29 Ocak 2011 Cumartesi

[Prof. Dr. Mehmet Ali Körpınar’ın (M. A. K.) internetten gelen yazısı ve “yasa bağımlısı” Galip Baran’ın (G.B.) ilgili görüşleri]
 SAVURGANLIK
 TUTUMLULUK ???..
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR: Değerli arkadaşlar,
Borç yükü ve olası zamlar herkesi terletecek. Çünkü halkımız yeni yıla 470 milyar liralık borç yüküyle girdi (02.01.2011-Cumhuriyet).
Değerli arkadaşlar, ne yazık ki;
Devlet olarak borçlanıyoruz!!!
Özel sektör olarak borçlanıyoruz!!!
Yerel yönetimler olarak borçlanıyoruz!!!
Vatandaş olarak borçlanıyoruz!!!
yani borçla yaşamaya başladık. Devlet olarak günlük 450 milyon dolar zorunlu borç ödemesi yüzünden, üretime dönük yeni yatırımlar da yapamıyoruz!!
SPK başkanı Vedat Akgiray’ın da belirttiği gibi, Çok borca bağımlı, krediye dayalı bir ticaret ve sanayimiz oluşmuş durumdadır. Bu uzun vadede ekonomimiz ne kadar büyürse büyüsün, daha da büyümemizi engelleyen tek faktör olacaktır (03.11.2010-Cumhuriyet)
Güzel ülkemiz halen dünyanın en yüksek faizini veren ülkelerindendir. Bu nedenle yüksek faizi duyan sıcak para ülkemize geliyor. Ve hazine ihalelerine katılan piyasa yapıcısı 12 bankanın 4 ü Türk, diğerleri ise yabancı ve Türk ortaklı yabancı bankalar oldu. Her ne kadar ticaret açığımızı kapatıyorsa da kısa vadeli sıcak para girişine karşı kalıcı önlemler alınmalıdır. Ayrıca yabancı para sahipleri 2006 Temmuz’dan itibaren %10 stopaj vergisi de ödemiyor. Yani vergi muafiyeti ile yabancılara bir çeşit kapitülasyon hakkı tanınmış durumdadır.
Değerli arkadaşlar,
Devletimiz direkt vergi toplayamadığı için zorunlu olarak dolaylı vergi almayı tercih ediyor. O nedenle sigara, içki ve akaryakıt gibi araçları kullanıyor. Dolayısıyla dünyanın en yüksek akaryakıt bedelini ödüyoruz. Bu bedel yüzünden, vizeyi kaldırdığımız Suriye’ye günü birlik giden halkımız, araçlarının depolarını tam doldurup geri dönüyorlar. Ayrıca komşularımızda çok ucuz olan sigara, içki ve akaryakıt fiyatları nedeniyle kaçakçılık da çok miktarda artmış durumdadır. Sadece sigara kaçakçılığı yüzünden oluşan vergi kaybımızı 2,5 milyar lira (05.01.2011-Milliyet).
GALİP BARAN (GB) :  Değerli Hocam
“Devlet direkt vergi toplayamadığı için zorunlu olarak dolaylı vergi almayı tercih ediyor” deyişiniz; sanki yükümlü vatandaşlar vergi ödüyor da, başımız sıkıştığında “NERDE!” diye feryat ederek aradığımız, vergi kaçırarak (kul hakkı yiyerek) kolunu kanadını kırdığımız, “malı deniz” dediğimiz gariban devletin toplamayı beceremediğini düşündürüyor…
Oysa, % 98’i Müslüman olan Türk Halkının neredeyse tümü vergi kaçırıyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sn Eser Karakaş’la  25. 07. 2003 günü NTV’de “ek-vergi” konusunda yapılan konuşmadan öğrendiğime göre: ABD vatandaşlarının % 20 si,  Avrupa Birliği vatandaşlarının % 40-50’si, Türk vatandaşlarının %98’i vergi kaçırıyor.
SORU: Toplayamayan mı, kaçıran mı suçlu? İşte bu noktada “vergi bilinci” olarak bilinen kavram ortaya çıkıyor.
“Vergi bilinci”, mükellefin vergisini, kendisine hizmet olarak döneceği inancıyla ödemesini öngören bir kavramdır, yükümlülüktür…
Aslında bilinç bütünsel bir kavramdır. Diğer deyişle, bilinçli iseniz, ne çevreyi kirletir, ne aşırı tüketir, ne trafik kurallarını ihlâl eder, ne de vergi kaçırırsınız…
Bu durumda, vergi toplaması gerektiği halde toplayamayan görevlilerin de aynı hamurdan yoğrulduklarını  dikkate alarak düşünecek olursak, toplaması gerekenin mi, ödemesi gerekenin (mükellefin) mi suçlu olduğu sorusunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkar.
“Vergi bilinci” konusunda kendimden bir örnek vermek istiyorum:
Başbakanlığa yaptığım 03. 09. 2001 tarihli başvurumla “Türkiye’yi dış borç yükünden kurtarmak” amacıyla bir “gönüllü vergi” kampanyası başlatmak istedim. Hazine müsteşarlığı’nın bu başvuruyla ilgili, Başbakanlığa gönderilen  22. 11. 2001 tarih ve HM.0.KAF.03.03 sayılı yazısında, kampanya önerimin takdirle karşılandığı, ancak bunun için bir yasal düzenleme yapılmasının gerekli olduğu ifade edildi. Böyle bir düzenleme ne yazık ki yapılmadı…
Sözü edilen “gönül vergi” kampanyasını, toplumda “vergi bilinci” oluşturmak amacıyla başlatmak istemiştim. Hazine Müsteşarlığı’nın öngördüğü yasal düzenleme yapılsaydı…
M. A. K. : Değerli arkadaşlar,
Hem halkımız hem de devletimiz savurganlığı bırakıp, tutumluluk içine girmelidir. Özellikle bu yıl, seçim yılı olması nedeniyle popülizm yapmadan harcamalarımıza çok dikkat etmeliyiz. Bu konuda birçok örnek verebiliriz:
G. GB :  Değerli Hocam,
“Hem halkımız hem de devletimiz savurganlığı bırakıp, tutumluluk içine girmelidir.” derken, bana göre devletle halkın farklı dünyaların insanları olduklarını varsayıyorsunuz, devletin memurlarının da aynı hamurdan yoğrulduklarını göz ardı ediyorsunuz gibi geliyor bana…
Aynı cümlenizde, “…..tutumluluk içine gir-meli-dir.” diyorsunuz. Oysa, “meli”, “malı”, “lim”, “lım” ekli cümlelerle yapılan,“Trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım”, “şehrimizi temiz tutalım” benzeri çağrı, rica ve beklentilerin bir işe yaramadığı o kadar açık ki…
Diğer taraftan, yukarıda da ifade edildiği gibi, “trafik bilinci” olan insan trafik kurallarını ihlâl etmez , “çevre bilinici” olan insan çevreyi (şehri), kirletmez, zaten…
M. A. K. : *   Kamuya ait taşıt sayısı, Japonya’da 10, İngiltere’de 12, Almanya’da 11, Fransa’da 9 bin adet iken Türkiye’mizde 83.383 adet. Devlet adına kiralanan araçları da unutmayalım (17.10.2010-Hürriyet).
G. B. :  Değerli Hocam,
“Devletin malı deniz” diyen millet biz değil miyiz?
M. A. K. : *    Trakya birlik, Eylülde Bulgaristan’a 84 kuruşa sattığı Ayçiçeğini şimdi 1 TL ye geri almaya çalışıyormuş (17.11.2010-ANKA). 
*   THY birçok Avrupa ligi takımlarına sponsor olmaya devam ediyor! Ancak 2010 yılının 3. Çeyreğini 23 milyon TL zararla kapattığını borsaya bildirmiş durumdadır (13.11.2010-Milliyet).
*  İran’la yapılan anlaşmadaki al ya da öde ilkesi gereğince, almadığımız doğal gaz için yaklaşık 1 milyar dolar ödemek zorunda kaldık. Keşke, bu gaz alınsaydı ve hava kirliğine neden olan bedava kömür yakımı yerine halkımıza dağıtılsaydı. 
* Kök salmayan tohuma servet ödüyoruz! ATO’nun Tarımsal üretim ve Tohumculuk raporuna göre, Karpuz tohumunu ABD den, Domates tohumunu Fransa-ABD-Hollanda dan, lahana tohumunu Almanya-Hollanda dan, turşuluk hıyar tohumunu ABD den alan Türkiye, son 8 yılda 860 milyon dolarlık tohum ithal etti (21.11.2010-Cumhuriyet). Bir tarım ülkesi olan güzel ülkemizde kendi tohumumuzu kendimizin neden üretemediğini merak ediyorum.
*    Et-balık kurumumuz vardı! Ülkemizde kırmız et üretim ve tüketimini kontrol ederdi. Ne yazık ki özelleştirmelerle birlikte satıldı. İşlevi yok oldu. En acısı sahip oldukları arazi ve arsalara birileri kondu. Şimdi ise büyük bir kırmızı et problemi yaşıyoruz. Yeniden et balık kurumu canlandırılmaya çalışılıyor ama çok geç kalındı. Büyük baş hayvan besiciliğimiz gereken teşvik görmediği için tükendi. İthal et serbest hale geldi. Yani başka ülkelerin hayvancılığını besler hale geldik (23.01.2011-Cumhuriyet).
*   2059 da 9,2 milyar insan nasıl doyacak! Dünya nüfusu giderek artıyor ve onları doyurmak büyük sorun olacak. Tarım alanları çok kıymetlenecek. Ne yazık ki güzel ülkemizin tarım alanlarının değerini bilmiyoruz. Güncel çıkarlar uğruna onları katlediyoruz. Örneğin, Edirne’de 3.200 dekarlık 1. Sınıf tarım arazisinin TOKİ’ye tahsis edilerek konut alanına dönüştürülmesi Edirne ve ülkemiz için büyük bir kayıptır (18.01.2011-Cumhuriyet).
*  Halkımız büyük bir ödeme sıkıntısı içinde. Ödeyemeyince sahip oldukları malları icradan satılık hale geliyor. Nitekim 6.802 gayrimenkul, 141 adet menkul ve binlerce araç icralık.com da alıcı bekliyor (25.07.2010-Cumhuriyet). 
*   Yöneticilerimizin övünerek söylediği gibi Merkez bankamızda biriktirdiğimiz 75 milyar dolarımız varmış. Bu birikimin yerli piyasamıza kredi olarak verilmeyip, nasıl değerlendirildiğini merak ediyorum!!!
*   Gazete ve televizyonlarda her gün yüzlerce satılık konut ilanları var! Bunları kim alacak ve nasıl ödeyecek? Ayrıca bir çoğunda çok ucuz fiyatlar söz konusu. Yani maliyetinden daha düşük değerlerde satış var. Özellikle bu değerlerde binaların yapılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Yani yeni Banker Kastelli’lerin ortaya çıkacağını ve bu yüzden birçok vatandaşımızın mağdur olabileceğinden kaygılanıyorum. Neyse ki BDDK’ın almış olduğu kararla, bankalar 01.01.2011 den itibaren konut değerlerinin %75 ne kadar kredi verecekler (18.12.2010-Milliyet). Bu şekilde satılan konutların ve alacak kişilerin ödeyebilme niteliklerinin denetlenmesi sağlanabilir sanıyorum. Nitekim IMF de konutta hem üreticiye hem de nihai alıcıya kredi kullandırılmasının sıkıntı yaratacağını vurgulamaktadır. Aksi halde ABD de birçok bankanın aşırı ve denetimsiz mortgage kredi uygulaması ile yaşadığı iflaslar, bizim bankaların da başına gelebilir.
*  AB-D emperyalizmindeki silah şirketlerinin hazırladığı ve NATO’nun dayattığı, yaklaşık 40 milyar dolara mal olacak Füze kalkanı için ülkemiz ne kadar bedel ödemek zorunda kalacak, hep birlikte göreceğiz.
Umarım büyük bir borç batağına sürüklenen çilekeş halkımız, öncelikle tüketim bedeli giderek artması beklenen akaryakıt ve doğalgaz tüketimine özen gösterirler. Yine Sn. Kemal Derviş’in belirttiği gibi “Ülkemizin hızlı ve sürekli bir büyümesi için %25 lik bir tasarrufa ihtiyacı vardır” (Milliyet-12.07.2010) uyarısını dikkate alırlar. Ayrıca tüm yönetici ve danışmalarının da halkımıza her alanda tasarruf konusunda örnek olmalarını bekliyoruz!!!
G. B. :  Değerli Hocam,
Ayrıca tüm yönetici ve danışmalarının da halkımıza her alanda tasarruf konusunda örnek olmalarını bekliyoruz!!!” diyorsunuz…
Halkımıza örnek olmalarını beklediğiniz yöneticileri ve danışmanları; yukarıda da ifade edildiği üzere, aynı hamurdan yoğrulduklarına  göre, ithal mi edeceğiz…***
ÖZEL NOT: Değerli Hocam,
Başta da ifade ettiğim gibi ben bir “yasa bağımlısı”yım. Bu özelliğimle belki de dünyada tekim. Diğer taraftan, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemiş, “diğerkâm bir kişilik” edinmiş birisiyim. Yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, beni bencillikten kurtaran, bilinçlendiren çalışmalarda edindiğim “tecrübi bilgi” ile, işlevi aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum. Aynı süreçte, Kendimi tanımağa başladığımın, “Bilinç Çağı”nda yaşamağa başladığımın ve Bilinçolog olduğumun da farkına vardım.
(1)    :  Bilinç Üniversitesi’nin işlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek Bilinç Enstitüsü ya da Bilinç Kürsüsü gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmaktır.
DAHASI: Prof. Dr. Sayın M. Akif Çukurçayır’ın aşağıda görülen makalesine göre, aynı zamanda, “Erdem öğreten bir deli (!)”yim.

1 yorum:

remziaktas dedi ki...

Sn.DEĞERLİ İNSAN GALİP BARAN HOCA,

YAZILARINIZI VE EĞLEMLERİNİZİ,
İBRET VE TAKDİRLE İZLİYORUZ.

TÜRKİYE VE DÜNYA SORUNLARI İÇİN,
PARALEL İDEALLER PEŞİNDE OLAN BİR GURUBUMUZ VARDIR..

www.ismailtopkar.com
Bu sitesinde,
toplum bilim ci,bürokrasiye ve cehalete savaş açmış,üstün başarılar sağlamış,toplumları sürüklemiş bir lider göreceksiniz.
Bu sitede,bir üniversite taslağı ve
80.000 kişilik örnek bir kent planı ve yapılmış işler vardır.

ZATİ ALİNİZİ,TURGUTREİSTE ZİYARET ETMEK İSTİYORUZ.ÖNEMLİ GÜÇ BİRLİĞİ YAPACAĞIMIZ PROJELER VARDIR.

EN ÜSTÜN SAYGI VE SEVGİLERİMİZLE.

remzi aktaş (Genel koordinatöt)
GSM.0535.747.50.28
GSM.0544.338.88.65

NOT:
EN KISA ZAMANDA,SİZDEN RANDEVU TALEBİMİZ OLACAKTIR.