Sayın ÇETKODER
(Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği)
ilgili ve yetkilileri'ne;
Tüketicileri uyarma konusundaki çabalarınız için sizleri içtenlikle kutluyoruz. Yazınızda "bilinçli tüketici" ve "vatandaşların bilinçlenmesi" gibi ifadeleri görünce bir noktaya dikkat çekmek gereğini duyuyoruz."Okul dışı eğitim" olarak tanımladığımız, yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalardan çıkardığımız sonuca göre; bilinç sözcüğünden yapılan bir fiil nesne almıyor. Almaması gerekir. Bu sözcükten yapılan fiil geçişsiz (inranstiv verb)dir. Bir başka deyişle, kişi kişiyi bilinçlendiremez. Bilgilendirir. Bilinç sözcüğü, sorumluluk içermelidir. Örneğin: Trafik bilinci, trafik yasasının kurallarının tümüne uyulmasını ve uymayanların uyarılmasını öngören bir kavramdır, bize göre...
Bu konuda daha fazla bilgi için, aşağıda görülen sitelerdeki yazılarımızdan faydalanılabilir.
Selam ve saygılarımızla,
Galip BARAN; Rektör, Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
RESİM: "Bilinçli bir çevreci ve tüketici'nin huzur ve mutluluğu"
From: CEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (CETKODER) GENEL MERKEZİ
Sent: Tuesday, July 29, 2008 1:24 PM
Subject: ÇETKODER DEN TÜKETİCİLERE ÖNEMLİ UYARILAR
Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş Her biri birer tüketici olan vatandaşlarımızı uyaran açıklamalar yapıyor.
"Bilinçli Tüketici olmak zorundayız"
Çevre Ve Tüketeci Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, "Vatandaşımızın bilinçlenmesi ve toplumsal kalkınmaya yönelik yaptığımız çalışmalar içinde görüyoruz ki, vatandaşımızın halen bilgi eksikliği var. Yasalardan kanunlardan doğan hak ve sorumluluklarının farkında olmayan bir çok vatandaşımız var. Bu nedenle Her biri birer tüketici olan vatandaşımızın bilinçlenmesi ve toplumsal kalkınmamız adına Tüketicilerimizi uyaran hususlarda sizlere burada bilgi aktarmak istiyorum. Tüketici haklarını bilmeli ve ona göre davranmalı" dedi.
Bu Nedenle: Ayıplı Mal, Ayıplı Hizmet, Taksitle satış sözleşmeleri, Devre tatil sözleşmeleri, Paket tur sözleşmeleri, Kampanyalı satış sözleşmeleri, Kapıdan satışlarda ne yapmak gerekir, haklarımız nelerdir, mesafeli sözleşme nedir ve haklarımız nelerdir, Tüketici kredisi kullanımı ve haklarımız nelerdir ? sorularına bir cevap vereyim istiyorum.
1- Ayıplı Mal ne demek, ve siz ayıplı mal karşısında ne yapacaksınız, haklarınız neler?
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna göre, satın aldığınız malın varsa standardına uygun olması, yoksa tatmin edici bir kalitede olması zorunludur. Satın aldığınız mal ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında belirtilen veya satıcı tarafından size anlatılan özellikleri taşımaması ya da sizin kullanım amacınıza aykırı eksiklikler taşıması durumunda o mal ayıplı (kusurlu) demektir"
O zaman haklarınız, Satın aldığınız malın ayıplı olduğunu, daha kullanmaya başlamadan anladığınız takdirde, malı teslim aldığınız tarihten itibaren 30 gün içinde satıcıya şikayetinizi bildirmek zorundasınız. Satın aldığınız malın kullanımı sırasında ortaya çıkan bir ayıp söz konusu ise bu gizli ayıp anlamına gelir. Bu durumda da malın teslim tarihinden itibaren 2 yıl içinde haklarınızı kullanabilirsiniz.
Bu süre, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda 5 yıldır.
Her iki durumda da vatandaşımızın 4 seçimlik hakkı vardır; Ödediğiniz bedelin iade edilmesini, Malın ayıpsız olanı ile değiştirilmesini, Ayıbın neden olduğu değer kaybının bedelden indirimini, Ücretsiz olarak tamir edilmesini, isteyebilirsiniz.
Bunlar tüketici vatandaşımızın yasal haklarıdır ve hangisini kullanacağınıza satıcı değil, Tüketici yani siz karar vereceksiniz.
Peki hangi mallar kanun kapsamı içindedir?
Taşınır mallar, Konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar, Elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü vb. gayrı maddi mallar, kanun kapsamındadır.
Buradaki sorumluluklar ise; Tüketicilerimiz Alışverişlerinde, garanti belgesi ile tanıtma ve kullanma kılavuzlarına dikkat edeceklerdir.
Sonradan teslim gerektiren veya stokta bulunmayan bir mal sipariş ettiğinizde, yazılı bir sözleşme yapınız. Satın aldığınız mal ayıplı çıkmışsa, hemen malı de yanınıza alarak aldığınız yere gidiniz.
Fatura, fiş ya da satın aldığınızı gösteren diğer kanıtlarınızı da yanınızda götürmeniz faydanızadır. Ayıplı olduğunu bilerek satın aldığınız, ambalajında ya da satın aldığınız yerde kolaylıkla okunabilecek bir yerde "özürlüdür" ibaresi bulunan mallar hakkında 4 seçimlik hakkınızı kullanmanız mümkün değildir.
Ayıplı malın neden olduğu zararlar ise; Satın aldığınız malın ayıplı olması nedeniyle, yaralama ve/veya ölümle sonuçlanan hallerde, kullandığınız diğer mallarda hasar oluşması durumunda, o malı satın aldığınız tarihten itibaren 3 yıl içinde tazminat isteme hakkınız da bulunmaktadır.
Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden hile ile gizlenmişse bu gibi hallerde zamanaşımı süresi yoktur.
Çözümü organlarına gelince; Tüketici satın aldığı mal ile ilgili şikayetinizin çözümlenmesinde zorlanıyorsa, satıcıya hakem heyetine gideceğinizi söylemenizde yarar vardır..
Satıcı yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde, Tüketicilerimizin ikamet ettiği veya malı satın aldığınız yerdeki Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine, Tüketici Mahkemelerine şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, garanti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirler.
Tüketici vatandaşımız yazılı dilekçesinde; Malın özelliklerini, nereden ve ne zaman satın aldığını ve ne kadar para ödediğini, sorunun ne olduğunu, satıcıya şikayetinizi ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılmasını istediğinizi anlatacaklardır. Dilekçe ve başvurunuzun yerine ulaşıp ulaşmadığının tespiti içinde özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih etmelidirler.
2- Ayıplı Hizmet'e gelince;
Bir hizmet karşılığında ödemede bulunduysanız. (örneğin kuru temizleme, ayakkabı tamiri, kargo hizmeti, kuaförde aldığınız hizmetler gibi) o hizmetin tam olarak yerine getirilmesini isteme hakkına sahipsiniz demektir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna göre, satın aldığınız hizmet reklam ilanlarda belirtilen, hizmeti sunan tarafından size vaat edilen, sözleşmede yazılı olan standartlarına ya da teknik kurallarına uygun değilse, yararlanma amacı bakımından değerini ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeriyorsa ayıplı hizmet demektir.
Haklarınız ise; Satın aldığınız hizmetin açık ayıp taşıdığını anlamanız halinde, hizmetin yerine getirildiği tarihten itibaren 30 gün içinde durumu sağlayıcıya bildirmeniz gerekmektedir.
Daha uzun bir süre için garanti verilmemiş ise ve ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile ayıplı hizmetten dolayı yapılacak talepler, hizmetin yerine getirilmesinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabiidir.
Örneğin çatınızı tamir ettirdikten sonra yağmur yağdığında çatınız yine akıyorsa. Bu durumda; ödediğiniz bedelin iade edilmesini, Hizmetin yeniden görülmesini, Ayıp oranında bedel indirimini isteme haklarınız vardır.
Hizmeti sunan sağlayıcı, sizin seçtiğiniz talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Hizmet sağlayıcı, bayi, acenta ya da kredi veren, ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu zarardan sorumludur.
Sunulan hizmetin ayıplı olduğunun bilinmesi, bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Ayıplı hizmetin neden olduğu zararlara gelince ise; Bu haklarınızdan biri ile birlikte ayıplı hizmetin neden olduğu bir zarar varsa, bu zararın tazmin edilmesini de isteyebilirsiniz. Uğradığınız zararlardan dolayı tazminat talebiniz ise 3 yıllık zamanaşımına tabidir.
Bunlar sizin yasal haklarınızdır ve hangisini kullanacağınıza sağlayıcı değil, siz karar vereceksiniz.
Sorumlulukları gelince; Hizmet alımında, mümkünse yazılı bir sözleşme yapınız ve bir nüshasını mutlaka alınız. Verilen hizmetin ayıplı olduğunu anladığınızda, hizmeti satın aldığınız firmaya başvurarak şikayetinizi sözlü veya yazılı olarak bildiriniz.
Çözüm organları yine; Satın aldığınız hizmetle ilgili şikayetlerinizin çözümlenmesinde zorlanıyorsanız, sağlayıcıya hakem heyetine gideceğinizi söyleyiniz. Hizmeti sunan yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde, ikamet ettiğiniz veya hizmeti satın aldığınız yerdeki: Tüketici sorunları hakem heyetlerine,Tüketici mahkemelerine şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, reklam örneği, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz.
Yazılı Dilekçenizde; satın aldığınız hizmetin ne olduğunu, özelliklerini, hizmetin ne zaman ve nerede verildiğini, ne kadar para ödediğinizi, sorunun ne olduğunu, hizmeti sunan sağlayıcıya durumu ilettiğinizde neler olduğunu,ne yapılması istediğinizi anlatın.Dilekçenizin yerine ulaştığından emin olmak için ise özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
3- Taksitli satış sözleşmeleri için ise; "Satın almak istenilen mal ya da hizmetin fiyatı yükseldikçe, taksitle yapılan satışlara da rağbet artmaktadır. Ancak taksit sayısı arttıkça, ödeyeceğiniz faiz miktarı da artacaktır. 4077 sayılı Tüketicinin korunması Hakkında Kanuna göre, bedelin en az iki taksitle ödendiği, mal ya da hizmetin sözleşmenin düzenlendiği anda teslim edildiği alışveriş türü taksitli satıştır. Taksitli satışlarda en çok karşılaşılan sorunların başında; sözleşmelerde ödeme miktarı, taksit miktarı, faiz, gecikme faizi, vade sayısı gibi bölümlerin boş bırakılması gelmektedir. Bu bölümlerin satıcı ile uzlaştığınız şekilde doldurulmuş olmasına dikkat edin. Taksitli alışveriş yapacaksanız, mutlaka yazılı bir sözleşme imzalayın, sözleşmenin bir nüshasını alın ve sözleşme metnini iyi okuyun. Sözleşme metninin en az 12 punto ve koyu siyah harflerle düzenlenmesi zorunludur. Ödeme planı gibi sözleşmenin ayrılmaz parçası niteliğinde olan bir takım belgeler varsa bunları istemeyi unutmayın.
Sözleşmeden ayrı olarak bir senet düzenlenecekse, her bir taksit için ayrı ayrı ve nama yazılı senet imzalayın.
Yaptığınız ödemeler için mutlaka makbuz alın. Bu tür sözleşmelerde, iyi niyet kuralına aykırı düşecek şekilde ve tüketici aleyhine sonuç doğuracak haksız şartlar doğurabilir, ancak bu hükümler geçersizdir.Borçlandığınız toplam miktarı önceden ödeme hakkınız vardır. Bir taksit miktarından az olmamak üzere bir veya daha fazla taksit ödemesinde de bulunabilirsiniz. Bu durumda satıcı ya da hizmet sağlayıcı ödenen miktara göre faiz indirimi yapmak zorundadır. Sözleşmede olması gereken asgari koşullar ise; malın veya hizmetin vergiler dahil peşin satış fiyatının, vadeye göre faiz ile birlikte ödenecek toplam satış fiyatının, aylık veya yıllık faiz oranı ile gecikme faizi oranının, ön ödeme tutarının, ödeme planının yazılı olmasına dikkat edin.
Taksitli satışlarda, gecikme faiz oranı, sözleşmede belirlenen faiz oranının yüzde 30'unu geçemez. Burada da yine çözüm organlarımız ; Taksitle yaptığınız alışverişte, sözleşme nedeniyle bir uyuşmazlığınız olursa, örneğin sözleşmede yazılı olandan farklı bir faiz oranı uygulanır, ödeme planınız değiştirilir ya da toplam ödeme yaptığınız veya birden fazla taksiti ödediğiniz halde gerekli indirim faizi yapılmaz ise ikamet ettiğiniz veya malı satın aldığınız yerdeki: Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine, Tüketici Mahkemelerine, Şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, garanti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz. Yazılı dilekçenizde, taksitli alışverişinizi nerede ve ne zaman yaptığınızı ve ne kadar para ödediğinizi, sorunun ne olduğunu, satıcıya ya da hizmet sağlayıcıya şikayetinizi ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılmasını istediğinizi anlatın. Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için her zaman söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
4- Devre tatil sözleşmeleri ; En uygun imkanlarla tatil yapmak, bu tatil süresince de yaptığınız sözleşme ve ödemeye uygun olarak sorunsuz bir tatil geçirmek hakkınızdır. Son düzenlemelerle, devre tatil, sözleşmelerinde tüketicilerin korunma alanı genişletilmiştir. Devre tatil sözleşmelerinde, en az 3 yıl süreyle, yıl içinde bir haftadan az olmak üzere, belirli bir dönem için tatil amaçlı bir taşınmazın kullanım hakkının devri söz konusudur. Bu tür bir sözleşmeyi imzalamadan önce, sağlayıcının vaat ettiği şart ve imkanlarla sözleşmenizde yer alan şart ve imkanları karşılaştırınız. Size gösterilen katalog, film ve benzeri malzemeyle yetinmeyiniz. Araştırma yapınız. Tanıtım broşürü isteyiniz, sözleşmeye aksi yazılmadıkça, broşürde yer alan şartlarda değişiklik yapılamaz. Haklara gelince; Sözleşmenizi mutlaka yazılı olarak yapınız ve bir nüshasını alınız. Sözleşmenizde ödeme miktarı, taksit miktarı, faiz, gecikme faizi, vade sayısı gibi bölümlerin doldurulmuş olmasına dikkat edin.
Sözleşme metni en az 12 punto ve koyu harflerle basılı olmalıdır, iyi okuyunuz, aceleye getirmeyiniz. Sözleşmenin ayrılmaz parçası olacaka bir takım belgeler varsa, bunları da isteme hakkınız vardır. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra 10 gün içinde her hangi bir gerekçe göstermeden, hukuki ve cezai bir sorumlulukta yüklemeden cayma hakkınız bulunmaktadır. Bu süre dolmadan sizden herhangi bir ödeme yapmanızı ya da sizi borç altına sokacak bir belge isteyemezler. Ancak, sözleşmeyi devre tatile konu olan tesisten yaptıysanız, ödeme yapmanız yada sizi borç altına sokacak belge imzalamanız istenebilir.
Cayma hakkınız ise geçerlidir. Sözleşmede yer alması gereken asgari koşullardan biri eksikse bu durumu üç ay içinde sağlayıcıya bildirin. Bu süre içinde eksiklik giderilmezse sözleşme kendiliğinden sona erer. Bu durumda yaptığınız bir ödeme varsa, satıcı, sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren 10 gün içinde size paranızı iade etmekle yükümlüdür. Hiçbir cezai şart uygulamaz veya tazminat istenemez. Sözleşme metninde veya başka bir belgede, haklarınızdan feragat ettiğinize ilişkin yada satıcının yükümlülüklerini sınırlayan kayıtlar ile iyi niyete aykırı tüketici aleyhine haksız şartlar geçersizdir. Böyle bir durumda karşılaşırsanız satıcıya bu tür bir kaydın "geçersiz olacağını" ve Hakem Heyetine başvuracağınızı hatırlatın.
Sözleşmede bulunması gereken hususlar ise ; Sözleşme konusu hakkın niteliği, kapsamı ve kullanım koşulları,Taşınmaz fiili ve yeri, İnşaat halinde ise durumu ve tamamlanma tarihi, Tamamlanamaması halinde her türlü ödemenizin yasal faiziyle iade edileceğine ilişkin taahhüt, Taşınmazın bakım ve onarımı ile yönetim ve idaresinin ne şekilde olacağı, Yararlanacağınız yüzme havuzu, sauna ve benzeri ortak tesisler ile su, aydınlatma ve benzeri hizmetler ve bunlardan yararlanma şartları, Sözleşmenin süresi ve tatil hakkınızı kullanacağınız dönem, Devre tatil hakkınızı kullanmanız karşılığı, ödeyeceğiniz bedel, diğer hizmetler için ödeyeceğiniz bedel ve genel idari masrafların ne şekilde hesaplanacağı, Devre tatil hakkınızı devredip edemeyeceğiniz,Sözleşmede belirtilenler dışında, herhangi bir ödemeye ve yükümlülüğe yol açılmayacağı, Cayma hakkınız ve bunu ne şekilde kullanabileceğinize, Sözleşmenin imzalandığı yer ve tarihe ilişkin bilgilerin bulunmasına dikkat edin.
Yine bu husus da da anlaşmazlık halinde çözüm organları : Devre tatil sözleşmesine aykırı bir durumla karşılaşır ve sorunu sağlayıcıya ilettiğiniz halde çözüm sağlayamazsanız, uyuşmazlık konusu miktara göre ikamet ettiğiniz yerdeki, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine, Tüketici Hakemlerine Şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, garanti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz.
Yazılı dilekçenizde, sözleşmeyi ne zaman nerede imzaladığınız, ne kadar para ödediğinizi, sorunun ne olduğunu, sağlayıcıya şikayeti ilettiğinizde neler olduğunu, talebinizin ne olduğunu belirtin. Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için her zaman söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
5- Paket tur sözleşmeleri ile ilgili olarak da; Paket tur ya da paket tatiller, seyahat acenteleri veya tur şirketleri tarafından düzenlenen, ulaşım, konaklama gibi hususların fiyatlara dahil olduğu ve 24 saatten uzun bir süreyi kapsayan veya gecelik konaklamayı içeren bir turistik hizmet türüdür.
Bir paket tura katılmak istiyorsanız, seyahat acentesinden tanıtım amaçlı bir broşür isteyiniz. Tur başlamadan önce bir yazılı sözleşme yapılması zorunludur. En az 12 punto siyah koyu harflerle basılmak zorunda olan sözleşmenizin bir nüshasını isteyin.
Bu tür sözleşmelerde, iyi niyet kuralına aykırı olarak tüketici aleyhindeki haksız şartlar geçersizdir. Sözleşme imzalanmadan önce hareket, dönüş tarihleri ve saatleri ile kesintiler dahil paket turun süresinin size uyup uymadığından emin olunuz.
Hareketten önce, tur sırasında bir sorun çıkması halinde başvurabileceğiniz temsilcinin adı, adresi, telefon numarası yada yerel bağlantı noktalarındaki temsilcilerle ilgili bilgileri alınız. Burada haklarınıza gelince; Sözleşmede öngörülen fiyat (liman ve havaalanına iniş vergileri gibi harç ve ücretler ile döviz kurlarından kaynaklanan değişiklikler hariç) ve koşullar değiştirilemez. Değişiklik halinde her hangi bir tazminat ödemeden sözleşmeden cayma hakkınız vardır.
Bu durumda acente paranızı 10 gün içinde iade etmek zorundadır. Paket tura devam etmeniz mümkün değilse, hareketten en az 7 gün önce acenteye bildirerek, tüm koşulları yerine getiren bir üçüncü kişiye devredebilirsiniz. Ancak bu durumda, siz ve devrettiğiniz kişi, bakiye tutarının ve devirden dolayı ilave masrafların ödenmesinden müteselsilin sorumlu olacaktır. Turun için yada gereği gibi yerine getirilmemesi halinde, hizmetin yerine getirilmesi gereken yada yerine getirildiği tarihten itibaren 30 gün içinde durumu acentenize bildirmeniz gerekir. Sözleşmenin acente tarafından fesih edilmesi halinde de bedel 10 içinde iade edilmek zorundadır.
Tüketicinin uğradığı zararı tazmin hakkı doğar. Tabi ki bir alternatif düzenlemede vardır. Paket tur sırasında, seyahat acentesinin sözleşmede belirtilen biri veya bir kaçını yerine getirmemesi ya da yerine getiremeyeceğinin anlaşılma sı halinde, size ilave maliyet getirmeyen alternatif bir düzenleme yapılmasını isteyebilirsiniz.
Bu durumda, acente sözleşmede yer alan hizmet ile sunulan hizmet arasındaki farkı tazmin etmek zorundadır.Ancak, bu alternatif düzenlemeyi kabul etmek zorunda değilsiniz. Bu durumda da acente, sizi hareket yerine veya kabul edeceğiniz her hangi bir dönüş noktasına dönmeniz için eşdeğerde ulaşım imkanı sağlamakla yükümlüdür.
Böyle bir durum da başınıza gelirse, acente yaptığınız tüm ödemeleri 10 gün iççinde ödemek, gerekli hallerde zararınızı da tazmin etmek zorundadır. Ancak sözleşmede bulunması gereken asgari hususlar burada da vardır şunlardır. Tur başlamadan önce sözleşmenizde, sözleşme taraflarının, isim, unvan, açık adres ve telefonları, hareket, dönüş tarihi ve saatleri ile kesintiler dahil paket turun süresi, paket tur sırasındaki duraklama yerleri ve nakil bağlantıları dahil turun güzergahı, ulaşım araçlarının cinsi, konaklama yeri ve sınıfı, bunların süreleri, yemek öğün sayısı, varsa rehber ücret ile paket tura dahil diğer hizmetlere ilişkin bilgiler, paket tur öncesi ve paket tur sırasındaki fesih koşulları, seyahat acentesinin kusuru veya sözleşmeye kısmen veya tamamen uymaması halinde ödeyeceği tazminat ile ödenmiş olan paranın iadesine ilişkin bir taahhüt, mücbir sebep sayılan haller ve bu hallerde tarafların hak ve sorumlulukları, paket turun YTL (Yeni Türk Lirası) olarak vergiler dahil fiyatı ve ödeme şekli, vadeye göre faiz ile birlikte ödenecek YTL olarak toplam satış fiyatı, faiz miktarı, faizin hesaplandığı yıllık oran ve sözleşmede belirtilen faiz oranının yüzde 30 fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı, peşinat tutarı, ödeme planı, borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları yer alır.
Tüketici Mahkemeleri ise her il ve ilçenin Adliye binalarında bulunmaktadır.
6- Kampanyalı satış sözleşmeleri ile ilgili olarak; Gazete, radyo, televizyon ilanı ve benzeri yollarla duyurularak yapılan kampanyalı satışlar, teslimatın daha sonra yapılacak olması nedeniyle tüketiciler için risklidir.
Özellikle fiyatı yüksek olan konut ve tatil amaçlı taşınmazlar ile otomobil, minibüs ve motosiklet gibi araçlar için düzenlenen kampanyalı satışlarda mutlaka Kampanyalı Satış İzin Belgesi'nin olup olmadığı kontrol ederek, sözleşme yapın.
Bu tür sözleşmelerin yazılı olarak düzenlenmesi zorunludur. En az 12 punto ve siyah koyu harflerle basılmış olan sözleşmenizi iyi okuyun ve bir nüshasını alın. Ödeme planı gibi sözleşmenin ayrılmaz parçası niteliğinde bir takım belgeler varsa, onları da istemeyi unutmayın. Bu tür sözleşmelerde iyi niyet kuralına aykırı olarak ve tüketici aleyhinde sonuç doğuracak haksız şartlar varsa bu hükümler geçersizdir.
Sözleşme imzalandıktan sonra, içeriğinin tüketici aleyhine değiştirilemeyeceğini de unutmayın. Burada haklarınız ise; Kampanyalı satışlarda malın teslimi yada hizmetin yerine getirilme süresi, sözleşmenin düzenlendiği tarihten itibaren 12 ayı geçemez. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar ise 30 aydır.
Kampanyalı satış sözleşmesini imzaladıysanız, malı teslim alacağınız tarihe kadar yaptığınız ödemelerinizi satıcı sigorta ettirmek veya banka teminat mektubu vermek zorundadır. Satıcı, kampanyalı satış konusu olan mal, garanti bankası, tanıtma ve kullanma kılavuzu ile satılması zorunlu mallar kapsamında ise bu belgeleri size vermekle yükümlüdür.
Kampanyadan ayrılmaya karar verirseniz, bunu noter aracılığı yada iadeli taahhütlü mektup ile satıcıya bildirin. Satıcı, malın teslim tarihini geçmemek şartıyla, ödemiş olduğunuz tüm bedel ve kıymetli evrakı size iade etmek zorundadır. Sözleşmede bulunmazsı gereken hususlar ise; malın veya hizmetin vergiler dahil peşin satış fiyatının, ödeme planının, kampanya bitiş tarihinin, malın teslim tarihinin, teslimat şeklinin, temerrüde düşmeniz halinde hukuki sonuçların, malın marka, model, renk ve benzeri ayırt edici özelliklerinin yazılı olmasına dikkat edin.
Eğer taksitli kampanyalı satış ise ; Taksitli kampanyalı satışa katıldıysanız, sözleşmenizde toplam ödeme miktarı, taksit miktarı, faiz, gecikme faizi, vade sayısı gibi bölümlere dikkat edin. Bu bölümleri satıcı ile uzlaştığınız şekilde doldurulmuş olmasına dikkat edin. Sözleşmeden ayrı olarak bir senet düzenlenecekse, her bir taksit için ayrı ayrı ve nama yazılı senet imzalayın. Yaptığınız ödemeler için mutlaka makbuz alın. Taksitli kampanyalı satışlarda, borçlandığınız toplam miktarı önceden ödeme hakkınız vardır.
Bir veya birden fazla taksit ödenmesinde de bulunabilirsiniz. Bu durumda gerekli faiz indiriminin yapılması gerekir. Ve yine çözüm organları : Kampanyalı satış sözleşmesinde belirtilen hususlar eksik yerine getirilir yahut belirtilen tarihte mal teslim edilmezse, kampanyadan ayrılmak istediğinizi bildirdiğiniz halde o güne kadar yaptığınız ödemeyi geri almakta sorun çıkar ya da ödemenizden kesinti yapılması gibi bir durumla karşılaşırsanız ikamet ettiğiniz yerdeki, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine, Tüketici Mahkemelerine, Şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, garanti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz.
Yazılı dilekçenizde, kampanyalı satışa nerede ve ne zaman katıldığınızı ne keder para ödediğinizi, sorunun ne olduğunu, satıcıya ya da hizmet sağlayıcıya şikayetinizi ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılmasını istediğinizi anlatın. Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için daha öncede söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
7- Kapıdan satışlarda ne yapmalısınız ve haklarınız nelerdir konusunda ise; "Satıcının evinize ya da işyerinize gelerek yaptığı satışlara kapıdan satış olarak adlandırılmaktadır. Bu tür alışverişlerinizde, kapıdan satış firmanın, Kapıdan Yetki Satış Belgesi olup olmadığını kontrol edin.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından verilen bu belgeler bu yıl geçerlidir. Mutlaka yazılı bir sözleşme yapmaya özen gösterin. Sözleşmenin bir nüshasını alın, sözleşme tarihinizi kendi el yazınızla yazın. Eğer satıcı geçmiş gün tarihi yazmanızı teklif ederse, kesinlikle kabul etmeyin. Sipariş vermediğiniz halde evinize gönderilen malları kabul etmeyin, çünkü daha sonra bu mallar için ödeme yapmak zorunda bırakılabilirsiniz. Burada haklarınız Kapıdan satışlarda malı teslim aldığınız tarihten itibaren 7 gün içinde kabul etmekte ya da hiçbir gerekçe göstermeden reddetmekte serbestsiniz. Bu süre dolmadan sizden her hangi bir isim altında ödeme yapmanız veya sizi borç altına sokacak bir belge imzalamanız istenemez.
O yüzden, 7 günlük süreyi kullanın, tam olarak karar vermeden bir ödeme yapmayın. Kapıdan satışlarda mal ve hizmetin, sözleşmede belirtilen fiyat, nitelik, miktar ve sürelere uygun olarak teslim ya da yerine getirilmesi zorunludur.
Buna aykırı davranılması halinde satıcı, bayi, acente, temsilci, üretici, ithalatçı ve varsa kredi veren müteselsilin sorumludur. Taksitli ve kapıdan satışlarda, sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senedin her bir taksit için ayrı ayrı olarak şekilde ve nama yazılı olarak düzenlenmesini isteyin. Sorumluluklarınız ise, Yaptığınız yazılı sözleşmeyi iyi okuyunuz, bir nüshasını alın.
Bu sözleşme metinlerini en az 12 punto büyüklükte ve koyu harflerle basılmış olması gerekir. Sözleşmenin ayrılmaz parçası niteliğinde olan bir takım belgeler varsa (örneğin ödeme planı) bunları da isteyin. Sözleşmenin ilk sayfasında hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin 7 gün içinde "cayma hakkınız" bulunduğunuzu belirten ibrenin bulunup bulunmadığını kontrol edin. Bu ibrenin 16 punto koyu siyah harflerle yazılmış olması zorunludur. Sözleşmenizde, malın veya hizmetin teslim tarihi, vergiler dahil peşin satış fiyatı, mal veya hizmetin nitelik ve niceliğine ilişkin açıklayıcı bilgilerin, cayma hakkınızı kullanmak isterseniz, bu bildirimi yapacağınız yerin açık adresinin, yer alıp almadığını kontrol edin. Satıcı tarafından önceden hazırlanan standart sözleşmelerde, iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olabilecek şartlar varsa ve bunlar sizinle müzakere edilmemiş ise sözleşmenin bu hükümleri geçersizdir.
Cayma hakkını kullanmak istemeniz durumunda, her hangi bir şekil şartına bağlı kalmaksızın talebinizi satıcıya bildirin. Satıcı, sizin cayma bildiriminiz kendisine ulaştığı andan itibaren20 gün içinde malını almakla yükümlüdür. Yine çözüm organları; Satın aldığınız mal ya da hizmet ile ilgili şikayetinizin çözümlenmesinden zorlanıyorsanız, satıcıya ya da hizmet sağlayıcıya Hakem Heyetine gideceğinizi söyleyin.
Satıcı ya da sağlayıcı yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde, ikamet ettiğiniz veya mal ya da hizmeti satın aldığınız yerdeki, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine, Tüketici Mahkemelerine, Şikâyet konusu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, garanti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz. Yazılı dilekçenizde, satın aldığınız mal ya da hizmetin ne olduğunu, özelliklerini, malın ne zaman teslim edildiğini ya da hizmetin nerede ve ne zaman verildiğini, ne kadar para ödediğinizi, sorunun ne olduğunu, satıcıya ya da sağlayıcıya durumu ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılmasını istediğinizi anlatın Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için daha öncede söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
8- Mesafeli Sözleşmeler ile ilgili olarak da ; Yazılı, görsel ve elektronik ortamda yada diğer iletişim araçları kullanılarak, satıcı ya da sağlayıcı ile yüz yüze gelmeden yaptığınız alışverişler mesafeli sözleşme olarak adlandırılır.
Gazete, dergi, televizyon yada Internet satışa sunulan malların boyutları, renk ve modelleri, kullanım şekli gibi hususlarda göz aldanması olabilmektedir. Bu nedenle, ön bilgileri doğru ve eksiksiz olarak aldığınızdan emin olun. Mal size teslim edilmeden ya da hizmet yerine getirilmeden önce b.u bilgileri içeren yazılı bir onay alın. Ancak o zaman sözleşmeyi imzalayın.
Bu sözleşmelerin en az 12 punto ve koyu harflerle düzenlenmesi zorunludur. Sözleşmenin yazılı olarak yapılması ve bir nüshasının size verilmesi gerekir. Sözleşmenin ve ön bilgilerin teyidine ilişkin yazılı belgenin birer nüshasını imzalayarak alın. Sözleşmenin ayrılmaz parçası niteliğinde bir takım belgeler varsa, bunları da isteyin.
Burada haklarınız; Mal satışına ilişkin mesafeli sözleşmelerde, tüketicinin hiçbir cezai ve hukuki sorumluluk üstlenmeksizin ve bir gerekçe göstermesine gerek olmadan 7 gün içinde cayma hakkı vardır. Hizmet alımı ile ilgili sözleşmelerde, cayma hakkı sözleşmenin imzalandığı tarihte başlar.
Hizmet 7 gün dolmadan yerine getirilecekse, tüketiciler hizmetin başlayacağı tarihe kadar cayma hakkını kullanabilir. Tüketici bin ön ödeme yaptıysa ve sonradan cayma hakkını kullanmışsa, bu miktar kendisine 10 gün içinde iade edilmek zorundadır.
Elektronik ortamda anında ifa edilen hizmetler ve tüketiciye anında teslim edilen mallara ilişkin sözleşmelerde bu cayma hakkı geçerli değildir.
Tüketicinin özel istekleri doğrultusunda üretilen ya da üzerinde değişiklik yapılan mallarda da tüketicinin cayma hakkı yoktur.
Cayma hakkınızı kullandıysanız, satıcı 20 gün içinde malı geri almakla yükümlüdür. Satıcıya da sağlayıcı, siparişin kendisine ulaştığı tarihten itibaren en geç 30 gün içinde size malı teslim etmek ya da hizmeti sunmak zorundadır. Bu süreyi, size yazılı olarak bildirmek şartıyla en geç 10 gün uzatabilir.
Burada kapsam dışı sözleşmeler olabilir onlar ise; banka, sigorta ile ilgili, otomatik satış makineleri, halka açık jetonlu telefonlar ve açık artırma yoluyla akdedilen sözleşmeler, gıda, içecek ve günlük tüketim için tüketicinin evine veya işyerine düzenli olarak sağlanan malların tedariki, sağlayıcının üstlendiği barınma, uylaşım, yemek tedariki, sportif ve kültürel faaliyetler ve eğlence hizmetlerini özel bir günde veya sürede tedarik etmesine ilişkin hükümler içeren sözleşmeler kapsam dışıdır.
Yine çözüm organları; Mesafeli sözleşme sonucu ortaya çıkan şikayetinizi öncelikli sözleşme yaptığınız kuruluşa iletin. Sorun çözümlenmediği taktirde hakem heyetine başvuracağınızı da belirtin. Buna rağmen sonuç olumsuz olursa, ikamet ettiğiniz yerdeki ; Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine,Tüketici Mahkemelerine, Şikayet konusu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (fatura, fiş, fgaranti belgesi, satış sözleşmesi vb.) başvurabilirsiniz. Yazılı dilekçenizde, ne zaman hangi koşullarda sözleşme yaptığınızı, ödediğiniz tutarı ve ödeme planı, şikayetinizi ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılması istediğinizi anlatın. Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için daha öncede söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
9- Tüketici Kredisi kullanımı ile ilgili olarak da ; İhtiyaç kredisi, taşıt kredisi, konut kredisi, tatil kredisi, eğitim kredisi adları altında yetkili banka, özel finans kuruluşları veya finansman şirketleri aracılığı ile kullandığınız kredilerin genel adı tüketici kredisidir.
Bu tür sözleşmelerin en az 12 punto ve koyu harflerle yazılmış olması zorunludur. Sizde kredi çekiyorsanız, yazılı sözleşmenizin bir örneğini mutlaka alın. Sözleşmenin ayrılmaz parçası niteliğinde olan ödeme planının da sözleşme ile size birlikte verilmesi zorunludur. Bu tür sözleşmelerde, iyi niyet kuralına aykırı olarak ve tüketici aleyhine sonuç doğuracak haksız şartlar varsa bu hükümler geçersizdir. Sözleşme imzalandıktan sonra içeriğinin tüketici aleyhine değiştirilemeyeceğini de unutmayın.
Burada haklarınız ise; Tüketici kredisi kullandıysanız, borçlandığınız toplam miktarı veya vadesi gelmemiş bir ya da daha çok taksiti erken ödeme hakkınız vardır. Bu durumda kredi veren sizden herhangi biri isim altında ek bir ödeme yapmanızı isteyemez. Ancak erken ödeme miktarı, asgari ödeme miktarından az olamaz.Kredinin tamamının yada bir veya birden fazla taksitinin vadesinden önce ödenmesi durumunda, kredi veren gerekli faiz ve komisyon indirimlerini yapmakla yükümlüdür. Sözleşme metninizde, kredi faizi ve temerrüt (gecikme) faizi oranlarının yazılı olmasına dikkat edin. Faiz oranları, sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilemez.
Gecikme faiz oranı da, sözleşmede yazılı olan kredi faizi oranının yüzde 30 fazlasını geçemez. Tüketici kredisi, belirli marka bir mal yada hizmet satın alınması yada belirli bir satıcı ya da sağlayıcı ile sözleşme yapılması şartı ile verilmişse, malın teslim edilmemesi yada hizmetin yerine getirilmemesi halinde, kredi veren tüketiciye karşı satıcı veya sağlayıcı ile birlikte müteselsilen sorumludur. Kredi verenin ödemeleri, bir kıymetli evraka bağlanması yada krediyi kıymetli evrak kabul etmek suretiyle teminat altına alması yasaktır.
Kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, borcun ödenmesini kefilden isteyemez. Yine çözüm organları: Tüketici sözleşmesinde yer alan hususlara aykırı bir durum ortaya çıktığında, sorununuzu ve şikayetinizi öncelikle kredi veren kuruma yazılı olarak iletin. Sorun çözümlenmediği takdirde hakem heyetine başvuracağınızı da belirtin. Buna rağmen sonuç olumsuz olursa, ikamet ettiğiniz yerdeki: Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine , Tüketici Mahkemelerine, Şikayet konusunu içeren bir dilekçe ve ekinde konuya ait belgelerle (sözleşme, ödeme planı vb.) başvurabilirsiniz.
Yazılı dilekçenizde, ne zaman hangi koşullarda ve ne kadar kredi kullandığınızı, ödeme planınızın ne olduğunu, o zamana kadar yaptığınız taksit ödemelerinizi, şikayetlerinizi ilettiğinizde neler olduğunu, ne yapılmasını istediğinizi anlatın. Dilekçenin yerine ulaştığından emin olmak için daha öncede söylediğim gibi özel posta (iadeli taahhütlü) kullanmayı tercih edin.
Bu arada bana soru sormak isteyen, her tür mal alım satımında, hukuki sorun yaşayan, tüketici olarak sıkıntıya düşüp bilgilenmek isteyen olursa da cetkoder@gmail.com adresinden yazışma yapabilir. Ben telefonumu size veriyorum ama her iş ve işlem için telefonum çalınca da her işim aksıyor. Baksanız olmuyor bakmasanız olmuyor. Bir kişi değil, binlerce kişi arıyor. Bu yüzden mail adresime yazsınlar, her türlü karşılıksız ücretsiz bilgilendirmeyi, yol gösterici, dava açacaksa nasıl yazacak ve açacak, başvuruyu nasıl yapacak aktarayım.
Saygılarımla.
MUSTAFA GÖKTAŞ; İKTİSATÇI
ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER)
GENEL BAŞKANI
Tel: 0532.2822991 e.MAİL: cetkoder@gmail.com, cetkoder06.06.06@gmail.com
sorun: BENCİLLİK, çözüm: SENCİLLİK Tel: 0.252.3823477; gsm: 0.535.8448476; Tugutreis, Bodrum/MUĞLA
30 Temmuz 2008 Çarşamba
22 Temmuz 2008 Salı
BU HAFTA "SAYIN REKTÖR"
DİLİMİZ VE BİZ ...
Galip BARAN
Türk dilinin güzelliği, bana göre en önemli özelliği “ben” sözcüğünü kullanmadan da cümle kurma, konuşma olanağı sağlamasıdır.
“Ben yazıyorum” yerine, “yazıyorum” diyebiliriz.
Bu demektir ki, doğal olarak dilimiz “bencilliği hoş görmemekte ya da kabul etmemektedir”.
Peki, Türk'lerin dili böyle de yaşam biçimleri nasıl?
Dil’in özelliği ve güzelliği ile yaşam biçimi uyumlu mu?
“Sencilce” mi yaşıyorlar?
Türkler dilleriyle uyum içinde olabilirler mi?
Dillerinin anlamına erebilir, bilinçle anlayabilir, sahiplenebilir ve barışabilirler mi?
İşte, “Bilinç Üniversitesi”nin araştıracağı, yanıtını bulmak için çalışacağı sorulardan bazıları…
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
BİLİNÇ
“Ben yazıyorum” yerine, “yazıyorum” diyebiliriz.
Bu demektir ki, doğal olarak dilimiz “bencilliği hoş görmemekte ya da kabul etmemektedir”.
Peki, Türk'lerin dili böyle de yaşam biçimleri nasıl?
Dil’in özelliği ve güzelliği ile yaşam biçimi uyumlu mu?
“Sencilce” mi yaşıyorlar?
Türkler dilleriyle uyum içinde olabilirler mi?
Dillerinin anlamına erebilir, bilinçle anlayabilir, sahiplenebilir ve barışabilirler mi?
İşte, “Bilinç Üniversitesi”nin araştıracağı, yanıtını bulmak için çalışacağı sorulardan bazıları…
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
BİLİNÇ
ÇAĞI
BAŞLIYOR…
Galip BARAN
Dünyalılar, Cambridge, Oxford, Imperial Coll, Fed Inst Tech, Utrecht, Stockholm, Paris, Edinburgh, Munich, Cambridge, Oxford, Imperial Coll London, Manchester, Bristol, Sheffield, King's Coll, Nottingham, Birmingham, Glasgow, Leeds, Liverpool ve Sussex gibi dünyanın en ileri (!) “Bilgi Üniversiteleri” ile ancak buraya kadar gelebildi.
Gelinen nokta ne? İklim değişikliği, açlık, kıtlık, susuzluk, kuraklık, yolsuzluk, yoksulluk ve savaş…
Bütün bu sorunlar sözde Bilgi Çağında gerçekleşti.
İnsan bu çağda hem sorun oldu hem de “sorun üretme” yi öğrendi.
Gelinen nokta ne? İklim değişikliği, açlık, kıtlık, susuzluk, kuraklık, yolsuzluk, yoksulluk ve savaş…
Bütün bu sorunlar sözde Bilgi Çağında gerçekleşti.
İnsan bu çağda hem sorun oldu hem de “sorun üretme” yi öğrendi.
Artık insanoğlu uyandı.
“Bilinç Çağı” başladı.
Yolun bundan sonrası “Bilinç Üniversiteleri” ile devam edecek.
Dünyalılar, “insan” olmayı, yukarıda sayılan sorunları üretmemeyi, “sorun çözme” yi, insanca “adalet, hukuk ve barış içinde” yaşamayı “Bilinç Çağı”nda öğrenecek.
“Bilinç çağı”nda, ilhamını “İlahi İrade Yasaları”ndan alan, yaptırımı “vicdan” olan, “Bilinç Çağı Yasaları” geçerli olacak. “Bilgi Çağı Yasaları” çöp”e atılacak,
Duyduk duymadık demeyin!
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
SEVMEK…
“Bilinç Çağı” başladı.
Yolun bundan sonrası “Bilinç Üniversiteleri” ile devam edecek.
Dünyalılar, “insan” olmayı, yukarıda sayılan sorunları üretmemeyi, “sorun çözme” yi, insanca “adalet, hukuk ve barış içinde” yaşamayı “Bilinç Çağı”nda öğrenecek.
“Bilinç çağı”nda, ilhamını “İlahi İrade Yasaları”ndan alan, yaptırımı “vicdan” olan, “Bilinç Çağı Yasaları” geçerli olacak. “Bilgi Çağı Yasaları” çöp”e atılacak,
Duyduk duymadık demeyin!
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
SEVMEK…
Galip BARAN
Sevmek yaşamaktır.
Ama yaşamak, yalnızca kendisi için yaşamak ve sevmek değildir.
Sevmek, başkası için de yaşamaktır.
SEVMEK: “Sencillik”tir, “diğerkamlık”tır, “elcilik”tir…
İlköğretim çağında, “ilkem; yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demeyenimiz yoktur…
Sevmek; diğer taraftan, yalnız yurtla milletle sınırlı değil, dünyayı ve dünyalıları da sevmektir…
Eğer, dünyalılar, dünyayı ve diğer dünyalıları özden çok sevselerdi, sencil, diğerkam, elci varlıklar olsalardı; iklim değişikliği, açlık, kuraklık, susuzluk, yolsuzluk, yoksulluk gibi sorunlar yaşanmazdı. “Dünyada barış” olurdu…
“Sen kim oluyorsun da…?” diyenler!
Ben, sözü edilen ilkenin hakkını vererek yaşadığımı kanıtlamış olan birisiyim. Şöyle ki: “Beni, neler yaptığıma ya da yaşam tarzıma, bakıp“ herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek öğen, beni sevdiklerini söyleyen, yardım eden, ikramlarda bulunan, kolaylıklar sağlayan çok insan var; “insanlık için çalışıyorsun”, “ ibadet ediyorsun”, “hakkın ödenmez” diyenler de az değil; Küfredenler, yumruklayanlar, gülenler hattâ “kafayı mI yemiş” diyenler de oluyor, doğrusunu söylemek gerekirse…
Övenlere, “benim, yaptığım işi mi seviyorsunuz” diye sorduğumda, “seni de işini de seviyoruz “ diyorlar. Ama belli ki, işimi değil BENİ seviyorlar. Öyle olmasa, yaptıklarımda ya da yaşam tarzımda övülecek bir şey görmezlerdi; övme gereğini duymazlardı; onlardan biri olurdum; beni fark etmezlerdi.
Beni farklı kılan ne?
Onlar da benim gibi;
“ilkem: yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demediler mi? Öyleyse?
Beni farklı kılan: yıllardır yapmakta olduğumuz “Okul dışı eğitim” çalışmalarının bana kazandırdığı sencil, diğerkam, elci kişilik. Beni farklı kılan bu...
Bu gerçekten hareketle soruyorum:
Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesinin hakkını vererek yaşayan, sencil, diğerkam, elci siyasetçileri, sanatçıları, devlet adamlarını, iş adamlarını, akademisyenleri ve askerleri arıyorum. Neredeler onlar?
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
REKTÖRDEN “SUÇ” DUYURUSU
Ama yaşamak, yalnızca kendisi için yaşamak ve sevmek değildir.
Sevmek, başkası için de yaşamaktır.
SEVMEK: “Sencillik”tir, “diğerkamlık”tır, “elcilik”tir…
İlköğretim çağında, “ilkem; yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demeyenimiz yoktur…
Sevmek; diğer taraftan, yalnız yurtla milletle sınırlı değil, dünyayı ve dünyalıları da sevmektir…
Eğer, dünyalılar, dünyayı ve diğer dünyalıları özden çok sevselerdi, sencil, diğerkam, elci varlıklar olsalardı; iklim değişikliği, açlık, kuraklık, susuzluk, yolsuzluk, yoksulluk gibi sorunlar yaşanmazdı. “Dünyada barış” olurdu…
“Sen kim oluyorsun da…?” diyenler!
Ben, sözü edilen ilkenin hakkını vererek yaşadığımı kanıtlamış olan birisiyim. Şöyle ki: “Beni, neler yaptığıma ya da yaşam tarzıma, bakıp“ herkes senin gibi olsa”, “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyerek öğen, beni sevdiklerini söyleyen, yardım eden, ikramlarda bulunan, kolaylıklar sağlayan çok insan var; “insanlık için çalışıyorsun”, “ ibadet ediyorsun”, “hakkın ödenmez” diyenler de az değil; Küfredenler, yumruklayanlar, gülenler hattâ “kafayı mI yemiş” diyenler de oluyor, doğrusunu söylemek gerekirse…
Övenlere, “benim, yaptığım işi mi seviyorsunuz” diye sorduğumda, “seni de işini de seviyoruz “ diyorlar. Ama belli ki, işimi değil BENİ seviyorlar. Öyle olmasa, yaptıklarımda ya da yaşam tarzımda övülecek bir şey görmezlerdi; övme gereğini duymazlardı; onlardan biri olurdum; beni fark etmezlerdi.
Beni farklı kılan ne?
Onlar da benim gibi;
“ilkem: yurdumu milletimi özümden çok sevmektir” demediler mi? Öyleyse?
Beni farklı kılan: yıllardır yapmakta olduğumuz “Okul dışı eğitim” çalışmalarının bana kazandırdığı sencil, diğerkam, elci kişilik. Beni farklı kılan bu...
Bu gerçekten hareketle soruyorum:
Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesinin hakkını vererek yaşayan, sencil, diğerkam, elci siyasetçileri, sanatçıları, devlet adamlarını, iş adamlarını, akademisyenleri ve askerleri arıyorum. Neredeler onlar?
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
REKTÖRDEN “SUÇ” DUYURUSU
SUÇ: Devlete sahip çıkan vatandaşları gözaltına almak,
SUÇLU (gözaltına alan): Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz
GÖZALTINA ALINAN (mağdur): Bilinç Üniversitesi Rektörü Galip Baran
YER: Ankara-Kızılay
TALEP: Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın işlediği suç’un soruşturulması isteminden ibarettir.
TALEBİ DEĞERLENDİRMESİ (dikkate alması) GEREKEN MAKAM:
İç İşleri Bakanı Beşir Atalay.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
PADİŞAHLAR UYANIN
SUÇLU (gözaltına alan): Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz
GÖZALTINA ALINAN (mağdur): Bilinç Üniversitesi Rektörü Galip Baran
YER: Ankara-Kızılay
TALEP: Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın işlediği suç’un soruşturulması isteminden ibarettir.
TALEBİ DEĞERLENDİRMESİ (dikkate alması) GEREKEN MAKAM:
İç İşleri Bakanı Beşir Atalay.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
PADİŞAHLAR UYANIN
Galip BARAN
Merkezi ve yerel yönetimin işledikleri suç’un farkında olmayan üst ve alt düzey yetkilileri:
(a) Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, valiler, emniyet müdürleri kaymakamlar ve;
(b) Belediye başkanları; cumhuriyet’in fazilet rejimi olduğunu bilmeyen sorumluları; Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ve Turgutreis Belediye Başkanı Ali Server Yazgan gibileri; devletin kendisini “padişah” sanan ilgilileri!
Padişahça davranış ve icraatınızla; egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması gereken vatandaşın kul olmaktan kurtulmasına yardımcı olmak için yapmakta olduğumuz “okul dışı eğitim“çalışmalarını engellemekle, Cumhuriyet’in temeline dinamit koyduğunuzun farkında mısınız?
Belli ki değilsiniz.
Eğer olsanız; Bizim gibi devlete sahip çıkanları, bu yol ve uğurdaki çalışmalarıyla “yasa bağımlısı” olanları engellemez, destekler ve Cumhuriyet’e sahip çıkarsınız.
Bilinç Üniversitesi sizleri uyanmağa, sizin görevinizi kolaylaştırmağa çalışanlara destek olmağa, bindiğiniz dalı kesmemeğe çağırıyor.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
MEMNUN OLMAK
Padişahça davranış ve icraatınızla; egemenliğin kayıtsız koşulsuz sahibi olması gereken vatandaşın kul olmaktan kurtulmasına yardımcı olmak için yapmakta olduğumuz “okul dışı eğitim“çalışmalarını engellemekle, Cumhuriyet’in temeline dinamit koyduğunuzun farkında mısınız?
Belli ki değilsiniz.
Eğer olsanız; Bizim gibi devlete sahip çıkanları, bu yol ve uğurdaki çalışmalarıyla “yasa bağımlısı” olanları engellemez, destekler ve Cumhuriyet’e sahip çıkarsınız.
Bilinç Üniversitesi sizleri uyanmağa, sizin görevinizi kolaylaştırmağa çalışanlara destek olmağa, bindiğiniz dalı kesmemeğe çağırıyor.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
***
MEMNUN OLMAK
SANATI (*)
İnsanın önce kendisinden memnun olmayı bilmesi gerekir.
Kendisinden memnun olmayan insan mutlu olamaz; dışarıdaki hiçbir şey onu memnun ve mutlu edemez. Bu bakımdan bir nesnenin peşinden koşar gibi “mutluluk” peşinde koşulmamalı; Önce memnun olmayı öğrenmelidir.
Memnun olmak esasında bilgiye dayanır.
Memnun olmak hayatla diyalog kurmaktır; hayatın bize verdikleri ile bizim hayata verdiklerimizin, karşılıklı alışverişimizin olması demektir.
Örneğin, evimize kadar gelen ekmeğe karşılık (verdiğimiz para önemli değil), “Ben ne veriyorum? Benim hangi emeğim nereden nereye sirayet edip de başkasına memnuniyet verecek şekilde bir sonuç veriyor?” diye düşünmeli ve bilmelidir ki, kendi yaptıkları da bir sonuca, ardından başka bir sonuca ulaşarak bir başka yere, kendisinden küçük eserler iletmektir. Böylece birinden diğerine olan yardımlarla güzel bir hayat düzeni kurulur.
Ekmediği, biçmediği, diğer işlemleri yapmadığı halde her sabah yumuşacık ekmeği avucunun içinde bulur. Memnun insanlar bunun şuuruna vardıkları zaman, otomatik bir şekilde duygusal hayatlarının getirmiş olduğu imkânlar arasında başkalarını da memnun olmasına çalışırlar.
Başkalarının memnun olmasına çalışan insanlar birbirlerini sevmeye başlayan insanlardır. Birbirlerini seven insanlar, aynı zamanda birbirlerini mutlu eden insanlardır.
Ama insan kendini insanlıktan soyutluyor; mutlu olacağım diye şunu iteliyor, bunu yok ediyor; uyuşturucuda, kumarda, safahat, cinsellik ve lükste, ikiyüzlülüğün her türlüsünde mutluluk arıyor. Nafile gayret. Sonuçta hiçbir şey elde edemiyor.
Memnun olmak, kendi varlığının ve başkalarının varlığının getirmiş olduğu ya da, aksiyonlarından doğan imkânları tanımak, bilmek, öğrenmektir. Burada sorumluluk, işin içine girmektedir ve o zaman insan memnun olmak zorunda olduğunu görür, karamsar olmaması gerektiğini anlar. İnsan şuuru daraldığı için, ne büyük imkânların kendisini o anda bulunduğu hale getirdiğini görememektedir.
Memnuniyet sorumsuzluk ve pasiflik değildir.
Bir hatayı ikaz etmeniz, yanlış yapanları uyarmanız, doğruları göstermeniz esasında yaşama sevinciniz, insan-doğa sevginiz, hayata karşı ilginiz ve memnuniyetinizden doğar.
Yani siz tabiattan, insanlardan, her şeyden memnunsunuz, bu memnuniyete zarar gelmesin diye uğraşıyorsunuz demektir.
Eğer siz memnun ve mesut değilseniz; örneğin, komşunuzun sizin köşeye koyduğu çöpü, siz de alır, daha fazlasıyla öbür köşeye koyarsınız. Ama memnunsanız bunu asla yapmaz daha doğrusu yapamazsınız.
Toplumun bize saygı göstermesinin istiyorsak önce saygı göstermeyi bilmemiz gerekir; Her şey yaşama sevgisi ve memnuniyetten geçer.
Memnun olmak bireyseldir; ruhsal hayatımızda derin izleri vardır.
Her insan memnuniyeti oranında etrafına ışık saçar
(*) “Ruhsallık üzerine denemeler”; Ergün Arıkdal; Say. 150
***
NANKÖR BONKÖR
Kendisinden memnun olmayan insan mutlu olamaz; dışarıdaki hiçbir şey onu memnun ve mutlu edemez. Bu bakımdan bir nesnenin peşinden koşar gibi “mutluluk” peşinde koşulmamalı; Önce memnun olmayı öğrenmelidir.
Memnun olmak esasında bilgiye dayanır.
Memnun olmak hayatla diyalog kurmaktır; hayatın bize verdikleri ile bizim hayata verdiklerimizin, karşılıklı alışverişimizin olması demektir.
Örneğin, evimize kadar gelen ekmeğe karşılık (verdiğimiz para önemli değil), “Ben ne veriyorum? Benim hangi emeğim nereden nereye sirayet edip de başkasına memnuniyet verecek şekilde bir sonuç veriyor?” diye düşünmeli ve bilmelidir ki, kendi yaptıkları da bir sonuca, ardından başka bir sonuca ulaşarak bir başka yere, kendisinden küçük eserler iletmektir. Böylece birinden diğerine olan yardımlarla güzel bir hayat düzeni kurulur.
Ekmediği, biçmediği, diğer işlemleri yapmadığı halde her sabah yumuşacık ekmeği avucunun içinde bulur. Memnun insanlar bunun şuuruna vardıkları zaman, otomatik bir şekilde duygusal hayatlarının getirmiş olduğu imkânlar arasında başkalarını da memnun olmasına çalışırlar.
Başkalarının memnun olmasına çalışan insanlar birbirlerini sevmeye başlayan insanlardır. Birbirlerini seven insanlar, aynı zamanda birbirlerini mutlu eden insanlardır.
Ama insan kendini insanlıktan soyutluyor; mutlu olacağım diye şunu iteliyor, bunu yok ediyor; uyuşturucuda, kumarda, safahat, cinsellik ve lükste, ikiyüzlülüğün her türlüsünde mutluluk arıyor. Nafile gayret. Sonuçta hiçbir şey elde edemiyor.
Memnun olmak, kendi varlığının ve başkalarının varlığının getirmiş olduğu ya da, aksiyonlarından doğan imkânları tanımak, bilmek, öğrenmektir. Burada sorumluluk, işin içine girmektedir ve o zaman insan memnun olmak zorunda olduğunu görür, karamsar olmaması gerektiğini anlar. İnsan şuuru daraldığı için, ne büyük imkânların kendisini o anda bulunduğu hale getirdiğini görememektedir.
Memnuniyet sorumsuzluk ve pasiflik değildir.
Bir hatayı ikaz etmeniz, yanlış yapanları uyarmanız, doğruları göstermeniz esasında yaşama sevinciniz, insan-doğa sevginiz, hayata karşı ilginiz ve memnuniyetinizden doğar.
Yani siz tabiattan, insanlardan, her şeyden memnunsunuz, bu memnuniyete zarar gelmesin diye uğraşıyorsunuz demektir.
Eğer siz memnun ve mesut değilseniz; örneğin, komşunuzun sizin köşeye koyduğu çöpü, siz de alır, daha fazlasıyla öbür köşeye koyarsınız. Ama memnunsanız bunu asla yapmaz daha doğrusu yapamazsınız.
Toplumun bize saygı göstermesinin istiyorsak önce saygı göstermeyi bilmemiz gerekir; Her şey yaşama sevgisi ve memnuniyetten geçer.
Memnun olmak bireyseldir; ruhsal hayatımızda derin izleri vardır.
Her insan memnuniyeti oranında etrafına ışık saçar
(*) “Ruhsallık üzerine denemeler”; Ergün Arıkdal; Say. 150
***
NANKÖR BONKÖR
Galip BARAN
En BONKÖR varlık, kuşkusuz, Allah, yani Yaradan’dır
En NANKÖR varlık ise; kuşkusuz, kendisine altın tepsi içinde SUNULAN dünya yı yaşanamaz hale getirmek için yarışan, “insan-ı kâmil” olmayı beceremeyen, “nefsinin kölesi” olmaktan kurtulamayan, bir başka deyişle, (bu bağlamda); Suret-i haktan “insan formunda-şeklinde/biçiminde” göründüğü halde; Hayvan bile olamayan varlıktır.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
*** İLAN***
REKTÖR ARANIYOR…
En NANKÖR varlık ise; kuşkusuz, kendisine altın tepsi içinde SUNULAN dünya yı yaşanamaz hale getirmek için yarışan, “insan-ı kâmil” olmayı beceremeyen, “nefsinin kölesi” olmaktan kurtulamayan, bir başka deyişle, (bu bağlamda); Suret-i haktan “insan formunda-şeklinde/biçiminde” göründüğü halde; Hayvan bile olamayan varlıktır.
Bilinç Üniversitesi Geçici Rektörü
*** İLAN***
REKTÖR ARANIYOR…
Galip Baran ve arkadaşlarının, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarında “bilinç” konusunda edindikleri deneyim ve bilgi birikiminden hareketle kurdukları “Bilinç Üniversitesi”ne Rektör aranıyor…
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar, milli servet ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yapılan bu çalışmalarda başrol oynayan ve kurulan üniversitenin rektörlüğünü GEÇİCİ olarak üstlenen Galip BARAN;
Diğer üniversitelerin akademisyenlerini Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü için aday olmağa çağırıyor ve Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Süleyman Pampal’ı bu görev için favori aday olarak görüyor ve gösteriyor.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (Geçici) Rektörü
Bir başka deyişle: Sakıncalı Rektör
***
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535.844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com,
www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.evrenselbilinc.blogspot.com
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar, milli servet ve her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yapılan bu çalışmalarda başrol oynayan ve kurulan üniversitenin rektörlüğünü GEÇİCİ olarak üstlenen Galip BARAN;
Diğer üniversitelerin akademisyenlerini Bilinç Üniversitesi Rektörlüğü için aday olmağa çağırıyor ve Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Süleyman Pampal’ı bu görev için favori aday olarak görüyor ve gösteriyor.
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi (Geçici) Rektörü
Bir başka deyişle: Sakıncalı Rektör
***
Bilinç Üniversitesi, Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535.844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.turkcelil.com, www.galipbaran.blogspot.com,
www.bilinc-universitesi.blogspot.com, www.evrenselbilinc.blogspot.com
19 Temmuz 2008 Cumartesi
Yalçın BAYER, "Hürriyet Gazetesi"
Sayın Yalçın BAYER,
“Trafikte dikkat, 10 bin hayat” sloganıyla başlatılan kampanyaya verdiği destek üzerine sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e örneği ekte görülen başvuruyu yapmış bulunuyoruz.
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar, milli servet, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda karşılaştığımız sorunlarla ilgili olarak, 14 tanesi Cumhurbaşkanlığı Makamına olmak üzere, devletin resmi kurumlarına yaptığımız başvuru sayısı 300’ü aşmış olup, bu başvurulardan, “aferin-name” olarak tanımladığımız “kutlarım, başarılar dilerim, teşekkür ederim” dışında dişe dokunur bir yanıt alabilmiş değiliz.
Bu başvurumuzun basında yer almasının sonuç alma bakımından faydası olacağından fazla umutlu değilsek de, köşenizde yer vermenizin yaratacağı moral ve motivasyona ihtiyacımız var.
Aslında, başka bir beklentimiz daha var. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterin, örneği ekte görülen mektubu gönderdik. Sayın Genel Sekreterden, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda geliştirdiğimiz “Sorun Bencillik: Çözüm Sencilik” şeklinde ifade ettiğimiz sloganın tanıtımı konusunda yardımcı olmasını istedik.
Sayın BAYER,
22 Temmuz MV seçimlerinde olduğu gibi, bana bir iyilik daha yapar, Cumhurbaşkanı Gül’e ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderdiğimiz mektupları köşenizde değerlendirir misiniz, lütfen. Saygılarımızla.
Galip BARAN; Rektör, Bilinç Üniversitesi Turgutreis-BODRUM
***
CUMHURBAŞKANI’NA
“Trafikte dikkat, 10 bin hayat” sloganıyla başlatılan kampanyaya verdiği destek üzerine sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e örneği ekte görülen başvuruyu yapmış bulunuyoruz.
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı, imar, milli servet, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi alanlarda yaklaşık 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda karşılaştığımız sorunlarla ilgili olarak, 14 tanesi Cumhurbaşkanlığı Makamına olmak üzere, devletin resmi kurumlarına yaptığımız başvuru sayısı 300’ü aşmış olup, bu başvurulardan, “aferin-name” olarak tanımladığımız “kutlarım, başarılar dilerim, teşekkür ederim” dışında dişe dokunur bir yanıt alabilmiş değiliz.
Bu başvurumuzun basında yer almasının sonuç alma bakımından faydası olacağından fazla umutlu değilsek de, köşenizde yer vermenizin yaratacağı moral ve motivasyona ihtiyacımız var.
Aslında, başka bir beklentimiz daha var. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterin, örneği ekte görülen mektubu gönderdik. Sayın Genel Sekreterden, yukarıda sözü edilen “okul dışı eğitim” çalışmalarımızda geliştirdiğimiz “Sorun Bencillik: Çözüm Sencilik” şeklinde ifade ettiğimiz sloganın tanıtımı konusunda yardımcı olmasını istedik.
Sayın BAYER,
22 Temmuz MV seçimlerinde olduğu gibi, bana bir iyilik daha yapar, Cumhurbaşkanı Gül’e ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderdiğimiz mektupları köşenizde değerlendirir misiniz, lütfen. Saygılarımızla.
Galip BARAN; Rektör, Bilinç Üniversitesi Turgutreis-BODRUM
***
CUMHURBAŞKANI’NA
AÇIK DİLEKÇE... 08.05.2008
Sayın Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı
KONU: Yıllardır devam eden “Okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirdiğimiz “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin İlk ve Orta Öğretim Okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması.
Sayın Cumhurbaşkanı,
Bizler, bir elin parmaklarını bulmayan sayıdaki varlığımızla, yıllardır; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, milli servet, imar, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı sorunlarının yaşandığı alanlarda bazı “okul dışı eğitim çalışmaları” yapıyoruz.
(a) Yaklaşık 20 yıldır devam eden bu çalışmaların bir aşamasında; yeni bir bilinç anlayışı geliştirdiğimizin ve yaşam tarzımızın toplumun çıkarını gözetecek biçimde, Kur’anı Kerim’in Haşr Suresi 9. Ayetinde sözü edilen İsar kavramı ile bire-bir örtüşecek şekilde değişmeğe başladığının farkına vardık. Sonuçta, içimizden gelen bir sese uyarak, başkalarının farkında olmadıkları, olsalar bile umursamadıkları sorunlarla ilgilenmeğe başladık. Bu ilgiyi “toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladık.
(b) Sözü edilen çalışmaların daha ileri bir aşamasında, “yasa bağımlısı” olarak tanımlanabilecek bir kişilik ya da özellik edindiğimizi; yurdumuzu ve milletimizi kendimizden çok sevmeğe başladığımızı fark ettik.
Nasıl yaşadığımızı görenlerin, bizleri, “herkes sizin gibi olsa” ve “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri cümlelerle övdüklerini görünce; “toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız kavramın yaşama geçmesi ve “yasa bağımlıları sayısının artması” durumunda, “birlik beraberlik” beklentilerimizin, ulusal bütünlüğümüzün, diğer deyişle, “yurtta barış”ın gerçekleşeceğine, bu sonucun “dünya barışı” için örnek teşkil edeceğine inandık.
* Ancak, bu noktaya gelmemizi sağlayan, devletin “iş yükü”nü azaltmayı hedef aldığı açıkça görülen çalışmalarımızda türlü sorunlarla ve engellerle karşılaştık.
* Bu sorunları ve engelleri aşabilmek için, aralarında Cumhurbaşkanlılığı Makamı’nın da bulunduğu kurum ve kuruluşlara yaptığımız, olumlu bir sonuç alamadığımız başvuruların sayısı 300’ü aştı.
* Sözü edilen makamlar, yaptığımız çalışmaları, uyguladığımız örnek projeleri doğru değerlendiremediler hak ettiğimiz ilgiyi gösteremediler, bizlerle işbirliği yapamadılar.
* Aynı çalışmalarda geliştirdiğimiz, İlk ve Orta Öğretim Okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması için M. E. Bakanlığına başvurusunu yaptığımız, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projesi ciddiye alınmadı.
* Sözü edilen projenin İstanbul’daki uygulamasını yaptığım sırada gözaltına alındım.
* Yukarıda değinilen“ bilinç anlayışı”, “toplumsal sorumluluk bilinci” ve “yasa bağımlılığı” konularında İlk ve Orta Öğretim Okulları Öğrencilerine konferans vermek amacıyla Muğla Valiliğine yaptığım başvuruya “olur” verilmesi üzerine vermeğe başladığımız konferanslar ertesi yıl Bodrum Kaymakamlığınca engellendi.
* “İş yükü”nü azaltma çabası içinde olduğumuz kurum ve kuruluşların bu olumsuz davranışlarına karşın; bizler, başta sözü edilen çalışmalarımızı ara vermeksizin sürdürdük…
Sayın Cumhurbaşkanı,
Geçtiğimiz günlerde Hürriyet Gazetesinde yer alan bir haberden, sizin “Trafikte dikkat, 10 bin hayat” adıyla başlatılan bir kampanyaya destek verdiğinizi öğrendik
* Bu haber üzerine, tedvir etmekte olduğunuz Cumhurbaşkanlığı Makamına bir daha başvurmak ve destek istemek gereğini duyduk...
* Hürrriyet’teki haberde,“herkesi kurallara uymaya mecbur etMELİyiz” dediğinizi okuyunca; yıllardır yapılan “trafik kurallarına uyaLIM, uymayanları uyaraLIM“ ya da “çevremizi temiz tutaLIM” çağrılarında görüldüğü gibi ; “meli”, ”malı” ve “lim”, “lım” takıları kullanılarak dile getirilen çağrı ve önerilerin bir işe yaramadığı gerçeğine dikkat çekmemizin uygun olacağını düşündük.
* Hürriyet’teki haberde, ayrıca, “Trafikte dikkat, 10 bin hayat” kampanyasının amacını, “üç yılda ölüm oranını üçte bire indirmek” şeklinde ifade etmiş olduğunuz da kaydediliyor.
* Bizler, yukarıda sözü edilen“Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projesinin İlk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konularak yaşama geçirilmesi durumunda, sözünü ettiğiniz oranın, çok daha kısa zamanda, çok daha aşağıya, çok daha kolaylıkla çekilebileceğini savunuyoruz.
Sonuç olarak; size, “okul dışı eğitim çalışmaları”mızla ilgili olarak bir brifing verme önerisinde bulunmamızın uygun olacağını düşünüyoruz.
Brifing önerimizi, “Çevre”, “tasarruf ”, “trafik ” ve “vergi ” gibi konularda ne kadar bilinçsiz bir toplum olduğumuzu dikkate alarak olumlu karşılayacağınıza inanıyoruz
Durumu bilgileriniz ve gereğini takdirlerinize arz ederiz.
Saygılarımızla, Galip BARAN
Rektör, Bilinç Üniversitesi Turgutreis
Bilinçolog-Yasa Bağımlısı,“Bencil Varlıkların Üstüne Vazife Olmayan İşler” ve “Yurtta Barış ” Uzmanı; HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı
***
Ban Ki Moon
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (17.05.2008)
KONU: BM Şartı’nda yer alan amaçlara ulaşmada etkili ve yönlendirici bir araç olacağını savunduğumuz “Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” sloganının tanıtımı konusunda bize yardımcı olmanız.
Sayın Genel Sekreter,
Bizler, yıllardır, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, milli servet, imar, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi sorunların yaşandığı alanlarda bazı “okul dışı eğitim” çalışmaları yapıyoruz.
Yaşam biçimimizde devrim niteliğinde değişikliklere neden olan bu çalışmaların bir aşamasında kendimizi ve “Yaradan”ı tanımağa başladığımızın ve tekamül etmekte olduğumuzun farkına vardık.
Bu sonuçlar, B.M. Şartı’nın gerçekleşebilmesi için insanoğlunun “nefsinden bağımsız”, bizim deyişimizle, “sencil bir varlık” olmasının olmazsa olmaz bir koşul olduğu gerçeğini idrak etmemize yol açtı.
Bu gerçeği dikkate alarak “Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” (*) sloganını ürettik. Bu slogan dünya genelinde kabul görebildiği ve yaşama geçebildiği takdirde:
Atatürk’ün, Birleşmiş Milletler” in kuruluşundan önce düşündüğü, “Yurtta Barış Dünyada Barış” sloganıyla ifade ettiği ve “Dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi dirliği ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir”; “Yaşamda tam mutluluk ve tat, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.” cümleleriyle dile getirdiği “Dünya Barışı” nın gerçekleşebileceğini düşünüyor ve savunuyoruz.
Sayın Genel Sekreter,
“Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” sloganının dünya genelinde tanıtımı konusunda bize yardımcı olmanızı bekliyoruz.
Saygılarımızla. Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Rektörü Turgutreis- BODRUM
TEL: 0252.382 34 77-0535. 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com
Sayın Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı
KONU: Yıllardır devam eden “Okul dışı eğitim çalışmaları”nda geliştirdiğimiz “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projemizin İlk ve Orta Öğretim Okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması.
Sayın Cumhurbaşkanı,
Bizler, bir elin parmaklarını bulmayan sayıdaki varlığımızla, yıllardır; çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, milli servet, imar, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı sorunlarının yaşandığı alanlarda bazı “okul dışı eğitim çalışmaları” yapıyoruz.
(a) Yaklaşık 20 yıldır devam eden bu çalışmaların bir aşamasında; yeni bir bilinç anlayışı geliştirdiğimizin ve yaşam tarzımızın toplumun çıkarını gözetecek biçimde, Kur’anı Kerim’in Haşr Suresi 9. Ayetinde sözü edilen İsar kavramı ile bire-bir örtüşecek şekilde değişmeğe başladığının farkına vardık. Sonuçta, içimizden gelen bir sese uyarak, başkalarının farkında olmadıkları, olsalar bile umursamadıkları sorunlarla ilgilenmeğe başladık. Bu ilgiyi “toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladık.
(b) Sözü edilen çalışmaların daha ileri bir aşamasında, “yasa bağımlısı” olarak tanımlanabilecek bir kişilik ya da özellik edindiğimizi; yurdumuzu ve milletimizi kendimizden çok sevmeğe başladığımızı fark ettik.
Nasıl yaşadığımızı görenlerin, bizleri, “herkes sizin gibi olsa” ve “sizin gibilerin sayısı çoğalmalı” benzeri cümlelerle övdüklerini görünce; “toplumsal sorumluluk bilinci” olarak tanımladığımız kavramın yaşama geçmesi ve “yasa bağımlıları sayısının artması” durumunda, “birlik beraberlik” beklentilerimizin, ulusal bütünlüğümüzün, diğer deyişle, “yurtta barış”ın gerçekleşeceğine, bu sonucun “dünya barışı” için örnek teşkil edeceğine inandık.
* Ancak, bu noktaya gelmemizi sağlayan, devletin “iş yükü”nü azaltmayı hedef aldığı açıkça görülen çalışmalarımızda türlü sorunlarla ve engellerle karşılaştık.
* Bu sorunları ve engelleri aşabilmek için, aralarında Cumhurbaşkanlılığı Makamı’nın da bulunduğu kurum ve kuruluşlara yaptığımız, olumlu bir sonuç alamadığımız başvuruların sayısı 300’ü aştı.
* Sözü edilen makamlar, yaptığımız çalışmaları, uyguladığımız örnek projeleri doğru değerlendiremediler hak ettiğimiz ilgiyi gösteremediler, bizlerle işbirliği yapamadılar.
* Aynı çalışmalarda geliştirdiğimiz, İlk ve Orta Öğretim Okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konulması için M. E. Bakanlığına başvurusunu yaptığımız, “trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projesi ciddiye alınmadı.
* Sözü edilen projenin İstanbul’daki uygulamasını yaptığım sırada gözaltına alındım.
* Yukarıda değinilen“ bilinç anlayışı”, “toplumsal sorumluluk bilinci” ve “yasa bağımlılığı” konularında İlk ve Orta Öğretim Okulları Öğrencilerine konferans vermek amacıyla Muğla Valiliğine yaptığım başvuruya “olur” verilmesi üzerine vermeğe başladığımız konferanslar ertesi yıl Bodrum Kaymakamlığınca engellendi.
* “İş yükü”nü azaltma çabası içinde olduğumuz kurum ve kuruluşların bu olumsuz davranışlarına karşın; bizler, başta sözü edilen çalışmalarımızı ara vermeksizin sürdürdük…
Sayın Cumhurbaşkanı,
Geçtiğimiz günlerde Hürriyet Gazetesinde yer alan bir haberden, sizin “Trafikte dikkat, 10 bin hayat” adıyla başlatılan bir kampanyaya destek verdiğinizi öğrendik
* Bu haber üzerine, tedvir etmekte olduğunuz Cumhurbaşkanlığı Makamına bir daha başvurmak ve destek istemek gereğini duyduk...
* Hürrriyet’teki haberde,“herkesi kurallara uymaya mecbur etMELİyiz” dediğinizi okuyunca; yıllardır yapılan “trafik kurallarına uyaLIM, uymayanları uyaraLIM“ ya da “çevremizi temiz tutaLIM” çağrılarında görüldüğü gibi ; “meli”, ”malı” ve “lim”, “lım” takıları kullanılarak dile getirilen çağrı ve önerilerin bir işe yaramadığı gerçeğine dikkat çekmemizin uygun olacağını düşündük.
* Hürriyet’teki haberde, ayrıca, “Trafikte dikkat, 10 bin hayat” kampanyasının amacını, “üç yılda ölüm oranını üçte bire indirmek” şeklinde ifade etmiş olduğunuz da kaydediliyor.
* Bizler, yukarıda sözü edilen“Trafik terörüne son verme ve demokrasiyi tabana yayma” projesinin İlk ve orta öğretim okulları müfredat programına “uygulama dersi” olarak konularak yaşama geçirilmesi durumunda, sözünü ettiğiniz oranın, çok daha kısa zamanda, çok daha aşağıya, çok daha kolaylıkla çekilebileceğini savunuyoruz.
Sonuç olarak; size, “okul dışı eğitim çalışmaları”mızla ilgili olarak bir brifing verme önerisinde bulunmamızın uygun olacağını düşünüyoruz.
Brifing önerimizi, “Çevre”, “tasarruf ”, “trafik ” ve “vergi ” gibi konularda ne kadar bilinçsiz bir toplum olduğumuzu dikkate alarak olumlu karşılayacağınıza inanıyoruz
Durumu bilgileriniz ve gereğini takdirlerinize arz ederiz.
Saygılarımızla, Galip BARAN
Rektör, Bilinç Üniversitesi Turgutreis
Bilinçolog-Yasa Bağımlısı,“Bencil Varlıkların Üstüne Vazife Olmayan İşler” ve “Yurtta Barış ” Uzmanı; HABİTAT Mevlana, Bilinç, Sencillik, Yolsuzlukları ve Yoksulluğu Önleme Kozaları Kolaylaştırıcısı
***
Ban Ki Moon
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (17.05.2008)
KONU: BM Şartı’nda yer alan amaçlara ulaşmada etkili ve yönlendirici bir araç olacağını savunduğumuz “Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” sloganının tanıtımı konusunda bize yardımcı olmanız.
Sayın Genel Sekreter,
Bizler, yıllardır, çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, milli servet, imar, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme alışkanlığı gibi sorunların yaşandığı alanlarda bazı “okul dışı eğitim” çalışmaları yapıyoruz.
Yaşam biçimimizde devrim niteliğinde değişikliklere neden olan bu çalışmaların bir aşamasında kendimizi ve “Yaradan”ı tanımağa başladığımızın ve tekamül etmekte olduğumuzun farkına vardık.
Bu sonuçlar, B.M. Şartı’nın gerçekleşebilmesi için insanoğlunun “nefsinden bağımsız”, bizim deyişimizle, “sencil bir varlık” olmasının olmazsa olmaz bir koşul olduğu gerçeğini idrak etmemize yol açtı.
Bu gerçeği dikkate alarak “Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” (*) sloganını ürettik. Bu slogan dünya genelinde kabul görebildiği ve yaşama geçebildiği takdirde:
Atatürk’ün, Birleşmiş Milletler” in kuruluşundan önce düşündüğü, “Yurtta Barış Dünyada Barış” sloganıyla ifade ettiği ve “Dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi dirliği ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir”; “Yaşamda tam mutluluk ve tat, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.” cümleleriyle dile getirdiği “Dünya Barışı” nın gerçekleşebileceğini düşünüyor ve savunuyoruz.
Sayın Genel Sekreter,
“Sorun Bencillik; Çözüm Sencillik” sloganının dünya genelinde tanıtımı konusunda bize yardımcı olmanızı bekliyoruz.
Saygılarımızla. Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi Rektörü Turgutreis- BODRUM
TEL: 0252.382 34 77-0535. 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com, galipbaran@mynet.com
WEB: www.bilinc-universitesi.blogspot.com
"GALİP BARAN HAKKINDA"
FENA MI ?..
YOKSA !..
İYİ Mİ OLDU ?..
Mustafa Nevruz SINACI
Şu sıralar kamuoyunda tartışılan pek çok konu var.
Bir bölümü topluma zoraki dayatılan ve illâ gündemde tutulmak istenen Ümraniye soruşturması veya Ergenekon adı ile müsemma kâbus gibi korkunç, muğlâk ve muamma kavramlar ve karanlık iddialarla dolu, sebep ve sonuç ilişkisi kördüğüme dönmüş, gizem yüklü, garip ve enteresan bir süreç...
Allah sonunu hayırlara vesile kılar, adalet ve hukuk tecelli eder inşallah.
Ancak, siz kopartılan vaveylaya bakmayın aslında bu halkı fazla ilgilendirmiyor.
Gerçek gündemde daha ciddi, ağırlıklı ve önemli konular var.
Açlık, yokluk, yoksulluk, fahiş düzeyde pahalılık, zenginlikle fakirlik, sanal enflâsyonla gerçek enflâsyon arasında derinleşen uçurum, yalan-talan, kayıt-kapsam dışılık, yolsuzluk ve suiistimaller gibi meselâ.
Her ne hikmetse malum ve mel’un akredite medyanın iştigal alanı dışında bunlar.
İnsan hakları derneklerinin ve (maalesef) bunları insanlık suçu olarak kabul ve telakki etmeyen, failleri hakkında işlem yapmayan Cumhuriyet Savcılarının da hiç umurunda değil.
Amma! Halk arasında “Milli Kahraman” olarak anılan, dünyanın ilk ve tek “Bilinç Üniversitesi” ni kuran Galip Baran bütün bu konuların sanki tek ve yegâne sahibi.
S.Demirel’den A.Gül’e kadar son üç Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve vekillere aşağıda özetlenen mealde sürekli mektuplar yazmış. Halkın ıstırap ve şikâyetlerini iletmiş. Alternatif projeler ve çözüm yollarını bildirmiş. Yıllar süren “sarsılmaz irade, inanç, güven ve kararlılıkla verdiği” mücadele sonuç vermeyince bir açıklama gereği duyuyor.
Açıklama şöyle: “Başbakan, Bakanlar ve millet-vekilleri hariç sadece son üç Cumhurbaşkanına “devlete sahip çıkmaları” ve bizim ‘okul dışı eğitim’ çalışmalarımızda öğrenerek halka öğrettiğimiz gibi; Görevlerini tedvir ettikleri (etmekte oldukları) yıllarda karşılaştıkları sorunları yenmeleri, üstesinden gelmeleri ve zorlukları aşabilmeleri için ilim-fikir, öneri ve bilimsel proje içeren; Süleyman Demirel’e 3, Ahmet Necdet Sezer’e 10 ve Abdullah Gül’e 1 olmak üzere toplam: 14 dosya göndermek suretiyle başvurdum.
Ama maalesef “derde deva” bir sonuç alamadım.
Yerimde olsaydınız, siz ne yapardınız? Ben onların yerinde olsaydım, en azından Galip Baran’ı köşke çağırır, yüz yüze konuşurdum. Sanırım, çok da iyi olurdu... Bunu gören, onlarca, belki yüzlerce insan; “Seni, Cumhur-başkanı bile ciddiye almıyor” demez, beni yalnız bırakmaz ve ‘devlete sahip çıkma bilinci çığ gibi büyürdü’. Belki onları görenler de benzer çalışmalar başlatır bana “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyenler, ne kadar artış kaydedip çoğaldığımızı görürlerdi. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
Yerimde olmadınız, yardımcı da olamadınız. Vekil de seçmediniz!..
Sonuçta benim gibilerin sayısı çoğalmadı. Ama ben, “ölünceye kadar” diyerek sevgili halkıma bağımsız Milletvekili adayı iken taahhüt ettiğim: Her kavşağa bir Galip, (Sabah, 16.12.1997) “okul dışı eğitim” çalışmalarımızı tek başıma da olsa sürdürüyorum. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
Şu da var ki, beni ciddiye almamanızın, destek vermemenizin ve yalnız kalışımın yol açtığı motivasyondan olacak, insan davranışlarını araştırdım. Bu sayede “bilinç” konusunda uzmanlaştım. Bilinç bağımlısı oldum. Sonuçta bir “Bilinç Üniversitesi” kurdum. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
“Yönetimi denetleme ve devlete sahip çıkma” yı böylesine önemsememden olacak “yasa bağımlısı” da oldum. Devlete herkesten daha çok sahip çıkmağa başladım. Fena mı oldu, iyi mi oldu?” diyor ve soruyor: Galip BARAN: “Peki, siz, şimdi ne yapıyorsunuz?”
Halinizden, hayatınızdan, hal-vaziyet, durum ve gidişattan memnun musunuz?
***
GERÇEK GÜNDEM
Mustafa Nevruz SINACI
Sorumlu vatandaş, yasa bağımlısı Galip Baran’ın yakınmalarını dün bu sütunlarda okudunuz. Orada, gerçek gündemi, insan-birey ve vatandaş bağlamında yaşanan gerçek karşısında yapılması gerekeni her halde anladık, apaçık gördük ve algıladık.
Zira devlet bizim. Türkiye de Türkçe yayınlanan yabancı kaynaklı kartel medyasının aksine; Milli devlet ve milli mücadele banisi, “özgür, adil, hür, hâkim ve hükümran Türkiye” yanlısı yerel basın, bölge basını ve internet gazetelerinin halkın gönül hanesine seslenen, aklına hitap eden sorunsal şu: Milletin kahir ekseriyeti mahvolmuş bir haldedir.
İltimas tek geçer akçe. Rüşvetsiz iş ve ihale alınamıyor. Avantasız iş yapılmıyor.
Yolsuzluk gasp, suiistimal had safhada, ülke baştanbaşa, tam bir sorumsuzluk, basiretsizlik ve aymazlıkla AB sevdası uğruna dipten düze yağmalanıyor.
Osmanlı’nın son yıllarında da durum aynı değil mi idi?
Eğitim amacını yitirdi, yönetim kalitesi tabana vurdu..Koca koca üniversiteler tahsilli hırsız, yolsuz, çete-mafya, anarşist-terörist ve tedhiş elemanları üretiyor. Sanki ülkede alim ve akil adam kalmamış gibi, AB ve ABD’den, Büyük Atatürk’ün şiddetle men ve reddettiği batıdan, kötü batılıdan medet umuluyor. Büyük bir onur kaybı bu…
Oysa ilim evrenseldir. Müminin yitik malıdır. Nerede bulursa almalı, halkı için kendi ülkesinde, öz insanı yararına hayata geçirmelidir. Binlerce yıllık Türk medeniyeti ve “Medeni Siyaset” geleneği bunu gerektirir. ‘Gelin yapın, gelin alın” demeyi değil!..
Bu basitliktir. Acizliktir. Basiret ve beka noksanlığından ileri gelir..
Adalet ahlâkı, hukuk ilkeleri, siyaset ve yönetim bilimine aykırıdır.
Şimdi akıllı, imanlı-şuurlu, milliyetçi-memleketçi ve bilinçli olmak zamanıdır.
Bakınız karşımızda yer alan dost, müttefik ve müşterek maskeli haydutlara, ne kadar bencil, çıkarcı, menfaatperest ve emperyalistler. Cumhuriyet bunlara karşı kurulmadı mı? Devlet halk ile kaim ve millet iradesi ile daim denilmedi mi? Yoksa şu zamanın mesulü vekil ve vükelânın okuma yazması da mı yoktur. Yahut bu, anlama, algılama kabiliyetsizliği mi?
Başta Atatürk olmak üzere, kimse medeni devletlerle ilişki kurmayın ticaret yapmayın, dünya devleti olmayın demedi. Aksine eşitlik-mütekabiliyet kaydı şartıyla bunu teşvik ettiler.
NE AB’Sİ KARDEŞİM !...
Milletin sırtına yük, ağırlık, borç ve sıkıntı getirecek, getirdiğinden çok daha fazlasını götürecek bir sömürü düzeninde bu ülke ve halkın işi ne? Daha şimdiden millet batmış. Esnaf ve zanaatkâr çökmüş. Tarım-toprak, ziraat bitmiş. İşsizlik, açlık, yokluk-yoksulluk almış yürümüş. Yalan-talan, yolsuzluk-suiistimal, nitelikli dolandırıcılık, görev ihmali, anarşi-terör-tedhiş olabildiğince büyümüş. İşte tefessüh etmiş batıdan ithal kültürün eseri bu..
Ümraniye iddianamesi açıklandı. Şapka düştü kel göründü. Darbe faili zanlılarla demokrasi havarileri birbirine karıştı. Dillerde dolaşan isimlerin % 90’ı dışarıda medya sahibi, eski bakan, vekil, büyük iş (!) adamı, hatırlı-nüfuzlu, muteber yurttaş rolünde! Karşımıza bir ördüğüm çıkmış durumda. Allahtan korkmadan, milletten utanmadan Ergenekon adıyla tanımlanan organizasyonda anarşi-terör-tedhiş zanlılarından, kıdemli mason, misyoner, dönme-devşirme, koza ve kriptolara kadar her melânet var. Bu ne iş? Mesele vatan kurtaran Şaban komedisine dönüştü. Olay: Tam teşekküllü “temiz eller” operasyonunu zorunlu kılıyor.
Ey Hükümet, Yargı yahut Yasama! Yapın artık şu “TEMİZ ELLER” Operasyonu’nu daha ne bekliyorsunuz? Sanki başka çare mi var? Elbette yok.
Abdullah Gül, Recep Tayip, bakanları ve partisine sorarlar:
“Yoksa bir korkunuz, çekinceniz, karanlık maziniz ve meş-um bağlantılarınız mı var? Hüküm, hikmet ve adaletle ifa edemediğiniz ‘yürütme’ bu kadar tatlı, kârlı, kazançlı, cazip ve dayanılmaz mı geliyor. Şart mı? Bunca şaibe altında parlamenter kalmanız?
Açın adalet ve hukukun önünü, çözün Cumhuriyet Savcılarının elini.
Beklenen ve istenen: Adaletin tecelli-i ve “Hukuk Devletinin” avdetidir o kadar.
***
VATANDAŞA DÜŞEN GÖREV
Mustafa Nevruz SINACI
Yarım asır önce yolu kesilen ve alçakça bir ihanetle çökertilen milli rejim şimdilerde ayağa kalkma, kendine gelme, aslına dönme ve tekrar Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı yoluna girme mücadelesi veriyor, verebiliyor. Denk gelen tarih ve dönem çok önemli;
Şöyle ki, tüm dünya hızlı bir kaos-karmaşa, bunalım-buhran ve krize sürükleniyor.
Kendi kendine değil, yedi kız kardeşlerin başını çektiği evrensel bir çete tarafından.
Bu çete: Papalık (babalık)’tan feyiz, destek ve ilham alan “ilâh+silâh+ilâç” tacirleridir.
Sözde yenidünya düzeni, globalleşme ve küreselleşmenin ‘Küresel Emperyalizm” nam ve hesabına ‘organize suç örgütü’ bunlar. Bazı geri zekâlı, safdilli veya paralize tiplerin ileri sürdüğü gibi NATO tipi gladyo falan değil. Özellikle Türkiye için hiç değil. Düpedüz sivil ve siyasi organizasyon, Türkiye için birileri böyle konuşursa bilin ki o da bu menfur yapının ta göbeğindedir. (Bak: Genelkurmay Özel Harp Dairesinin kuruluş tarihi ve kuruluş amacına)
Şu an için Oxford dâhil dünyanın en şöhretli üniversiteleri bu düzeni tahkim edecek prototipler yetiştiriyor. Atatürk’ün dediği “Yurtta ve dünyada sulh” adalet, eşitlik ve hukuk sağlayacak, insan haklarını sağlamlaştıracak “özne” şahsiyetler değil! Bizde de durum aynı.
Yani sonuçta insanlık yaradılış amacı olan barış, hürriyet, adalet, refah, zenginlik ve mutluluk yerine koşar adım felâkete gidiyor. Sürükleniyor. Türkiye de bu azgın dalgaya zorla sürüklenmek isteniyor. Meselenin özü bu, oysa Türkiye insanlık dışı ‘İnsani Boyut ve Bilgi Toplumu’ karşıtı emperyalist ülke olamaz. Bu menfur olgu, ilim dışı tertip ve teşebbüs Türk insanının doğasına, inancına ve bütün âlemin esasta fıtratına (yaradılış amacına) aykırıdır.
Ama ne var ki, yarım asra yakın süredir virüs bedene sokulmuş ve tahribatını hayli ilerletmiş bulunmaktadır. Afganistan, Irak, Sudan ve Pakistan pisi-pisine hastalığın pençesine düşmüş, İran ve Türkiye henüz operasyon aşamasındadır.
ŞİMDİ ZAMANI: Zira kutsal vücudumuza neşter çalınmadan, asil ruhûmuz domuz kanıyla kirletilmeden ve hak’a tapan kalbimiz, derin bilinç ve engin şuurumuz bulanmadan kendimize gelmek, tezgâhtan diri bir zindelikle yeni doğmuş gibi kalkmak zorundayız.
Bu onurlu-soylu kalkış ve yeniden diriliş; Yüksek bir azim ve irade işidir.
Atatürk’ün dediği ‘gerektiğinde milleti kurtaracak azim, irade, kararlılık ve bilinç’ şuur budur. Bu şuurla iç temizlik, çürümüşlük ve yozlaşmadan arınma, adalet ahlâkı ve hukuku hâkim kılarak ‘dört başı mamur bir hukuk devleti olma’ çabası tam bir fedakârlık ve kararlılıkla uygulanmalıdır. Süreç budur. Galip Baran bu sürecin öncüsü ve sözcüsüdür.
Kendini TC yurttaşı olarak algılayan ve tanımlayanlar için mesele çok basit. İşe;
“Bu devlet, ülke ve millet benim” bilinciyle başlamak; Sevgili halkımız arasında ASLA “sağcı-solcu, alevi-sünni, dinli-dinsiz, milliyetçi-enternasyonalci, Müslim-gayri Müslim, asli unsur-tali unsur” gibi ayrım gözetmemek, ayrımın hain Gladyo-Oligark, kripto-koza ve Baronlar tarafından; Halkı bölme, parçalama, yağmalama-sömürme amacıyla kullanılan yalanlar olduğunu bilmek; Bu bilinçle sadece “iyiler-kötüler, doğrular-yanlışlar”ı dikkate alarak “iyi insan ve dürüst vatandaşların” tıpkı Galip Baran gibi “hak-adalet hukuk ve ahlak yolunda” mücadeleye başlamak gerekir.
GÖREV: Cumhurbaşkanı dâhil tüm kurum ve kuruluşlara Meclise, yargıya, savcıya başvurmak, suç duyurularında bulunmak, davalar açmak, dilekçeler vermek kötüleri deşifre ve adalete havale etmektir. Ayrıca, yönetime hesap sormalı “hak, adalet ve hukuk nerede” demeli, hukuk yoluyla adalet istemeli; Haksızlıklar karşısında hükümet uyarılarak sorumlu vatandaşlık görevi hakkıyla yerine getirilmelidir.
4982 ve 3071 Sayılı Kanunlar gereği bu yasal bir yol-görev ve hukuki haktır. Eğer, Temiz Toplum, Temiz Devlet, onurlu-sorumlu, adaletli-dürüst, saydam hükümet; Kısaca “Hukuk Devleti” istiyorsak “yönetimi izleme ve denetleme hakkını kullanmak zorundayız. Zira hesap seçimlerde sorulur’ lâfı yalan ve ütopyadır. Doğrusu Galip Baran’ın bilinç, demokrasi, hak-adalet ve hukuk yolunda, sabır-inanç, azim, irade ve kararlılıkla yürümektir.
YOKSA !..
İYİ Mİ OLDU ?..
Mustafa Nevruz SINACI
Şu sıralar kamuoyunda tartışılan pek çok konu var.
Bir bölümü topluma zoraki dayatılan ve illâ gündemde tutulmak istenen Ümraniye soruşturması veya Ergenekon adı ile müsemma kâbus gibi korkunç, muğlâk ve muamma kavramlar ve karanlık iddialarla dolu, sebep ve sonuç ilişkisi kördüğüme dönmüş, gizem yüklü, garip ve enteresan bir süreç...
Allah sonunu hayırlara vesile kılar, adalet ve hukuk tecelli eder inşallah.
Ancak, siz kopartılan vaveylaya bakmayın aslında bu halkı fazla ilgilendirmiyor.
Gerçek gündemde daha ciddi, ağırlıklı ve önemli konular var.
Açlık, yokluk, yoksulluk, fahiş düzeyde pahalılık, zenginlikle fakirlik, sanal enflâsyonla gerçek enflâsyon arasında derinleşen uçurum, yalan-talan, kayıt-kapsam dışılık, yolsuzluk ve suiistimaller gibi meselâ.
Her ne hikmetse malum ve mel’un akredite medyanın iştigal alanı dışında bunlar.
İnsan hakları derneklerinin ve (maalesef) bunları insanlık suçu olarak kabul ve telakki etmeyen, failleri hakkında işlem yapmayan Cumhuriyet Savcılarının da hiç umurunda değil.
Amma! Halk arasında “Milli Kahraman” olarak anılan, dünyanın ilk ve tek “Bilinç Üniversitesi” ni kuran Galip Baran bütün bu konuların sanki tek ve yegâne sahibi.
S.Demirel’den A.Gül’e kadar son üç Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve vekillere aşağıda özetlenen mealde sürekli mektuplar yazmış. Halkın ıstırap ve şikâyetlerini iletmiş. Alternatif projeler ve çözüm yollarını bildirmiş. Yıllar süren “sarsılmaz irade, inanç, güven ve kararlılıkla verdiği” mücadele sonuç vermeyince bir açıklama gereği duyuyor.
Açıklama şöyle: “Başbakan, Bakanlar ve millet-vekilleri hariç sadece son üç Cumhurbaşkanına “devlete sahip çıkmaları” ve bizim ‘okul dışı eğitim’ çalışmalarımızda öğrenerek halka öğrettiğimiz gibi; Görevlerini tedvir ettikleri (etmekte oldukları) yıllarda karşılaştıkları sorunları yenmeleri, üstesinden gelmeleri ve zorlukları aşabilmeleri için ilim-fikir, öneri ve bilimsel proje içeren; Süleyman Demirel’e 3, Ahmet Necdet Sezer’e 10 ve Abdullah Gül’e 1 olmak üzere toplam: 14 dosya göndermek suretiyle başvurdum.
Ama maalesef “derde deva” bir sonuç alamadım.
Yerimde olsaydınız, siz ne yapardınız? Ben onların yerinde olsaydım, en azından Galip Baran’ı köşke çağırır, yüz yüze konuşurdum. Sanırım, çok da iyi olurdu... Bunu gören, onlarca, belki yüzlerce insan; “Seni, Cumhur-başkanı bile ciddiye almıyor” demez, beni yalnız bırakmaz ve ‘devlete sahip çıkma bilinci çığ gibi büyürdü’. Belki onları görenler de benzer çalışmalar başlatır bana “senin gibilerin sayısı çoğalmalı” diyenler, ne kadar artış kaydedip çoğaldığımızı görürlerdi. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
Yerimde olmadınız, yardımcı da olamadınız. Vekil de seçmediniz!..
Sonuçta benim gibilerin sayısı çoğalmadı. Ama ben, “ölünceye kadar” diyerek sevgili halkıma bağımsız Milletvekili adayı iken taahhüt ettiğim: Her kavşağa bir Galip, (Sabah, 16.12.1997) “okul dışı eğitim” çalışmalarımızı tek başıma da olsa sürdürüyorum. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
Şu da var ki, beni ciddiye almamanızın, destek vermemenizin ve yalnız kalışımın yol açtığı motivasyondan olacak, insan davranışlarını araştırdım. Bu sayede “bilinç” konusunda uzmanlaştım. Bilinç bağımlısı oldum. Sonuçta bir “Bilinç Üniversitesi” kurdum. Fena mı, yoksa iyi mi oldu?
“Yönetimi denetleme ve devlete sahip çıkma” yı böylesine önemsememden olacak “yasa bağımlısı” da oldum. Devlete herkesten daha çok sahip çıkmağa başladım. Fena mı oldu, iyi mi oldu?” diyor ve soruyor: Galip BARAN: “Peki, siz, şimdi ne yapıyorsunuz?”
Halinizden, hayatınızdan, hal-vaziyet, durum ve gidişattan memnun musunuz?
***
GERÇEK GÜNDEM
Mustafa Nevruz SINACI
Sorumlu vatandaş, yasa bağımlısı Galip Baran’ın yakınmalarını dün bu sütunlarda okudunuz. Orada, gerçek gündemi, insan-birey ve vatandaş bağlamında yaşanan gerçek karşısında yapılması gerekeni her halde anladık, apaçık gördük ve algıladık.
Zira devlet bizim. Türkiye de Türkçe yayınlanan yabancı kaynaklı kartel medyasının aksine; Milli devlet ve milli mücadele banisi, “özgür, adil, hür, hâkim ve hükümran Türkiye” yanlısı yerel basın, bölge basını ve internet gazetelerinin halkın gönül hanesine seslenen, aklına hitap eden sorunsal şu: Milletin kahir ekseriyeti mahvolmuş bir haldedir.
İltimas tek geçer akçe. Rüşvetsiz iş ve ihale alınamıyor. Avantasız iş yapılmıyor.
Yolsuzluk gasp, suiistimal had safhada, ülke baştanbaşa, tam bir sorumsuzluk, basiretsizlik ve aymazlıkla AB sevdası uğruna dipten düze yağmalanıyor.
Osmanlı’nın son yıllarında da durum aynı değil mi idi?
Eğitim amacını yitirdi, yönetim kalitesi tabana vurdu..Koca koca üniversiteler tahsilli hırsız, yolsuz, çete-mafya, anarşist-terörist ve tedhiş elemanları üretiyor. Sanki ülkede alim ve akil adam kalmamış gibi, AB ve ABD’den, Büyük Atatürk’ün şiddetle men ve reddettiği batıdan, kötü batılıdan medet umuluyor. Büyük bir onur kaybı bu…
Oysa ilim evrenseldir. Müminin yitik malıdır. Nerede bulursa almalı, halkı için kendi ülkesinde, öz insanı yararına hayata geçirmelidir. Binlerce yıllık Türk medeniyeti ve “Medeni Siyaset” geleneği bunu gerektirir. ‘Gelin yapın, gelin alın” demeyi değil!..
Bu basitliktir. Acizliktir. Basiret ve beka noksanlığından ileri gelir..
Adalet ahlâkı, hukuk ilkeleri, siyaset ve yönetim bilimine aykırıdır.
Şimdi akıllı, imanlı-şuurlu, milliyetçi-memleketçi ve bilinçli olmak zamanıdır.
Bakınız karşımızda yer alan dost, müttefik ve müşterek maskeli haydutlara, ne kadar bencil, çıkarcı, menfaatperest ve emperyalistler. Cumhuriyet bunlara karşı kurulmadı mı? Devlet halk ile kaim ve millet iradesi ile daim denilmedi mi? Yoksa şu zamanın mesulü vekil ve vükelânın okuma yazması da mı yoktur. Yahut bu, anlama, algılama kabiliyetsizliği mi?
Başta Atatürk olmak üzere, kimse medeni devletlerle ilişki kurmayın ticaret yapmayın, dünya devleti olmayın demedi. Aksine eşitlik-mütekabiliyet kaydı şartıyla bunu teşvik ettiler.
NE AB’Sİ KARDEŞİM !...
Milletin sırtına yük, ağırlık, borç ve sıkıntı getirecek, getirdiğinden çok daha fazlasını götürecek bir sömürü düzeninde bu ülke ve halkın işi ne? Daha şimdiden millet batmış. Esnaf ve zanaatkâr çökmüş. Tarım-toprak, ziraat bitmiş. İşsizlik, açlık, yokluk-yoksulluk almış yürümüş. Yalan-talan, yolsuzluk-suiistimal, nitelikli dolandırıcılık, görev ihmali, anarşi-terör-tedhiş olabildiğince büyümüş. İşte tefessüh etmiş batıdan ithal kültürün eseri bu..
Ümraniye iddianamesi açıklandı. Şapka düştü kel göründü. Darbe faili zanlılarla demokrasi havarileri birbirine karıştı. Dillerde dolaşan isimlerin % 90’ı dışarıda medya sahibi, eski bakan, vekil, büyük iş (!) adamı, hatırlı-nüfuzlu, muteber yurttaş rolünde! Karşımıza bir ördüğüm çıkmış durumda. Allahtan korkmadan, milletten utanmadan Ergenekon adıyla tanımlanan organizasyonda anarşi-terör-tedhiş zanlılarından, kıdemli mason, misyoner, dönme-devşirme, koza ve kriptolara kadar her melânet var. Bu ne iş? Mesele vatan kurtaran Şaban komedisine dönüştü. Olay: Tam teşekküllü “temiz eller” operasyonunu zorunlu kılıyor.
Ey Hükümet, Yargı yahut Yasama! Yapın artık şu “TEMİZ ELLER” Operasyonu’nu daha ne bekliyorsunuz? Sanki başka çare mi var? Elbette yok.
Abdullah Gül, Recep Tayip, bakanları ve partisine sorarlar:
“Yoksa bir korkunuz, çekinceniz, karanlık maziniz ve meş-um bağlantılarınız mı var? Hüküm, hikmet ve adaletle ifa edemediğiniz ‘yürütme’ bu kadar tatlı, kârlı, kazançlı, cazip ve dayanılmaz mı geliyor. Şart mı? Bunca şaibe altında parlamenter kalmanız?
Açın adalet ve hukukun önünü, çözün Cumhuriyet Savcılarının elini.
Beklenen ve istenen: Adaletin tecelli-i ve “Hukuk Devletinin” avdetidir o kadar.
***
VATANDAŞA DÜŞEN GÖREV
Mustafa Nevruz SINACI
Yarım asır önce yolu kesilen ve alçakça bir ihanetle çökertilen milli rejim şimdilerde ayağa kalkma, kendine gelme, aslına dönme ve tekrar Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı yoluna girme mücadelesi veriyor, verebiliyor. Denk gelen tarih ve dönem çok önemli;
Şöyle ki, tüm dünya hızlı bir kaos-karmaşa, bunalım-buhran ve krize sürükleniyor.
Kendi kendine değil, yedi kız kardeşlerin başını çektiği evrensel bir çete tarafından.
Bu çete: Papalık (babalık)’tan feyiz, destek ve ilham alan “ilâh+silâh+ilâç” tacirleridir.
Sözde yenidünya düzeni, globalleşme ve küreselleşmenin ‘Küresel Emperyalizm” nam ve hesabına ‘organize suç örgütü’ bunlar. Bazı geri zekâlı, safdilli veya paralize tiplerin ileri sürdüğü gibi NATO tipi gladyo falan değil. Özellikle Türkiye için hiç değil. Düpedüz sivil ve siyasi organizasyon, Türkiye için birileri böyle konuşursa bilin ki o da bu menfur yapının ta göbeğindedir. (Bak: Genelkurmay Özel Harp Dairesinin kuruluş tarihi ve kuruluş amacına)
Şu an için Oxford dâhil dünyanın en şöhretli üniversiteleri bu düzeni tahkim edecek prototipler yetiştiriyor. Atatürk’ün dediği “Yurtta ve dünyada sulh” adalet, eşitlik ve hukuk sağlayacak, insan haklarını sağlamlaştıracak “özne” şahsiyetler değil! Bizde de durum aynı.
Yani sonuçta insanlık yaradılış amacı olan barış, hürriyet, adalet, refah, zenginlik ve mutluluk yerine koşar adım felâkete gidiyor. Sürükleniyor. Türkiye de bu azgın dalgaya zorla sürüklenmek isteniyor. Meselenin özü bu, oysa Türkiye insanlık dışı ‘İnsani Boyut ve Bilgi Toplumu’ karşıtı emperyalist ülke olamaz. Bu menfur olgu, ilim dışı tertip ve teşebbüs Türk insanının doğasına, inancına ve bütün âlemin esasta fıtratına (yaradılış amacına) aykırıdır.
Ama ne var ki, yarım asra yakın süredir virüs bedene sokulmuş ve tahribatını hayli ilerletmiş bulunmaktadır. Afganistan, Irak, Sudan ve Pakistan pisi-pisine hastalığın pençesine düşmüş, İran ve Türkiye henüz operasyon aşamasındadır.
ŞİMDİ ZAMANI: Zira kutsal vücudumuza neşter çalınmadan, asil ruhûmuz domuz kanıyla kirletilmeden ve hak’a tapan kalbimiz, derin bilinç ve engin şuurumuz bulanmadan kendimize gelmek, tezgâhtan diri bir zindelikle yeni doğmuş gibi kalkmak zorundayız.
Bu onurlu-soylu kalkış ve yeniden diriliş; Yüksek bir azim ve irade işidir.
Atatürk’ün dediği ‘gerektiğinde milleti kurtaracak azim, irade, kararlılık ve bilinç’ şuur budur. Bu şuurla iç temizlik, çürümüşlük ve yozlaşmadan arınma, adalet ahlâkı ve hukuku hâkim kılarak ‘dört başı mamur bir hukuk devleti olma’ çabası tam bir fedakârlık ve kararlılıkla uygulanmalıdır. Süreç budur. Galip Baran bu sürecin öncüsü ve sözcüsüdür.
Kendini TC yurttaşı olarak algılayan ve tanımlayanlar için mesele çok basit. İşe;
“Bu devlet, ülke ve millet benim” bilinciyle başlamak; Sevgili halkımız arasında ASLA “sağcı-solcu, alevi-sünni, dinli-dinsiz, milliyetçi-enternasyonalci, Müslim-gayri Müslim, asli unsur-tali unsur” gibi ayrım gözetmemek, ayrımın hain Gladyo-Oligark, kripto-koza ve Baronlar tarafından; Halkı bölme, parçalama, yağmalama-sömürme amacıyla kullanılan yalanlar olduğunu bilmek; Bu bilinçle sadece “iyiler-kötüler, doğrular-yanlışlar”ı dikkate alarak “iyi insan ve dürüst vatandaşların” tıpkı Galip Baran gibi “hak-adalet hukuk ve ahlak yolunda” mücadeleye başlamak gerekir.
GÖREV: Cumhurbaşkanı dâhil tüm kurum ve kuruluşlara Meclise, yargıya, savcıya başvurmak, suç duyurularında bulunmak, davalar açmak, dilekçeler vermek kötüleri deşifre ve adalete havale etmektir. Ayrıca, yönetime hesap sormalı “hak, adalet ve hukuk nerede” demeli, hukuk yoluyla adalet istemeli; Haksızlıklar karşısında hükümet uyarılarak sorumlu vatandaşlık görevi hakkıyla yerine getirilmelidir.
4982 ve 3071 Sayılı Kanunlar gereği bu yasal bir yol-görev ve hukuki haktır. Eğer, Temiz Toplum, Temiz Devlet, onurlu-sorumlu, adaletli-dürüst, saydam hükümet; Kısaca “Hukuk Devleti” istiyorsak “yönetimi izleme ve denetleme hakkını kullanmak zorundayız. Zira hesap seçimlerde sorulur’ lâfı yalan ve ütopyadır. Doğrusu Galip Baran’ın bilinç, demokrasi, hak-adalet ve hukuk yolunda, sabır-inanç, azim, irade ve kararlılıkla yürümektir.
1 Temmuz 2008 Salı
"NEDEN ?... BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ !...
NEDEN ?...
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ !…
Bu dünyanın sakinleri sürdürdükleri “bencilce yaşam” tarzı, “bilgi” yle sınırlı eğitim anlayışı ve aynı anlayışa dayalı olarak (sözde) eğitim-öğretim yaptıkları iddiasını ileri süren Harward, Oxford, Sorbon gibi ünlü üniversiteler en azından “iklim değişikliği”ni (küresel ısınmayı) bile engelleyemediler…
Dünyanın bu “bilgi mağruru” sakinleri ve seçkin üniversiteleri ektiklerini biçiyorlar.
Açlık, susuzluk, yolsuzluk, yoksulluk ve kuraklık günden güne artıyor. Bir de, “aynı geminin yolcusuyuz” demiyorlar mı. Böylece “Sütten çıkmış ak- kaşık”ı rolünü oynuyorlar. “Aynaya bakma”yı akıl edemiyor ve “sorunun parçası” olduklarını “idrak” edemiyorlar.
Yemek içmek, gülüp oynamak, günlerini gün etmek için gelmişler bu aleme, sanki.
“Çözümün parçası” olmak için çalışanlarla dalga geçmeyi de ihmal etmiyorlar…
Biz birkaç kişi, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarıyla nefsimizin kölesi olmaktan kurtulduk “Sencil varlıklar” olmayı başarabildik. Bu çalışmalarda edindiğimiz birikimden yola çıkarak “sorun bencillik; çözüm sencilik” şeklinde bir slogan geliştirdik
“İklim değişikliği” sorununa “dur” denilebilmesi, böylece açlığa, susuzluğa, kuraklığa, yolsuzluğa ve yoksulluğa son verilebilmesi için, “bencil varlıklar”ın bu slogan üzerinde düşünmeleri, “aynaya bakma”ları, “ak- kaşık”ı oynamaktan vaz geçmeleri gerekiyor…
Şu var ki; onlar, “herkes sizin gibi olsa” benzeri sözlerle övmelerine karşın, “bizim gibi olmak” için en ufak bir çaba göstermiyorlar. Yemeyi içmeyi, gülüp oynamayı, günü gün etmeyi, bizimle dalga geçmeyi sürdürüyorlar. “Haydi siz de …” dediğimizde, işlerinin çokluğundan vakitlerinin yokluğundan dem vuruyorlar. Onlar yolcuları, bizler mürettebatıyız Titanik Transatlantiği’nin sanki.
Sonuç olarak;
Bodrum’un Turgutreis Beldesinde, açıklanan nedenleri dikkate alarak:
(a) “Bilinç Çağı”nı başlatmak.
(b) “iklim değişikliği” ne (küresel ısınmaya) “dur” demek ve
(c) “Dünya Barışı” nın önünü açmak amacıyla “Bilinç Üniversitesi”ni kurduk…
Bu satırları yazmaktan amacımız, “bilgi” ağırlıklı üniversitelerin değerli ilim ve bilim adamlarını, kuruluş amacı aşağıda dile getirilen “Bilgi Üniversitesi” ile ilgili düşüncelerini açıklamaya davet etmektir.
Galip BARAN Rektör
***
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN
KURULUŞ AMACI.
(a) “Bilinç kavramı”nı yaşama egemen kılmak.
(b) “İklim Değişikliği” sorununa çözüm bulmak.
(c) “Yurtta barış dünyada barış” hedefi için çalışmak.
(d) “Haklının güçlü olduğu bir dünya için çalışma”yı ilke edinenlerin dayanışmasını sağlamak.
(e) “Her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kendini sorumlu tutma, bu sorumluluğun gereğini yerine getirme, bu bağlamda elden geleni yapma yanlıları”nı bir araya getirmek.
***
ÖSS MAĞDURLARI…
Değerli lise mezunları,
Üniversiteye girmek, ODTÜ, İTÜ, İÜ, BÜ,’ yi bitirmek;
Harward, Sorbon, Oxford diploması almak neden bu kadar önemli?
Lise ya da dengi bir okul mezunu olarak da çalışabilir, en azından temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz değil mi?
Artık o büyük (!) üniversitelerden mezun olmak eskisi kadar avantajlı değil. İki, üç fakülte mezunları bile iş bulamıyorlar.
Hem, o üniversiteler o kadar değerli (!) ilim, bilim adamı yetiştirdiler de ne oldu?
İklim değişmedi mi? “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sağlanabildi mi?
Görülüyor ki; o büyük (!) üniversitelerle, bu dünyanın “bilgi” ağırlıklı eğitim anlayışı ile, buraya kadar. Bundan ötesi…
Başka türlüsü…
Bu yanlışın geriye dönüşü yok mu?
Olmaz mı?
Yaşadığımız gezegen, “bencil varlıklar”ın işgaline uğramıştır. Yaşadığımız gezegen, “Benciller Dünyası”dır. Bu dünyanın üniversiteleri, bir yandan “bilgi” üretirken, diğer yandan, “bencil varlık” üretmek için yarışıyorlar, sanki…
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ !…
Bu dünyanın sakinleri sürdürdükleri “bencilce yaşam” tarzı, “bilgi” yle sınırlı eğitim anlayışı ve aynı anlayışa dayalı olarak (sözde) eğitim-öğretim yaptıkları iddiasını ileri süren Harward, Oxford, Sorbon gibi ünlü üniversiteler en azından “iklim değişikliği”ni (küresel ısınmayı) bile engelleyemediler…
Dünyanın bu “bilgi mağruru” sakinleri ve seçkin üniversiteleri ektiklerini biçiyorlar.
Açlık, susuzluk, yolsuzluk, yoksulluk ve kuraklık günden güne artıyor. Bir de, “aynı geminin yolcusuyuz” demiyorlar mı. Böylece “Sütten çıkmış ak- kaşık”ı rolünü oynuyorlar. “Aynaya bakma”yı akıl edemiyor ve “sorunun parçası” olduklarını “idrak” edemiyorlar.
Yemek içmek, gülüp oynamak, günlerini gün etmek için gelmişler bu aleme, sanki.
“Çözümün parçası” olmak için çalışanlarla dalga geçmeyi de ihmal etmiyorlar…
Biz birkaç kişi, yıllardır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarıyla nefsimizin kölesi olmaktan kurtulduk “Sencil varlıklar” olmayı başarabildik. Bu çalışmalarda edindiğimiz birikimden yola çıkarak “sorun bencillik; çözüm sencilik” şeklinde bir slogan geliştirdik
“İklim değişikliği” sorununa “dur” denilebilmesi, böylece açlığa, susuzluğa, kuraklığa, yolsuzluğa ve yoksulluğa son verilebilmesi için, “bencil varlıklar”ın bu slogan üzerinde düşünmeleri, “aynaya bakma”ları, “ak- kaşık”ı oynamaktan vaz geçmeleri gerekiyor…
Şu var ki; onlar, “herkes sizin gibi olsa” benzeri sözlerle övmelerine karşın, “bizim gibi olmak” için en ufak bir çaba göstermiyorlar. Yemeyi içmeyi, gülüp oynamayı, günü gün etmeyi, bizimle dalga geçmeyi sürdürüyorlar. “Haydi siz de …” dediğimizde, işlerinin çokluğundan vakitlerinin yokluğundan dem vuruyorlar. Onlar yolcuları, bizler mürettebatıyız Titanik Transatlantiği’nin sanki.
Sonuç olarak;
Bodrum’un Turgutreis Beldesinde, açıklanan nedenleri dikkate alarak:
(a) “Bilinç Çağı”nı başlatmak.
(b) “iklim değişikliği” ne (küresel ısınmaya) “dur” demek ve
(c) “Dünya Barışı” nın önünü açmak amacıyla “Bilinç Üniversitesi”ni kurduk…
Bu satırları yazmaktan amacımız, “bilgi” ağırlıklı üniversitelerin değerli ilim ve bilim adamlarını, kuruluş amacı aşağıda dile getirilen “Bilgi Üniversitesi” ile ilgili düşüncelerini açıklamaya davet etmektir.
Galip BARAN Rektör
***
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ’NİN
KURULUŞ AMACI.
(a) “Bilinç kavramı”nı yaşama egemen kılmak.
(b) “İklim Değişikliği” sorununa çözüm bulmak.
(c) “Yurtta barış dünyada barış” hedefi için çalışmak.
(d) “Haklının güçlü olduğu bir dünya için çalışma”yı ilke edinenlerin dayanışmasını sağlamak.
(e) “Her türlü yanlış iş, davranış ve haksızlıktan kendini sorumlu tutma, bu sorumluluğun gereğini yerine getirme, bu bağlamda elden geleni yapma yanlıları”nı bir araya getirmek.
***
ÖSS MAĞDURLARI…
Değerli lise mezunları,
Üniversiteye girmek, ODTÜ, İTÜ, İÜ, BÜ,’ yi bitirmek;
Harward, Sorbon, Oxford diploması almak neden bu kadar önemli?
Lise ya da dengi bir okul mezunu olarak da çalışabilir, en azından temel ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz değil mi?
Artık o büyük (!) üniversitelerden mezun olmak eskisi kadar avantajlı değil. İki, üç fakülte mezunları bile iş bulamıyorlar.
Hem, o üniversiteler o kadar değerli (!) ilim, bilim adamı yetiştirdiler de ne oldu?
İklim değişmedi mi? “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sağlanabildi mi?
Görülüyor ki; o büyük (!) üniversitelerle, bu dünyanın “bilgi” ağırlıklı eğitim anlayışı ile, buraya kadar. Bundan ötesi…
Başka türlüsü…
Bu yanlışın geriye dönüşü yok mu?
Olmaz mı?
Yaşadığımız gezegen, “bencil varlıklar”ın işgaline uğramıştır. Yaşadığımız gezegen, “Benciller Dünyası”dır. Bu dünyanın üniversiteleri, bir yandan “bilgi” üretirken, diğer yandan, “bencil varlık” üretmek için yarışıyorlar, sanki…
“İklim değişikliği”ne “dur” denilebilmesi “Yurtta ve Dünyada Barış”ın sağlanabilmesi için “bilgi”de değil “bilinç”te yarışacak, “Bilinç Çağı”nın önünü açacak, “sencil varlıklar” üretecek üniversitelere ihtiyaç var. Hem de acilen. Öyle bir üniversite var mı? Olmaz olur mu?
Bodrum’un Turgutreis beldesinde böyle bir üniversite kuruldu.
Bodrum’un Turgutreis beldesinde böyle bir üniversite kuruldu.
Adı “Bilinç Üniversitesi” kondu.
“Bilinç Üniversitesi”ni diğerleriyle, “Bilgi Çağı”nın üniversiteleri ile karşılaştırmayın, sakın. Elmalarla armutlar toplanamazlar…
Bilinç Üniversitesi, 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarının ürünüdür. Bu üniversitede yetişenler; “dünya” için”, “insanlık” için, “Yurtta” ve “Dünyada Barış”ı için, “İklim Değişikliği”ne “dur “ demek için çalışıyorlar.
Bu konuda daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler.
“Bilinç Üniversitesi”ni diğerleriyle, “Bilgi Çağı”nın üniversiteleri ile karşılaştırmayın, sakın. Elmalarla armutlar toplanamazlar…
Bilinç Üniversitesi, 20 yıldır devam eden “okul dışı eğitim” çalışmalarının ürünüdür. Bu üniversitede yetişenler; “dünya” için”, “insanlık” için, “Yurtta” ve “Dünyada Barış”ı için, “İklim Değişikliği”ne “dur “ demek için çalışıyorlar.
Bu konuda daha fazla bilgiye ulaşmak isteyenler.
http://www.turkcelil.com/ ya da http://www.galipbaran.blogspot.com/ sitelerinden yararlanabilirler.
İşte böyle, değerli lise mezunları, ÖSS mağdurları. Sizler, isterseniz, ÖSS sınavlarıyla vakit kayıp etmeye devam edin. Bana sorarsanız, lise mezunu olarak çalışmaya başlayın. Ama, fırsat buldukça da “okul dışı eğitim” çalışmalarımıza katılın. “İnsanlık” için çalışanların arasında yerinizi alın. “Bilgi Gani, Bilinç Hani”.sözünü de hatırlayın!
Galip Baran, Rektör
Bilinç Üniversitesi /Turgutreis-BODRUM
***
KAZANMAK! ? ! ? ! ?…
İlla kazanmak.
İşte böyle, değerli lise mezunları, ÖSS mağdurları. Sizler, isterseniz, ÖSS sınavlarıyla vakit kayıp etmeye devam edin. Bana sorarsanız, lise mezunu olarak çalışmaya başlayın. Ama, fırsat buldukça da “okul dışı eğitim” çalışmalarımıza katılın. “İnsanlık” için çalışanların arasında yerinizi alın. “Bilgi Gani, Bilinç Hani”.sözünü de hatırlayın!
Galip Baran, Rektör
Bilinç Üniversitesi /Turgutreis-BODRUM
***
KAZANMAK! ? ! ? ! ?…
İlla kazanmak.
Para kazanmak.
Maç kazanmak.
İnsan kazanmak.
Seçim kazanmak.
Ne pahasına olursa olsun kazanmak“İnsanlık” dışında her şeyi kazanmakPiyangoda/Lotoda/at yarışlarında kazanmak.
(M. Ö. VII Y.Y. Ait bir yazıttan) : Ahlaksızca kazanmaktansa onurunla ve dürüstçe kaybet.Kaybetmenin acısı geçer, oysa, diğerinin ki ömür boyu sürer.
Geride bırakacağın en büyük miras “onur” ve “dürüstlüktür.
XENTİOUS
***
CUMHURİYET
XENTİOUS
***
CUMHURİYET
Sahip çıkma, yaşatma, geliştirme sorumluluğunu izleyen nesillere (bizlere) bıraktı. Sahip çıktık, yaşattık, geliştirdik, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızı olabildik mi, Cumhuriyet’in? Ben (ya da biz) de bir “Bilinç Üniversitesi” kurdum (k). Bu üniversiteye sahip çıkma, yaşatma ve geliştirme sorumluluğu izleyen nesillere aittir… Cumhuriyet’i kurma konusunda Atatürk’ün yaptığı gibi; benim (bizim) yaptığım(ız) da devamı getirilmesi gereken bir “İLK ADIM”dır. Aksi takdirde, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet gibi, yerinde sayacak bir “GİRİŞİM” yani. Cumhuriyet geliştirilmeye muhtaç bir “REJİM” dir. Bilinç Üniversitesi de, geliştirilmeyi bekleyen, bu bağlamda ellerinizden öpmek için sabırsızlanan bir “KURUM” dur. Bilinç Üniversitesi’ni merak edenlere ve “Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkmak”tan söz edenlere saygıyla duyurulur.
Galip BARAN
***
İKİNCİ EMEKLİLİĞİM (*)
Başlığa bakılıp, bir sosyal güvenlik kurumu emeklisi iken, yeniden bir çalışmaya başlayıp başka bir kurumundan ikinci defa emekli olduğum sanılmasın.
Galip BARAN
***
İKİNCİ EMEKLİLİĞİM (*)
Başlığa bakılıp, bir sosyal güvenlik kurumu emeklisi iken, yeniden bir çalışmaya başlayıp başka bir kurumundan ikinci defa emekli olduğum sanılmasın.
Şöyle: 1978 yılında T. C. Emekli Sandığına bağlı bir kurumdan emekli olup Bodrum’un Turgutreis Beldesine yerleştim. Birkaç yıl balık avlamak, çiçek yetiştirmekle oyalandım. Turgutreis’te Bodrum Halk Eğitim Merkezi adına açtığım kurslarda İngilizce öğretmenliği yaptım. !989 yılında birkaç emekli arkadaşımla bir çöp toplama kampanyası başlattık...
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, imar, milli servet, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme olarak, 10 alanda yaptığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız bu çalışmalarda kırmızıda duruyordum, yasalara uyuyordum, ancak uymakla kalmıyor, kırmızıda geçenleri, yasalara uymayanları “sosyal yaptırım” olarak tanımladığımız bir yöntemle uyarıyordum. “Bana-ne” demiyordum. Diyemiyordum. “Toplumsal sorumluk bilincim” böyle davranmamı, “kamusal alanda olup biten”le ilgilenmemi, diğer deyişle, “yasal sorumlulukları aşan sorumluluklar” üstlenmemi öngörüyordu. Böyle davranmadığımda “içimdeki ses” beni azarlıyordu. Sonuçta “yasa bağımlısı” oldum…
Yaklaşık iki ay önce, beynimde bir damar tıkanması oldu. Sol tarafımı eskisi gibi kullanamaz oldum. Kendimi, ( toplumsal sorumluluk anlayışımla üstlendiğim işten) emekli ettim. Durumu dostlarıma açıkladım…
Ama nerde. Daha ertesi günü, yaya yoluna konmuş olan bir reklam panosunu görünce yasa bağımlılığım harekete geçti. Hemen müdahale edip, panoyu kaldırmalarını bildirdim. Belediyeye işgaliye ödediklerini söylemeleri üzerine, Turgutreis Jandarma Komutanlığına gidip şikayetçi oldum. Geri döndüğümde panonun kaldırılmış olduğunu gördüm…
Sonraki günlerde aynı panonun tekrar konduğunu gördüğümde, emekliliğimi hatırladım. Benden başka hiç kimsenin farkına varmadığı, varsa bile “bana-ne” dediği, ses etmediği, bu yasa dışı durum karşısında gülümseyerek yoluma devam ettim…
“Ne olmuş yani, alt tarafı bir reklam panosu” diyenler; benzer eylemleri yıllardır yaptığımı, “kamusal alana sahip çıktığımı” Turgutreis Belediyesi’nden ve Turgutreis Jandarma Komutanlığı’ndan öğrenebilirler.
Galip BARAN Rektör, Bilinç Üniversitesi-Turgutreis
(*) : Bu yazıyı, 30 Haziranın Atatürk’ün emekli olduğu gün oluşu nedeniyle “ekmekliler günü” ilan edildiğini duyduğum için yazmak gereğini duydum
***
BİR
Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, imar, milli servet, iş ahlakı, her şeyi devletten bekleme olarak, 10 alanda yaptığımız, “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız bu çalışmalarda kırmızıda duruyordum, yasalara uyuyordum, ancak uymakla kalmıyor, kırmızıda geçenleri, yasalara uymayanları “sosyal yaptırım” olarak tanımladığımız bir yöntemle uyarıyordum. “Bana-ne” demiyordum. Diyemiyordum. “Toplumsal sorumluk bilincim” böyle davranmamı, “kamusal alanda olup biten”le ilgilenmemi, diğer deyişle, “yasal sorumlulukları aşan sorumluluklar” üstlenmemi öngörüyordu. Böyle davranmadığımda “içimdeki ses” beni azarlıyordu. Sonuçta “yasa bağımlısı” oldum…
Yaklaşık iki ay önce, beynimde bir damar tıkanması oldu. Sol tarafımı eskisi gibi kullanamaz oldum. Kendimi, ( toplumsal sorumluluk anlayışımla üstlendiğim işten) emekli ettim. Durumu dostlarıma açıkladım…
Ama nerde. Daha ertesi günü, yaya yoluna konmuş olan bir reklam panosunu görünce yasa bağımlılığım harekete geçti. Hemen müdahale edip, panoyu kaldırmalarını bildirdim. Belediyeye işgaliye ödediklerini söylemeleri üzerine, Turgutreis Jandarma Komutanlığına gidip şikayetçi oldum. Geri döndüğümde panonun kaldırılmış olduğunu gördüm…
Sonraki günlerde aynı panonun tekrar konduğunu gördüğümde, emekliliğimi hatırladım. Benden başka hiç kimsenin farkına varmadığı, varsa bile “bana-ne” dediği, ses etmediği, bu yasa dışı durum karşısında gülümseyerek yoluma devam ettim…
“Ne olmuş yani, alt tarafı bir reklam panosu” diyenler; benzer eylemleri yıllardır yaptığımı, “kamusal alana sahip çıktığımı” Turgutreis Belediyesi’nden ve Turgutreis Jandarma Komutanlığı’ndan öğrenebilirler.
Galip BARAN Rektör, Bilinç Üniversitesi-Turgutreis
(*) : Bu yazıyı, 30 Haziranın Atatürk’ün emekli olduğu gün oluşu nedeniyle “ekmekliler günü” ilan edildiğini duyduğum için yazmak gereğini duydum
***
BİR
“BİLİNÇ YARIŞMASI”
DÜZENLEYELİM
(Gereği?Yararı ? Şartları?)
Bu konuda yayın yapalım. Üniversitelerden/akademisyenlerden yardım isteyelim.
BİR “BİLİNÇ EĞRİSİ” ÇİZELİM
(dikey koordinatlar “bilinç”; yatay koordinatlar “zaman” olsun)
“BİLİNC”İN FORMÜLÜ’NÜ YAZALIM
(Einstein’ın Enerji Formülü bir örnek olabilir: “bilinç” eşittir “zaman” çarpı “çaba”nın karesi)
Bu konuda da Üniversitelerden/akademisyenlerden yardım isteyelim.
DÜŞÜNMEK (tekamül etmek)
Düşün
Uygula
Gözle
Değerlendir/Sonuç çıkar
(sonucu)Düşün
(tekrar) Uygula
(tekrar) Gözle
(tekrar) Değerlendir/(tekrar) Sonuç çıkar
***
BİRLİK… (olabilir mi? nasıl ?)
Kişide
Ailede
(Yakın) çevrede
Köyde/kentde/ ülkede/kıtada
Dünyada
***
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi; Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535. 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com - galipbaran@mynet.com
WEB: http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com/
(Gereği?Yararı ? Şartları?)
Bu konuda yayın yapalım. Üniversitelerden/akademisyenlerden yardım isteyelim.
BİR “BİLİNÇ EĞRİSİ” ÇİZELİM
(dikey koordinatlar “bilinç”; yatay koordinatlar “zaman” olsun)
“BİLİNC”İN FORMÜLÜ’NÜ YAZALIM
(Einstein’ın Enerji Formülü bir örnek olabilir: “bilinç” eşittir “zaman” çarpı “çaba”nın karesi)
Bu konuda da Üniversitelerden/akademisyenlerden yardım isteyelim.
DÜŞÜNMEK (tekamül etmek)
Düşün
Uygula
Gözle
Değerlendir/Sonuç çıkar
(sonucu)Düşün
(tekrar) Uygula
(tekrar) Gözle
(tekrar) Değerlendir/(tekrar) Sonuç çıkar
***
BİRLİK… (olabilir mi? nasıl ?)
Kişide
Ailede
(Yakın) çevrede
Köyde/kentde/ ülkede/kıtada
Dünyada
***
Galip BARAN
Bilinç Üniversitesi; Turgutreis-BODRUM
TEL: 0252.382 34 77 - 0535. 844 84 76
E-posta: galipbaran@ttmail.com - galipbaran@mynet.com
WEB: http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)