29 Ocak 2010 Cuma

MODERN ÇILGIN
TÜRKLER
Görenlerin “herkes senin gibi olsa”, “hakkın ödenmez”, “sen insanlık için çalışıyorsun” , “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri cümlelerle övdükleri Modern Çılgın Türklerden Galip Baran, egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması beklenen Türk Milletini “yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi”ni özümsemeğe davet ediyor.
O ilke yaşama geçmesi durumunda “Muasır Medeniyet”in aşılacağını, “yurtta barış”ın sağlanacağını, Adaletin sorun olmaktan çıkacağını, bu kadar çok polise, savcıya ve hakime gerek kalmayacağını savunuyor.
“Burası Türkiye” denilerek ifade edilen sorunları önlemek için savaşıyor. Cumhuriyeti kuran Çılgın Türklerin torunlarına, adeta yol gösteriyor:
* Doğuş Grubu’nun, Turgutreis Yat Limanını denizi kirleterek inşa eden ve o Limanı, trafik güvenliğini hiçe sayarak, kamusal alana tecavüz ederek işleten, önceki Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği, Başkanı, “Burası Türkiye bağımlısı” Ferit Şahenk gibilerle uğraşıyor.
* Normal vergi toplanamadığı için KDV, ÖTV gibi vergilerin salındığı, dünyada en pahalı benzinin tüketildiği bu ülkede “gönüllü vergi” ödemeğe kalkışıyor. Ancak, bu konudaki başvurusunu borç aldıkları için emir de almak zorunda olan hükümetlere kabul ettiremiyor. Hazine Müsteşarlığı’nın öngördüğü yasal düzenlemenin yapılmasını sağlayamıyor. T. C. Devletini borç batağından kurtarma girişiminde başarılı olamıyor.
* Başta açıklanan sözlerle övülen Modern Çılgın Türk Galip Baran, T. C. Devletini dış borç batağından kurtarma konusunda hala ısrarlı : “Emekli maaşının yarısını “gönüllü vergi” olarak ödemeğe hazırım” diyor.
Egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması beklenen Türk Milletinin takdirlerine arz olunur.
İsmet SEYHAN - Zeki KARAOĞLU
Bilinç Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeleri
***
UYUMUN ENERJETİK ORTAK ALANI
( EVRENSEL İNSAN/ Ergün Arıkdal/ sayfa 156-157-158)
Bizler kendimizi hep mutlu hissetmek isteriz; hep formda olmayı, sevinçle, neşeyle, ümitle uyanmayı isteriz. Çünkü bu insana efor verir. Hayatla olan mücadelemizi daha iyi göğüslememize sebep olur.
Hepimiz, her insan ve tüm diğer canlılar, canlılığın verdiği faaliyeti daima sürdürürüz.Bu da çevremizle kendimiz arasında bir enerji değişimine neden olur. Bizler sürekli enerji üreten varlıklarız. Fakat enerji üretebilmek için çeşitli şekillerde enerji almak zorundayız. En kabasından yani besinler aracılığıyla enerji almaktan tutun, şefkat ve sevgi durumunda olan en yücesine kadar enerji almak zorunda olan varlıklarız. Bu aldığımız enerjileri kendi varlığımızda birtakım mekanizmaların çalışmasında, fonksiyonların yerine getirilmesinde kullandıktan sonra üretim faslına geçeriz.Bu üretilenleri bir annenin yavru meydana getirmesinden, insanlara şefkat, merhamet, yardım götürmeye kadar yani diğerkamlık dediğimiz özverinin en yüksek seviyesine kadar çıkarabiliriz.
Çocuk doğurmak da bir özveridir. O en maddi şekliyle meydana çıkan bir husustur fakat onun içinde en yüksek özveri şekli olan koruyuculuk, himaye edicilik, sevgi şemsiyesi altına alış da vardır. Demek ki, kadınlarda, özellikle doğuran kadınlarda diğerkamlığın şuurlu bir şekilde uygulanışını görmek mümkündür. Annelerde diğerkamlık en fiziki halinden en süptil haline kadar tüm varyasyonlarıyla mevcuttur. Yani doğuran kadın, aynı zamanda en çok seven kadındır; himaye eden, kendini feda eden kadındır. Görüldüğü gibi bir enerji geliyor fakat çok değişik şekillerde kullanılarak insan varlığında büyük değişiklikler meydana getiriyor. Sevgiyle, aşık olarak evlenen bir kadının eşinden ve çevresinden aldığı, evliliğiyle beraber varlığını dolduran sevgi enerjisi tüm varlığına doluyor ve bu o bünyede, o ruhsal alanda büyük değişikliklere neden oluyor. Örneğin, yeni bir enkarnasyon meydana geliyor.Ruhsal dünyadaki bir varlığın enkarne olmasına sebep olmak, dünyadaki en büyük hizmetlerden biridir.Aldığımız sevgi enerjisinin bu şekilde yorumlanmasıyla çok yüksek bir vazife yerine getirilmiş olur. İkinci olarak; çocuğunuzu canlı bir şekilde vücudunuzun dışına taşımak ve doğan çocuğu büyütmek, yetişene kadar itina etmek, muhafaza etmek, iyi bir eğitim almasını sağlamak üzere sarf edilen çabalar, her şeyiyle birlikte bir himaye, bir şefkat faaliyetidir. O çocuğu insanlığa kazandırıncaya kadar, sağlığınız ya da maddesel varlığınız yitirmeniz pahasına yapmış olduğunuz her şey fedakarlıktır, birikmiş enerjinin aktarılmasıdır.
Görüyorsunuz ki, sevgi enerjisi belli kademelerden geçtikten sonra değişik yorumlar altında kendini tezahür ettirebiliyor. Yani başka enerjetik hallere dönüşüyor. Fakat bu durumu biraz daha derinlemesine anlamamız gerekmektedir. Biz insanlar çok çeşitli enerjileri bünyemize alıyor ve bunları birtakım yorumlara tabi tutuyoruz. Ama bazen aldığımız bu enerjiler yüksek seviyeli olmuyor. Titreşim gücü fazla enerjiler alamadığımız, ona büyük iç potansiyelimizle faal bir yer bulamadığımız için de bir iç sıkıntısı meydana geliyor. Bu enerjiler hedeflerimize uymayan birtakım faaliyetler gösterdikleri için içimizde bir kabuklaşmaya, bir sertleşmeye, bir rezistansa (direnç) sebep oluyorlar ve bu da bizde sıkıntı meydana getiriyor. Fakat bir de varlığımızdaki potansiyel enerjiyle uyum sağlayan enerjiler oluyor ve biz de meydana gelen o uyumdan, o ortak alandan dolayı bir sevinç duyuyoruz. İçsel hallerin nedeni bize göre genel olarak böyledir.
AKTARAN ::: Galip BARAN

Hiç yorum yok: