30 Haziran 2014 Pazartesi

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..
Mustafa Nevruz SINACI
            Çok garip bir tecelli! İyilerin sorumsuzluğu, toplumsal yaşam biçiminde oluşan kalite kaybı, yozlaşma, çürüme ve yolsuzluklara karşı duyarsızlık!.. Buna mukabil kötülerin arsızlık, azgınlık ve kanun/kural tanımazlık nedeniyle, medeniyette meydana gelen büyük kırılma!
            Tekâmül nazariyesi tersyüz oldu; Başta Einstein’in izafiyet teorisi olmak üzere; Pek çok ahlâkçı, sosyolog ve fizikçisinin teorileri anlamsızlaştı. ABD Neoconlarının tanrısı, aziz Samuel (Hungtinton)’un büyük bir palavracı olduğu ortaya çıktı. İnsan hakları, adalet, hukuk ve eşitliğe dair kurallar ve kurumlar buharlaştı. Öncelikle, emperyalist kurulumlu Yahudilik; Sonra “din ticareti odaklı vahşet, ötekilere engizisyon, Müslümanlara jenoside, dünya çapında hırsızlık, yolsuzluk, terör ve tedhiş mesleği haline gelen Hıristiyanlık; İnancında çürük, ilimle amel etmeyen, söylem ve eylem uyuşmazlığına düşen; İslâm kisvesi altında kâfir bozuntuları; Medenileri, insani değer ve yüksek yaşam formu’nun kahir ekseriyetini fena bozdu!..
Artık, ne büyük bir utançtır ki., Yıllardır Müslüman olduğunu iddia eden kişi, toplum, cemaat ve devletler rüşvet, yolsuzluk, ayırma-kayırma, taammüden cinayet, pahalılık, anarşi, terör, tedhiş, ırza geçme, insan hakları ihlâlleri, adalet ve hukuka tecavüz, fuhuş, livata ve sair âdi, süfli, meşrebi iğrenç ve lânetli, şeytani haller dolayısıyla eriyor, çürüyor, kokuşuyor...
             İşte böyle bir ortamda herkesin ve neredeyse her kesimin;
*  Aşırı tükettiği,
*  Çevreyi kirlettiği,
*  Rüşvet verdiği/aldığı,
*  Her şeyi devletten beklediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl ettiği,
*  İmar yasasına aykırı işler yaptığı,
*  Vergi kaçırdığı (kul hakkı yediği),
Yani, sayılan alanlarda YOLSUZLUK yaptığı, (kendisi yapmasa da, kötülük yapana ses çıkarmadığı); Parayı verenin düdüğü çaldığı, bal tutanın parmağını yaladığı, devletin malı deniz, yemeyen domuz anlayışının yayıldığı; gemisini kurtaranın kaptan olduğu, dokunmayan yılanın bin yaşadığı Türkiye’de.; Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsemiş Galip Baran gibi Milli Kahraman, iyi insan, iyi vatandaş, namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yurttaşlara MUTLAKA ve ACİLEN İHTİYAÇ VARDIR.
Hiç kimsenin, nereyse hiç kimsenin;
*  Aşırı tüketmediği,
*  Çevreyi kirletmediği,
*  Rüşvet vermediği/almadığı,
*  Her şeyi devletten beklemediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl etmediği,
*  İmar yasasına aykırı işler yapmadığı,
*  Vergi kaçırmadığı (kul hakkı yemediği),
Yani, sayılan alanlarda hiç kimsenin, Yolsuzluk yapmadığı, (parayı veremeyenin de düdüğü çaldığı; bal tutanın parmağını yalamadığı; devletin malının deniz, yemeyenin domuz sayılmadığı, gemisini kurtaranın kaptan olmadığı, dokunmayan yılanın bin yaşamadığı) ileri, mamur, müreffeh ve medeni “hukuk devleti olan” bir Türkiye’de “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi’ni” özümsemiş Galip Baran gibi insanlara İHTİYAÇ KALMAYACAKTIR!...
            Yolsuzluk: Görev ve yetkiyi kötüye kullanmak, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapmak; Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. (Ziya Paşa) Sorun Bencillik, yani Hodkâmlık; Çözüm Sencillik, yani Diğerkâmlıktır; Dünya’yı kurtarmak istersen EĞER, Diğerkâm olman YETER! (Galip Baran) Diğerkâm (özgeci, elci, el sever ): Kendi yararından çok başkalarını düşünen; Halk’a, (Devlete ve millete) yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan vakıf insan…
            Bu vesileyle; Bütün İslâm âlemi ve Müslüman kardeşlerimizin muazzez ve mübarek Ramazan-ı Şeriflerini içtenlikle kutlar; Feyiz, rahmet, bereket; İlim, irfan, îlmî hayat, af ve mağfiret; Günlük yaşam boyutunda: Karşılıklı mutlak saygı, yaratandan ötürü sevgi, hoşgörü, barış, anlayış, hürmet, muhabbet, tam dürüstlük, adalet ahlâkı ve fazilete sebep olmasını dua, temenni ve niyaz ederim….
           Orucunuz kutlu, yaşamınız huzurlu, onurlu, sorumlu, güvenli ve mutlu olsun;
İnşâllah!..
*
Not: Mevcut takvimlerin ve diyanetin imsak vakti yanlış olup; Vatandaşa “en az bir saat fazladan oruç tutturulmak suretiyle” alenen zulmedilmekte ve günaha girilmektedir. Lütfen bakınız: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. B. Bayraklı, Süleymaniye Vakfı Başkanı (http://www.suleymaniyevakfi.org/bulten/imsak-vakti.html)

BAŞBAKAN’LA SÖYLEŞİ (GALİP BARAN & RECEP TAYYİP ERDOĞAN)

  BAŞBAKAN’LA SÖYLEŞİ
Aşağıdaki yazı; Galip Baran’ın (GB), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın (RTE) bir konuşmasıyla ilgili olarak kaleme aldığı düşünce, uyarı, öneri ve tavsiyeleridir.
RTE: Üçüncü boğaz köprüsüyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. İstanbul'u önemli bir yere taşıyoruz. Çılgın projelerle İstanbul lâyık olduğu yere hızla çıkacaktır.
GB: Felâket olarak tanımlanan küresel ısınmaya “dur” diyecek, aynı geminin yolcusu insanları Nuh’un Gemisi’ne bindirerek kurtaracak olan projemizden daha çılgını, var mı bu alemde?
RTE:  Milletimize hizmet üretmek için gece gündüz çalışıyoruz. Yaptığımız hizmetlerin Türkiye'yi değiştirdiğini görüyoruz.
GB:  Bencil (hodkâm) bir varlık olan insan değişip sencil (diğerkâm), yani kendi yararından çok başkalarını düşünen; başkalarına yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan bir varlığa dönüşmedikçe, Türkiye’nin değişmeyeceğini, her şeyin nasıl gelmişse öyle gideceğini daha öğrenemedinizse, vah ki vah…
Diğer taraftan, diğerkâm bir insanın zengin, zengin bir insanın diğerkâm olamayacağını ve diğerkâmlığın, şiddetin panzehiri olduğunu da öğrenemediyseniz, çok yazık...
RTE: Ayrımcılığın hiçbirini yapmadık. İnsanımızı birbirinden ayırdılar, Türk dediler, Kürt dediler, Çerkez dediler, Laz dediler, Roman dediler…
GB:  Ayrımcılık yapmaması için insanın ANDIMIZ’da yer alan, aşağıda da sözü edilen, “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni bencileyin özümsemesi gerekir…Anlaşılan o ki, siz de o ilkeyi özümsediğini sananlardansınız, sayın Başbakan?
RTE:  Biz yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele etmek için yola çıktık ve başardık.
GB:   Yolsuzluktan söz ettiğinize göre, size Türkiye’nin en zengini Ferit Şahenk’in Turgutreis Yat Limanını, (D-Marin’i) inşa ederken ve işletirken yaptığı, benim engellediğim yolsuzlukları hatırlatmak isterim, bu arada…
RTE: Yaşlı, Kırşehirli bir amca yıllardır kazandığı parayla hayır işleri yapmış. Bir arazi verin ben oraya Kuran kursu yapayım, para istemem diyor…
GB:  Kazandığı parayla kuran kursu yapmak isteyen amca diğerkâm varlık olmuş mu? Kul hakkı yememiş mi o parayı kazanırken?
RTE:  Biz yaradılanı Yaratan’dan ötürü sevelim. Türk kardeşimi, Kürt kardeşimi seviyorum. Ben Arap'ıda, Laz'ıda, Çerkez'ide, Roman'ıda seviyorum.
GB:  “Yaradılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkesini siz de bencileyin özümsediyseniz, benimle bir sevgi yarışına var mısınız sayın Başbakanım?
RTE: Biz 4+4+4 diyerek 4+4+4 koduyla zorunlu eğitim dedik.
GB:   Eğitim derken, “Bilgi Çağı”nın küresel ısınmayı önleyemeyen “bilgi ile sınırlı eğitim anlayışı”ndan söz ediyor olmalısınız.  Oysa ben,Türkiye’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamasını, “Muasır Medeniyet”in üstüne çıkmasını sağlayacak olan “bilinçlendirici eğitim anlayışı”ndan söz ediyorum…
Eğitimin bu türü hakkında bilgi edinmek isterseniz, bu konuda hazırladığım,  M. E. Bakanlığı’na  gönderdiğim, dikkate alınmayan projeyi  gözden geçirmenizi tavsiye ederim…
RTE:  Meslek liselerinin önündeki katsayıyı kaldırdık. Bu adaletsizlik ortadan kalktı.
G.B:  Adalet sözcüğünü duyduğumda ilk aklıma gelen şey, ANDIMIZ’da yer alan, “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi” oluyor… Bu ilkeyi özümsemeyi başarabilseydik adalet sorun olmazdı, bu kadar çok polise, savcıya ve hakime hatta hapishaneye bile gerek kalmazdı…
RTE: Artık düz liselerde seçmeli Kur'an eğitimi var. Türkiye bir değişim yaşıyor.  
GB: Kuran eğitimi ile ilgili düşüncemi yukarıda açıkladım…İnsanın değişip, diğerkâm bir varlığa dönüşmedikçe hiçbir şeyin değişmeyeceğini bu vesileyle yineliyorum.
RTE: Çocuklar ayaklarındaki prangalardan kurtuluyor. 
GB:  Pranga denilince aklıma, insanın bencil, bananeci nefsinin kölesi bir varlık olduğu geliyor. Neyse ki; ben, bu  prangalardan kurtulmayı, nefsimin efendisi olmayı başaranlardan birisiyim…Nasıl başardığımı öğrenmek isterseniz, sizinle görüşmeye hazırım… Karşılığında para mara da istemem.  
RTE : Bir vilayetimiz bilgi çağını yaşarken, diğeri ortaçağı yaşarsa, Türkiye’yi sağlıklı şekilde büyütemeyiz…
GB:  Siz bir vilayetin “Bilgi Çağı”nda yaşamasından söz ediyorsunuz… Ben ise, Türkiye’nin “Bilinç Çağı”nda yaşamasından…  Aramızda çağ farkı var sayın Başbakan!
RTE:  Erdoğan, Türkiye’nin bugünlere kardeşlik ile geldiğinin altını çizdi.
GB:  A benim özümden çok sevdiğim Erdoğan! Bugünlere kardeşlik ile gelindiğine gerçekten inanıyorsanız; ülkenin hal-i pür melâlinin farkında değilseniz, vah ki, vah…
RTE:  Varsın onlar şeytanın izinde yürüsünler ama biz Rabb’imizin çizdiği yolda yürüyeceğiz. Bu muhalefetin yalanlarına, kulak asmayın.
GB: İnsanın değişip, diğerkâm bir varlığa dönüşüp, nefsinin efendisi olmadıkça Rabb’in çizdiği yolda yürümesi mümkün değildir. Belli ki, danışmanlarınız bu gerçeğin de farkında değiller…  
Yazdıklarımı doğrudan görüşerek savunmağa, hazırım…

Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm) Baran
 
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844 84 76
E-POSTA: galipbaran@windowslive.com

Bilinç Üniversitesi’nin:
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Kuruluş amacı:  Güçlünün (Ferit Şahenk gibilerin) haklı olduğu değil, haklının (Galip (Diğerkâm)Baran gibilerin) güçlü olduğu, eşdeyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak.

ADRES:  Yalı Mahallesi 
                  4076 Sokak 
                  No: 5/2   PK: 20 
                  Turgutreis-BODRUM                                                                                                 

2 Haziran 2014 Pazartesi

MODERN DON KİŞOT!… Sürücülere “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” pankartını gösteren Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere savaş açmış bir gönüllü.

MODERN DON KİŞOT…
Sürücülere “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” pankartını gösteren Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere savaş açmış bir gönüllü. 
(“Modern Don Kişot”/Radikal/ Gönül Kıvılcım/ 10. 05. 1997)

İSTANBUL- Galip Baran, Cihangir’de üslenen Sivil İletişim Ağı’nın bir parçası ve modern bir Don Kişot. O her şeyin devletten beklenmesinden sıkılmış ve trafik canavarlarını bir başına eğitmeye çalışıyor. Turgutreis Gönüllüleri Temsilcisi Galip Baran, trafik kurallarını çiğneyenlere karşı savaşıyor. Baran’ın silahı “Kırmızıda duralım, kurallara uyalım” yazılı pankart.
*
1978 yılında Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nden emekli olduktan sonra Turgutreis’e yerleşmiş olan ve birisi sonraki yıllarda bir trafik kazasında yaşamını yitiren  em Alb. Cevdet Ayken, diğeri halen Turgutreis Barbaros Sitesinde yaşayan Haydar Güllüce adlı iki emekli arkadaşıyla sokakta çöp toplayarak başlattığı mücadelesini şimdi bütün yurda yaymağa çalışıyor. Baran, “Celâl Şahin, ellili, yıllarda kırmızı yandı dur, yeşil yandı geç, geç hanım teyze diye tango söylerdi. Demek ki sorun o yıllardan bu yana hep aynı” diyor ve trafik kurallarını çiğneyenlerin demokrasiyi de çiğnediklerini iddia ediyor. “Çünkü demokrasi bir kurallar rejimi ve kırmızı ışıkta durmayan yaya, sistemin diğer kurallarını da ihlâl eder” diyor.
*
Baran, kırmızı ışıkta durmayan yayanın sürücü iken de yanlış sollama yapacağını ya da aşırı hız tahdidine uymayacağına inanıyor ve tersti kırılmadan kulağı çekmek gerektiğini savunuyor. Bunun için de sabırla trafik lambalarının altında duruyor, yayaları uyarıyor. Kırmızı ışıkta geçenlerin eline ceza olarak o pankartı tutuşturuyor. İhlâlin cezai müeyyidesi olduğunu (800 bin lira) hatırlatıyor ve kimi zaman olumlu kimi zaman da ters cevap alıyor. “Kırmızı ışıkta polisler bile geçiyor” diyor ve uyardığında “bize her zaman açık” dediklerini söylüyor.
İstanbul HABİTAT’ın ardından Bodrum’da başlatılan Yerel HABİTAT Konferansına da katılan Galip Baran Konferans’tan sonra yörenin sorunlarının saptandığını bunlardan birisinin “Trafik ve Güvenlik “ olarak belirlendiğini anlatıyor. O HABİTAT Konferanslarının teoride kalmaması pratik çalışmalarla da yaygınlaştırılması gerektiğini savunduğu için yayaları uyaran pankart fikrini geliştirmiş. Altı ay önce trafik lambaları sistemi devreye sokulduğunda yerel halk, lâmbaları idrakte epey zorlanmış.
*
Baran, “ Her üç evden birinde trafikte yakınını yitirmiş birisini bulursunuz. Artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi” diyor. Ve tek başına yürüttüğü çalışmanın başka gönüllüler tarafından paylaşılmasını istiyor.  Trafik Canavarı’nın hayalimizce icat ettiğimiz bir şey olduğunu, kırmızı ışıkta durma alışkanlığını edindiğimizde canavarın içimizden çıkmış olacağını savunuyor…
*
SONUÇ:
Çöp ve izmarit toplamağa başladığımdan bu yana 23, trafik çalışmasını başladığımdan bu yana ise, 14 yıl geçti… Ben “içimdeki trafik canavarı”ndan, “her şeyi devletten beklemek”ten kurtuldum, Üstelik… “Yasa bağımlısı” da oldum
Ey Halk! Ecdad ile övünmeyi bırak! Bugün ne haldesin ona bak !
Halep ordaysa arşın burada!