Değerli Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR Hocam,
Bakınız, siyaset, siyasetçi (ve bencillik) konularında, Ruhbilim Uzmanı Ergün Arıkdal ne diyor (Evrensel İnsan/ Ruh ve Madde Yayınları/ sayfa 222 ) :
(….) “her insanın vicdanının sesini dinlemesi çok önemlidir. O ses sonunda halkın, toplumun sesi haline gelir ki, bizim ülkemizin en büyük sıkıntısı budur. Bizim halkımız vicdan sesini dinlemek istemiyor çünkü çok materyalist olmuş durumda. ÇOK BENCİL BİR MİLLETİZ BİZ. Dolayısıyla, vicdan sesini savunan, vicdanının ifadelerini ortaya koyan varlıklara çok ihtiyacımız var. BU MEMLEKETİN; bilim adamından, ekonomistten, İYİ SİYASET ADAMINDAN ZİYADE, vicdanının sesini çekinmeden ortaya koyabilen, gerçekten yürekli, GERÇEKTEN SEVEBİLEN insanlara ihtiyacı var. Bizim para, bilgi, şöhret, sandalye sevenlere değil, tam tersine vicdan sesini ifade etmeye çalışan, seven, uyum sağlayan, ortak alan kurabilen İNSANLARA ihtiyacımız var. BİZİM ASIL SIKINTIMIZ BURADADIR.
BENCİLLİK KONUSUNDA ATATÜRK’ÜN SÖZLERİ :
* Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmek yerine daha çok kendini düşünür, bu adamın kıymeti ikinci derecededir. (Karınca Yayınları)
* Kendimiz için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım,
çalışmanın en yükseği budur. (Karınca Yayınları) [ bu sözün daha sonra “Çalışmanın en yücesi ulus için olanıdır” şeklinde ifade edildiği anlaşılıyor. ]
* En iyi kişi, kendinden çok, bağlı olduğu toplumu düşünen, kendini onun varlığının
ve mutluluğunun korunmasına adayan insandır.(Truva Yayınları)
* Hususi (özel) menfaat, ekseriya(çoğunlukla), umumi menfaatle tezat (çelişki)
halinde olur. (Karınca Yayınları)
* Ulusları yönetenler (SİYASET ERBABI) için ilk ve en zor görev, kişisel BENCİLLİĞE KAPILMAKTAN kendilerini korumalarıdır. (Truva Yayınları)
Değerli Hocam,
Anlaşılıyor ki, siyasetçi olmak, siyaset yapmak isteyen (bencil bir varlık olan) insanın öncelikli sorunu, “bencillik illeti”nden (nefsinin esaretinden) kurtulabilmektir…
Ancak, “Bencil varlık”ın nefsinin esiri olduğu gerçeğini İDRAK etmesi imkansız gibi görünse de, ATLA DEVE DEĞİLDİR. Biz, birkaç kişi (özellikle ben) bunu başardık. Başarımızı, Bilinç Üniveritesi’ni İNŞA ETMEMİZİ sağlayan, “tecrübi bilgi” edinmemize yol açan, örneği ekte görülen “müfredat”a borçluyuz.
Bizler, sözü edilen “müfredat’ı uygularken, bir başka gerçeğin, “iklim değişikliği” dahil, yaşanmakta olan sorunların tümünün insanın bencilce yaşayışından kaynaklandığının, eşdeyişle, bencil varlık’ın ektiğini biçmekte olduğunun da farkına vardık.
Aynı “müfredat” sayesinde, “kendimizi tanıdık”, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni içselleştirdik. Şu var ki: burada yer alan “yurt” ve “millet” sözcüklerini, genelde “dünya” ve “dünyalılar” şeklinde, daha açık deyişle, “yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevme ilkesi” olarak algılamakta ve uygulamaktayız.
SOKRATES ve KENDİNİ TANIMA KAVRAMI (Sokrates/ Louis-Andre Dorion/s. 62): (…..) Sorumlu bir politikacı olabilmek için insanın kendisini çok iyi tanıması gerekmektedir. Bu “kendi” kavramı, sahip olunan şeyleri, ruhun sahip oldukları (erdemler), bedenin iyelikleri (sağlık, güzellik, güç) ve dışsal sahip olunanlar (zenginlik, zafer) biçiminde üçe ayıran doktrinle sıkı bir ilişki içinde olup, Sokrates’in etik anlayışında belirleyici rol oynar. Ancak bedenin sahip olduklarıyla dışsal iyelikler, kayıtsız koşulsuz bir biçimde daha üst bir sahip olunanın; daha açığı ruhun iyeliğindeki bilginin/erdemin emrinde olmalıdırlar.
Erdem zenginliklerden gelmez, ama tüm zenginlikler erdemden gelir.
SONUÇ OLARAK: Bizler yıllardır devam eden, sözü edilen “müfredat”ı geliştirmemize yol açan, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarımızın sonucunu “SORUN BENCİLLİK: ÇÖZÜM SENCİLLİK “şeklinde bir deyişle özetledik.
Değerli Hocam,
Sözü edilen deyişi yaşama geçirmek için “varımızla yoğumuzla” denebilecek şekilde çalışmamıza karşın, kayda değer bir başarı sağlayamadık. Yardımcı olursanız çok ama çok seviniriz…
Bizlerden çok daha iyi bildiğiniz şeyleri yazdığımın, yinelediğimin farkındayım. Ne var ki, yinelediklerim kitaplardan değil tecrübeyle edinilmiştir. “Kitabi” ya da “nakli” değil, “tecrübi bilgi”dir. Bilinç Üniversitesi’nin kabul görebilmesi bağlamında yaşamsal olan bu fark sizce de önemliyse, değerlendirmenizi bekliyoruz…
Galip BARAN
ÖYLESİNE BİR ÖYKÜ!!!
"SİYASETLE İLGİLENMEYEN AYDINLARI BEKLEYEN KAÇINILMAZ SONUÇ, CAHİLLER TARAFINDAN YÖNETİLMEYE RAZI OLMAKTIR" (EFLATUN)
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizin içinde bulunduğu ve önümüzdeki dönemde gittikçe de artması beklenen çok önemli sorunlar için tüm yurtseverlerin çalışması, çözüm üretmesi ve işbirliği yapması gerekiyor. Yani herkes üzerine düşen görevi iyi algılamalı ve gereğini yapmalı. Aksi halde iş işten geçecek ve korkarım ki tarih tekerrür edecek. Bu konuda çok hoşuma giden ÖYLESİNE BİR ÖYKÜ’yü aşağıda sizlerin de bilgisine sunmak istedim.
Dünyanın en güzel ülkesini, en kötü koşullarda bizlere kazandıran ve yılmadan çalışan, dahi önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ve çalışma arkadaşlarını bir kez daha minnet ve şükranla anıyorum.
Sevgi ve saygılarımla. (26.02.2009)
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
ÖYLESİNE BİR ÖYKÜ
ÖYKÜMÜZ DÖRT KİŞİ HAKKINDA. BUNLAR;
1- HERKES, 2- BİRİSİ, 3- HERHANGİ BİRİ, 4- HİÇ KİMSE.
YAPILMASI GEREKEN ÖNEMLİ BİR İŞ VARDI VE
HERKES, BİRİSİ’NİN BU İŞİ YAPACAĞINDAN EMİNDİ.
GERÇİ İŞİ HERHANGİ BİRİ DE YAPABİLİRDİ AMA.
HİÇ KİMSE YAPMADI, BİRİSİ BUNA ÇOK KIZDI,
ÇÜNKÜ İŞ, HERKES’İN İŞİYDİ.
HERKES, HERHANGİ BİRİ’NİN BU İŞİ
YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORDU. AMA,
HİÇ KİMSE, HERKES’İN
BU İŞİ YAPAMIYACAĞININ FARKINDA DEĞİLDİ.
SONUNDA; HERHANGİ BİRİ’NİN YAPABİLECEĞİ İŞİ,
HİÇ KİMSE YAPMADIĞI İÇİN,
HERKES, BİRİSİ’Nİ SUÇLADI....