25 Haziran 2008 Çarşamba

MİLLİ MAÇ

GÖZLERİM KAPALI
Almanları da yensek, tek yürek olup eğlensek diyorum sabahlara dek, gözlerim kapalı.
Milli futbolcuları, Antrenör Fatih Terim’i ve idarecilerini seviyorum, gözlerim kapalı.
Yurdu ve milleti özden çok sevme” ilkesi geliyor aklıma, birden, gözlerim kapalı.
Bu ilkeyi neden özümseyemediğimi de merak ediyorum, aynı şekilde gözlerim kapalı.
Millileri sevme ama yurdu ve milleti sevmeme” ikilemi içindeyim, gözlerim kapalı,
Fatih Terim’den, beni bu ikilemden kurtarmasını rica ediyorum, gözlerim kapalı.

Galip BARAN
Rektör, Bilinç Üniversitesi-Turgutreis
TEL:
0252.382 34 77-0535.844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com , galipbaran@mynet.com
WEB: www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com

23 Haziran 2008 Pazartesi

ESKİ CUMHURBAŞKAN'LARINA MEKTUP VE !...

Sayın Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı (30.05.1997)
Sayın Cumhurbaşkanım,
Çağdaş yaşam ve demokrasinin dayattığı” kurallı yaşam”a uyum sağlamamızı kolaylaştıracak, bu bağlamda gereken alışkanlığı kazandıracak eğitim çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla KIRMIZIDA DURALIM KURALLARA UYALIM sloganıyla 26 Ekim 1996’da Bodrum’da başlattığımız, bir STK-Devlet Ortak İşbirliği Projesine dönüştürmek istediğimiz kampanya devam etmektedir. Bu projeyi, Bodrum HABİTAT Konferansının ardından, en yaygın ve kolay çiğnenen, ancak yasada öngörülen yaptırımı uygulanmayan kuralın, toplum olarak hoş gördüğümüz trafik suçunun, yaya iken kırmızı ışıkta durmamak olduğunu dikkate alarak, trafik ışığıyla donatılmış kavşaklarda yayalara dönük bir uygulama olarak başlattık. ………
Yedi aydır…sürdürülen bu çalışmamız, bu trafik suçunun, kırmızıda geçme fiilinin, sadece ve sadece bu konuda gereken alışkanlığın oluşmamasından kaynaklandığını gösternmiştir. Diğer taraftan, ilginçtir ki, bu suçu işleyenlerin hemen hemen tümü, uyarmız karşısında, bu fiili bile-bile işlediklerini kabul etmekte, özür dilemekte ve kuralın yaşama geçebilmesi için ilgili yasada öngörülen cezanın hemen başlatılması gerektiğini söylemekteler. Buradan,bir STK- Devlet Ortak Çalışma Prohesi olarak ülke çapında başlatılacak, kararlılıkla uygulanacak bu tür kampanyaların gereken alışkanlığı oluşturacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Ne var ki, bu suçla ilgilşi ceza uygulamasını başlatmayan, yasayı uygulamayan, nedenini öğrenmek üzere görüştüğümüz yetkililer, uygulamayı başlatmanın bazı sorunlar yaratacağı görüşündeler. Bu durum karşısında, denebilir ki, kuralı çiğneyen yayalara ceza öngören hükmü trafik yasasına koymakla ancak uygulamamakla , devlet, toplumda kural çiğneme alışkanlığının oluşmasını teşvik etmekte, böylece sadece trafikte değil, çağdaş yaşamda uyulması gereken kuralların hafife alınmasına yol açmaktadır. Kampanyayı uyguladığımız kavşaklarda bizler yayaları uyarırken, görevlilerin kampanyamızı onaylamakla beraber, ceza uygulamaktan kaçınmaları projemizi olumsuz etkilemektedir. ….Bu çalışma önlenmesi devlete ait bir sorunun çözümüne katkıda bulunmak için yapıldığına göre, yetkililerin, devleti yapar kılmak için balşlatılan bu ve benzeri çalışmaları bir fırsat olarak değerlendirmeleri, ceza uygulamasını başlatarak başarısına katkıda bulunmaları gerekir. Aksi halde, ülke çapında yaygınlaşması için özel çaba harcadığımız bu çalışma sonuçsuz kalacak, bu gibi devlete sahip çıkma girişimlerinin bir yere varmayacağı yolundaki yaygın yargı bu örnekle doğrulanmış olacak, her şeyin devletten beklenmemesi ilkesinin yaşa geçebilmesi zorlaşacaktır. Başta da işaret edildiği üzere, çağdaşlaşmanın dayattığı demokrasinin vazgeçilmezi kurallara saygı alışkanlığının oluşumuna katkıda bulunacağı inancıyla başlattığımız, ancak açıklanan kaygılar içinde sürdürdüğümüz bu sivil toplum çalışması hakkında Zatı Devletlerine şahsen bilgi sunmak, uygujn görülecek, yüreklendirici desteklerini talep etmek gereği hasıl olmuştur. Saygılarımla arz ederim. Galip BARAN Turgutreis Gönüllüleri Temsilcisi Bu başvuruya cevap verilmedi.
Sayın Süleyman DEMİREL
Cumhurbaşkanı (30.08.1998)
Sayın Cumhurbaşkanım,
Trafik sorunu, alınan türlü önlemlere karşın kayda değer bir sonuç alınamayışı ve günden güne ağırlaşarak baş edilemez bir görünüm kazanması nedeniyle, her şeyi devletten beklemeden sahip çıkmamız gereken toplumsal sorunların birisi olarak karşımızdadır. Teröre dönüşen bu sorunla, vatandaşlar olarak, tek tek bile olsa, “devletten çok şey beklemeden üstümüze düşeni yapma”yı ilke edinerek bir Kurtuluş Savaşı inanncıyla, uğraşmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. ... … … Trafik sorunuyla ilgili bu çalışma, daha önce Turgutreis Gönüllüleri olarak uygulamaya koyduğumuz ancak Turgutreis Belediyesince ciddiye alınmayışı yüzünden öngörülen hedeflerine ulaşamamış diğer dört sivil toplum çalışmasından sonra başlattığımız beşinci uygulamadır.Bu çalışmada, trafik sorununun “insan unsuru” etmeninin en aza çekilmesi için toplumda gereken alışkanlığın oluşturulması hedef alınmıştır.Vatandaşı “katılımcı”lığa yönlendirerek, sorunu onunla birlikte çözmek üzere düşünülmüş bu “aktif eğitim” çalışmasının da yetkililerce ciddiye alındığı söylenemez... yetkililerin gösterdiği ilgi , vatandaşları bu tür girişimlere yüreklendirmekten uzaktır, dahası caydırıcıdır….özenle sürdürülen bu uygulamalarla devletimize uzattığımız “el” devletçe tutulmamaktadır. Siz Devlet Başkanımız olarak trafik sorununun vehametine sürekli işaret etmekte, hepimizi uyarmaktasınız. !996 yılı etkinliklerinizle ilgili “Çankaya 1996” başlıklı kitapta: “Otomotov sanayindeki gelişmeler,… refah seviyesinin yükselmesi ve karayolu taşımacılığına ağırlık verilmesi, beraberinde trafik problemini getirmiştir.. …Toplumumuzdaki bilinçsizlik ve ilgili kurumların … istenen seviyede görev yapamamaları da trafik kazalarına baktığımızda, “sürücü kusuru”…. Yüzde 96-97 oranıyla başta gelmektedir. Trafik kazaları bugün Türkiye’nin en önemli konusudur. Çözüm bilinçli kişilerden müteşekkil bir toplum yaratmaktır. Dünya istatistiklerinde ön sıralarda yer almaktayız. Trafik kazalarının ulaştığı boyut vahim ve düşündürücüdür…, inciticidir.” Şeklindeki açıklamalarınızla toplumu bilinçlendirme çabası içindesiniz, sorunun çözümü için “devletle beraber toplumun da seferber olması” gerektiğini ısrarla vurgulamaktasınız.
Sayın Cumhurbaşkanım, Bodrum’daki çalışmayı ülke çapında yaygınlaştırmak için Bodrum uygulamasına bakarak geliştirdiğimiz örneği ekli projeyi Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu Başkanı sayın Başbakan’a göndermiş bulunuyoruz. İncelendiğinde görüleceği üzere, bu proje “vatandaşlara trafik kurallarına uyma (kırmızıda durma) alışkanlığı kazandıracak bir “özel eğitim projesi”dir… Geleneksel devlet- vatandaş işbirliği söyleminin yaşama geçebilmesinin bir örneği olabilecek bu projemizin dikkatinizi çekeceğini umduğumuz en önemli yanı uygulamadan kaynaklanışı, yetkililerin gereken desteği vermeyişine karşın iki yıla yakın bir zamandır sürdürülerek bazı olumlu gelişmelerin kaydedilebilişidir. Toplumu bir “seferberlik” anlayışıyla harekete geçirebilecek eğitim amaçlı bu “oyun”umuzda karşılaştığımız zorluklar nedeniyle, “başrolü” üstlenmenizi istiyoruz. Vereceğiniz desteğin HABİTAT’ın “Çözümde Ortaklık, Katılımcılık, Yapar Kılma ve Yönetişim” olarak bilinen yaşamsal ilkelerine işlerlik kazandıracağına inanıyoruz. Böylece “devlete uzattığımız el”i tutarak devletin bu çalışmayı “ciddiye aldığını” göstermenizi, benzer girişimleri yüreklendirmenizi bekliyoruz.
Saygılarımızla.
Gali BARAN
Bodrum HABİTAT Trafik Kozası Kolaylaştırıcısı
T. C. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği
SAYI: B.O1.YKB.02.-83-1622-4840
KONU: Kırmızıda durma alışkanlığı kazandıracak projenizle ilgili müracaatınız. Sayın Galip BARAN
Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderdiğiniz, vatandaşlara trafik kurallarına uyma alışkanlığı kazandıracak özel eğitim projenizle ilgili 30 Ağustos 1998 tarihli yazınız alınmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, her gün birçok vatandaşın ölümüne, birçoklarının yaralanmasına yol açan trafik kazalarının ulaştığı boyutu, ülkemizin ciddi problemlerinden biri olarak görmekte ve bu konuda her vesile ile ilgili makamlarımızın ve kamuoyunun dikkatine getirmektedirler. Sayın Cumhurbaşkanımız. Bu bağlamda trafik konusunda iyileşme sağlanmasına yönelen çalışmaları teşvik etmektedirler. Başbakanlığa da göndermiş bulunduğunuz projenizi orada izlemeniz uygun görülmektedir.
Bilginizi rica ederim.
Oğuz ÖZBİLGİN
Genel Sekreter Yardımcısı. 1. 07. 1999
Sayın Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı
KONU: Oy, vergi, askerlik gibi yaptırıma bağlı yükümlülüklerle sınırlı “vatandaşlık görevi”ni aşan, trafik ve benzeri sorunlara karşı uygulamalı eğitim çalışmalarında yer almayı öngören, daha aktif ve kapsamlı bir vatandaşlık görevinin ihdasına dönük, vatandaşları “yurttaşlık görevi” olarak tanımlanabilecek bu görevi üstlenmeye yönlendirici sivil toplum projelerinin devletçe desteklenmesi. Sayın Cumhurbaşkanım, Bodrum’da, HABİTAT Trafik Kozası olarak, trafik sorunun “insan kusuru” unsurunu denetlenebilir düzeye çekmede eğitim amaçlı uygulanabilir bir yöntem (proje) geliştirmek için bir çalışma başlattık. Bilinen sivil toplum etkinliklerinden “kamu yararına sorun çözen” bir girişim oluşuyla farklı, lafta kalan “Devlet-Vatandaş İşbirliği” söylemine işlerlik kazandırmada örnek bir uygulama olabilecek bu çalışmada karşılaştığımız zorlukları aşabilmek için özel ilginizi talep etmek durumundayım. Toplumda oy, askerlik ve vergi gibi geleneksel ödevleri yerine getirmekle “vatandaşlık görevi”nin eksiksiz yerine getirildiği, bundan ötesinin devlete ait olduğu düşüncesi hakimdir. Geleneksel ”her şeyi devletten bekleme” alışkanlığı da örtüşen bu anlayışa sahip vatandaşlar; hafife alınan bu nedenle zamanla yasa tanımazlığa varan bazı (sözümona önemsiz) kural dışı davranışları önlemede sorumluluk duymamakta , örneğin, trafikte” kurallara uymayanları uyarma” görevini (devletçe yapılan) sürekli çağrılara rağmen üslenmemektedirler. Diğer deyişle, vatandaşlar devletin görevi saydıkları bu işe burunlarını sokmamaktadırlar. Bu düşünceler başta sözü edilen, 45 aydır sürdürmekte olduğumuz trafikle ilgili uygulamamızda da doğrulanmış gerçeklerdir. Bodrum’da ışıklı kavşaklarda yayalara dönük bir “okul dışı eğitim etkinliği olarak başlattığımız çalışma, sosyal yaşamda birbirimize örnek olarak yerine getirmek zorunda olduğumuz, aslında geleneğimizde yer alan bu sorumluluğumuzu adeta unutmuş olduğumuzu göstermiştir. Sürekli artan bu endişe verici durumun başta “her şeyi devletten bekleme” olmak üzere, toplumsal sorunlarla ilgilenildiğinde ”dünyanın enayisi” durumuna düşüleceği kaygısı, “bana- “bana-necilik” ve kolaycılık gibi alışkanlıklarımızla açıklanabileceği inancındayım. Vatandaşların, yaygın şekilde işlendiği nedenle baş edilemezleşen (denetim altına alınmayan) trafikte görülene benzer kusurlu davranışların önlenmesinde uyarı görevi üstlenmelerini sağlayabilmek, böylece HABİTAT deyişiyle, devleti bu konuda YAPAR KILMAK, ya da bu” devlet görevi”ni YAPILABİLİR KILMAK için Bodrum’daki uygulamamıza benzer girişimlerin devletçe desteklenmesi gerekmektedir. (İLAVE: vatandaş böyle düşünmüyorsa kamu görevlisi olduğunda neden farklı düşünsün ki; bu durumda sorun vatandaşta) bilinen “vatandaşlık görevi” sınırlarını aşan, ancak çağdaş bir toplum olabilmede üstlenilmesi zorunlu olan bu aktif ve kapsamlı “görevin “yurttaşlık görevi” olarak nitelenebileceğini ve bu tür ödevleri üstlenenlerin, “vatandaş”tan ayırt edilebilmeleri için “yurttaş” olarak tanımlanabileceklerini düşünüyorum. “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”, insanların eğitimi okulla özdeşleştirmelerine, eğitimin sosyal yaşamda gerçekleşen çok daha kapsamlı bir olgu olduğu gerçeğini gözden kaçırmalarına ve nihayet, okulda ve sürücü kurslarında verilen bilginin trafikte kural dışı davranışları önlemede yeterli olacağı yanılgısına kapılmalarına yol açmaktadır. Bu yanılgı nedeniyle,, kural dışı davranışların denetlenmesini sadece devlete ait bir sorumluluk olarak gördüklerinden; “kurallara uymayanlar uyarma” ödevini üstlenmemekte, “devlet –vatandaş işbirliği”nin bu ideal uygulamasında yer almamakta, kendileri kurallara uysalar bile uymayanları uyarmamaktadırlar. Trafikte eğitim ve denetimin bütünüyle devletin görevi sayılması; devlet- vatandaş işbirliği ve vatandaşın devletine sahip çıkma anlayışlarının havada kalmasına, bu tür sorunlar karşısında vatandaşın “sorun çözen özne” olma sorumluluğunun ortadan kalkmasına ve kendisini sadece sevk ve idare edilir bir canlı varlık(İLAVE: nesne) olarak düşünmeye başlamasına varır ki, bu eğilim demokrasinin kendi kendi,sini denetleyen, yöneten toplum hedefleriyle de bağdaşmamaktadır. Diğer taraftan, “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı/düşüncesi, aynı toplumun bireyleri olan görevlilere de hakim olduğundan, bu gibiler, aslında, işin özünde, yukarıda sözü edilen özel ödevleri vatandaştan zaten beklememekte, bazı vatandaşların bu gibi ödevleri üstlenmelerini de MÜDAHALE kaygısı/kuşkusu içinde değerlendirmekten kendilerini alamamaktadırlar. Trafik benzeri sorunlar karşısında özne olma konusunda toplum olarak bana-neci oluşumuzda bu kaygının da önemli payı olduğu inancındayım. Bodrum’daki uygulamada bu anlayışa sahip oldukları nedenle bizimle işbirliği yapma konusuna sıcak bakmayan görevliler, bir PROTOKOL’a bağlı olarak sürdürmekte olduğumuz bu STK_Devlet İşbirliği çalışmamızı, “olmasa da olur” bir etkinlik olarakgörmüş, “bıktırıcı” sözcüğüyle niteleyebilmişlerdir.. Aynı uygulamayı İstanbul Taksim Meydanı’nda yaparken gözaltına alınışım (“Kırmızı ışık eylemcisi gözaltında”/ Milliyet/ 22. 04. 1998) da, yetkililerin “her şeyi devletten bekleme” anlayışına bağlı MÜDAHALE kaygısıyla açıklanabilir. Kamusal alanda yer alma ve toplumsal sorunların çözümüne ortak olma gibi HABİTAT ilkeleri çerçevesindeki girişimleriyle meşrulaşan sivil toplumun önünü açmak ve özellikle de bazı yetkilileri etkileyerek bu konuda bilinçlenmelerini sağlamak için, toplumsal sorumluluk anlayışını bilinen “vatandaşlık görevi” ile sınırlı görmeyen duyarlı vatandaşların bu yoldaki girişimlerinde yüreklendirilmeleri, HABİTAT deyişiyle YAPAR KILINMALARI gerekmektedir. Avrupa Parlamentosu kararları arasında , “sivil toplum örgütlerinin trafik kazalarına karşı mücadele veren girişimlerinin desteklenmesi” şeklinde bir maddenin de yer aldığı görülüyor. Katılmak istediğimiz AB Topluluğunun bu kararı da, Bodrum uygulamamızın devletçe dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Avrupa Parlamentosunun bu kararına rağmen , Bodrum uygulamasına bakarak geliştirdiğimiz, sürücü kursları müfredatı kapsamına alınmasını Karayolu Güvenlik Kurulu Başkanlığına önerdiğimiz proje ilgililerce dikkate alınmamıştır. Sayın cumhurbaşkanım, Kamu hizmeti verecek bazı tesislerin (okul) ülkeye kazandırılması için “her şeyin devletten beklenmemesi” gerektiğini zaman zaman dile getirmekte, bu konuda varlıklı vatandaşların hamiyetine sığınma gereğini duymaktasınız. Bu noktada, varlıklı insanlarımızın bu yoldaki fedakarlıklarını palyatif önlem olduğu nedenle bir çözüm olarak görmediğimi, aslolanın devleti bu konuda YAPAR KILMAK, diğer deyişle, vatandaşların devletin sağladığı olanaklarla eğitim görmelerinin sağlanması olduğunu söylememe izin vermenizi diliyorum. Diğer taraftan, devletin iç v e daha önemlisi dış borcu da kaygı verici şekilde artmaktadır. Trafikten daha önemli bir sorun olan bu ekonomik darboğazın başta gelen nedeni savurganlığı da ne yazık ki, hafife almaktayız. Tüketimi kamçılayan ürünlerin sanal bolluğu , körüklenen tüketim alışkanlığımızla sergilediğimiz göreceli zenginlik ; kronikleşen enflasyon ve siyasal bağımsızlığımıza gölge düşüren ekonomik darboğazın nedeni, “fukara” bir devletin sözde zengin vatandaşları olduğumuz gerçeğini görmemizi zorlaştırmaktadır. Karamsarlık yaratan bu durum; tutumluluğu bir yaşam biçimine (ahlakına) ve devleti varlıklı insanlarımızın hamiyetine sığınmaktan kurtarma konusunda da bazı sivil toplum çalışmalarının ivedilikle başlatılması gerektiğini göstermektedir. Turguteis’te bu düşüncelerle, üç yıl önce (1993) bir STK-Yerel Yönetim İşbirliği çalışması olarak başlattığımız proje , tüm belediyelerin, Katı Atıkların Kontrolu Yönetmeliği gereğince sorumlu tutuldukları halde yıllardır savsakladıkları “geri- dönüşüm” uygulamasına hazırlık olarak başlattığımız Atık Kağıt Toplama Kampanyası idi. Bu proje de , ne yazık ki, yerel yetkililerin ciddiye almaması yüzünden amacına ulaşamadı. Belediyemizin Atık Kağıt Toplama Kampanyamızı, dolayısyla, Katı Atık Konusuyla ilgili Yönetmeliğini hafife alışı merkezi ve yerel yönetim arası işbirliğinde bir “otorite” boşluğunun varlığını da ortaya koymuştur. Bu durum karşısında, sivil toplumun, sadece demokrasinin değil, sistemin Merkezi ve yerel yönetimin) bütünlük içinde işleyebilmesinin güvencesi lma sorumluluğunu da üstlenmesi, bu bağlamda bir “sanal otorite” olması gerektiği söylenebilir. Trafikle ilgili çalışmamıza geri dönecek olursam: Bodrum uygulamamızın hedefi trafik kazalarının başta gelen nedeni “insan kusuru” dur. Bu kusurun en aza çekilmesi için yayalara dönük bir uygulama olarak başlatılan, ancak sonuçta yayası sürücüsüyle toplumun tümünün kurallara alıştırılmasını öngören örnek projemizin yaygınlaşması halinde; başarının trafikle sınırlı kalmayacağı, uzun dönemde insanlarımızın toplu yaşamın tüm kurallarına uyma alışkanlığı kazanacakları, zamanla gelişecek “sorumluluk alma” ve “sorun çözme” becerileriyle, “yaptırıma bağlı” olmayan, oy, askerlik, vergi dışındaki ödevleri de ciddiye almağa başlayacakları, böylece trafikten yola çıkılarak bir “toplu yaşam ahlakı” oluşturacağı inancındayım. Trafik kazalarında ikinci temel sorun “alt-yapı”, “mevzuat”, “denetim” ve” uygun ulaşım politikalarının seçimi gibi unsurlardan oluşan ”devlet kusuru”dur. Şu var ki, “insan kusuru”nun üstesinden gelindiğinde, “devlet kusuru”nun da yetkililerce gerektiğince ciddiye alınmağa başlanacağını, dolayısıyla sorunun bu boyutunun da “ çözülebilirlik” kazanacağını düşünüyorum. Bodrum’da Garajaltı Kavşağında yıllardır devam eden çalışmamızda kırmızı ışıkta duran insanların sayısı fark edilir ölçüde artmıştır.. Ne var ki, duranların neredeyse hiçbirisi, ısrarla önermemize karşın, başta da işaret edildiği üzere, bir başkasını uyarmamaktadır. Bu zorluğu aşabilmemiz, projemizin bu can alıcı işlevinin toplumda algılanabilmesi ve
(a) “ Vatandaşlık görevi”nin kapsamının “yurttaşlık görevi” tanımı altında genişletilerek, geleneksel “devlet-vatandaş işbirliği” söylemine işlerlik kazandırılması,
(b) “Her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”na son verilmesi,
(c) “Kolaycılık”, “bana-necilik”, “dünyanın enayisi ben miyim” gibi engellerin aşılabilmesi
(d) Vatandaşların yukarıda tanımlanan “yurttaş” kimliğini kazanabilmeleri,
(e) HABİTAT’ın bu sonuçları sağlamaya dönük ÇÖZÜMDE ORTAKLIK, YÖNETİŞİM, ve YAPAR KILMA ilkelerinin toplumda yaygınlaştırılarak, sivil toplumun önünün açılması için: Siz sayın Cumhurbaşkanım’dan, başta da işaret etiğim üzere “özel” yardım talebetmek gereğini duymuş bulunuyorum. Şöyle ki: Bizler, sizin de vatandaş kimliğinizle çalışmamızda yer alarak (oyunumuzda rol alarak) bu görevimizi kolaylaştırmanızı (bizleri YAPAR KILMANIZI) ve: “Eğitim, (devletin sorumlu olduğu) okulla ya da okulda verilen bilgiyle sınırlı değildir. Bütünüyle okul dışında gerçekleşen”yaygın eğitim”den siz vatandaşlar sorumlusunuz. Trafikte birbirimizi uyararak yerine getirebileceğiniz(toplum olarak hafife aldığımız nedenle faturasını ağı bir şekilde ödemekte olduğumuz bu görevi yapmakla “yaygın eğitim” işlevinizi yerine getirmiş olursunuz. Bu tür ödevler üstlenilerek eğitimin “okul dışı boşluğu” doldurulmadıkça milli eğitimimiz eksik kalacak, trafik dahil daha pek çok alanda görülen kural ve yasa tanımazlıkların önü alınamayacaktır. Ben, şu anda vatandaş kimliğimle yer aldığım bu “oyun”da; yukarıdaki düşüncelerle başlattıkları trafik sorunuyla ilgili eğitim amaçlı bu çabayı 45 aydır sürdürdükleri halde başarıya ulaştıramayan Bodrum HABİTAT Trafik Kozası oyuncuları adına sizleri “kırmızıda durmaya, ancak durmakla kalmayıp geçenleri de ugun şekilde uyararak durdurmaya çağırıyorum.” Demenizi bekliyoruz. Saygılarımla, bilgilerinize sunarım efendim.
Galip BARAN
Bodrum, Ankara ve İstanbul HABİTAT Trafik Kozaları Kolaylaştırıcısı
EKLERİ: Çalışmalarımızla ilgili 21 adet yazı bel e ve haber. NOT: Bu yazı(lar), diğer Cumhurbaşkanlarına yazılan ve hiçbir sonuç alınamayan (bir boka yaramayan) başvurularımızla ve yanıtlarıyla devam edecek.

15 Haziran 2008 Pazar

"MOBESA ZEKİ"

MOBESA ZEKİ ...
12. 06. 2008 tarihli Hürriyet Gazete’sinde yer alan bir haberden, Bodrum’daki kapkaç ve hanutçuluk olaylarını “en aza indirmek” için kurulan Kent Güvenlik Yönetimi ve MOBESA Sisteminin hizmete sokulduğunu öğrendim.
Haberde yer alan “en aza indirmek” sözü; devletin ilgili kurum ve kuruluşlarının trafik kazalarında insan kusurunu en aza çekme çabalarına katkıda bulunmak amacıyla Bodrum’da başlattığımız, “trafik terörünü önleme ve demokrasiyi tabana yayma projesi”ni, ancak, Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın gözaltına aldırması, Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan’ın engellemesi, belediyelerin destek vermemesi ve halkın da ciddiye almaması nedeniyle amacına ulaşamayan bir çalışmamızı getirdi aklıma…
Gazetenin iç sayfalarında devam eden haberden;
Kent Güvenlik Yönetimi Sistemi ve MOBESA Sisteminin hizmete sokuluşuyla ilgili olarak düzenlenen törende konuşan Muğla Valisi Ahmet Altıparmak’ın, İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden özel eğitimli 6 polisin görev yapacağı, 2 milyon YTL’ye mal olduğu açıklanan sistemle ilgili olarak, “Muğla kıyılarında hizmete geçireceğiz, turizme zarar veren her türlü olaya en kısa zamanda müdahale edeceğiz” dediğini öğreniyoruz… Ne var ki, “başarılar dileriz! ” diyemiyoruz. Başarılı olacağına inanmıyoruz.
Neden:
Hanutçuluk; Turgutreis’te, İstanbul Restoran’ı işleten “savaşma”yı iş edindiği nedenle MOBESA sıfatını yakıştırdığımız Zeki Karaoğlu’nun, uzmanlık alanıdır…
20 yıldır devam eden, bizleri “Bilinç Üniversitesi” kurma noktasına taşıyan “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda bir slogan geliştirdik : “Sorun Bencillik; Çözüm Sencilik”.
Bu slogandan da anlaşıldığı üzere, yalnız hanutçuluk değil, “iklim değişikliği” başta olmak üzere, gezegenimizde yaşanan sorunların tümü insanın “bencil bir varlık”, eşdeyişle, “nefsinin esiri” oluşundan, kendisiyle baş edemeyişinden kaynaklanıyor. “İnsan” denen, “eşref-i mahlukat” olması beklenen “bencil varlık” ektiğini biçiyor…
Anlaşılmış olması beklenir ama tekrarlayalım: Hanutçuluğun önlenebilmesi, insanoğlunun nefsiyle- içindeki Bencillik Canavarı ile- baş edebilmesini gerektiriyor.
Ne yasa, ne para, ne yukarıda sayılan sistemler, ne de Vali kar etmiyor...
Bencillik Canavarı” her kılığa girebiliyor. Bazen “Trafik”, bazen “vergi”, bazen “tüketim”, bazen de “Hanutçuluk Canavarı” olarak karşımıza çıkıyor…
Açıklanan nedenlerle:
Muğla Valisini ve kurulduğu açıklanan sistemin tüm ilgilerini, yukarıda söylenenleri düşünmeğe; anlaşılabilir bulurlarsa, dile getirilenlerin “kökten çözüm“ olduğuna akılları yatarsa, Hanutçuluğu önlemede Turgutreis’e yıllardır “meccanen” hizmet veren , Turgutreis Bilinç Üniversitesi Ahilik Kozası Kolaylaştırıcısı olan;
MOBESA Zeki’ye kulak vermeğe çağırıyorum…
Galip BARAN
Rektör/ Bilinç Üniversitesi/Turgutreis

TÜRBANCILAR VE MÜRBANCILAR ...

TÜRBANCILAR, MÜRBANCILAR ...
AKP yandaşları (seçmenleri) ve karşıt partilerin yandaşları (seçmenleri) olarak, “türbancılar” ve “mürbancılar” olarak bölündük. Kamplaştık.
Sorun Anayasa Mahkemesi’nin “Türban Yasası”nı iptali ile doruğa çıktı.
Bir “iç savaş” tehlikesi var. Ülkenin geleceği, birlik bütünlüğü tehlikede…
Bu tablo karşısında önerim:
Gelin! bu soruna bir çözüm bulalım. Türkiye’yi iki coğrafi bölgeye ayıralım. Türbancıları bir tarafta, mürbancıları diğer tarafta iskan edelim. Bölge tahsisi konusunda kura çekilebilir . En az haksızlığa yol açacak bir uygulama gerçekleştirilebilir...
İskanın ardından “türbancılar”ın kendi, “mürbancılar”ın da kendi özerk bölgelerinde (yurtlarında) barış içinde yaşayıp yaşayamadıklarını bir süre gözleyelim... Sonuç olumlu ise, çözüm tamam. İşte size iki kantonlu yeni bir İsviçre …
Bundan ötesi, sen sağ ben selamet...
Ben sonucun olumlu olamayacağını iddia ediyorum.
“Neden” diyenleri, yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda geliştirdiğimiz “Sorun Bencillik; Çözüm Sencilik” sloganı üzerinde düşünmeye davet ediyorum..
Galip BARAN; Rektör, Bilinç Üniversitesi-Turgutreis
Bilinçolog-Yasa Bağımlısı, “Bencil Varlıkların Üstüne Vazife Olmayan İşler” Uzmanı
HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı

6 Haziran 2008 Cuma

GALİP BARAN VE ZEKİ KENTEL AÇIKLAMALARI

"Rektör Galip Baran ve Gazeteci-Yazar Zeki Kentel"
From: galipbaran@ttmail.com
To: zkentel2001@yahoo.com; h.hakandedeoglu@mynet.com; ataydede@gmail.com; ozkandikmen@hotmail.com; ugurses@tema.org.tr; sarkoyunsesigazetesi@mynet.com; galipbaran@mynet.com
CC: turkcelilmeister@gmail.com; gercek.demokrat@hotmail.com; galipbaran@mynet.com
Subject: CEVRENIZE IYI BAKIN SIVIL TOPLUM GOZUYLE TUKETICI VE CEVRE BILINCI ve ANAYASA MAHKEMESİ KARARI HAKKINDA !...
Date: Thu, 5 Jun 2008 20:45:03 +0300
Sayın Zeki Kentel,
Korkarım, pek çokları gibi, (yıllardır devam eden "okul dışı eğitim" olarak tanımladığımız çalışmaları yapmazdan önce benim de yaptığım gibi) bilinç sözcüğünü sen de yanlış kullanıyorsun.
"Biliyorum", "duyarlıyım" ya da "farkındayım" yerine "bilinçliyim", "bilgilendiriyorum" ya da "bilgi veriyorum" yerine "bilinçlendiriyorum" diyorsun (sanıyorum). "Bilinç" sözcüğünden türetilen fiilin nesnesinin olamayacağını söylemek istiyorum.
Geçişsiz ( "intranstiv") bir fiilden sözediyorum.
Sayın Kentel,
Hazır sazı elime almışken biraz daha çalmak isterim...
"Bilinç" kavramını benim kadar önemsersen, Türk toplumunun hiç bilmediği ya da bildiği halde umursmadığı bir sorumluluk üstleniyorsun.
Örneğin, kapağı açık bırakılan foseptik çıkurlarında yaşamlarını kaybeden Dilaralar'dan kendini sorumlu tutuyorsun. Bencil varlıkların şu ya da bu nedenle yol açtığı o tür tehlikeleri ya kendi olanaklarınla gideriyorsun ya da ilgililere giderttiriyorsun (çukurları kapattırıyorsun).
Biz buna "toplumsal sorumluluk bilinci" diyoruz. Bu davranış, diğer taraftan, kişinin kamusal alanda olup bitenle ilgilenme anlayışınıın tezahür edişidir. "Bilinç" konusundaki çabalarını yıllarca (yaklaşık 20 yıl) sürdürürsen, bir gün bakarsın ki, "Bilinç bağımlısı" dahası, "yasa bağımlısı" olmuşsun. SAPITMIŞSIN........................
Başta sözü edilen (okul dışı eğitim) çalışmalarımızı izlerken, bana, "bu ülkede senin gibi 100 kişi olsa, -muasır medeniyet-i çoktan sollardık" diyerek övenlere bakacak/ inanacak olursan, "yasa bağımlılığı" nın çok önemli bir kavram olduğunu düşünebilirsin...
Gel gör ki, beni övenler "Bilinç Bağımlısı" yada "yasa bağımlısı" olmak şöyle dursun, "toplumsal sorumluluk bilinci"nden bile bihaber görünüyorlar. Hadi sen de dediğinde: "İŞİM ÇOK VAKTİM YOK" mazeretine sığınıyorlar. İpe un seriyorlar...
"Okul dışı eğitim" çalışmalarımızın önemine dikkat çekmek için sözümü şöyle bağlamak isterim:
Harward'la, Oxford'la, Sorbon'la; ODTÜ, İTÜ, B Ü ve diğer seçkin üniversitelerimizle buraya kadar.
İşte "İklim değişikliği".
İşte "Yurtta SAVAŞ" ve "Dünyada SAVAŞ".
Biz bu konuda, "Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik" şeklinde bir slogan ürettik.
Bu sloganın dünya genelinde tanıtımı konusunda yardımcı olması için Birleşmiş Milletler Genel sekreterine yazdığımız mektubu göndermek için tercüme edilmesini bekliyoruz.
Bu mektuba www. galipbaran.blogspot.com sitesinde ulaşabilirsin. Tercüme çok gecikti. Bu konuda yardımcı olur ya da yardımcı olacak birilerine ulaşırsan, bana göre insanlığa hizmet etmiş olursun... Selam, sevgi ve saygılar.
Galip Baran
Sevgili Galip;
Kiside bilinc kanima gore vicdan olgusu ile butunlesir.
Vicdan olgusu ancak kisinin askin bir gucun varligina ve surekli olarak kendisini O'nun denetiminde oldugunu hissetmesi kabullenmesi ile tesekkul eder. TOPLUMDA TOPLUMSAL BILINCI ANCAK BU ASKIN DUYGULAR VE DUYARLILIKLAR ICINDE OGUTLER VEREN KUTSALIN TEMSILCILERI YERLESTIRMISLERDIR.
Nuh sadece 9 ! kisiyi bilinclendirebilmistir.
Musa Israil kavminin ancak bir kismini;
Isa ya 12 Havari baglanmistir.
Asirlardan beri ve bugun de tum dunya topluluklari BUDAnin, KONFUCYUSun, MUSA'nin, ISA'nin ve Islam Peygamberinin yolunda bir bilinc cabasi icindedir.
Gectigimiz uc hafta BERLINde idim. Belki senin RECEP de oralarda saniyorumMetroda ve bir cok yerde kamera kontrolu uyarilari var ve yaninda da sigara icmek yasaktir yaziyorGel gor ki Metro istasyonlari sigara izmaritinden gecilmiyor Oturma kanapelerinde biracilardan ve sarapcilardan yer bulabilirsen oturursunKirmizi ISIKta on dakika beklesen kahrolursun Belki Turkiye kadar degil ama seni kahredecek kadar bir rezalet var
Sevgili Galip,
GELELIM ANAYASA MAHKEMESINE
"Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez.
Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir"
Evet Galipcigim;
Duyduk duymadık deme.
Iste bunlar iptal edilen ANAYASA maddeleri:
Gözlerin belki biraz acıldı,
aaaaa bunları mı iptal ettiler demis olabilirsin...
Peki bu maddeleri iptal edenler ne olacak?
Pek yakında "mort" olacaklar!
Bu maddeleri iptal edenler ömür boyu büyük bir utançla yaşayacaklar.
SAGLIK ICINDE SEVGI VE SAYGILARIMLA.
ZEKI KENTEL Gazeteci-Yazar

2 Haziran 2008 Pazartesi

TÜRKİYE,
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
TANITIM ETKİNLİKLERİ
Turgutreis Bilinç Üniversitesi,

19 Mayıs 2008 Pazartesi günü,
Bodrumda tanıtım amaçlı iki çalışma yaptı.
Program;
İskele Meydanında yapılan kısa bir tanıtım konuşmasından sonra sigara yasağı bağlantılı bir etkinlik olarak “izmarit toplama projesi” ile başlatıldı ve Garajaltı Kavşağında yapılan “trafik terörüne son verme projesi”nin uygulaması ile sona erdi.
TANITIM ETKİNLİKLERİ PROGRAMI:
Açılış konuşması ve İzmarit toplama çalışması.
YER : İskele Meydanı
SAAT : 12:00/ 13:00 Trafik terörüne son verme projesi uygulaması
YER : Garajaltı Kavşağı
SAAT : 14: 00/ 15:00
UYGULAMA :
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ TANITIM PROGRAMI
* Açılış “ANDIMIZ”ın okunması ile başlayacak.
* Bilinç Üniversitesi Kurucuları (Beş Silahşörler) elde izmarit toplama değnekleri (KILIÇLARI) ile “İşbirliği Sözü” verecekler:
HEPİMİZ BİRİMİZ BİRİMİZ HEPİMİZ İÇİN" diyecekler.
(Bir elde ucu çivili değnekleri diğerinde poşetle basına görüntü verilecek; Evvelce toplanmış izmaritler kavanozla teşhir edilecek) ve * “ANDIMIZ” okunacak.
ANDIMIZ
Türküm, doğruyum, çalışkanım
İlkem, Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak Yurdumu, milletimi Özümden çok sevmektir.
Ülküm, Yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk ! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe Durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
"NE MUTLU TÜRKÜM
Bilinç Üniversitesinin kuruluşu öncesinde yapılan “okul dışı eğitim” çalışmaları kısaca açıklanacak. (Çalışma yapılan alanlar sayılacak).
* Üniversitenin Misyonu: “Yurtta Barış Dünyada Barış” olarak açıklanacak. (Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ve Cumhurbaşkanına yazılan mektupların “KONU” ları okunacak ve mektuplar dağıtılacak) (SORUN BENCİLLİK; ÇÖZÜM SENCİLLİK sloganı dağıtılacak ve bu sloganın yaşama geçmesi durumunda BARIŞ sağlanmakla kalmayacak: “iklim değişikliği”, “kuraklık”, “açlık”, “yolsuzluk”, “yoksulluk” gibi soruların sona ereceği anlatılacak.) (Bu amaçlara ulaşabilmek için insanoğlunu yapması gerekenin “TEK ŞEY” in “Bencillik Canavarı”nın elinden kurtulmak, diğer deyişle, “nefsini denetlemek” olduğu açıklanacak)
*** NOT: Bu Program Aynen Uygulanmıştır.
AHRET SORULARI
Görülen o ki; bazıları bu ALEME sadece yiyip, içmek, gülüp, eğlenmek için; günlerini gün etmek için, bir başka deyişle, vermekten çok almak için geliyorlar…
Bazıları, EZANI duyunca camiye koşuyorlar. “Yaradan’a borçlarını” ödeme konusunda çok duyarlı davranıyorlar. Ama, toprağından beslendikleri, suyunu içtikleri, havasını soludukları bu ülkede (kamusal alanda) olup bitenle ilgilenmeyi nedense hiç düşünemiyorlar. “Bu yurdu ve sakinlerini” hiç değilse özleri (kendileri) kadar sevmeyi akıl edemiyorlar. Böylesi bir borçtan bi-haber görünüyorlar ?
NEDEN:
(a) bu ülkeyi kendi evleri sayamıyorlar?
(b) Bu ülkede yaşayanları kendi aile bireyleri olarak düşünemiyorlar? “Yaratılanları Yaratan’ın hatırı için sevme ” konusunda NEDEN bu kadar beceriksizler? Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü Turgutreis-BODRUM
BİLİNÇLENME YASASI (*)
Biz birkaç kişi, bir zamandan beri:
(A) Aşırı tüketmiyoruz, Vergi kaçırmıyoruz, Çevreyi kirletmiyoruz, Milli servete zarar vermiyoruz, Trafik kurallarını çiğnemiyoruz, Rüşvet vermiyoruz/almıyoruz, İmar yasasına aykırı işler yapmıyoruz, İş ahlakının korunması için çaba gösteriyoruz, Sağlığa aykırı alışkanlıkları önlemek için çalışıyoruz, “Hiyerarşi bağımlılığı”ndan, bir başka deyişle, “her şeyi devletten bekleme alışkanlığı”ndan kurtulmuş BULUNUYORUZ, Eşdeyişle, KIRMIZIDA DURUYORUZ,
(B) Sayılan alanlarda KIRMIZIDA GEÇMEK isteyeni, “SOSYAL YAPTIRIM” olarak bilinen yöntemle UYARIYORUZ,
(C) Uyardıklarımıza, kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını ÖNERİYORUZ,
KIRMIZIDA DURMAK:
Her türlü yanlış, iş, davranış ve haksızlıktan, eşdeyişe, “bencilce yaşamak”tan kaçınmayı, öngören bir “ilke” dir.
SOSYAL YAPTIRIM : “Kırmızıda geçmeğe kalkışanı, anında, yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarmak” tır. (*) :
Bu “yasa”, bizlere
(a) nefsimizle savaşmayı öğretmiş,
(b) “sencil varlıklar” olmamızı sağlamıştır.
Galip BARAN

GALİP BARAN'DAN CEVAP VE YORUM !...

Konu : TÜKETİM ÇILGINLIĞINA,
KİM DUR DİYECEK?...
Re:
} Galip BARAN
}st1\:*{behavior:url) Bilinç Üniversitesi}
Sayın (Prof. Dr. Mehmet Ali) Körpınar;
Değerli Hocam,
Bana göre, sadece "tüketim" değil, aynı zamanda, "mülkiyet çılgını"dır da insan denen "bencil varlık". Malum, "mal canın yongasıdır" o varlık için....
Ben aciz kulunuz, "mülkiyet çılgınlığı"ndan kurtulmauş sayılırım. Ayıptır söylemesi, 20 yıla yakın zamandır devam eden "okul dışı eğitim" çalışmalarında kullanmak amacıyla İstanbul Ataköy'deki evimi sattım elimde kalan 6 bin YTL' yle idare etmeye çalışıyorum.
Diğer taraftan, bir evim ve devletin ödediği 1200 YTL gibi bir emekli maaşım var. Bu ülkede yaşayan benden çok daha azla geçinmek zorunda olanları düşündükçe kendimden utanıyorum dersem umarım siz de ŞOV yaptığımı düşünmezsiniz, bazı dostlarım (!) gibi.
Biz bir kaç kişi; yıllardır, "tüketim" dışında "çevre", "trafik", "sağlık", "vergi", "rüşvet", "iş ahlakı", "milli servet", "imar","her şeyi devletten bekleme" (hiyerarşi illeti) gibi sorunlara karşı, varımızla yoğumuzla şeklinde tanımlanabilecek bir "savaş" veriyoruz.
Hikayesi bu yanıta sığmayacak kadar uzun olan bu çalışmalarımızla ilgili bilgiye, http://www.turkcelil.com/ ve http://www.galipbaran.blogspot.com/sitelerinden ulaşılabilir.
Saygılarımla.
----- Original Message -----
TÜKETİM ÇILGINLIĞINA, KİM DUR DİYECEK???
Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Değerli arkadaşlar,
ATO nun yapmış olduğu araştırmaya göre, 70 milyonluk Türkiyenin 53 milyonu yoksul, 11 milyonu açmış (12.05.2008-Cumhuriyet). Bunun anlamı 64 milyon kişi yoksul ve aç bir kitle. Yani dar gelirli ve de işsiz.
Ne yazık ki 64 milyon dar gelirli vatandaşımız, şimdi çok zor günler yaşıyor. Maaşı yetmeyen vatandaşlarımız mecburen kredi kartına başvuruyor. Yani aldığı krediyi ödeyemeyeceğini bile bile borçlanıyor. Yaklaşık 100 milyar YTL ye ulaşan borç miktarı oldukça büyük ve kaygı verici konuma erişti. Nitekim şu sırada halkımızın bankalara olan kredi borçunu ödeyemediğini içeren bilgi, Başbakan yardımcısı tarafından da resmen açıklandı.
KARA LİSTE İKİYE KATLADI:
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, tüketici kredi borçlarını ödemeyenlerin sayısının 2007 yılında 261 bin 509’a ulaştığını ve bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 100 artış olduğunu açıkladı. (12.05.2008-Milliyet)
Yine de bankalarımız, yapmış oldukları reklamlarla, vatandaşlarımızı kredi almaya teşvik ediyor. Örneğin:
İŞ BANKASI: Maaşınızın 16 katı kredi vermeye hazırmış ve 60 ayda ödeyebilirmişiniz.
AKBANK: Kefilsiz olarak maaşınızın 15 katı kredi veriyormuş.
CİTİ BANK: Kartınızda kullanmadığınız kredinizi aktife çevirmeye hazırmış ve 36 ayda geri ödeyebilirmişiniz.
Değerli arkadaşlar,
%40’ı yabancı sermayenin eline geçen bankalarımız, halkımıza neden bu kadar kolay kredi vermeye hazır? Çünkü kredi kartı ile borçlanmada ödenen aylık faiz %5 civarında. Yani basit faizle yıllık, %60 faiz alıyorlar. Böylece bankalarımızın yıllık karı da artmış durumdadır. Örneğin:
YKB: Yılın ilk çeyreğinde net karını ikiye katladı.
HALK BANK: İlk üç ayda 301 milyon YTL kar etti.
AKBANK: İlk üç aylık karı 720 milyon YTL oldu.
VAKIFBANK: İlk çeyrekte net karı 196,4 milyon YTL oldu.
İŞBANK: Üç aylık karı 555 milyon YTL oldu.
FORTİS: İlk çeyrekte 69 milyon YTL kar etti.
Değerli arkadaşlar,
Bu kadar kolay paraya kavuşan ve kredi alan halkımız da hemen çılgınca tüketime başlıyor. Tam bir tüketim toplumu olduk. Ne yazık ki tasarruf kavramını unuttuk. Ve de kimse halkımıza bunu amınsatmıyor. Hatta tam tersine iç ve dış güçler, onları tüketime yönlendirmek için çeşitli iletişim yöntemleriyle koşullandırılıyor. Ayrıca tüketimi teşvik için ülkemizin her yerinde alış veriş merkezleri kuruluyor.
Örneğin,
SÜPERMARKETLERİN SAYISI 10 YILDA 4 KAT ARTTI:

Araştırma şirketi Nielsenin perakendeci sayıları tesbit çalışması, süpermarket sayısının 10 yılda, 4 kat arttığını ortaya koymuş. Araştırmaya göre 1998 de 2135 olan hiper, süper ve zincir market sayısı 8250 ye çıkmış. (12.05.2008-Milliyet)
Değerli arkadaşlar,
Sn. Güngör Urasın bildirdiğine göre, bizdeki tüketim çılgınlığına karşılık, Amerikalılar her kriz döneminde işten çıkarmalar arttığından, işini kaybetme korkusu içinde harcamalarını kısmış. Çok büyük indirimler olmasına rağmen çarşıda pazarda daha az harcama yapmaya başlamış (15.05.2008-Milliyet)
Umarım yöneticilerimiz ve danışmanları, çok zor durumda olan vatandaşlarımızı tasarrufa yönlendirirler ve bankalara olan borç sorununa çare üretirler. Öncelikle bankaların yıllardır almış olduğu ve düşürmemekte direndiği, aylık %5 civarında olan ve dünya standartına göre çok yüksek sayılan kredi kartı faizinin düşürülmesi gerçekleşir.
Değerli arkadaşlar,
Son bilgilere göre, aldığı krediyi geri ödeyemeyen vatandaşlarımızın bu zaafından yaralanan bir tefeci gurubu oluşmuş durumda. Karamanda, birileri astıkları ilanlarla, kredi kartı borcunuzu biz ödeyelim, sizde 12 ay vade ile bize ödeyin diyerek mağdurlara çağrılar yapıyormuş (21.05.2008-Cumhuriyet). Lütfen tefecilerin eline düşecek konuma gelmeyin.
Sevgi ve saygılarımla (23.05.2008).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
NOT:
TRT Haber daire başkanı imzalı yazıya gore, Banu AVARın hazırlayıp sunduğu SINIRLAR ARASINDA programına 15 Mayıs 2008 de son verilmiş. Sezonun son programı olan BUYUK ORTADOGU ve ASYA PROJESi adlı programın yayını da böylece engellenmiş oldu. Dünyanın emperyalist gerçeklerini birebir görüşmelerle dile getiren bu programı yasaklayanları kınıyorum
.
******
This message (including any attachments) is intended only for the use of the individual or entity to which it is addressed and may contain information that is non-public, proprietary,privileged, confidential, and exempt from disclosure under applicable law or may constitute as attorney work product.If you are not the intended recipient, you are hereby notified that any use, dissemination, distribution, or copying of this communication is strictly prohibited. If you have received this communication in error, notify us immediately by telephone and (i) destroy this message if a facsimile or (ii) delete this message immediately if this is an electronic communication. ISTANBUL UNIVERSITY, http://www.istanbul.edu.tr/

"BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ'NDEN..."

BRE HASSAN !.. (*)
Sen,
sana oy verenleri “KOYUN” mu,
onlara hizmeti “OYUN” mu sandın Bre Hassan?
At martini dağlar inlesin Bre Hassan!
Kıyak maaşlar yetmezmiş gibi yeni avantajlar peşinde koşan Hassan!
Bir de, Aziz Usta’ya :
“Utanırım aldıklarım demeye,
Gücüm yetmez borcun ödemeye,
Bende hakkın çoktur halkım,
Değil böyle bir Aziz,
Bin Azizler olsa yetmez,
Aldığını vermeye,
Utanırım hakkını helal et demeye,
Dünya durdukça durasın halkım ”

dedirten
GARİBANLAR”ın HALÜ-AHVALÜNÜ" düşün!
At martini dağlar inlesin
Bre Hassan !
Galip BARAN

BAŞBAKANA ÖNERİMİZ…
Sayın Başbakan,
Kadınlara çok çocuk yapmalarını önermişsin.
Dört çocuğum var keşke beş altı olsa” demişsin.
Şu gerçeği atlamışsın:
Doğacak çocuklar yurdu ve milleti öz çok seven varlıklar olmayacaklarsa tek çocuk bile fazladır.
Şu anda, “yurdumu milletimi özümden çok seviyorum” dediğini duyar gibiyim. Bizde öyle diyorduk. Yanıldığımızı yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızın bir aşamasında fark ettik.
Bencil varlıkların bu ilkeyi sindiremeyeceklerini, yurdu ve milleti özleri kadar bile sevemeyeceklerini İDRAK ettik Hemen çark ettik, sözü edilen ilkeyi sindirmek için olanca gücümüzle çalışmağa başladık…
Kolay olmadı ama başardık.
Yaptığımız çalışmaları görenler, bizleri, “herkes sizin gibi olsa”, “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” , ya da “sizin gibi 100 kişi daha olsaydı Muasır Medeniyet’i çoktan aşardık” benzeri sözlerle övüyorlar;
Şu var ki, bizim gibi olmak yada bizim gibilerin sayılarını çoğaltmak için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar, ne hikmetse...
Sonuç ortada:
72 milyon insanın havasını soluduğu, suyunu içtiği, toprağından beslendiği ama sözü edilen ilkeyi sindiremeden yaşadığı bu ülke sahipsizdir.
Bu gibilerin yaşadıkları toprak parçası “yurt” sayılmaz.
O toprakta yaşayanlar “millet” olarak tanımlanamazlar.
Onların oluşturduğu mekanizmaya “devlet” denemez.
Sayın Cüceloğlu’nun deyişiyle;
MIŞ gibi bir ülkede,
MIŞ gibi yaşayan,
MIŞ gibi bir millet,
MIŞ gibi bir devletiz biz….
Sayın Başbakan,
Celallenmeyesin ve de alınmayasın, sakın!
Gerçek aynen böyledir.
Bu ülkede kuruldu kurulalı yaşananlar bu gerçeğin en açık göstergesidir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz “yurdu ve milleti özden çok sevecek nesiller” i yetiştirme konusunda çalışmak bu cennet yurda ve bu cennetmekan insanlara yapabileceğin en büyük hayır olacaktır.
Önerimiz budur…
Aklın yatarsa, bizler bu konuda elimizden geleni “bila-bedel” yapmağa hazırız.
Emrine amadeyiz…
Saygılarımızla.
Prof. Dr. Galip BARAN; Rektör