1 Ağustos 2012 Çarşamba

PROF. DR. SÜLEYMAN ATEŞ’E MEKTUP

Prof. Dr. Süleyman Ateş
Vatan Gazetesi
Sayın Süleyman Ateş
Birkaç gün önce arşivimi karıştırırken bulduğum, 24. 10. 2004 tarihli Vatan Gazetesinde yer alan “cennet, gerçek iman ve eylemle kazanılır” başlıklı makalenizde, özetle:
“ Her peygamber, Allah’a şirksiz, ahirete şeksiz inanan ve Salih amel yapan her ilâhi din mensubunu cennetle müjdelemiştir. Ama insanların bencilliği, ilâhi mesajın geniş ufkunu daraltmış, her din mensubu yalnız kendilerinin cennete gireceğini iddia etmiştir.
Hemen her surede vurgulanan genel prensip, Allah’a inanıp Salih amel yapanlar, dünya ve ahiret mutluluğuna ereceklerdir. Hiç kimse bu ilâhi yasayı değiştiremez” şeklindeki ifadelerinizin yer aldığını gördüm.
Sayın Süleyman Ateş,
Ben çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlattığımız “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız, insanı, davranışlarını ve nedenlerini araştırdığımız, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına giren, beni bilinçlendiren, bencillikten (hodkâmlıktan) kurtaran, “diğerkâm kişilik” kazandıran çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti: 

*     “Yasa bağımlısı” oldum.
*      Kendimi tanımağa başladım.
*     Çocuklukta içtiğimiz AND’ımızda yer alan “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsedim.
*   Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve kuruluş amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
*   “Bilgi Çağı”nı aştığımın, bilinç konusunda uzmanlaştığımın, Bilinçolog olduğumun farkına vardım...
Sayın Süleyman Ateş,
Bencil (hodkâm) varlıklar  olan (yukarıda sayılan alanlardaki çalışmaları yapmağa başlamazdan önce benim de bir ferdi olduğum) “Bilgi Çağı” insanları felâket olarak tanımlanan “iklim değişikliği”nin sorumlusudurlar. Bu insanlar, bilinçsizce sürdürdükleri yaşam biçimleriyle (ki ben de bu çalışmaları yapmağa başlamazdan önce onlar gibi yaşıyordum) ozon tabakasını delerek, buzulları eriterek, yağmur ormanlarını tüketerek, bazı türleri yok ederek bu gezegeni yaşanamaz hale getirdiler.
Ben, bu gezegenin sakinlerine, bu gezegende, bundan böyle, nasıl yaşamaları gerektiğini (yukarıda sayılan alanlardaki çalışmalarımla) göstererek anlatmağa çalışıyorum… Bu işi hakkını vererek yapabilmek için “insanüstü” sayılabilecek bir çaba harcıyorum… Beni takdir ettiklerini söylüyorlar, “herkes senin gibi olsa” diyorlar… Ancak iş “benim gibi olmak”a gelince, türlü mazeretlere sığınıyorlar…İpe un seriyorlar…
Sorun, bana göre, insanların “kibirli varlıklar” oluşlarından kaynaklanıyor…
SORULARIM:
(a)  Başta sözü edilen, beni bencillikten (hodkâmlıktan) kurtaran, “diğerkâm kişilik” kazandıran çalışmalar “salih amel” sayılır mı?
(b)  İnsanların “kibirli varlıklar” oldukları görüşüme katılır mısınız?

Saygılarımla.
Bilinç Üniversitesi kurucusu
Yasa bağımlısı / Bilinçolog / Galip Diğerkâmbaran

Bilinç Üniversitesi’nin,
(a)    İşlevi: “Bilgi Çağı”  üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler kurmalarına yardımcı olmak; böylece, yalnız bilgili değil aynı zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog  v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda bulunmak.
(b)   Amacı:  “Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu” bir dünya düzeni kurmak.

Hiç yorum yok: