Galip Baran’ın (G.
B. ), Doğu Perinçek’in (D. P. )
Aydınlık Gazetesi’nin 26. 05. 2013 tarihli sayısında yer alan “Ahtapotun kollarında bilgilendirme ve
bilinçlendirme” başlıklı yazısıyla ilgili görüşleri:
D. P. : Beklediğim
oldu. Bu köşede iki hafta önce 11 Mayıs 2013 günü çıkan “Ahtapotun kollarında
çırpınmaya devam mı edeceğiz” başlıklı yazı yankılandı.
Sayın Lale Gürman, yazıyı
internetten yayarken, şu notu iliştirmiş:
“Artık ahtapotun kollarında
çırpınmak yok! Olmamalı!”
Mustafa Yıldırım’ın
değerli emeği
“Sivil Örümceğin Ağında” kitabının
yazarı, değerli araştırmacımız Sayın Mustafa Yıldırım ise, şöyle yazmış:
“Ah ben ne yapmışım?!
“Halkı korkutmak için masallar yazmışım!
“Operasyonu, kanıtlarıyla, örgütleriyle adlarıyla,
sanlarıyla, görevleriyle, paraları-pullarıyla ve amaçlarıyla sergilemişim ve
halkı uyandırmışım, savaşıma yönlendirmişim de çok ayıp etmişim öyle mi?!
“CIA elemanlarının listesini, akademilerde, gençlik
arasında somut örgütlenmeyi, devşirme programlarını belgelemişim de
politikacıları, gençleri, yazarları, gazetecileri, sendikacıları uyandırmışım
ve böylece siyasetsizleşmişim, öyle mi ?!
“Onlarca yıllık emek boşunaymış, öyle mi ?!
“Bilmem ki artık ne yapsam?!
“Savaşım yöntemlerinin tarihsel örneklerini belge
romanlarla anlatarak, suç mu işlemişim?!
“Araştırmada, incelemeden, çözümlemeden ve yazmadan önce
bir merkezden onay mı almalıydık?!
“Ayrıca; yazarak, anlatarak, uyandırmaya çalışanları kim
izliyor ve izletiyor da yazanların örgütsüzlüğüne karar veriyor?
“Ya da hangi örgüt, örgütten sayılıyor?
“Örgüt seçerken kimden izin almalıyız?!
“Daha yazacak çok şey var: Ama Türkiye Cumhuriyetini kökten
yıkarlarken hiç de zamanı değil!”
D. P. : Evet
bilgilendiriyor, ama bilinçlendirmiyor
Sanırım söylemek istediğimi iyi
dile getirememişim. Ahtapotun kollarını anlatan kitapların değerinin inkâr
edilemeyeceği o yazıda vurgulanıyordu. Devamla şöyle deniyordu:
“ Bu kitaplar bilgilendiriyor,
durumu bütün acıklı yönleriyle ortaya koyuyor. Ama bilinçlendirmiyor.
G. B. : Ne kitaplar,
ne de bir insan bir başkasını
bilinçlendiremez. Bilinç sözcüğü fiil olarak kullanıldığında nesne almaz. İnsan
kendi çabasıyla bilinçlenir… Önceki 01. 01. 2013 tarihli, İşçi Partisi’ne
“Bilinç Çağı Partisi” olmasını önerdiğim mektubumda nasıl bilinçlendiğimi şöyle
açıklamıştım:
Çevre, tüketim, trafik, sağlık,
vergi, rüşvet, iş ahlakı (Ahilik), milli servet, imar ve her şeyi devletten
bekleme gibi alanlarda başlattığım, insanı, davranışlarını ve nedenlerini
araştırdığım, bazıları yerel bazıları merkezi yönetimin sorumluluk alanına
giren, bilinç konusunda uzmanlaşmamı (otodidakt =özöğrenimli) olmamı sağlayan
çalışmaları yaparken yaşam biçimim kökten değişti:
* “Yasa bağımlısı” oldum
* Kendimi tanımağa başladım.
* “ Diğerkâm
bir kişilik” edindim.
* “Yurdu ve milleti özden çok sevme” ve “yaratılanları Yaratan’dan ötürü sevme” ilkelerini özümsedim.
* Edindiğim “tecrübi bilgi” ile işlevi ve amacı aşağıda açıklanan Bilinç Üniversitesi’ni kurdum.
* Bir
ilki gerçekleştirdim, Bilinçolog oldum.
* Tanımı
“yeti” sözcüğüyle sınırlı olan
bilinç kavramını (a) SORUMLULUK kavramıyla bütünleştirdim,
ete kemiğe büründürdüm, (b) B
(bilinç) = Z (zaman) x
Ç2 ( çabanın karesi) şeklinde ifade ettim. Bilimselleştirdim.
D. P. : “Çünkü bilinç,
yalnızca fotoğraf çekmez. Bilinç, ahtapotun kollarından kurtulma harekâtını,
planını, örgütlenmesini gösterir. Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı öncesi
ve sırasında bütün yazdıklarına bakınız, durum saptaması özlüdür, esas
odaklanma program, plan ve stratejidedir. Düşmanın ne yaptığından çok, bizim ne
yapacağımızı ortaya koyar ve harekâtı örgütler.
“Bilmek, yapmak demektir. Bilinç,
yapmaya ışık tutar; yoksa dizlerimizi dövmeye ve yakınmaya değil, ağlamaya hiç
değil.”
G. B. : Bilinçolog
olmamı sağlayan çalışmaları yaparken edindiğim birikim ve gerçekler, “bilinç fotoğraf çekmez”, “bilgi
yapmaktır” şeklindeki ifadelerle bağdaşmıyor. (a)Bilinç insanın edindiği bir
özellik olup, fotoğraf çekme gibi bir eyleminden söz edilemez (b) ve insanlar
çevreyi kirletmemeleri, trafik kurallarını ihlâl etmemeleri, vergi kaçırmamaları,
diğer deyişle, yolsuzluk YAPMAMALARI
GEREKTİĞİNİ BİLİYORLAR ama
yapıyorlar.
D. P. : Bilgilendirme
ve bilinçlendirme arasındaki fark
Öyle gözüküyor ki, bilgilendirme
ve bilinçlendirme arasındaki farkı berraklığa kavuşturmak gerekiyor.
Bilgi, öğrenmek ve anlamakla
kazanılır.
Bilinç ise, bilmenin ötesindedir;
yapmakla ilgilidir.
İkisinin de bil- kökünden geliyor
olması, yanlış anlamalara yol açmıştır.
Bilinç kavramı, şuurun karşılığı
olarak türetilmiş ve dilimize yerleşmiş, artık değiştiremeyiz. Ancak yapınç
diye türetilse kavramı daha iyi karşılanırdı. Çünkü bilinçte, bilginin yapmaya
dönüştürülmesi var.
G. B. : Bilincin nasıl
edinileceği, yukarıda ifade edildi. Bilinçlenmek isteyenler örneği ekli
“Diğerkâmlık And”ından faydalanabilirler.
D. P. : Gerçeğin
yüklediği sorumluluk
Herhangi bir gerçeğin bilincinde
olmak, o gerçeğin yüklediği sorumluluğu yerine getirmektir.
Örneğin dünyanın güneş çevresinde
döndüğünü biliyoruz. Ülkemizin ahtapotun kollarında olduğunu da değerli
araştırmacı ve yazarlarımızdan yıllardır öğreniyoruz. Kendilerine bu
bilgilendirmeleri nedeniyle minnettarız.
Ancak ülkemizin ahtapotun
kollarında olduğunun bilincinde olmak, bu gerçeği bilmekten farklıdır. Örneğin
ABD emperyalistleri ve Tayyip Erdoğanlar da Türkiye’nin ahtapotun kollarında
çırpındığını biliyorlar. Hatta bizden daha iyi biliyorlar.
Denektaşı = Örgütlü iş
Bir gerçeğin bilincinde olmak,
uygulamada kendini gösteriyor. Biz Türkiye’nin vatanseverleri, ülkemizin
ahtapotun kollarından kurtulması için eyleme geçiyorsak, olayın bilincindeyiz
demektir.
G. B. : Burada,
“bilincinde olmak” değil, “farkında olmak” denilmesi gerekirdi. “Bilincinde
olmak” yanlış bir ifadedir. Sayın Emre Kongar’da NTV’deki bir konuşmasında bu
yanlışlığı yapmıştı. Kendisini uyardığımda bana teşekkür etmişti.
D. P. : Bilinç
kendisini pratikle, güzel Türkçemizle dile getirirsek işle gösterir. Bu açıdan
bilinç, işe yansıtılan bilgidir.
G. B. : “İş” sözcüğü, bana Ziya Paşa’nın “Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz” deyişini hatırlatır. Ben, “diğerkâm”, eşdeyişle,
sayın valideniz Behiye Perinçek’in değerli babanız Sadık Perinçek’e yakıştırdığı
“elgüzeli”sayısını çoğaltmayı “iş” edinmiş bulunuyorum. Bu nedenle, insanoğluna
“Dünyayı kurtarmak istersen eğer, diğerkâm olman yeter” diyerek seslenmeyi “iş”
edinmiş bulunuyorum.
Bir de herkese zor gelen işler
var. Herkese zor gelen işler uzmanıyım, ben. Örneğin, sokakta, yani kamusal,
yani Türk Milleti’ne ait alanda izmarit topluyorum, Türkiye’ye sahip çıkıyorum.
D. P. : Toplumsal
mücadelede ise, bilinç kendisini örgütlü işle, örgütlü eylemle ortaya koyar.
Ahtapotun kollarından bireysel
eylemle kurtulamayız
Kuşkusuz ahtapotun kollarında
olduğumuzu anlatmak, bu bilginin kitabını yazmak da bir eylemdir. Ancak biz
ahtapotun kollarından çıkmak istiyorsak, bunu bireysel eylemlerle başaramayız,
örgütlü eyleme geçmek zorundayız. Durumun farkında olduğumuzu gösteren biricik
ölçüt, örgütlü mücadeleye girişmektir.
Bu nedenlerle bir araştırmacının
veya bilim adamının halka bazı gerçekleri bildirmesi, bilgilendirme eylemidir.
G. B. : Katılıyorum.
Bilgilendirmedir.
D. P. : Bilinçlendirme
ise, halkın sürece müdahale etmesine ve durumu değiştirmesine örgütlü
mücadeleyle önderlik etmektir.
G. B. : “Halkın sürece
müdahale etmesine, durumu değiştirmesine ve örgütlü mücadelesine önderlik etmek”
bilinçlendirme olarak tanımlanamaz. Buna, “yol göstermek” ya da “yönlendirmek”
denebilir.
D. P. : Yanılgı
şuradadır:
Halk, biz bilgi verdik diye
uyanmaz!
Halk, biz kitap ve makale yazdık
diye mücadeleye yönelmez!
Namık Kemal, Mustafa Kemal veya
İşçi Partisi örneğinde olduğu gibi, halkın mücadelesinin başına geçmek gerekir.
Halk, ancak ve ancak kendi pratik
mücadelesi içinde uyanır ve gerçekleri kavrar. Kitaplar ve bilgilendirmeler, o
örgütlü mücadelede işe yarar ve değerini bulur.
Halkı kendi tecrübeleriyle
uyandırma dışında bir uyandırma yöntemi yoktur. Uyandırmak, işe önderlik
etmekle olur.
Soru yerindedir ve herkes
için geçerlidir
Ahtapotun kollarında çırpınmaya
devam edecek miyiz sorusu bu açıdan çok yerindedir ve herkes için geçerlidir.
Bilgili kardeşlerimiz, Ahtapotun
kollarında olduğumuzu anlatan bin beş yüz seksen dokuz (1589) kitap daha
yazabilirler. Kendilerine teşekkürler ederiz. Ama durum değişmez, bu ülke
çırpınmaya devam eder. Çünkü halk kendiliğinden eylemlerle bu durumu
değiştiremez.
Halkın örgütlü mücadelesine
önderlik etme sorumluluğunu hatırlatmak niçin tepkiye yol açıyor?
Ahtapotun kollarını yazmaya devam
etmek için mi?
Biz de diyoruz ki, artık ahtapotun
kollarından kurtulmak için örgütlü işe katılalım. O zaman kitaplarınız da işte
sınanır. Doğruluğu ve yanlışları oraya çıkar.
Örgütlü iş, dernek, sendika veya
meslek odasında yapılan çalışma değildir; halkın hükümetini kurmak için siyasal
partide örgütlenmektir.
G. B. : Örgütlenmekten,
örgütlü toplumdan söz edilir de, örgütün, örgütlü toplumun özündeki insan, kişi
göz ardı edilir. Bencil (hodkâm) bir varlık olduğu nedenle insanın, örgütlü
olması sözde kalır. İşte bu nedenle ben, bencil (hodkâm) varlığın değişmesi,
sencil (diğerkâm) bir varlığa dönüşmesi gerektiğini savunuyorum. Diğerkâm
varlıkların örgütünden, örgütlenmesinden söz ediyorum… İşte o zaman dünyanın
değişeceğini İDDİA ediyorum;
“Dünyayı kurtarmak istersen eğer diğerkâm olman yeter” diyorum..
***
Sayın Elgüzeli Sadık Perinçek’in değerli
mahdumu sayın Doğu Perinçek,
“Ahtapotun kollarında
bilgilendirme ve bilinçlendirme” başlıklı yazınızda yer alan, uzmanlık alanıma
giren, bilinç sözcüğünü görünce size yazmaktan kendimi alamadım. Elimden
geldiğince, becerebildiğimce faydalı olmağa çalıştım…
Bu vesileyle, önceki mektubumun
son paragrafını yineliyorum; “Dünyadaki siyasi partilerin tümünün ‘Bilgi Çağı
Partisi” oldukları gerçeği karşısında partinizin ‘Bilinç Çağı Partisi’
olmasının anlamlı bir ayrıcalık olacağını düşünüyorum”.
VE:
(a) Bu günlerde, Akif’in, “Doğacaktır sana vaat
ettiği günler Hak’kın, kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın”
şeklindeki dizesini de yineliyorum (b) Yaşadığım Turgutreis’te, arşivimin bulunduğu
ve “Burası Türkiye” ile “Küresel ısınma” sergilerini açtığım yeri, önem ve
anlamını topluma anlatmayı başaramadığım Bilinçhane’yi ilk fırsatta ziyaret
etmenizi öneriyorum…
DAHASI: Bağımlısı
olduğum Atatürk’ten esinlenerek geliştirdiğim şu söylemi de dile getirmekten
kendimi alamıyorum: “Benim naçiz vücudum da bir gün toprak olacaktır; fakat
Bilinçhane ilelebet payidar kalacaktır…
AKLIMA TAKILAN: Ekli
dosyada görüleceği üzere, Türkiye’nin en zengini, Başbakan Erdoğan’ın can
dostu, önceki Meclis Başkanlarından Köksal Toptan’ın TBMM Hizmet Ödülü verdiği,
yolsuzluk yapmayı alışkanlık haline getiren Doğuş Grubu Başkanı Ferit Şahenk’le
yıllardır yapmakta olduğum mücadeleyi Ulusal Kanal’da dile anlatmak istiyorum.
Bu konuda sn. Halil Nebiler’e (beş defa) ve sn Oktay Ekinci’ye yazdığım halde
sonuç alamadım. Yardımcı olursanız sevinirim.
Saygılarımla
Bilinç Üniversitesi Kurucusu
Bilinçolog Galip (Diğerkâm)
Baran
TEL: (0252) 382 34 77 / (0535) 844
84 76
E-POSTA:
galipbaran@windowslive.com
Bilinç Üniversitesi’nin:
(a) İşlevi: “Bilgi
Çağı” üniversitelerinin, zamanla Bilinçoloji Ana Bilim Dalına
dönüşebilecek “Bilinç Enstitüsü” ya
da “Bilinç Kürsüsü” gibi bölümler
kurmalarına yardımcı olmak; böylece, bundan böyle, yalnız bilgili değil aynı
zamanda bilinçli mimar, mühendis, doktor, sosyolog, psikolog, antropolog v.b. meslek mensuplarının yetişmesine katkıda
bulunmak.
(b) Kuruluş amacı: Güçlünün haklı
olduğu değil, haklının güçlü olduğu, eş deyişle, “dünyevi değerler”in yerini “uhrevi
değerler”in aldığı bir dünya düzeni kurmak…