendisinden memnun olmayan insan mutlu olamaz; dışarıdaki hiçbir şey onu memnun ve mutlu edemez. Bu bakımdan bir nesnenin peşinden koşar gibi “mutluluk” peşinde koşulmamalı; Önce memnun olmayı öğrenmelidir.
Memnun olmak esasında bilgiye dayanır.
Memnun olmak hayatla diyalog kurmaktır; hayatın bize verdikleri ile bizim hayata verdiklerimizin, karşılıklı alışverişimizin olması demektir.
Örneğin, evimize kadar gelen ekmeğe karşılık (verdiğimiz para önemli değil), “Ben ne veriyorum? Benim hangi emeğim nereden nereye sirayet edip de başkasına memnuniyet verecek şekilde bir sonuç veriyor?” diye düşünmeli ve bilmelidir ki, kendi yaptıkları da bir sonuca, ardından başka bir sonuca ulaşarak bir başka yere, kendisinden küçük eserler iletmektir. Böylece birinden diğerine olan yardımlarla güzel bir hayat düzeni kurulur.
Ekmediği, biçmediği, diğer işlemleri yapmadığı halde her sabah yumuşacık ekmeği avucunun içinde bulur. Memnun insanlar bunun şuuruna vardıkları zaman, otomatik bir şekilde duygusal hayatlarının getirmiş olduğu imkânlar arasında başkalarını da memnun olmasına çalışırlar.
Başkalarının memnun olmasına çalışan insanlar birbirlerini sevmeye başlayan insanlardır. Birbirlerini seven insanlar, aynı zamanda birbirlerini mutlu eden insanlardır.
Ama insan kendini insanlıktan soyutluyor; mutlu olacağım diye şunu iteliyor, bunu yok ediyor; uyuşturucuda, kumarda, safahat, cinsellik ve lükste, ikiyüzlülüğün her türlüsünde mutluluk arıyor. Nafile gayret. Sonuçta hiçbir şey elde edemiyor.
Memnun olmak, kendi varlığının ve başkalarının varlığının getirmiş olduğu ya da, aksiyonlarından doğan imkânları tanımak, bilmek, öğrenmektir. Burada sorumluluk, işin içine girmektedir ve o zaman insan memnun olmak zorunda olduğunu görür, karamsar olmaması gerektiğini anlar. İnsan şuuru daraldığı için, ne büyük imkânların kendisini o anda bulunduğu hale getirdiğini görememektedir.
Memnuniyet sorumsuzluk ve pasiflik değildir.
Bir hatayı ikaz etmeniz, yanlış yapanları uyarmanız, doğruları göstermeniz esasında yaşama sevinciniz, insan-doğa sevginiz, hayata karşı ilginiz ve memnuniyetinizden doğar.
Yani siz tabiattan, insanlardan, her şeyden memnunsunuz, bu memnuniyete zarar gelmesin diye uğraşıyorsunuz demektir.
Eğer siz memnun ve mesut değilseniz; örneğin, komşunuzun sizin köşeye koyduğu çöpü, siz de alır, daha fazlasıyla öbür köşeye koyarsınız. Ama memnunsanız bunu asla yapmaz daha doğrusu yapamazsınız.
Toplumun bize saygı göstermesinin istiyorsak önce saygı göstermeyi bilmemiz gerekir; Her şey yaşama sevgisi ve memnuniyetten geçer.
Memnun olmak bireyseldir; ruhsal hayatımızda derin izleri vardır.
Her insan memnuniyeti oranında etrafına ışık saçar
(*) “Ruhsallık üzerine denemeler”; Ergün Arıkdal; Say. 150
***
NANKÖR BONKÖR
Galip BARAN
En BONKÖR varlık, kuşkusuz, Allah, yani Yaradan’dır
En NANKÖR varlık ise; kuşkusuz, kendisine altın tepsi içinde SUNULAN dünya yı yaşanamaz hale getirmek için yarışan, “insan-ı kâmil” olmayı beceremeyen, “nefsinin kölesi” olmaktan kurtulamayan, bir başka deyişle, (bu bağlamda); Suret-i haktan “insan formunda-şeklinde/biçiminde” göründüğü halde; Hayvan bile olamayan varlıktır.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
*** İLAN***
R
EKTÖR ARANIYOR…
Galip Baran ve arkadaşlarının, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarında “bilinç” konusunda edindikleri deneyim ve bilgi birikiminden hareketle kurdukları “Bilinç Üniversitesi”ne Rektör aranıyor…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar, milli servet ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yapılan bu çalışmalarda başrol oynayan ve kurulan üniversitenin rektörlüğünü GEÇİCİ olarak üstlenen Galip BARAN;
Diğer üniversitelerin akademisyenlerini Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü için aday olmağa çağırıyor ve Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Süleyman Pampal’ı bu görev için favori aday olarak görüyor ve gösteriyor.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (Geçici) Rektörü
Bir başka deyişle: Sakıncalı Rektör
***
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535.844 84 76
E-posta:
galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com,
www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.evrenselbilinc.blogspot.com

Hiç yorum yok: